HACCIN YAPILIŞI:

Haccın farz, vâcip, sünnet ve âdabı ve usûlü dikkate alınarak yapılışı sırası ile şöyledir:

Haccetmek için yola çıkıldığında, mîkât sınırında veya mîkât sınırına varmadan önce ihrama girilir. Yani ihrama girmek; ihram yasaklarının başlaması demektir. İhrama girmeden önce gerekli tıraşları olmak, tırnak kesmek, her türlü temizliği yapmak, gusül abdesti almak sünnettir. Niyet ve telbiyeden önce koku sürünmek de sünnettir. İhrama girerken bütün elbiseler çıkarılır; dikişsiz ve iki parçadan oluşan beyaz bezlere bürünülür. Başı, yüzü, eli ve ayakları açık olur. Üstü ve arkası açık terlik giyilmesinde de bir sakınca yoktur. Kadınların ihramı ise elbiseleridir. Onlar başörtüsü, çorap, ayakkabı gibi her zaman giydikleri şeyleri giyerler. Ancak kadınların yüzleri açık olmalıdır, ellerine eldiven giymemeleri de menduptur.

İhrama girdikten sonra, iki rek’at ihram namazı kılınır. Bu namaz, sünnettir. Peygamber Efendimiz bu namazı kılarken birinci rek’atında Fâtiha’dan sonra, ″Kul yâ eyyühel-kâfirûn″ ikinci rek’atında da, ″Kul huvallâhu ehad″ sûrelerini okumuştur. İhram namazının bu şekilde kılınması efdaldir. Bu namaz, kerâhet vakitlerinde kılınmaz.

İhram namazı kılındıktan sonra, yapılacak haccın çeşidine göre niyet edilir. İfrad haccı yapmak isteyenler, sâdece hacca:

اَللّٰهُمَّ اِنّ۪ى أُر۪يدُ الْحَجَّ وَيَسِّرْهُ ل۪ى وَتَقَبَّلْهُ مِنّ۪ى.

″Allah’ım! Senin rızân için hac yapmak istiyorum, onu bana kolaylaştır ve benden kabul eyle″ diye niyet ederler.

Temettu haccı yapmak isteyenler, önce sâdece umreye:

اَللّٰهُمَّ اِنّ۪ى أُر۪يدُ الْعُمْرَةَ فَيَسِّرْهُ ل۪ى وَتَقَبَّلْهُ مِنّ۪ى.

″Allah’ım! Senin rızân için umre yapmak istiyorum, onu bana kolaylaştır ve benden kabul eyle″ diye niyet ederler.[1]

Kıran haccı yapmak isteyenler ise, umre ve hacca, her ikisine birden:

اَللّٰهُمَّ اِنّ۪ى أُر۪يدُ الْعُمْرَةَ وَالْحَجَّ وَيَسِّرْهُمَا ل۪ى وَتَقَبَّلْهُمَا مِنّ۪ى.

″Allah’ım! Senin rızân için umre ve hac yapmak istiyorum, onu bana kolaylaştır ve benden kabul eyle″ diye niyet ederler.

Niyet ettikten sonra da telbiye getirilir. ″Telbiye″ şöyledir:

لَبَّيْكَ اَللّٰهُمَّ لَبَّيْكَ لَبَّيْكَ لَا شَر۪يكَ لَكَ لَبَّيْكَ اِنَّ الْحَمْدَ وَالنِّعْمَةَ لَكَ وَالْمُلْكُ لَا شَر۪يكَ لَكَ

″Lebbeyk, Allâhümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk, innel-hamde ven-ni’mete leke vel-mülk, lâ şerîke lek.″[2]

İlk telbiye şarttır. Telbiye getirilmeden ihrama girilmiş olmaz. Ancak telbiye getirmekle ihrama girilmiş olur. Diğer yapılan telbiyeler ise sünnettir. Kâbe görülünceye kadar telbiye getirilebilir. Kâbe görüldüğü andan itibaren telbiye getirilmez. Bu süreç içerisinde istenirse; ″Subhânallâhi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber, velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azîm,″ ″lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîkeleh, lehul-mülkü velehul-hamdu ve hüve alâ külli şey’in kadîr″ duâları okunarak Allah’u Teâlâ zikredilebilir ve Peygamber Efendimiz üzerine salâtü selâm getirilebilir. Erkekler telbiyeyi yüksek sesle söyler. Zîrâ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:

اَتَان۪ى جِبْرِيلُ اَنْ اٰمُرَ اَصْحَابِى اَنْ يَرْفَعُوا اَصْوَاتَهُمْ بِالْاِهْلَالِ وَالتَّلْبِيَةِ.

Cebrâil bana geldi ve Ashâbıma, tahlil (Lâ ilâhe illallâh) ve telbiyeyi yüksek sesle söylemelerini emretmemi bildirdi.″[3]diye buyurmuştur. Kadınlar ise, telbiyeyi kendi duyacakları şekilde söylerler. Ayrıca telbiyeden sonra tesbih, zikir ve salavat da getirebilirler.

Böylece niyet ve telbiyenin yapılmasıyla, ihrama girilmiş ve ihram yasakları başlamış olur. Bu yasaklar da şunlardır:

- Karısıyla cinsî münâsebette bulunmak, öpmek ve okşamak gibi davranışlarda bulunmak. Kara avı yapmak veya avcıya avın yerini göstermek veya avcıya yardımcı olmak. Fenâ sözler sarf etmek, cedelleşmek, kavga etmek. Güzel koku sayılan parfüm, esans, misk, anber ve kâfur gibi şeyleri sürünmek. Tırnak kesmek, vücudun herhangi bir yerini tıraş etmek veya kıl koparmak. Saç, sakal veya bıyıktan kesmek. Erkeler için dikişli elbise giymek, eli, ayağı, başı ve yüzü örtmek. Harem bölgesinin (Mekke ve çevresinin) bitkilerini; ot ve ağaçlarını kesmek, koparmak. Ayrıca Harem bölgesinin bitkilerini kesmek, koparmak ihramsız olanlar için de yasaktır. İhramlı kimsenin önü ve arkası açık terlik giymesinde, kemer kullanmasında, saat ve yüzük takmasında herhangi bir sakınca yoktur. Ayrıca ihramlı kimseler, ihram yasaklarına riâyet ettikleri sürece yıkanabilirler.

