Bu sûre 20 âyettir. Mekke döneminde nâzil olmuştur. İsmini, ilk âyette geçen ″Beled″ kelimesinden almıştır. Beled, şehir anlamına gelmekte ve bununla Mekke kastedilmektedir.
﴿ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ﴾
Bismillâhirrahmânirrahîm.
﴿ لَٓا اُقْسِمُ بِهٰذَا الْبَلَدِۙ ﴿١﴾ وَاَنْتَ حِلٌّ بِهٰذَا الْبَلَدِۙ ﴿٢﴾ وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَۙ ﴿٣﴾ لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ ف۪ي كَبَدٍۜ ﴿٤﴾ اَيَحْسَبُ اَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ اَحَدٌۢ ﴿٥﴾ يَقُولُ اَهْلَكْتُ مَالًا لُبَدًاۜ ﴿٦﴾ اَيَحْسَبُ اَنْ لَمْ يَرَهُٓ اَحَدٌۜ ﴿٧﴾ اَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِۙ ﴿٨﴾ وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِۙ ﴿٩﴾ وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِۚ ﴿١٠﴾ ﴾
1-10. Hayır! Yemin ederim bu beldeye (Mekke’ye);* Ey Resûlüm! Senin de içinde olduğun bu beldeye.* Babaya ve zürriyetine de yemin ederim ki,* Biz, insanı elbette meşakkat içinde yarattık.* O, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi zanneder?* (O mağrur insan) der ki: ″Ben (Resûle düşmanlık yapma uğrunda) yığın yığın mal harcadım.″* O, kendisini kimsenin görmediğini mi zanneder?* Biz ona iki göz vermedik mi?* Bir dil ve iki dudak vermedik mi?* Ve ona hayır ve şer yollarını göstermedik mi?
İzah: Bu sûre, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in Mekke’yi fethettiği gün nâzil olmuştur.
İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ şöyle buyurmuştur: Sûre-i Beled, Âyet 2’de ″Senin de içinde olduğun bu beldeye″ diye geçen buyruğu; ″Sen, bu beldede fetih günü her ne yaparsan senin için helâldir″ demektir. Mekke’ye girdiği gün dilediği kimseyi öldürmek, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e helâl kılınmıştı. Bundan dolayı o, İbn-i Hatal, Mıkyes b. Subabe ve başkalarını öldürtmüştür. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’den sonra Mekke’de birisini öldürmek hiç kimseye helâl kılınmamıştır.
Yine bu hususta İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ da şöyle buyurmuştur:
- Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e günün kısacık bir bölümünde helâl kılındı, sonra bu helâl olan durum kaldırıldı. Kıyâmet gününe kadar haram bir belde oldu. Bu da Mekke’nin fethi günü olmuştu.
Bu hususta Mücâhid Hazretlerinden şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:
أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَامَ يَوْمَ الْفَتْحِ فَقَالَ إِنَّ اللّٰهَ حَرَّمَ مَكَّةَ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ فَهِيَ حَرَامٌ بِحَرَامِ اللّٰهِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَمْ تَحِلَّ لِأَحَدٍ قَبْلِي وَلَا تَحِلُّ لِأَحَدٍ بَعْدِي وَلَمْ تَحْلِلْ لِي قَطُّ إِلَّا سَاعَةً مِنَ الدَّهْرِ... (خ عن مجاهد)
Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, fetih günü kalktı ve buyurdu ki: ″Allah, gökleri ve yeri yarattığı gün Mekke’yi haram kıldı. Kıyâmet gününe kadar o haramdır. Benden önce kimseye helâl kılınmadığı gibi, benden sonra kimseye de helâl kılınmayacaktır. Bana da ancak günün kısacık bir bölümünde helâl kılınmıştır…″[1]
″Babaya ve zürriyetine de yemin ederim ki″ diye geçen Sûre-i Beled, Âyet 3 hakkında da: ″Babaya″, Âdem Aleyhisselâm ve ″Zürrüiyetine″ de onun soyundan gelen çocuklar diye mânâ verilmiştir. Bu hususta el-Mâverdî Hazretleri de şöyle buyurmuştur: Öncesinde kendisinden söz edildiği için ″Babanın″, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem olması ″Zürriyetinin″ de onun ümmeti olması da ihtimal dâhilindedir. Nitekim Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
إِنَّمَا أَنَا لَكُمْ بِمَنْزِلَةِ الْوَالِدِ أُعَلِّمُكُمْ … (د عن ابى هريرة)
″Doğrusu ben, size göre baba mevkiindeyim. Ben, size öğretirim.″[2]
Böylece Allah’u Teâlâ, Peygamberinin beldesine yemin ettikten sonra, onun şerefinin yüceliğine işâret etmek için, hem bizzat kendisine, hem de onun ümmetine yemin etmiş olmaktadır.[3]
Nitekim Sûre-i Ahzâb, Âyet 6’da: ″Peygamber, Mü’minlere kendi canlarından daha evlâdır. Onun zevceleri de Mü’minlerin anneleridir″ diye geçen buyruktan dolayı, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem de Mü’minlerin babasıdır.
