Hacda, ″Biz Misafiriz″ Diyerek Kurban Kesmeyenlere:

Haccın vâciplerinden herhangi biri bilerek veya bilmeyerek terk edildiğinde, her biri için ayrı ayrı kurban kesmek gerekir. Terk edilen vâcibi ancak kurban kesmek telâfi eder. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem bir, beş, on deve kesse olmaz mıydı? Niçin yüz deve kesti? Resûlulah Sallallâhu aleyhi ve sellem, hac görevi olarak bir kurban kesmesi yeterliydi. Ancak vedâ haccında yüz devenin altmış üçünü kendi eliyle, diğerlerini de Hz. Ali’nin eliyle kurban kesmiştir.[1] Her deve yedi kurban hükmünde olduğu için, yüz deve de yedi yüz kurban eder. Bu da Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in kurban kesmeye verdiği önemi göstermektedir. Kurban kesmek bu kadar önemli iken buna rağmen bu işi hafife alarak kurban kesmeyi gerekli görmeyenler, büyük bir yanılgı ve hatâ içindedirler.

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’i evine dâvet eden Hz. Osman, Peygamber Efendimizin adımı başına bir kurban kesmiştir. Sen hacı oldun, Kâbe’yi ziyaret ederek Allah’u Teâlâ’nın emrine boyun eğerek onun evine geldin ve Medine’de de Peygamber Efendimizi ziyaret ettin, hem de kurban kesmeyi gerekli görmedin. Oysa bu kesilen kurbanların hepsi mahşerde hazır bulunacak. Bir insan ″Ben, Allah için kurban keseceğim″ derse adak oluyor, kesmeye mecbur oluyor da, Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’u Teâlâ, ″Kurban kesin″ diye Mü’minlere emrediyor, sen buna rağmen kurban kesmeyi gerekli görmüyorsun. Allah’ın emri, senin dilinle adakta bulunmandan kat kat üstün değil mi?

Hanefi mezhebine göre; her sene kurban kesmek vâciptir. Kurbanın kesileceği yer orası (Mekke) yani Harem bölgesi, kesileceği gün de, Kurban bayramının birinci, ikinci ve üçüncü günleridir.

Temettu ve kıran haccı yapanlar için kurban kesmek vâciptir. Bu iki hac şeklini yapanların, orada mukim veyâ seferi olarak kalmaları bu hükmü değiştirmez. Sâdece ifrad haccı yapanlar için kurban kesmek sünnettir. Sünneti bile bile terk etmek büyük bir hatâdır. Sünneti terk eden şefaatten mahrum olur ve terkini âdet eden fâsık olur. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ تَرَكَ سُنَّتِي لَمْ يَنَلْ شَفَاعَتِي

″Her kim benim sünnetimi terk ederse şefaatime nâil olamaz.″[2]

Sünnetlerden birine râzı olmayan yahut küçümseyen, hor gören, hafife alan kimse kâfir olur. Zîrâ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bu kimseler hakkında şöyle buyurmuştur:

مَنْ رَغِبَ عَنْ سُنَّتِى فَلَيْسَ مِنِّى (خ م ن حم در عب حب طح ابن عساكر عن ابى ايوب)

″Kim hafife alarak sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir.″[3]

Mekke’de yapılan her ibâdetin sevâbı, yüz bine kadar katlanır. Orada kesilen kurban da böyledir. Memlekette yüz bin kurban kesemezsin. Ama orada bir kurban kesersen, o bir kurban yüz bin kurban yerine kadar geçebiliyor. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

اِنَّ الْحَسَنَةَ فِيهَا تُضَاعِفْ اِلَى مِائَةِ اَلْفِ وَكَذَلِكَ السَّيِّئَةِ.

Mekke’de bir sevap yüz bine kadar katlanır, günah da aynı şekilde yüz bine kadar katlanır.[4]

صَلَاةُ الرَّجُلِ فِي بَيْتِهِ بِصَلَاةٍ وَصَلَاتُهُ فِي مَسْجِدِ الْقَبَائِلِ بِخَمْسٍ وَعِشْرِينَ صَلَاةً وَصَلَاتُهُ فِي الْمَسْجِدِ الَّذِي يُجَمَّعُ فِيهِ بِخَمْسِ مِائَةِ صَلَاةٍ وَصَلَاتُهُ فِي الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى بِخَمْسِينَ أَلْفِ صَلَاةٍ وَصَلَاتُهُ فِي مَسْجِدِي بِخَمْسِينَ أَلْفِ صَلَاةٍ وَصَلَاةٌ فِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ بِمِائَةِ أَلْفِ صَلَاةٍ (ه عن انس)

″Bir adamın kendi evinde kıldığı namaza bir namaz sevabı verilir. Oturduğu beldenin sakinlerinin devam ettikleri camide kıldığı namaza yirmi beş kat sevap verilir. Cuma namazının kılındığı camide kıldığı namaza beş yüz kat sevap verilir. Mescid-i Aksâ’da kıldığı namaza elli bin kat sevap verilir. Benim camimde kıldığı namaza da elli bin kat sevap verilir. Mescid-i Haram’da kıldığı namaza ise yüz bin kat sevap verilir.″[5]

صَلَاةٌ فِي مَسْجِدِي هَذَا أَفْضَلُ مِنْ مِائَةِ صَلَاةٍ فِي غَيْرِهِ مِنَ الْمَسْجِدِ وَصَلَاةٌ فِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ أَفْضَلٌ مِنْ أَلْفِ صَلَاةٍ فِي مَسْجِدِي وَأَفْضَلُ مِنْ ذَلِكَ كُلِّهِ رَجُلٌ يُصَلِّي فِي زَاوِيَةِ بَيْتِهِ رَكْعَتَيْنِ لَا يَعْلَمُهُمَا اِلَّا اَللّٰهُ عَزَّ وَجَلَّ.

″Benim mescidimde bir namaz, diğer mescitlerde yüz namazdan,[6] Kâbe’de bir namaz, benim mescidimde bin namazdan hayırlıdır. Bunlardan daha hayırlısı, yalnız Allah’u Teâlâ’nın bileceği, evin bir köşesinde kılınan iki rek’at namazdır.″[7]

Bir insan hiç kimsenin yapmadığı en güzel ameli yaparsa, o kimseye âhirette iftihar vesilesi olur. Bizler de, elimizden geldiği kadar orada her türlü hayır hasenât yapmaya ve ibâdet çeşidimizi çoğaltmaya çalışmalıyız.


[1] Sahih-i Müslim, Hac 19 (147 Sünen-i Ebû Dâvud, Menâsik 56; Sünen-i İbn-i Mâce, Menâsik 84.

[2] İbn-i Âbidîn, Redd’ül-Muhtar, c. 1, s. 133.

[3] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 11.

[4] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 192. Yine bakınız: Râmûz’ul-Ehâdîs, 309/12, 310/1.

[5] Sünen-i İbn-i Mâce, İkâmet’us-Salat 198.

[6] Bir diğer Hadis-i Şerif’te de, ″Bin namazdan″ diye geçmektedir. Sahih-i Buhârî, Fadlu’s-Salât 1; Sünen-i Tirmizî, Salât 243; Sünen-i, Nesâî, Mesâcid 7; Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 34; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 34822; Râmûz’ul-Ehâdîs, 309/12.

[7] İhyâu Ulûmi’d-Dîn, c. 1, Hadis No: 644.