İfrat haccı yapanlar, hac için ihrama girerler, niyet edip telbiyede bulunurlar ve kudüm tavafından başlayarak, aşağıdaki gibi hac vazifelerini yerine getirirler:

Temettu haccı yapanlar, kudüm tavafına başlamadan önce umre yaparlar.[4]Temettu haccında, umrenin tavaf ve sa’yını yaptıktan sonra saçlar hafif kısaltılarak ihramdan çıkılır[5] ve terviye gününe (Zilhicce’nin sekizinci gününe) kadar beklenir. Terviye günü Mekke-i Mükerreme’de hac için tekrar ihrama girilir. Bugünden önce ihrama girilmesi de daha efdaldir.[6] Sonra hacca niyet edilir[7] ve telbiye getirilir. Bunlar, umre yapmış olmaları sebebiyle Mekkeliler gibi olmuşlardır. Mekkeliler ihrama Harem-i Şerif’ten girdikleri için, bunlar da oradan ihrama girerler. Daha sonra kudüm tavafı yaparak aşağıdaki gibi hac vazifelerini yerine getirirler.

Kıran haccında, hac ve umreye birlikte niyet edildiğinden temettudan farklı olarak umrenin tavaf ve sa’yından sonra tıraş olunmaz ve ihramdan çıkılmaz. İhram yasakları hac vazifesi bitene kadar devam eder. Terviye günü kudüm tavafı yapılır ve aşağıdaki gibi hac vazifeleri yerine getirilir:

1- Zilhicce’nin yedinci günü öğle namazından sonra imam, bir hutbe okur ve hutbede hac vazifelerini öğretir.

2- Terviye günü yani Zilhicce’nin sekizinci günü veya daha önce hac için niyet edilerek ihrama girilir. Kıran haccına niyet etmişse zâten ihramlıdır. İhrama girileceği zaman yukarıda anlatıldığı üzere; genel temizlik yapılarak gusül abdesti alınır veya imkan yoksa abdest alınır, güzel koku sürmek de sünnettir. Sonra ihram örtüleri giyilir. Kadınların ihramı ise elbiseleridir. Sonra yukarıda tarif edildiği üzere; iki rek’at ihram namazı kılınır. Niyet edilip telbiye getirilir.

Mekke-i Mükerreme’ye gündüz girmek müstehap, guslederek girmek ise sünnettir. İbn-i Ömer Radiyallâhu anhumâ’dan nakledildiğine göre:

اغْتَسَلَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لِدُخُولِهِ مَكَّةَ بِفَخٍّ (ت عن ابن عمر)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Mekke’ye giriş için “Fah” denilen yerde gusletmiştir.″[8] Yine İbn-i Ömer Radiyallâhu anhumâ’dan nakledildiğine göre:

أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ دَخَلَ مَكَّةَ نَهَارًا (ت عن ابن عمر)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Mekke’ye gündüz girmiştir.″[9]

Telbiyeden sonra, Mekke-i Mükerreme’ye girince:

اَللّٰهُمَّ هٰذَا حَرَمُكَ وَمَأْمَنُكَ قُلْتَ وَقَوْلُكَ الْحَقُّ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا اَللّٰهُمَّ فَحَرِّمْ لَحْم۪ى وَدَم۪ى عَلَى النَّارِ وَقِن۪ى مِنْ عَذَابَكَ يَوْمَ تَبْعَثُ عِبَادَكَ

″Allâhümme hâzâ haramüke ve me’menüke kulte ve kavlüke’l hakku ve men dehalehû kâne âminen, Allâhümme feharrim lahmî ve demî alen-nâri ve kınî min azâbeke yevme teb’asu ibâdeke″[10] duâsını okumak efdaldir. Aşağıda gelecek olan duâlar da böyledir.

Kâbe görülünce telbiye artık getirilmez. Tekbir, tahlil ve Salavât-ı Şerife okuyarak tevâzu ve huşû ile tavaf alanına girilir. Kâbe’nin avlusuna girilince:

بِسْمِ اللّٰهِ وَعَلٰى مِلَّةِ رَسُولِ اللّٰهِ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ى بَلَّغَن۪ى بَيْتَهُ الْحَرَامَ اَللّٰهُمَّ افْتَحْ ل۪ى أَبْوَابَ رَحْمَتِكَ وَمَغْفِرَتِكَ وَاَدْخِلْن۪ى ف۪يهَا وَاَغْلِقْ عَنّ۪ى اَبْوَابَ مَعَاص۪يكَ وَاجْنُبْنِى الْعَمَلَ ف۪يهَا

″Bismillâhi ve alâ milleti resûlillâh, elhamdu lillâhillezî belleğanî beytehul-harâme Allâhümmeftah lî ebvâbe rahmetike ve mağfiratike ve edhilnî fîhâ ve eğlik annî ebvâbe meâsîke vecnubnil-amele fîhâ″[11] duâsı okunur.

İhramlı kimse Beytullah’ı görünce, ″Allah’u Ekber″ diye tekbirde ve ″Lâ ilâhe ilallâh″ diye tahlilde bulunur. Ama müstehab olan şu duâyı okumaktır:

اَللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُمَّ اَنْتَ السَّلَامُ وَمِنْكَ السَّلَامُ فَحَيِّنَا رَبَّنَا بِالسَّلَامِ وَاَدْخِلْنَا بِفَضْلِكَ دَارَكَ دَارَ السَّلَامِ تَبَارَكْتَ رَبَّنَا وَتَعَالَيْتَ يَا ذَا الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ اَللّٰهُمَّ زِدْ بَيْتَكَ هٰذَا تَشْر۪يفًا وَمَهَابَةً وَتَعْظ۪يمًا اَللّٰهُمَّ تَقَبَّلْ تَوْبَت۪ى وَاَقِلْ عَثْرَت۪ى وَاغْفِرْ خَط۪يئَت۪ى يَا حَنَّانُ يَا مَنَّانُ