Yine Sûre-i Beled, Âyet 4’te: ″Biz, insanı elbette meşakkat içinde yarattık″ diye buyrulmaktadır. Bu sebeple insan için gıllet, zillet ve illet dâimâdır. İnsanda bu sıkıntılar muhakkak olur.
Yine Sûre-i Beled, Âyet 5-7’de: ″O, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi zanneder?* (O mağrur insan) der ki: ″Ben (Resûle düşmanlık yapma uğrunda) yığın yığın mal harcadım.″* O, kendisini kimsenin görmediğini mi zanneder?″ diye buyrulmaktadır. Bu âyetler, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e karşı düşmanlıkta bulunmuş olan Cumahoğullarından Ebu’l-Eşeddî diye adlandırılan güçlü kuvvetli bir adam hakkında indiği rivâyet edilmiştir.
Yine bu âyetlerin sonunda, ″Biz ona iki göz vermedik mi?* Bir dil ve iki dudak vermedik mi?* Ve ona hayır ve şer yollarını göstermedik mi?″ diye geçtiği üzere Allah’u Teâlâ, insanı en güzel şekilde yaratmış, hayır yolunu da şer yolunu da göstermiş ve ona irâde vererek bu yollardan birini tercih etmekte serbest bırakmıştır.
Bu husus Sûre-i İnsân, Âyet 3’te de şöyle geçmektedir:
″Şüphesiz ki, Biz insana hidâyet yolunu gösterdik. İster şükredici olsun, ister nankör.″
[1] Sahih-i Buhârî, Megâzi 50.
[2] Sünen-i Ebû Dâvud, Tahâre 4.
[3] İmam Kurtubî, el-Câmi’u li-Ahkam’il-Kur’ân, c. 20, s. 62.
﴿ فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَۘ ﴿١١﴾ وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْعَقَبَةُۜ ﴿١٢﴾ فَكُّ رَقَبَةٍۙ ﴿١٣﴾ اَوْ اِطْعَامٌ ف۪ي يَوْمٍ ذ۪ي مَسْغَبَةٍۙ ﴿١٤﴾ يَت۪يمًا ذَا مَقْرَبَةٍۙ ﴿١٥﴾ اَوْ مِسْك۪ينًا ذَا مَتْرَبَةٍۜ ﴿١٦﴾ ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِۜ ﴿١٧﴾ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ ﴿١٨﴾ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا هُمْ اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ ﴿١٩﴾ عَلَيْهِمْ نَارٌ مُؤْصَدَةٌ ﴿٢٠﴾ ﴾
11-20. Fakat o, sarp yokuşu geçemedi.* Ey Resûlüm! Sarp yokuşun ne olduğunu bilir misin?* O, köle azat etmektir* yahut açlık gününde yemek yedirmektir ki;* akrabadan bir yetimi* yahut toprağa yaslanmış bir yoksulu doyurmaktır.* Sonra da îman edip birbirine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirine merhamet tavsiye edenlerden olmaktır.* İşte onlar Ashâb-ı Meymene’dir.* Âyetlerimizi inkâr edenler ise, işte onlar Ashâb-ı Meş’eme’dir.* İşte onlar, kapıları üzerlerine kapatılmış bir ateş içinde olacaklardır.
İzah: Ashâb-ı Meymene, amel defteri sağından verilip Cennetlik olan kimselerdir. Ashâb-ı Meş’eme ise, amel defteri solundan verilip Cehennemlik olan kimselerdir.
