MÂÛN SÛRESİ

Bu sûre 7 âyettir. Mekke döneminde nâzil olmuştur. İsmini, son âyetinde geçen ve ″En ufak yardım″ anlamına gelen ″Mâun″ kelimesinden almıştır.


﴿ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Bismillâhirrahmânirrahîm.

﴿ اَرَاَيْتَ الَّذ۪ي يُكَذِّبُ بِالدّ۪ينِۜ ﴿١﴾ فَذٰلِكَ الَّذ۪ي يَدُعُّ الْيَت۪يمَۙ ﴿٢﴾ وَلَا يَحُضُّ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۜ ﴿٣﴾ فَوَيْلٌ لِلْمُصَلّ۪ينَۙ ﴿٤﴾ اَلَّذ۪ينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَۙ ﴿٥﴾ اَلَّذ۪ينَ هُمْ يُرَٓاؤُ۫نَۙ ﴿٦﴾ وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ ﴿٧﴾

1-7. Ey Resûlüm! Dîni yalanlayanı gördün mü?* O, yetimi itip kakan* ve miskinin doyurulması için teşvik etmeyendir.* Veyl, o namaz kılanlara ki,* onlar namazlarında itinâ göstermezler.* Onlar, amellerinde riyâ yapanlardır* ve onlar, en ufak yardımı bile esirgerler.

İzah: Âyet-i Kerîme’de geçen ″Veyl″, azap mânâsındadır. Yani bu kimseler azâba müstehaktırlar, demektir.[1]

Âyet-i Kerîme’de: Veyl, o namaz kılanlara ki,* onlar namazlarında itinâ göstermezler.* Onlar, amellerinde riyâ yapanlardır diye buyrulmaktadır. İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ, bu âyetleri şöyle izah etmiştir:

- Veyl, o namaz kılanlara ki, onlar, devamlı namaz kılmazlar. İnsanların kendilerini gördüğü yerde gösteriş olsun diye namaz kılarlar, görmedikleri yerde namazı terk ederler.

Riyâ, Allah için değil, insanlara beğendirmek için ibâdet etmektir. Sûre-i Nisâ, Âyet 142’de de münâfıkların özellikleri beyan edilirken, şöyle buyrulmuştur:

″Şüphesiz münâfıklar, Allah’u Teâlâ‘yı aldatmak isterler. Halbuki Allah’u Teâlâ onları aldatır. Münâfıklar, namaza tembel olurlar, namazı insanlara gösteriş için kılarlar ve Allah’u Teâlâ‘yı da çok az zikrederler.″

Riyâ hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:

مَنْ أَحْسَنَ الصَّلَاة حَيْثُ يَرَاهُ النَّاس ثُمَّ أَسَاءَهَا حَيْثُ يَخْلُو فَتِلْكَ اِسْتِهَانَةٌ اِسْتَهَانَ بِهَا رَبَّهُ.(عب ع هب عن ابن مسعود)

″Her kim insanların gördüğü yerde namazını güzel kılıp da onların görmediği yerde güzel kılmazsa bu, Rabbine karşı yapmış olduğu bir ihânet sayılır.″[2]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

تِلْكَ صَلَاةُ الْمُنَافِقِ يَجْلِسُ يَرْقُبُ الشَّمْسَ حَتَّى إِذَا كَانَتْ بَيْنَ قَرْنَيْ الشَّيْطَانِ قَامَ فَنَقَرَهَا أَرْبَعًا لَا يَذْكُرُ اللّٰهَ فِيهَا إِلَّا قَلِيلًا (م ن ت حم عن انس بن مالك)

″İşte münâfık namazı; oturur, güneşi gözetler, güneş, şeytanın iki boynuzu arasında olduğu zaman (güneş batmaya yaklaştığında), kalkar namazı kuşun gagalaması gibi süratle dört rek’at kılar. Kıldığı bu namaz içerisinde Allah’u Teâlâ’yı da çok az zikreder.″[3]

Yine Âyet-i Kerîme’de: ″Ve onlar, en ufak yardımı bile esirgerler″ diye buyrulmaktadır. ″En ufak yardım″ diye mânâ verdiğimiz ″Mâûn″ kelimesinden maksat; bir içim suyu, bir parça tuzu, bir ateş parçasını, emâneten verilecek bir kabı, bir baltayı ve keseri bile vermekten kaçınırlar, demektir.

Bu hususta Ebû Hureyre Radiyallâhu anhu‘dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

″Ve onlar, en ufak yardımı bile esirgerler″ âyeti hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

مَا تَعَاوَنَ النَّاسُ بَيْنَهُمْ الْفَأْسُ وَالْقِدْرُ وَالدَّلْوُ وَأَشْبَاهُهُ (أبو نعيم والديلمي وابن عساكر « عن أبي هريرة)

″Mâûn, insanların yardım olarak birbirlerinden alıp verdikleri balta, tencere, kova ve benzeri eşyâlardır.″[4]

İşte bu türden şeyleri dahi esirgeyen böyle cimri kimseler zekât verirler mi? Yetimlere, yoksullara yardımda bulunurlar mı? Onların namazları da samîmi değildir, gösteriş içindir. Böyle bir riyâ ve gösteriş ise küfürden bir parçadır.


[1] ″Veyl″ ifadesi; vah olsun, yazıklar olsun mânâsına gelir. Yahut helâk mânâsındadır veya Cehennemde bir vâdinin adıdır. Bu sebeple ″Veyl″ ifadesi, âyetlerde bu mânâların hepsini ifade edebilmektedir. Bu âyetteki mânâsı da azaptır. Ayrıca Veyl ifadesi hakkında geniş bilgi için Sûre-i Mürselât, Âyet 8-15’in izahına bakınız.

[2] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 398/1.

[3] Sahih-i Müslim, Mesâcid 34 (195 Sünen-i Tirmizî, Salât 7; Sünen-i Nesâî, Mevâkit 8; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 11561.

[4] Celâleddin es-Suyûti, ed-Dürr’ül-Mensûr, c.15, s. 638; Yine bu hususta bakınız: Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 7331.