″Allâh’u Ekber Allâh’u Ekber, Allâhümme entes-selâmu ve minkes-selâmu fehayyinâ Rabbenâ bis-selâmi ve edhilnâ bifadlike dâreke dâres-selâmi tebârekte Rabbenâ ve teâleyte yâ zel-celâli vel-ikrâm, Allâhümme zid beyteke hâzâ teşrîfen ve mehâbeten ve ta’zîmâ, Allâhümme tegabbel tevbetî ve ekil asratî vağfir hatîetî Yâ Hannân, Yâ Mennân.″[12]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Beytullah’a yaklaşınca, şu duâyı okumuştur:

اَعُوذُ بِرَبِّ الْبَيْتِ مِنَ الدَّيْنِ وَالْفَقْرِ وَض۪يقِ الصَّدْرِ وَعَذَابِ الْقَبْرِ

″Eûzu bi-rabbi’l beyti min’ed-deyni vel-fakri ve dîgis-sadri ve azâbil-kabri.″[13]

3- Sonra kişi, tavaf yapmaya yönelir ve ″Allah’ım! Senin rızan için kudüm tavafı yapmak istiyorum, onu bana kolaylaştır ve benden kabul eyle″ diye niyet eder.[14] Kudüm tavafı, âfâkiler (Mekke’ye mîkat dışından gelenler) için sünnettir. Ancak âfâki olanların, ifrad veya kıran haccı yapıyor olmaları gerekir.[15] Fakat temettu haccı yapan kimse, dilerse kudüm tavafını yapabilir. Bu da onun için nâfile bir ibâdet olmuş olur.

Dönmek ve dolaşmak anlamına gelen tavaf, Kâbe’de Hacer’ül- Esved’in bulunduğu köşeden başlayarak Kâbe’nin etrafında yedi defa dönmek demektir. Bu dönüşlerin her bir turuna ″Bir şavt″ denir. Kâbe’yi tavaf, namaz gibidir. Namazda konuşmak yoktur. Ancak tavaf yapılırken zikrin dışında mübah olan sözler de söylenebilir. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:

اَلطَّوَافُ حَوْلَ الْبَيْتِ مِثْلُ الصَّلَاةِ إِلَّا أَنَّكُمْ تَتَكَلَّمُونَ فِيهِ فَمَنْ تَكَلَّمَ فِيهِ فَلَا يَتَكَلَّمَنَّ إِلَّا بِخَيْرٍ (ت عن ابن عباس)

″Kâbe’yi tavaf etmek namaz gibidir, ancak tavafta konuşabilirsiniz. Fakat her kim tavafta konuşursa, hayırlı şeylerden başka bir şey konuşmasın″[16] diye buyurmuştur.

Tavafa başlarken, Hacer’ül-Esved’in bulunduğu yere gidip niyet edilerek isti’lâm edilir. Yani mümkünse kimseye eziyet vermeden Hacer’ül-Esved öpülür, onu öpmek mümkün olmazsa kişi eliyle dokunur yahut uzaktan ellerini kaldırıp ″Bismillâhi Allah’u Ekber″ diyerek selâmlar. Böylece Kâbe’yi soluna alıp onun etrafında dönerek tavafa başlar. Hacer’ül-Esved’i isti’lâm etmek sünnettir. Fakat insanlara eziyet etmekten sakınmak vâciptir. Hacer’ül-Esved kimseye eziyet etmemek şartıyla öpülür.

Hacer’ül-Esved’i isti’lâmdan sonra, omuzlar üzerine atılan ihramın bir ucunu sağ koltuğun altından geçirmek sûretiyle sağ omuz açılır. Bunu sâdece erkekler yapar. Buna ″Iztıba″ denir ve böyle yapmak sünnettir. Tavafın ilk üç şavtında da ″Remel″ yapılır yani sert, hızlı ve çalımlı bir şekilde yürünür. Bu şekilde yürümek sünnettir. Remel hakkında İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

أَمَرَهُمْ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ يَرْمُلُوا ثَلَاثَةَ أَشْوَاطٍ وَيَمْشُوا اَرْبَعًا مَا بَيْنَ الرُّكْنَيْنِ (م عن ابن عباس)

″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, Ashâbına üç şavtı sert ve hızlı adımlarla yapmalarını, kalan dört şavtta ve iki rükün (Rüknü Yemani ve Rüknü Hacer’ül-Esved) arasında da yürümelerini emretti.″[17]

Kişi, tavaf esnâsında sünnet veya müstehab olan duâları yine kendi duyacağı şekilde söyler. Bu duâlar şöyledir:

Hacer’ül-Esved’i isti’lâmdan sonra Kâbe’yi soluna alır ve şu duâyı okuyarak tavafa başlar:

بِسْمِ اللّٰهِ اَللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُمَّ ا۪يمَانًا بِكَ وَتَصْد۪يقًا بِكِتَابِكَ وَوَفَاءً بِعَهْدِكَ وَاتِّبَاعًا لِسُنَّةِ نَبِيِّكَ اللّٰهُمَّ هٰذَا الْبَيْتُ بَيْتُكَ وَهٰذَا الْحَرَمُ حَرَمُكَ وَهٰذَا الْاَمْنُ اَمْنُكَ وَهٰذَا مَقَامُ الْعَائِذِ بِكَ مِنَ النَّارِ

″Bismillâhi Allâh’u Ekber, Allâhümme îmânen bike ve tasdîken bikitâbike ve vefâen biahdike vettibâen lisünneti nebiyyike, Allâhümme hâzel-beytu beytuke ve hâzel-haramu haramuke ve hâzel-emnu emnuke ve hâzel-makâmul-âizi bike minen-nâr.″[18]

Bab-ı Şerif’e (Kâbe-i Muazzam’a kapısına) vardığında:

اَللّٰهُمَّ بَيْتُكَ عَظ۪يمٌ وَوَجْهُكَ كَر۪يمٌ وَاَنْتَ اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ وَاَعِذْن۪ى مِنَ النَّارِ وَمِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ وَحَرِّمْ لَحْم۪ى وَدَم۪ى عَلَى النَّارِ وَاٰمِنّ۪ى مِنْ اَهْوَالِ يَوْمِ الْقِيٰمَةِ وَاَكْفِن۪ى مُؤْنَةَ الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ

″Allâhümme beytuke azîmun ve vechüke kerîmun ve ente erhamer-râhimîn, ve e’iznî minen-nâri ve mineş-şeytânirracîm, ve harrim lahmî ve demî alen-nâri ve âminnî min ehvâli yevmil-kıyâmeti ve ekfinî mu’neted-dünyâ vel-âhirati″[19] diye duâ eder.

