Bu sûre 5 âyettir. Mekke döneminde nâzil olmuştur. Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe’nin ordusundaki fillerden dolayı ″Fil Sûresi″ denilmiştir.
﴿ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ﴾
Bismillâhirrahmânirrahîm.
﴿ اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَصْحَابِ الْف۪يلِۜ ﴿١﴾ اَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ ف۪ي تَضْل۪يلٍۙ ﴿٢﴾ وَاَرْسَلَ عَلَيْهِمْ طَيْرًا اَبَاب۪يلَۙ ﴿٣﴾ تَرْم۪يهِمْ بِحِجَارَةٍ مِنْ سِجّ۪يلٍۖ ۙ ﴿٤﴾ فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَأْكُولٍ ﴿٥﴾ ﴾
1-5. Ey Resûlüm! Görmedin mi, Rabbin ne yaptı fil sâhiplerine?* Onların (Kâbe’yi yıkmak için) kurdukları tuzağı boşa çıkarmadı mı?* Onların üzerine sürü sürü kuşlar gönderdi.* Onlara o kuşlar, ateşte pişirilmiş çamurdan taşlar atıyorlardı.* Nihâyet onları yenilip çiğnenmiş ekin yaprağı gibi kıldı.
İzah: Âyet-i Kerîme’de: ″Ey Resûlüm! Görmedin mi, Rabbin ne yaptı fil sâhiplerine?″ diye buyrulmaktadır. Bu âyeti, İmam Taberî, ″Ey Resûlüm! Rabbinin, Yemen’den gelip Kâbe’yi yıkmak isteyen fil sahibi Ebrehe ve ordusuna yaptığını kalp gözünle[1] görmedin mi?″ diye izah etmiştir.
Bu sûrede geçen olay, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in doğumundan elli gün önce meydana gelmiştir. Habeşistan hükümdarı Necâşi Ashame’nin Yemen vâlisi olan Ebrehe b. Sabbâh, Arabistanı Hristiyanlaştırmak hevesine düşmüştü. Bu maksatla Sana şehrinde, büyük bir kilise yaptırmış ve bütün Arapların yalnız burayı ziyaret etmelerini istemişti. Fakat Araplar evvelden beri senede bir defa Mekke’ye gelir, Kâbe’yi ziyaret ederlerdi. Âdetlerinden vazgeçmek istememişler ve Sana’daki kiliseye bir meyil ve teveccüh göstermemişlerdi. Hattâ bir gün Kinâne kabilesinden bir adam, kiliseye girmek fırsatını bularak kirletmiş, hakarette bulunmuştu. Ebrehe bu durumdan hoşlanmadı. Arapların en çok ziyaret ettikleri yerin Mekke’de, Kâbe olduğunu öğrendi. Yaptırdığı kilisenin umumi bir ziyaret yeri ve bütün Arabistan’ın din merkezi olmasını te’min için, Kâbe’yi yıkmaya karar verdi ve fillerle takviye edilen ordusunu harekete geçirdi.
Bu fil ordusu uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Mekke’ye yaklaştı. Yolda Araplardan birçok kimse de kendisine katılmıştı. Nihâyet Mekke yakınında bir yerde konakladılar ve sağa sola sarkıntılık etmeye başladılar. Bu arada Resûlü Ekrem’in dedesi Abdulmuttalib’in de iki yüz kadar devesini alıp götürdüler. Bunun üzerine Abdulmuttalib, tereddüt etmeksizin Ebrehe’nin karargâhına gitti. Ona Kureyş’in reisi geldiğini haber verdiler. Ebrehe, ona ne isteğini sordu. Abdulmuttalib:
- Askerin, develerimden iki yüzünü gasp etti. Onların iâdesini istiyorum, dedi. Ebrehe:
- Hayret ediyorum. Ben, dîninizin rüknü olan Kâbe’yi yıkmaya geldim. Bunu düşünmüyor, benden vazgeçmemi istemiyorsun da develerini mi istiyorsun? dedi. Abdulmuttalib:
- Ben, develerin sahibiyim, develerimi istiyorum. Kâbe’nin sahibi ise Allah’tır. O dilerse, Kâbe’sini korur, sizi ondan meneder, diye cevap verdi. Bunun üzerine Ebrehe emretti ve Abdulmuttalib’e develerini iade ettiler. Alıp Mekke’ye döndü ve Kureyş’e de:
- Korkmayın, bu Beyt’in sahibi onu muhafaza eder, dedi.
Ebrehe daha önce harp etmek için gelmediğini, maksadının yalnız Kâbe’yi yıkmaktan ibâret olduğunu ilân etmiş olduğu için, Kureyş dağlara çekildi ve oradan hâdiseyi izlemeye başladı. Ertesi gün Ebrehe, şehre girmeye hazırlandı ve ordusuna hareket emri verdi. Görünüşe göre büyük ve mükemmel ordu yürüyecek ve bir mukavemet de görmeyeceği için muhakkak muvaffak olacaktı; fakat olamadı.
Ebrehe’nin, Mahmûd adlı bir fili vardı. Onu dâimâ askerinin önünde yürütürdü. Onunla nereye gitse muzaffer olacağına inanırdı. Bu sefer de o fili ordusunun önüne kattı. Ancak o fili Kâbe’ye doğru yürütmek mümkün olmadı. O hayvanın başını ne tarafa çevirseler yürüyor, fakat Mekke’ye çevirdikleri zaman yürümüyor, çöküp yere yatıyordu. Bu esnada Allah tarafından Ebâbil denilen sürü sürü kuşlar geldi. Her birinin ağzında ve ayaklarında mercimekten büyük ve nohuttan küçük olan, siccîl denilen, ateşte pişirilmiş çamurdan taşlar vardı. Hangi kâfire atılacağı, o taşların üzerinde yazılı idi. Bunları Ebrehe’nin askerleri üzerine bıraktılar ve hepsi çiğnenmiş ekin gibi etleri ve kemikleri parçalanarak toprağa karıştı.
Bu sûretle Cenâb-ı Hakk Teâlâ, Beyt’ini korudu. Kureyş de büyük bir düşmanın şerrinden kurtuldu ve zahmetsizce bir hayli ganîmete de nâil oldular.
[1] Kalp gözü: Mâneviyatı, hakkı, hakikati, gökleri, yerleri, Arşı, Kürsü, Levhi, Kalemi, Cenneti, Cehennemi cümlesini gösterir.