Âyet-i Kerîme’de geçtiği üzere köle azat etmenin mükâfatına dair Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
مَنْ وُلِدَ لَهُ ثَلَاثَةُ أَوْلَادٍ فِي الْإِسْلَامِ فَمَاتُوا قَبْلَ أَنْ يَبْلُغُوا الْحِنْثَ أَدْخَلَهُ اللّٰهُ عَزَّ وَجَلَّ الْجَنَّةَ بِرَحْمَتِهِ إِيَّاهُمْ وَمَنْ شَابَ شَيْبَةً فِي سَبِيلِ اللّٰهِ عَزَّ وَجَلَّ كَانَتْ لَهُ نُورًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَمَنْ رَمَى بِسَهْمٍ فِي سَبِيلِ اللّٰهِ عَزَّ وَجَلَّ بَلَغَ بِهِ الْعَدُوَّ أَصَابَ أَوْ أَخْطَأَ كَانَ لَهُ كَعِدْلِ رَقَبَةٍ وَمَنْ أَعْتَقَ رَقَبَةً مُؤْمِنَةً أَعْتَقَ اللّٰهُ بِكُلِّ عُضْوٍ مِنْهَا عُضْوًا مِنْهُ مِنَ النَّارِ وَمَنْ أَنْفَقَ زَوْجَيْنِ فِي سَبِيلِ اللّٰهِ عَزَّ وَجَلَّ فَإِنَّ لِلْجَنَّةِ ثَمَانِيَةَ أَبْوَابٍ يُدْخِلُهُ اللّٰهُ عَزَّ وَجَلَّ مِنْ أَيِّ بَابٍ شَاءَ مِنْهَا الْجَنَّةَ (حم عن عمرو بن عبسة)
″Kimin İslâm üzere iken, üç çocuğu dünyâya gelir de günah çağına ulaşmadan önce ölürse, Allah’u Teâlâ onlara merhameti ve ihsanı nedeniyle o kişiyi Cennete girdirir. Kim, gençliğini Allah yolunda harcarsa, mahşer günü bu onun için bir nûr olur. Kim, Allah yolunda bir ok atıp bunu düşmana ulaştırır da isâbet ettirir veya ettirmezse, bu kendisi için bir köle azadı olur. Kim bir Mü’min köleyi azat ederse, Allah onun her uzvuna karşılık Cehennemden kendisinin bir uzvunu azat eder. Kim Allah yolunda iki çift infak ederse, Allah’ın Cennetinin sekiz kapısı vardır. Onu dilediği kapıdan Cennetine girdirir.″[1]
Berâ İbn-i Âzib Radiyallâhu anhu’dan nakledilen bir Hadis-i Şerif’te de, şöyle buyrulmuştur:
Bedevînin biri: ″Yâ Resûlallah! Beni Cennete girdirecek bir amel öğret″ dedi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Bir köleyi özgürlüğüne kavuştur ve bir köleyi azat et″ buyurdu. Bedevî: ″İkisi bir değil mi?″ diye sorunca, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Hayır″ karşılığını verdi ve şöyle açıkladı:
إِنَّ عِتْقَ النَّسَمَةِ أَنْ تَفَرَّدَ بِعِتْقِهَا، وَفَكَّ الرَّقَبَةِ أَنْ تُعِينَ فِي عِتْقِهَا، وَالْمِنْحَةُ الْوَكُوفُ وَالْفَيْءُ عَلَى ذِي الرَّحِمِ، فَإِنْ لَمْ تُطِقْ ذَلِكَ، فَأَطْعِمْ الْجَائِعَ، وَاسْقِ الظَّمْآنَ، وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ، وَانْهَ عَنْ الْمُنْكَرِ. فَإِنْ لَمْ تُطِقْ ذَلِكَ، فَكُفَّ لِسَانَكَ إِلَّا مِنْ الْخَيْرِ (حم عن البراء)
Köleyi özgürlüğüne kavuşturma, onun azat edilmesinde maddi yardımda bulunmandır. Köle azat etme ise, tek başına onu azat etmendir″ Ve sözüne şöyle devam etti: ″Sağmal hayvanın sütünden faydalanması için birine ver. Akrabanı mâlî yardımlarla gözet. Şayet bunları yapmaya gücün yetmezse, aç birinin karnını doyur. Susamış olan birine su ikram et. İyiliği emredip kötülükten nehyet. Bunu da yapamazsan diline hâkim ol ve hayır dışında bir şey konuşma.″[2]
Yetim hakkında da Sultân-ı Enbiyâ Efendimiz şöyle buyurmuştur:
أَحَبُّ بُيُوتِكُمْ إِلَى اللّٰهِ عَزَّ وَجَلَّ بَيْتٌ فِيهِ يَتِيمٌ مُكْرَمٌ (طب عن ابن عمر)
″Allah’u Teâlâ’ya en sevgili ev, içinde ikram gören yetimin bulunduğu evdir.″[3]
Yine yemek yedirmek hakkında Abdullah İbn-i Amr Radiyallâhu anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:
قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَا جِبْرِيل لِمَ اِتَّخَذَ اللّٰهُ إِبْرَاهِيم خَلِيلًا؟ قَالَ لِإِطْعَامِهِ الطَّعَام يَا مُحَمَّد (هب عن عبد اللّٰه بن عمرو)
Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Yâ Cebrâil! Allah’u Teâlâ, İbrâhim’i ne sebepten Halîl (dost) edindi?″ diye sorunca, o: ″Misafirlerine yemek yedirdiği için Yâ Muhammed!″ diye cevap verdi.[4]
Merhamet edenler hakkında da Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
الرَّاحِمُونَ يَرْحَمُهُمْ الرَّحْمَنُ ارْحَمُوا أَهْلَ الْأَرْضِ يَرْحَمْكُمْ أَهْلُ السَّمَاءِ (حم عن عمرو بن العاص)
″Merhamet edenlere Rahmân merhamet eder. Siz yeryüzünde olanlara merhamet edin ki, semâ ehli de size merhamet etsin.″[5]
[1] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 18620.
[2] Celâleddin es-Suyûtî, ed-Dürr’ül-Mensûr, c. 15, s. 432; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 17902.
[3] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 111/11.
[4] Beyhakî, Şuab’ul-Îman, Hadis No: 9290.
[5] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 6206.