Rüknü Iraki’ye varınca:

اَللّٰهُمَّ اِنّ۪ى اَعُوذُ بِكَ مِنَ الشِّرْكِ وَالشَّكِّ وَالنِّفَاقِ وَالشِّقَاقِ وَسُٓوءِ الْاَخْلَاقِ وَسُٓوءِ الْمَنْظَرِ فِى الْاَهْلِ وَالْمَالِ وَالْوَلَدِ

″Allâhümme innî eûzu bike mineş-şirki veş-şekki ven-nifâki veş-şikâki ve sûil-ahlâki ve sûil-manzari fil-ehli vel-mâli vel-veledi.″[20] diye duâ eder.

Mizâb’a (Altınoluğa) varınca:

اَللّٰهُمَّ أَظِلِّن۪ى تَحْتَ ظِلِّ عَرْشِكَ يَوْمَ لَا ظِلَّ اِلَّا ظِلُّكَ وَلَا اِلٰهَ غَيْرُكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ اَللّٰهُمَّ اسْقِن۪ى بِكَأْسِ نَبِيِّكَ مُحَمَّدٍ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ شُرْبَةً لَا أَظْمَأُ بَعْدَهَا أَبَدًا

″Allâhümme ezillinî tahte zılli arşike yevme lâ zılle illâ zılluke ve lâ ilâhe gayruk. Yâ Erhamerrâhimîn, Allâhümmes-kınî bi-ke’si nebiyyike Muhammed’in aleyhis-salâtü ves-selâmu şurbeten lâ ezmeu ba’dehâ ebeden″[21] diye duâ eder.

Rüknü Şami’ye gelince de:

اَللّٰهُمَّ اجْعَلْهُ حَجًّا مَبْرُورًا وَسَعْيًا مَشْكُورًا وَذَنْبًا مَغْفُورًا وَتِجَارَةً لَنْ تَبُورَ يَا عَز۪يزُ يَا غَفُورُ وَارْحَمْ وَتَجَاوَزْ عَمَّا تَعْلَمُ اِنَّكَ اَنْتَ الْاَعَزُّ الْاَكْرَمُ

″Allâhümmecalhu haccen mebrûran ve sa’yen meşkûran ve zenben meğfûran ve ticâreten len tebûra, yâ azîzu yâ gafûr! Verham ve tecâvez ammâ te’lemu inneke entel-eazzul-ekram″[22] diye duâ eder.

İmam-ı Âzam ve İmam Ebû Yusuf’a göre; her şavtta rüknü Yemani’yi isti’lâm etmek müstehab, İmam Muhammed’e göre ise sünnettir. Rüknü Yemani’ye varınca, orası da yine isti’lâm edilir. Müsâitse kimseye eziyet etmeden oraya elini sürer veya uzaktan ellerini kaldırarak ″Bismillâhi Allah’u Ekber″ der ve şu duâyı okur:

اَللّٰهُمَّ اِنّ۪ى أَعُوذُ بِكَ مِنَ الْكُفْرِ وَأَعُوذُ بِكَ مِنَ الْفَقْرِ وَمِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ وَمِنْ فِتْنَةِ الْمَحْيَا وَالْمَمَاتِ وَأَعُوذُ بِكَ مِنَ الْخِزْىِ فِى الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ

″Allâhümme innî eûzu bike minel-küfri ve eûzu bike minel-fakri ve min azâbil-kabri ve min fitnetil-mahyâ vel-memâti, ve eûzu bike minel-hizyi fid-dünyâ vel-âhirati.″[23]

Rüknü Yemani ile Hacer’ül-Esved arasında:

رَبَّنَا آتِنَا فِى الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى الْآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ وَ عَذَابَ الْقَبْرِ

″Rabbenâ âtinâ fid-dünyâ haseneten ve fil-âhirati haseneten ve kınâ azâben-nâri ve azâbel-kabri.″[24] diye duâ eder.

Hacer’ül-Esved’e eriştiğinde:

اَللّٰهُمَّ اغْفِرْ ل۪ى بِرَحْمَتِكَ وَأَعُوذُ بِرَبِّ هٰذَا الْحَجَرِ مِنَ الدَّيْنِ وَالْفَقْرِ وَض۪يقِ الصَّدْرِ وَعَذَابِ الْقَبْرِ

″Allâhummağfirlî birahmetike ve eûzu bi-rabbi hâzel-haceri mined-deyni vel-fakri ve dîkis-sadri ve azâbil-kabri.″[25] diye duâ eder.

Böylece bir şavt tamamlanmış olur. Her dönmeye ″Bir şavt″ denir. Tavaf da yedi şavtır. Her dönmede Hacer’ül-Esved hizasına gelince isti’lâm edilir. Tavaf, Hacer’ül- Esved’i isti’lâm ile başlar ve yedi şavtın sonunda Hacer’ül- Esved isti’lâm edilerek bitirilir.

Tavaf esnâsında okunan duâları yapamayan kişi, ″Subhânallâhi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber, velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azîm″ tesbihini söyleyerek veya Allah’u Teâlâ’yı zikrederek kendi duyacağı şekilde tavafını yapabilir.

Tavaf bitince, kişi açmış olduğu sağ omzunu tekrar kapatır ve imkan dahilinde Makâm-ı İbrâhim’in arkasında iki rek’at tavaf namazı kılar. Yoğunluktan dolayı orada kılamıyorsa, oraya yakın olan yerlerde kılabilir. Bu namazı birinci rek’atta, Fâtiha’dan sonra ″Kul yâ eyyühel kâfirûn″, ikinci rek’atta da ″Kulhu vallâhu ehad″ sûrelerini okuyarak kılmak sünnettir. Bu namaz, kerâhet vakitlerinde kılınmaz. Kerâhet vakti geçince tavaf namazını kılar.

