TEBBET SÛRESİ

Bu sûre 5 âyettir. Mekke döneminde nâzil olmuştur. İsmini, ilk âyetinde geçen ″Tebbet″ kelimesinden almıştır.


﴿ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Bismillâhirrahmânirrahîm.

﴿ تَبَّتْ يَدَٓا اَب۪ي لَهَبٍ وَتَبَّۜ ﴿١﴾ مَٓا اَغْنٰى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَۜ ﴿٢﴾ سَيَصْلٰى نَارًا ذَاتَ لَهَبٍۚ ﴿٣﴾ وَامْرَاَتُهُۜ حَمَّالَةَ الْحَطَبِۚ ﴿٤﴾ ف۪ي ج۪يدِهَا حَبْلٌ مِنْ مَسَدٍ ﴿٥﴾

1-5. Ebû Leheb’in elleri kurusun! Zâten de kurudu.* Ona malının ve kazancının bir faydası olmadı.* O, alevli bir ateşe atılacaktır.* Odun yüklenmiş olan karısı da;* boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde ateşe atılacaktır.

İzah: Bu sûrenin nüzul sebebine dair İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ şu hâdiseyi anlatmaktadır:

لَمَّا نَزَلَتْ {وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ} صَعِدَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى الصَّفَا فَجَعَلَ يُنَادِي يَا بَنِي فِهْرٍ يَا بَنِي عَدِيٍّ لِبُطُونِ قُرَيْشٍ حَتَّى اجْتَمَعُوا فَجَعَلَ الرَّجُلُ إِذَا لَمْ يَسْتَطِعْ أَنْ يَخْرُجَ أَرْسَلَ رَسُولًا لِيَنْظُرَ مَا هُوَ فَجَاءَ أَبُو لَهَبٍ وَقُرَيْشٌ فَقَالَ أَرَأَيْتَكُمْ لَوْ أَخْبَرْتُكُمْ أَنَّ خَيْلًا بِالْوَادِي تُرِيدُ أَنْ تُغِيرَ عَلَيْكُمْ أَكُنْتُمْ مُصَدِّقِيَّ قَالُوا نَعَمْ مَا جَرَّبْنَا عَلَيْكَ إِلَّا صِدْقًا قَالَ فَإِنِّي نَذِيرٌ لَكُمْ بَيْنَ يَدَيْ عَذَابٍ شَدِيدٍ فَقَالَ أَبُو لَهَبٍ تَبًّا لَكَ سَائِرَ الْيَوْمِ أَلِهَذَا جَمَعْتَنَا فَنَزَلَتْ {تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ وَتَبَّ مَا أَغْنَى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ} (خ عن ابن عباس)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e: ″Ey Resûlüm! Uyarmaya aşiretinden en yakın akrabaların ile başla″ mealindeki Sûre-i Şuarâ, Âyet 214 nâzil olduğu zaman, Safa Tepesi’ne çıktı ve Kureyş’in boylarına: ″Ey Fihroğulları! Ey Adiyoğulları!″ diye seslenmeye başladı. Herkes orada toplandı. Gelemeyenler de, ne olduğuna bakmak için yerlerine birini gönderdiler. Kureyşliler geldi. Ebû Leheb de gelmişti. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Şu vâdide size baskın yapacak olan bir süvâri birliği bulunuyor, diye size haber versem, bana inanır mısınız?″ diye sordu. Onlar: ″İnanırız, zîrâ senin yalan söylediğini hiç görmedik″ dediler. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″O halde gelecek ağır bir azaptan dolayı sizi uyarıyorum″ diye buyurdu. Bunun üzerine Ebû Leheb: ″Bundan sonraki günlerinde hüsrâna uğrayasın emi! Bizi bunun için mi buraya topladın″ deyince, ″Ebû Leheb’in elleri kurusun! Zâten de kurudu.* Ona malının ve kazancının bir faydası olmadı″ diye devam eden Tebbet Sûresi nâzil oldu.[1]

Bu sûre ile ilgili olarak Hz. Ebû Bekir Sıddîk Radiyallâhu anhu’nun kızı Esmâ Radiyallâhu anhâ da şu hâdiseyi anlatmıştır:

