FELAK SÛRESİ

Bu sûre 5 âyettir. Medîne döneminde nâzil olmuştur. İsmini, ilk âyetinde geçen ″Felak″ kelimesinden almıştır. Felak Sûresi ve bundan sonra gelen Nâs Sûresi’nin ikisine ″Muavvizeteyn Sûreleri″ denilmiştir.

Bu sûre hakkında Ukbe b. Amir Radiyallâhu anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

بَيْنَا أَنَا أَسِيرُ مَعَ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَيْنَ الْجُحْفَةِ وَالْأَبْوَاءِ إِذْ غَشِيَتْنَا رِيحٌ وَظُلْمَةٌ شَدِيدَةٌ فَجَعَلَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَتَعَوَّذُ بِأَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ وَأَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ وَيَقُولُ يَا عُقْبَةُ تَعَوَّذْ بِهِمَا فَمَا تَعَوَّذَ مُتَعَوِّذٌ بِمِثْلِهِمَا قَالَ وَسَمِعْتُهُ يَؤُمُّنَا بِهِمَا فِي الصَّلَاةِ (د طب عن عقبة بن عامر)

Cuhfe ile Ebvâ arasında Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem ile birlikte yolda yürüyorken, oldukça karanlık ve şid­detli bir rüzgâr bizi kuşattı. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Felak ile Nas Sûreleri ile istiâzede bulunmaya koyuldu. Bu arada bana şunları da söylüyordu: ″Ey Ukbe! Sen bunlarla istiâze et (Allah’a sığın). Çünkü istiâzede bulunan hiçbir kim­se bunlara benzer bir sözle Allah’a sığınmış değildir.″ Râvi dedi ki: ″Ben, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’i namazda bunları okurken duymuşumdur.″[1]

Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ da şöyle buyurmuştur:

أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَقْرَأُ عَلَى نَفْسِهِ الْمُعَوِّذَاتِ وَيَنْفُثُ قَالَتْ عَائِشَةُ فَلَمَّا اشْتَكَى صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ جَعَلْتُ أَقْرَأُ عَلَيْهِ وَأَمْسَحُهُ بِكَفِّهِ رَجَاءَ بَرَكَةِ يَدِهِ (حم عن عائشة)

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem rahatsızlandığı zaman kendi kendine Muavvizeteyn (Felâk ve Nâs) Sûrelerini okur ve üfürürdü. Kendisinin ağ­rısı şiddetlendiği zaman da, bu sûreleri ona ben okurdum ve bereketi­ni umarak eliyle vücudunu sıvazlardım.[2]


[1] Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 353; Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 14364.

[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 23585.


﴿ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Bismillâhirrahmânirrahîm.

﴿ قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِۙ ﴿١﴾ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَۙ ﴿٢﴾ وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ اِذَا وَقَبَۙ ﴿٣﴾ وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِۙ ﴿٤﴾ وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ اِذَا حَسَدَ ﴿٥﴾

1-5. Ey Resûlüm! De ki: ″Yaratılanların Rabbine sığınırım ki;* O’nun yarattığı şeylerin şerrinden,* karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,* düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden* ve haset ettiği zaman, hasetçinin şerrinden Allah’a sığınırım.″

İzah: Bu Felak Sûresi ve bundan sonra gelen Nas Sûresi, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e büyü yapılması üzerine nâzil olmuştur.

Bu olay Âişe Radiyallâhu anhâ’dan nakledilen Hadis-i Şerif’te, şöyle anlatılmaktadır:

سُحِرَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَتَّى كَانَ يُخَيَّلُ إِلَيْهِ أَنَّهُ يَفْعَلُ الشَّيْءَ وَمَا يَفْعَلُهُ حَتَّى كَانَ ذَاتَ يَوْمٍ دَعَا وَدَعَا ثُمَّ قَالَ أَشَعَرْتِ أَنَّ اللّٰهَ أَفْتَانِي فِيمَا فِيهِ شِفَائِي أَتَانِي رَجُلَانِ فَقَعَدَ أَحَدُهُمَا عِنْدَ رَأْسِي وَالْآخَرُ عِنْدَ رِجْلَيَّ فَقَالَ أَحَدُهُمَا لِلْآخَرِ مَا وَجَعُ الرَّجُلِ قَالَ مَطْبُوبٌ قَالَ وَمَنْ طَبَّهُ قَالَ لَبِيدُ بْنُ الْأَعْصَمِ قَالَ فِيمَا ذَا قَالَ فِي مُشُطٍ وَمُشَاقَةٍ وَجُفِّ طَلْعَةٍ ذَكَرٍ قَالَ فَأَيْنَ هُوَ قَالَ فِي بِئْرِ ذَرْوَانَ فَخَرَجَ إِلَيْهَا النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ثُمَّ رَجَعَ فَقَالَ لِعَائِشَةَ حِينَ رَجَعَ نَخْلُهَا كَأَنَّهُ رُءُوسُ الشَّيَاطِينِ فَقُلْتُ اسْتَخْرَجْتَهُ فَقَالَ لَا أَمَّا أَنَا فَقَدْ شَفَانِي اللّٰهُ وَخَشِيتُ أَنْ يُثِيرَ ذَلِكَ عَلَى النَّاسِ شَرًّا ثُمَّ دُفِنَتْ الْبِئْرُ (خ عن عائشة)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e sihir yapıldı. Öyle ki, yapmadığı bir şeyi yaptığını zannedi­yordu. Bir gün benim yanımdayken Allah’a çokça duâ etti ve sonra: ″Yâ Âişe! Hissettin mi? Allah’u Teâlâ bana neden şifâ bulacağımı bildirdi″ diye buyurdu. ″Yâ Resûlallah! O nedir?″ deyince, buyurdu ki:

- Yanıma iki kişi geldi. Biri başucuma diğeri de ayak tarafıma oturdu. Sonra biri diğerine: ″Bu adamın ağrısı nedir?″ diye sordu. Diğeri: ″Kendisine büyü yapılmış″ dedi. O da: ″Kim büyü yapmış?″ diye sordu. Diğeri: ″Züreykoğulları Yahudilerinden Lebid b. el-A’sam yapmış″ dedi. ″Ne ile yapmış?″ diye sordu. Diğeri: ″Tarak ve tarağın dişinde kalan saçlar ve hurmanın erkek tomurcuğunun kabuğu ile yapmış″ dedi. ″Şimdi onlar nerede?″ diye sordu. Diğeri: ″Zervan kuyusundadır″ diye cevap verdi.

Daha sonra Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Ashâbından bir grupla beraber oraya gitti ve geldi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Yâ Âişe! Kuyunun etrafında yetişen hurma ağaçlarının uçları şeytan başları gibiydi″ buyurdu. Dedim ki: ″Yâ Resûlallah! Onu çıkardın mı?″ Buyurdu ki: ″Hayır! Artık Allah bana şifâ verdi ve onunla insanlara şer yayılmasını istemedim.″ Daha sonra kuyunun kapatılmasını emretti ve kuyunun üstü kapatıldı.[1]

Âyet-i Kerîme’de geçen ″Haset″ ifadesi de, kendi gibi olan Mü’min kardeşini kıskanmaktır. Allah’u Teâlâ bunlardan Allah’a sığınmamızı beyan etmiştir.

Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اَلْمُؤْمِنُ بَيْنَ خَمْسِ شَدَائِدٍ مُؤْمِنٌ يَحْسُدُهُ وَمُنَافِقٌ يَبْغِضُهُ وَكَافِرٌ يُقَاتِلُهُ وَنَفْسٌ يُنَازِعُهُ وَشَيْطَانٌ يُضِلُّهُ (ابن لال عن ابان عن انس ابن مالك)

″Mü’min beş şiddet karşısındadır: Mü’min haset eder, münâfık buğzeder, kâfir öldürmek ister. Nefis itirazlar eder, şeytan azdırır.″[2]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

إِيَّاكُمْ وَالْحَسَدَ فَإِنَّ الْحَسَدَ يَأْكُلُ الْحَسَنَاتِ كَمَا تَأْكُلُ النَّارُ الْحَطَبَ أَوْ قَالَ الْعُشْبَ (د عن ابى هريرة)

″Haset etmekten sakının. Bilin ki, ateş odunu yok ettiği gibi haset de iyilikleri yok eder.″[3]


[1] Sahih-i Buhârî, Bed’ul-Halk 11.

[2] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 231/11.

[3] Sünen-i Ebû Dâvud, Edeb 52.