4- Tavaf namazından sonra zemzem suyu içilir ve sa’y yapmak için Safâ tepesine gidilir. Kudüm tavafı yapan kişi, dilerse sa’yı yapar, dilerse de sa’yı ziyaret tavafından sonra yapar. Ziyaret tavafından sonra yapmak ise daha efdaldir.

Sa’y esnâsında su veya zemzem içilmesi de uygun olmaz. Zîrâ Hacer vâlidemiz, su aramak için o tepelerde gidip gelmiş ve bu arada hiç su içmemiştir. Allah’u Teâlâ da Hacer validemizin yedi defa Sefâ ve Merve arasında gidip gelme hâdisesini bize vâcip kılmıştır. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in tavaf namazından sonra sa’ya geçmeden önce kana kana zemzem suyu içmesi de vallâhu a’lem bu sebepten dolayı idi. Hacıların da bu duygu ve düşünce ile hareket etmesinde fayda vardır.

Kâbe görünecek kadar Safâ tepesinin üstüne çıkılır ve ″Allah’ım! Senin rızan için haccın say’ini yapmak istiyorum, onu bana kolaylaştır ve benden kabul eyle″ diye niyet edilir.

Sonra kişi, Safâ tepesinde Kâbe’ye karşı yönünü dönerek duâ eder. Bu esnâda şu duânın okunması da efdaldir:

لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لَا شَر۪يكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْي۪ى وَيُم۪يتُ وَهُوَ حَىٌّ لَا يَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَلَا نَعْبُدُ اِلَّا اِيَّاهُ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ

″Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh, lehul-mülkü ve lehul-hamdü yuhyî ve yumît ve hüve hayyun lâ yemût, biyedihil-hayr, ve hüve alâ külli şey’in kadîr, lâ ilâhe illallâhu ve lâ na’budu illâ iyyâhu muhlisîne lehud-dîne velev kerihel-kâfirûn.″[26]

Sonra Kâbe’ye karşı eller kaldırılıp, ″Bismillâhi Allah’u Ekber″ denilerek sa’ya başlanır ve Merve tarafına yavaş yavaş yürünür. ″Lâ ilâhe illallâh, Allah, Allah″ gibi Allah’u Teâlâ zikredilir, Peygamberimiz üzerine salâtü selâm getirilir. Bunları herkes kendi duyacağı şekilde, kimsenin ibâdetine mâni olmayacak şekilde yapar. Yeşil ışıkların arasında, Hacer validemizin yaptığı gibi hem erkekler hem de kadınlar, kendilerini ona benzeterek kısa adımlarla hızlı olmayacak şekilde koşarlar[27] ve bu esnâda da şu duâ okunur:

رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَتَجَاوَزْ عَمَّا تَعْلَمُ اِنَّكَ اَنْتَ الْاَعَزُّ الْاَكْرَمُ

″Rabbiğfir verham ve tecâvez ammâ te’lemu inneke entel-eazzul-ekram.″[28]

Merve tepesine gelince de yine yönünü Kabe’ye dönerek ellerini kaldırıp ″Bismillâhi Allah’u Ekber″ denir. Yine sa’y esnâsında ″Tekbir, tahlil ve salavata devam edilir. Safâ’dan Merve’ye her gidişe ve Merve’den Safâ’ya her dönüşe ″Bir şavt″ denir. Sa’yın tamamı ise yedi şavttır. Safâ’dan başlayıp Merve’de bitirilir. Böylece Safa’dan Merve’ye dört kez, Merve’den de Safa’ya üç kez gidilmiş olur.[29]

5- Daha sonra kişi ihramdan çıkmaz ve Arafat’a gitmek üzere Mekke’den ayrılır. Sünnet olan; önce Mina’ya gitmek ve orada bir gece kaldıktan sonra Arafat’a çıkmaktır. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem; terviye günü sabah namazını Mekke’de kılıp, güneş doğduktan sonra Mina’ya gitmişlerdir. O gece Mina’da kalmıştır. Orada öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını kılmıştır.

6- Arefe günü güneş doğduktan sonra da Mina’dan Arafat’a çıkılır. Arafat’ta imam, öğle namazından önce Cuma hutbesi gibi bir hutbe okur. Öğle ezanı okunduktan sonra öğle namazının ilk sünneti kılınır, kamet getirilir ve cemaatle öğle namazının farzı kılınır ve tekrar kamet getirilerek ikindi namazının farzı da kılınır. Bu iki farz arasındaki sünnetler kılınmaz.[30] Namaz böyle kılındıktan sonra tesbih ve duâ yapılır. Bu şekilde öğle ve ikindi namazları birleştirilerek cem’i takdim yapılmış olur. Namazdan sonra mümkünse Cebel-i Rahme’nin yakınında gusül abdestli veya abdestli olarak imamla beraber vakfeye durulur. Urena vâdisinden başka Arafat’ın her yeri vakfe yeridir. Sonra imam, Arafat’ta kıbleye döner, ellerini havaya kaldırır. Allah’u Teâlâ’ya hamd, tekbir, tahlil ve telbiyede bulunup Peygamber Efendimize salavat getirerek duâ eder. Cemaat de imamla birlikte yönünü kıbleye dönerek onun duâsına iştirak eder. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

أَفْضَلُ دُعَائ۪ى وَدُعَاءِ الْأَنْبِيَٓاءِ مِنْ قَبْل۪ى بِعَرَفَاتٍ :لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لَا شَر۪يكَ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْي۪ى وَيُم۪يتُ وَهُوَ حَيٌّ بَاق۪ى لَا يَمُوتُ اَبَدًا بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ اَللّٰهُمَّ اجْعَلْ ل۪ى ف۪ى قَلْب۪ى نُورًا وَف۪ى سَمْع۪ى نُورًا وَف۪ى بَصَر۪ى نُورًا اَللّٰهُمَّ اشْرَحْ ل۪ى صَدْر۪ى وَيَسِّرْ ل۪ى أَمْر۪ى

Benim ve benden önceki Peygamberlerin Arafat’ta yaptıkları duânın en faziletlisi şudur:

″Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke lehul-mülkü ve lehul-hamdü yuhyî ve yumîtu ve hüve hayyun bâgî lâ yemûtu ebeden biyedihil-hayru ve hüve alâ külli şeyin kadîr, Allahummec-al lî fî kalbî Nûran ve fî sem’î Nûran ve fî basarî Nûran Allâhummeş-rah lî Sadrî ve yessirlî emrî.″[31]

7- Güneş battıktan sonra, imamla beraber Arafat’tan yavaş yavaş Müzdelife’ye gidilir. Müzdelife’de Kuzah tepesi yakınına inilir.