لَمَّا نَزَلَتْ تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ أَقْبَلَتِ الْعَوْرَاءُ أُمُّ جَمِيلِ بِنْتُ حَرْبٍ وَلَهَا وَلْوَلَةٌ وَفِي يَدِهَا فِهْرٌ وَهِيَ تَقُولُ: مُذَمَّمًا أَبَيْنَا وَدِينَهُ قَلَيْنَا وَأَمْرَهُ عَصَيْنَا وَالنَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَ جَالِسٌ فِي الْمَسْجِدِ وَمَعَهُ أَبُو بَكْرٍ فَلَمَّا رَآهَا أَبُو بَكْرٍ قَالَ: يَا رَسُولَ اللّٰهِ قَدْ أَقْبَلَتْ وَأَنَا أَخَافُ أَنْ تَرَاكَ فَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَ: إِنَّهَا لَنْ تَرَانِي وَقَرَأَ قُرْآنًا فَاعْتَصَمَ بِهِ كَمَا قَالَ: وَقَرَأَ: وَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْءَانَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذِينَ لا يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ حِجَابًا مَسْتُورًا فَوَقَفَتْ عَلَى أَبِي بَكْرٍ وَلَمْ تَرَ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَ ، فَقَالَتْ: يَا أَبَا بَكْرٍ إِنِّي أُخْبِرْتُ أَنَّ صَاحِبَكَ هَجَانِي فَقَالَ لا وَرَبِّ هَذَا الْبَيْتِ مَا هَجَاكِ فَوَلَّتْ وَهِيَ تَقُولُ: قَدْ عَلِمَتْ قُرَيْشٌ أَنِّي بِنْتُ سَيِّدِهَا (ك عن أسماء بنت أبي بكر)

Tebbet Sûresi nâzil olunca, Harb’in kızı olan Ebû Leheb’in eşi, Ümmü Cemil, elinde büyükçe bir taş olduğu halde dînin aleyhinde bağıra bağıra öteden beri geliyordu. Bu sırada Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem mescitte oturuyordu. Hz. Ebû Bekir de yanında bulunuyordu. Hz. Ebû Bekir, o şirret kadının gelmekte olduğunu görünce: ″Yâ Resûlallah! O bu tarafa doğru gelmekte, korkarım ki sizi görür ve bir saldırı da bulunur″ dedi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″O beni göremez″ buyurdu ve ″Ey Habîbim! Kur’ân’ı okuduğun vakit, seninle âhirete îman etmeyenler arasına görünmez bir perde çekeriz″ mealindeki Sûre-i İsrâ, Âyet 45’i okudu. Bunun üzerine o şirret kadın gelip, Hz. Ebû Bekir’in karşısında durdu. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’i göremedi ve Hz. Ebû Bekir’e: ″Yâ Ebû Bekir! Haber aldığıma göre arkadaşın beni hicvediyormuş!″ dedi. Hz. Ebû Bekir: ″Hayır! Şu Beyt-i Muazzama’nın Rabbine yemin ederim, seni hicvetmedi″ buyurdu. Kadın bunun üzerine: ″Kureyş iyi bilir ki, ben onların efendilerinin kızıyım″ diyerek dönüp gitti.[2]

Âyet-i Kerîme’de zikredilen Ebû Leheb’in karısı, Harb’in kızı Ervâ’dır. Bu kadın Ebû Süfyan’ın kız kardeşi olup Ümmü Cemil, ismiyle meşhurdur. Kureyş’in ileri gelen kadınlarındandır. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e düşmanlık eden kocasına, inkârcılığında devamlı yardımcı olmuştur. Bu sûrede bu kadının, dünyâdaki sıfatı ve âhirette uğratılacağı azap zikredilmektedir. Onun sıfatlarından biri de, ″Odun taşıyan″ diye tercüme edilen sıfatıdır.

İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ şöyle buyurmuştur: ″Bu kadın, dikenleri yüklenip getirir ve onları Resûlullah’ın yolu üzerine atardı ki Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in ve Sahâbîlerinin ayaklarını yaralamış olsun.″


[1] Sahih-i Buhârî, Menâkib 13; Tefsir-i Şuarâ 2; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 7126.

[2] Hâkim, Müstedrek, Hadis No. 3333; Beyhakî, Delâil’ün-Nübüvve, Hadis No: 502.