Bu sûre 8 âyettir. Medîne döneminde nâzil olmuştur. İsmini, ilk âyetinde geçen ″Beyyine″ kelimesinden almıştır. Beyyine, açık delil ve hüccet anlamına gelir. Bu ifadeyle de Resulûllah Sallallâhu aleyhi ve sellem kastedilmiştir.
Bu sûre hakkında Enes b. Mâlik Radiyallâhu anhu’dan nakledilen Hadis-i Şerif’te, şu hâdise anlatılmıştır:
قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لِأُبَيٍّ إِنَّ اللّٰهَ أَمَرَنِي أَنْ أَقْرَأَ عَلَيْكَ {لَمْ يَكُنْ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ} قَالَ وَسَمَّانِي قَالَ نَعَمْ فَبَكَى (خ م عن انس بن مالك)
Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, Übeyy b. Ka’b Radiyallâhu anhu’ya dedi ki: ″Şüphesiz ki Allah’u Teâlâ bana, sana Beyyine Sûresi’ni okumamı emretti.″ Übeyy Radiyallâhu anhu: ″Adımı da verdi mi?″ diye sordu. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Evet″ deyince, Übeyy Radiyallâhu anhu ağladı.[1]
[1] Sahih-i Buhârî, Menâkib 70; Sahih-i Müslim, Salât’ül-Müsâfirîn 39 (245).
﴿ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ﴾
Bismillâhirrahmânirrahîm.
﴿ لَمْ يَكُنِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِك۪ينَ مُنْفَكّ۪ينَ حَتّٰى تَأْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُۙ ﴿١﴾ رَسُولٌ مِنَ اللّٰهِ يَتْلُوا صُحُفًا مُطَهَّرَةًۙ ﴿٢﴾ ف۪يهَا كُتُبٌ قَيِّمَةٌۜ ﴿٣﴾ وَمَا تَفَرَّقَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَةُۜ ﴿٤﴾ وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ حُنَفَٓاءَ وَيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُوا الزَّكٰوةَ وَذٰلِكَ د۪ينُ الْقَيِّمَةِۜ ﴿٥﴾ ﴾
1-5. Ehl-i Kitap’tan kâfir olanlar ve müşrikler, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar küfürlerinden ayrılacak değillerdi.* O delil, Allah tarafından gönderilen bir Resûl ki, tertemiz sahifeleri okur.* O sahifelerde dosdoğru yazılmış hükümler vardır.* Ehl-i Kitap, ancak kendilerine o apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler.* Halbuki onlara, dîni sâdece O’na hâlis kılıp hanifler olarak (İslâm üzere) Allah’a ibâdet etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emredilmişti. İşte doğru din de budur.
﴿ اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِك۪ينَ ف۪ي نَارِ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمْ شَرُّ الْبَرِيَّةِۜ ﴿٦﴾ ﴾
6. Şüphesiz Ehl-i Kitap’tan kâfir olanlar ve müşrikler, Cehennem ateşindedirler, orada ebedî kalacaklardır. İşte onlar, mahlûkatın en şerlisidirler.
İzah: Bu Âyet-i Kerîme’de: ″Ehl-i Kitap’tan kâfir olanlar″ diye geçen ifade, Peygamberimize îman etmeyen Ehl-i Kitap’tır. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in Peygamberliğini ilan ettiği zamanda, Hristiyan âlimlerinden Hz. Necâşi[1] ve Yahudi âlimlerinden Hz. Abdullah İbn-i Selâm[2] gibi Ehl-i Kitab’ın âlimleri, Resûlü Ekrem’in Peygamberliğini ilk duyduklarında İslâm dînini araştırıp îman ederek Müslüman olanlardır. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in Peygamberliğini duyup da ona îman etmeyenler Ehl-i Kitab’ın kâfirleridir. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
وَالَّذِى نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لَا يَسْمَعُ بِى أَحَدٌ مِنْ هَذِهِ الْأُمَّةِ يَهُودِيٌّ وَلَا نَصْرَانِيٌّ ثُمَّ يَمُوتُ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِالَّذِى أُرْسِلْتُ بِهِ اِلَّا كَانَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ (حم م عن ابى هريرة)
″Muhammed’in nefsini kudret eliyle tutan Allah’a yemin ederim ki, her kim Yahudi olsun, Hristiyan olsun beni işitir, sonra da bana gönderilenlere inanmadan ölecek olursa, mutlaka Cehennem ehlinden olacaktır.″[3]
Allah katında artık İslâm’dan başka hiçbir dînin kabul edilmeyeceği, Yahudiliğin ve Hristiyanlığın bâtıl olup, bunlara uyanların dalâlet üzere oldukları ve ebedî Cehennemlik olacaklarına dair Sûre-i Âl-i İmrân, Âyet 19, 20, 85, Sûre-i Bakara, Âyet 208, Sûre-i Hûd, Âyet 17, Sûre-i Tevbe, Âyet 30’a bakınız.
[1] Bu hususta Sûre-i Âl-i İmrân, Âyet 199 ve Sûre-i Kasas, Âyet 52 ve izahlarına bakınız.
[2] Bu hususta Sûre-i Ra’d, Âyet 43 ve izahına bakınız.
[3] Sahih-i Müslim, Îman 70 (240 Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 8255.
﴿ اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمْ خَيْرُ الْبَرِيَّةِۜ ﴿٧﴾ جَزَٓاؤُ۬هُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ ﴿٨﴾ ﴾
7-8. Şüphesiz îman edip sâlih amellerde bulunanlar ise, işte onlar mahlûkatın en hayırlısıdırlar.* Bunların, Rableri katındaki mükâfatları, altlarından nehirler akan Adn Cennetleridir. Orada ebedî kalacaklardır. Allah’u Teâlâ onlardan râzı oldu, onlar da Allah’u Teâlâ’dan râzı oldular. Bu mükâfat ve rızâ, Rabbinden korkanlar içindir.
İzah: Allah’u Teâlâ, îman edip sâlih amellerde bulunanların hâlini haber vererek bu kişilerin, mahlûkatın en hayırlısı olduklarını bildirmek-tedir. Ebu Hüreyre Radiyallâhu anhu, Sûre-i Beyyine, Âyet 7’yi delil getirerek Mü’minlerin, meleklere üstün olduklarını söylemiştir. Çünkü Allah’u Teâlâ bu Âyet-i Kerîme’de: ″Şüphesiz îman edip sâlih amellerde bulunanlar ise, işte onlar mahlûkatın en hayırlısıdırlar″ diye buyurmuştur.
Âyet-i Kerîme’de geçen Adn Cenneti hakkında da Sûre-i Tevbe, Âyet 72 ve izahına bakınız.