Müzdelife’de akşam ile yatsı namazı birleştirilerek cem’i tehir ile kılınır. Akşam namazı vakti girdiğinde akşam namazı kılınmaz. Yatsı namazı vakti girdiğinde ezan okununca müezzin kamet getirir ve cemaatle önce akşam namazının farzı kılınır, sonra yine kamet getirilir ve yatsı namazının farzı kılınır. Bu iki farz arasında yine sünnetler kılınmaz. Yatsının farzından sonra da yatsının son sünneti ve vitir namazı kılınır.[32] Cem’i tehirde cemaat şart değildir. Cemaatle kılanların da yalnız kılanların da cem’i tehir yapmaları vâciptir. Namaz bitince şu duânın yapılması efdaldir:

اَللّٰهُمَّ حَرِّمْ لَحْم۪ى وَشَحْم۪ى وَشَعْر۪ى وَبَشَر۪ى وَدَم۪ى وَعَظْم۪ى وَجَم۪يعِ جَوَارِح۪ى عَلَى النَّارِ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ.

″Allâhumme harrim lahmî ve şahmî ve şa’rî ve beşerî ve demî ve azmî ve cemî-i cevârihî alen-nâri yâ erhamer-râhimîn.″[33]

Sonra hacılar, Meşâir’ul-Haram’da yani Müzdelife’de gecelerler. Sabah namazının ilk vakti olan imsak vakti girince hemen sabah namazı kılınır. Namazın akabinde Arafat’taki gibi vakfeye durulur ve oradaki gibi duâ edilir. Muhassir vâdisi hâriç, Müzdelife’nin her tarafı vakfe yeridir. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ صَلّٰى مَعَنَا صَلَاتَنَا هٰذِهِ هٰهُنَا ثُمَّ اَقَامَ مَعَنَا وَقَدْ وَقَفَ قَبْلَ ذٰلِكَ بِعَرَفَةَ لَيْلًا اَوْ نَهَارًا فَقَدْ تَمَّ حَجُّهُ.

″Kim burada (Müzdelife’de) bizimle beraber sabah namazını kılar, vakfe yapar ve (bir gün) öncesinde Arafat’ta, gündüzünde veya gecesinde vakfe yaparsa haccı tamam olmuştur.″[34]

İşte bu sebepten Müzdelife’de sabah namazından sonra vakfeye durmak, Hanefilere göre vâciptir.

Ayrıca hacılar, yolda veya Müzdelife’de şeytan taşlamak üzere, nohuttan büyük fındık tanesinden küçük en az 70 taş toplarlar. Yedek olarak, bu sayının üzerine birkaç taş daha alırlar.

8- Müzdelife vakfesinden sonra, gün doğmadan Mina’ya doğru yola çıkılır. Muhassir vâdisine varıldığında oradan geçilirken acele edilir. Muhassir vâdisi, Müzdelife’nin solunda bulunan bir yerdir.

Şeytan taşlamak için kullanılacak taşlar Müzdelife’de toplanamamış ise, vâdinin alt tarafından (Mina’ya girince) toplanır. Akabe cemresine yedi taş atılır. Taşları atarken de Mina’yı sağa, Kâbe’yi sola alarak atmak efdaldir. Bu küçük taşlar, sağ elin başparmağı ile işâret parmağı arasına alınıp, ″Bismillâh’i Allah’u Ekber″ denilerek atılır. Atılan taş, en az beş arşın (3,5 metre) yere gitmelidir. Zîrâ bundan daha az olan bir mesafeye atmak, atmak değil, yere düşürmektir. Her taş attıkça şöyle tekbir getirilmesi de efdaldir:

بِسْمِ اللّٰهِ اَللّٰهُ أَكْبَرُ رَغْمًا لِلشَّيْطَانِ وَحِزْبِهِ اَللّٰهُمَّ اجْعَلْ حَجّ۪ى مَبْرُورًا وَسَعْي۪ى مَشْكُورًا وَذَنْب۪ى مَغْفُورًا.

″Bismillâhi Allâh’u Ekber, rağmen liş-şeytâni ve hizbihî Allâhümmec’alhaccî mebrûran ve sa’yî meşkûran ve zenbî meğfûran.″[35]

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, ilk taşı atınca telbiye getirmeyi kesmiştir. Akabe cemresi (büyük şeytan) taşlandıktan sonra orada durulmaz. Taş atmanın günleri, bayramın birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü günleridir diye ulemâ ittifak etmiştir. Atılan taş, küçük ve yıkanmış olmalıdır. Taşlar, taş yığınlarına (cemarâtların bulunduğu yere) düşmelidir. Eğer uzak yerlere düşerse câiz değildir. En az iki metre yakınına isâbet etmelidir. Her cemreye, yedi taş atılmalıdır. Birinci gün taşlar sâdece akabe cemresine atılır. Diğer günler de ise, cemrelerin üçüne de atılır; önce küçük şeytan sonra orta, sonra da büyük şeytan taşlanır.

