NÂS SÛRESİ

Bu sûre 6 âyettir. Medîne döneminde nâzil olmuştur. İsmini ilk âyetinde geçen ve ″İnsanlar″ anlamına gelen ″Nâs″ kelimesinden almıştır. Felak ve Nâs Sûreleri’nin ikisine ″Muavvizeteyn Sûreleri″ denmiştir.

Bu sûre ile ilgili olarak Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

عَلَّمَنِي جِبْرِيلُ دَوَاءً يَشْفِي مِنْ كُلِّ دَاءٍ وَقَالَ نَسَخْتُهُ مِنَ اللَّوْحِ الْمَحْفُوظِ: تَأْخُذُ مِنْ مَاءِ الْمَطَرِ الَّذِى لَمْ يَجْرِ عَلَى سَقْفٍ فِى إِنَاءٍ نَظِيفٍ فَتَقْرَأْ عَلَيْهِ فَاتِحَةَ الْكِتَابِ سَبْعِينَ مَرَّةً وَآيَةَ الْكُرْسِيِّ مِثْلَهُ وَسُورَةَ الْإِخْلَاصِ مِثْلَهُ وَقُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ مِثْلَهُ وَقُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ مِثْلَهُ وَلَا إِلَهَ إِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَهُوَ حَيٌّ لَا يَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ، ثُمَّ تَصُومُ سَبْعَةَ أَيَّامٍ وَتُفْطِرُ كُلِّ يَوْمٍ بِذَلِكَ الْمَاءِ (رزين عن ابن عمر)

″Cebrail bana, bir ilaç öğretti. Bu bütün hastalıklara devâdır.″ Ayrıca dedi ki: ″Ben bu ilacı Levh-iMahfuz’dan aynısını alıp yazdım.″ Şöyle tarif etti: ″Dam üzerinden akmayan yağmur suyundan temiz bir kaba alırsın, üzerine Fâtiha Sûresi’ni yetmiş kere okursun. Bir o kadar da Ayetü’l-Kürsi’yi, bir o kadar da İhlas Sûresi’ni, bir o kadar Felak Sûresi’ni, bir o kadar Nas Sûresi’ni, Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh. Lehül mülkü ve lehül hamdü yuhyî ve yümît ve hüve hayyun lâ yemût. Biyedihil-hayr ve hüve ala külli şeyin kadîr’i okur. Sonra yedi gün oruç tutar ve her gün bu su ile orucunu açarsın.″[1]

Ebu Said el-Hudrî Radiyallâhu anhu’dan nakledilen bir Hadis-i Şerif’te de şöyle buyrulmuştur:

كَانَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَتَعَوَّذُ مِنْ الْجَانِّ وَعَيْنِ الْإِنْسَانِ حَتَّى نَزَلَتْ الْمُعَوِّذَتَانِ فَلَمَّا نَزَلَتَا أَخَذَ بِهِمَا وَتَرَكَ مَا سِوَاهُمَا (ت ه عن ابى سعيد)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem cinlerden ve insanın göz değmesinden (çeşitli dualar okuyarak) Allah’a sığınırdı. Muavvizateyn (Felâk ve Nâs) Sûreleri nâzil olunca bu iki sûreyi esas aldı, diğerlerini bıraktı.″[2]


[1] Kütüb-i Sitte, Hadis No: 3998.

[2] Sünen-i Tirmizî, Tıb 16; Sünen-i İbn-i Mâce, Tıb 33.


﴿ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Bismillâhirrahmânirrahîm.

﴿ قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِۙ ﴿١﴾ مَلِكِ النَّاسِۙ ﴿٢﴾ اِلٰهِ النَّاسِۙ ﴿٣﴾ مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِۙ ﴿٤﴾ اَلَّذ۪ي يُوَسْوِسُ ف۪ي صُدُورِ النَّاسِۙ ﴿٥﴾ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ ﴿٦﴾

1-6. Ey Resûlüm! De ki: ″Ben, insanların Rabbine sığınırım.* İnsanların Melik’ine,* insanların İlâhına (sığınırım).* Sinsice vesvese veren şeytanın şerrinden ki* o, insanların kalplerine vesvese verir.* O vesvese veren, gerek cinden gerek insandan olsun, hepsinden Allah’a sığınırım.″

İzah: İblisin vesvese vererek kulları azdırmak istemesi hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الشَّيْطَانَ وَاضِعٌ خَطْمَهُ عَلَى قَلْبِ ابْنِ آدَمَ، فَإِنْ ذَكَرَ اللّٰهَ خَنَسَ، وَإِنْ نَسِيَ الْتَقَمَ قَلْبَهُ فَذَلِكَ الْوَسْوَاسُ الْخَنَّاسُ (ابن ابى الدنيا ع هب عن انس)

″Şeytan, ağzını insanoğlunun kalbine dayamıştır. Kişi Allah’u Teâlâ’yı zikrettiği zaman, geri çekilip pısar. Allah’ın zikrinden gâfil olduğu zamanlarda ise, onun kalbini yutup ele geçirir. Sinsi vesveseci olması budur.″[1]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

الْحَذَرُ أَيُّهَا النَّاسُ وَإِيَّاكُمْ وَالْوَسْوَاسَ الْخَنَّاسَ فَإِنَّمَا يَبْلُوكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا (ابن مردويه عن الحكم بن عمير الثمالي)

″Dikkat edin Ey insanlar! Vesvese veren şeytandan sakının. Allah’u Teâlâ, hanginiz daha güzel amellerde bulunacak diye sizi sınamaktadır″[2]

Yine Muâviye b. Ebî Talhâ’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

كَانَ مِنْ دُعَاءِ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ اللّٰهُمَّ: اعْمُرْ قَلْبِي مِنْ وَسَاوِسِ ذِكْرِكَ وَاطْرُدَ عَنِّي وَسَاوِسَ الشَّيْطَانِ (أبو بكر بن أبي داود في كتاب ذم الوسوسة عن معاوية بن أبي طلحة)

Peygamberimizin duâlarından biri de, ″Allah’ım! Kalbimi zikrinden alıkoyacak vesveselere karşı uyanık kıl ve şeytanın vesveselerini benden uzak tut″ şeklindeydi.[3]

Yine şeytan hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الشَّيْطَانَ يَجْرِي مِنَ الْإِنْسَانِ مَجْرَى الدَّمِ (خ م عن صفية بنت حيي)

″Şüphesiz şeytan, Âdemoğlunun içinde kanının aktığı gibi akar.″[4]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

إِنَّ اللّٰهَ تَجَاوَزَ لِأُمَّتِي مَا حَدَّثَتْ بِهِ أَنْفُسَهَا مَا لَمْ يَتَكَلَّمُوا أَوْ يَعْمَلُوا بِهِ (م عن ابى هريرة)

″Şüphesiz Allah, fiilen işlemedikçe yahut onu söylemedikçe içlerinden geçirdik­leri şeyleri ümmetime bağışlamıştır.″[5]


[1] Ebû Ya’lâ el-Mevsilî, Müsned, Hadis No: 4188; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 1782.

[2] Celâleddin es-Suyûtî, ed-Dürr’ül-Mensûr, c. 15, s. 730.

[3] Celâleddin es-Suyûtî, ed-Dürr’ül-Mensûr, c. 15, s. 730.

[4] Sahih-i Buhârî, İtikaf 11; Sahih-i Müslim, Selâm 9 (25).

[5] Sahih-i Müslim, Îman 58 (201).