Hanefi mezhebine göre; bayramın birinci günü şeytan taşlamanın vakti, imsaktan bayramın ikinci günü aynı vakte kadar yani imsak vakti girene kadar olan süredir. Ancak güneş doğmadan önce atılması mekruh, güneşin doğuşundan öğle vaktine kadar sünnettir ve efdal olan bu vakittir. Öğle vaktinden güneş batıncaya kadar kerâhetsiz câiz, güneş battıktan sonra câiz, fakat mekruhtur. Bayramın ikinci ve üçüncü günleri şeytan taşlamanın vakti, zeval vaktinden yani güneşin tepe noktasına gelmesinden ertesi gün imsak vaktine kadar olan süredir. Ancak güneşin batmasından sonra imsak vaktine kadar atılması geçerli olmakla birlikte mekruhtur. Zevalden önce atılması ise câiz olmaz. Zevalden sonra güneş batıncaya kadar olan süre içerisinde atmak sünnettir, efdal olan da bu vakittir. Bayramın dördüncü günü şeytan taşlamanın vakti de, İmam-ı Âzam’a göre; imsak vaktinden güneş batıncaya kadar olan süredir. Ancak imsak vaktinden güneş doğuncaya kadar olan sürede mekruh, güneşin doğmasından zeval vaktine kadar câiz, zeval vaktinden sonra atılması ise sünnettir ve efdal olan vakittir.[36]

Akabe cemresini taşladıktan sonra ifrad haccı yapan kimse, dilerse kurban keser, bu onlar için sünnettir. Ama temettu ve kıran haccı yapan kimse için ise kurban kesmek vâciptir. Kurban kesmeden saç tıraş edilmez. Kurban kesildikten sonra saç usturaya vurulur veya kısaltılır ve ihramdan çıkılır. Çünkü Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

اِنَّ أَوَّلَ نُسُكِنَا فِى هَذَا الْيَوْمِ أَنْ نَرْمِىَ ثُمَّ نَذْبَحَ ثُمَّ نَحْلِقَ.

″Bugün ilk yapacağımız ibâdet şeytanı taşlamaktır. Sonra kurban keseriz. Sonra saçımızı usturaya vururuz″[37] diye buyurmuştur.

Tıraş olduktan sonra da hanımıyla cinsî münâsebet hâriç her şey helal olur ve ihram yasağı kalkar. Kadınlar, saçlarını usturaya vurmaz, fakat saçından az bir miktar keserler.

Resûlulah Sallallâhu aleyhi ve sellem vedâ haccında yüz deve kesmiştir. Bu kesilen develerin altmış üçünü bizzat kendisi kesmiştir. Sonra bıçağı Hz. Ali Efendimize vererek otuz yedisini de ona kestirmiştir.[38] Temettu veya kıran haccı yapan kimse, kurban kesmekten âciz kalırsa, Kurban bayramından önce, hac sırasında[39]üç gün oruç tutar. Efdal olan Zilhicce’nin 7. 8. ve 9. günleri oruç tutmasıdır.[40] Yedi günde hac fiillerini yaptıktan sonra tutar. Bu orucun hepsi on gündür.[41]Bu kimse, bayram gününden önce üç gün oruç tutmasa, mutlaka kurban kesmesi lâzım gelir.

9- Şeytanı bayramın birinci günü taşlayıp kurban kesilerek tıraş olunduktan sonra, ihramdan çıkılır ve sonra bayramın birinci, ikinci veya üçüncü günü Kâbe’ye gidilir. Eğer kişi daha önceden yapmış olduğu Kudüm tavafından sonra Safa ile Merve arasında sa’y yapmış ise, ziyaret tavafında ne remel ne de tavaftan sonra sa’y yapar. Daha önce kudüm tavafından sonra sa’yı yapmayan kimse ise, ziyaret tavafında hem remel yapar, hem de tavaftan sonra sa’y yapar. Haccın sa’yı, ziyaret tavafından sonra yapılırsa ihramsız olarak da yapılabilir. Kudûm tavafından sonra yapıldığı takdirde ise ancak ihramlı olarak yapılır.

Tavafa başlarken; ″Allah’ım, haccın ziyaret tavafını yapmak istiyorum, bunu bana kolaylaştır ve benden kabul eyle″ diye niyet edilir. Tavaf bitince de iki rek’at tavaf namazı kılınır. (Önceden kudüm tavafını yapan kişi say’ini yapmamışsa bu ziyaret tavafından sonra, o sa’yı yapar)

Ziyaret tavafı, haccın farzı ve rüknüdür. Buna delil Allah’u Teâlâ’nın: ″Beyt-i Atik’i (Kâbe’yi) tavaf etsinler″[42]Âyet-i Kerîme’sidir.

Ziyaret tavafının vakti, bayram gününün fecri doğduktan sonra (imsak vakti girince) üç gündür. Bu tavafın bayramın birinci günü yapılması sünnettir ve efdaldir. Ziyaret tavafını yaptıktan sonra, karısı da kendisine helâl olur.

10- Ziyaret tavafından sonra tekrar Mina’ya dönülür. Bayramın ikinci günü zeval vaktinden (güneş tepe noktasına geldikten) sonra Mescid-i Hayf yakınındaki ilk taş atılacak yerden yani küçük şeytandan başlanıp oraya yedi taş atılır. Her taş atılırken ″Bismillâhi Allah’u Ekber″ denir. Sonra orada münâsip bir yerde durulup duâ edilir. Sonra ikinci taş atılacak yere yani orta şeytana aynı şekilde taşlanır ve ondan sonra yine münasip bir yerde durarak duâ edilir. Sonra da üçüncü taş atılacak yere yani büyük şeytana aynı şekilde yedi taş atılır. Fakat burada durup duâ edilmez, hemen oradan ayrılmak gerekir.

İmam; bayramın ikinci günü Zilhicce’nin 11’inde öğle namazından sonra Mina’da bir hutbe daha okur ve haccın geri kalan görevlerini anlatır. Böylece üç hutbe okunmuş olur.[43]

Bayramın üçüncü gününde de yine ikinci günü yapıldığı gibi aynı şekilde taşlar atılır. Geceleri Mina’da yatılır. Üç günden sonra, kişi dilerse Mekke’ye gider. Mina’da kaldığı süre içerisinde eşyalarını önceden Mekke’ye göndermesi mekruhtur. Hz. Ömer kendinden önce eşyalarını gönderenleri menederek azarlardı. Zîrâ eşyaları göndermek kalbi meşgul eder. Şâyet dördüncü günün imsak vakti girmişse, kişi taş atmadan oradan ayrılamaz. Zîrâ imsakla birlikte taş atma vakti girmiştir. Artık taş atmak ona vâcip olmuştur. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem dördüncü gece de Mina’da kalmış ve öğleden sonra şeytanı taşladıktan sonra Mekke’ye dönmüştür.

11- Mekke’ye dönerken, ″Muhassab″da durmak sünnettir.[44] Burası, Mina ile Mekke arasında Mekke’ye yakın taşlı bir yer olup ″Ebtah″ da denir. Burada bir saat kadar durmak gerekir. Burada biraz mola vermek sünnettir. Çünkü Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem hususi olarak buraya inip bir müddet mola vermiştir. Bu da haccın menâsikindendir. Hz. Ömer Radiyallâhu anhu’dan böyle nakledilmiştir.[45] İbn-i Ömer Radiyallâhu anhumâ’dan nakledilen bir Hadis-i Şerif’te, o şöyle buyurmuştur:

كَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ وَعُثْمَانُ يَنْزِلُونَ الْأَبْطَحَ (ت عن ابن عمر)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman, Ebtah vadisine inerlerdi.″[46]

Fukahâ (fıkıh âlimleri), Mekke-i Mükerreme’ye geldiklerinde orada bulundukları sürece sadaka vermek, Kur’ân okumak, zikrullah ve duâ etmek gibi hayırlı işlerde bulunur, fenâ ve boş sözlerden sakınırlardı. Zîrâ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:

اِنَّ الْحَسَنَةَ فِيهَا تُضَاعِفْ اِلَى مِائَةِ اَلْفِ وَكَذَلِكَ السَّيِّئَةِ.

Mekke’de bir sevap yüz bine kadar katlanır, günah da aynı şekilde yüz bine kadar katlanır[47]diye buyurmuştur. Zîrâ Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 197’de: Haccın vakti, bilinen aylardır. Her kim o aylarda hacca başlayarak onu kendisine farz kılarsa, artık hac esnâsında hanımıyla cimâ etmek, günah işlemek ve bir kimse ile çekişmek yasaklanmıştır. Siz hayır olarak her ne yaparsanız, Allah’u Teâlâ onu bilir…″ diye buyurmuştur.

12- Mekke’den ayrılırken remel yapmadan ve sa’y etmeden vedâ tavafı yapılır. Bu tavafa başlanırken; ″Allah’ım, haccın vedâ tavafını yapmak istiyorum, bunu bana kolaylaştır ve benden kabul eyle″ diye niyet edilir. Tavaf bitince de iki rek’at tavaf namazı kılınır. Zîrâ bu tavaf, dışarıdan gelenler için vâciptir. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem vedâ tavafı hakkında:

مَنْ حَجَّ هَذَا الْبَيْتَ اَوِ اعْتَمَرَ فَلْيَكُنْ آخِرُ عَهْدِهِ الطَّوَافَ بِالْبَيْتِ (حم ه عن الحارث الثقفي)

″Kim bu beyti hacceder veya umrede bulunursa, son ahdi (en son yapacağı şey) beyti tavaf olsun″[48] buyurmuştur.

Sonra zemzemden kana kana içilir ve içileceği zaman şu duâyı okumak efdaldir:

اَللّٰهُمَّ اِنّ۪ى أَسْأَلُكَ عِلْمًا نَافِعًا وَرِزْقًا وَاسِعًا وَشِفَاءً مِنْ كُلِّ دَاءٍ.

″Allâhumme innî eselüke ilmen nâfian ve rizgan vâsian ve şifâen min külli dâin.″[49]

Zemzem suyunu içtikten sonra, mümkünse Kâbe’nin kapısına gelinir. En yüksek eşiği öpülür. Sonra Kâbe’nin kapısı ile Hacer’ül-Esved arasındaki Mültezem’e gelinir. Kişi göğsünü, karnını Mültezem üzerine yaslayarak, sağ yüzünü sürer. Kâbe-i Muazzam’a örtüsüne yapışır ve bir saat kadar elinden geldiği kadar duâ eder. Yüzünü Kâbe’ye dönüp, batı tarafına doğru geri geri mescitten çıkar. Dönüş yolunda eğer su bulamazsa, zemzem ile abdest alabilir.

Hac eden kimsenin günahlarından kurtulması hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:

مَنْ حَجَّ هٰذَا الْبَيْتَ فَلَمْ يَرْفُثْ وَلَمْ يَفْسُقْ خَرَجَ مِنْ ذُنُوبِهِ كَيَوْمِ وَلَدَتْهُ أُمُّهُ.

″Bu Beyt-i Şerif’i hac eden kimse hanımıyla cimâ etmese, fısk da işlemese anasından doğduğu gün gibi günahından sıyrılıp çıkar″[50]diye buyurmuştur.

Hacıların, hac görevlerini yaptığı yerlerle ilgili harita:


[1] Temettu haccı yapanlar; terviye günü veya öncesinde de;″Allah’ım! Senin rızan için hac yapmak istiyorum, onu bana kolaylaştır ve benden kabul eyle″ diye niyet ederler.

[2] Mânâsı: ″Buyur Allah’ım buyur, buyur, Senin hiçbir ortağın yoktur. Buyur, şüphesiz her türlü hamd, nimet, mülk Sana mahsustur. Senin ortağın yoktur.″

[3] Sünen-i Tirmizi, Hac 15.

[4] Umrenin nasıl yapıldığına dair ayrıntılı bilgi için ″Umrenin yapılışı″ bahsine bakınız.

[5] Hanefilere göre; eğer kurbanlık götürmemişse saçından kesip ihramdan çıkar, eğer yanında kurbanlık götürmüşse bayram gününe kadar saçını kesmez ve ihramdan çıkmaz. Aynı kıran haccı yapan gibidir.

[6] Temmetu haccı yapan kişi, kurban kesmekten âciz olursa, terviye gününden önce ihrama girip hacca niyet eder ve efdal olduğu üzere Zilhicce’nin 7, 8 ve 9. Günleri oruç tutar. Bayram günleri bitip hac tamamlanınca da diğer kalan yedi günü tutar ve sayıyı on güne tamamlar.

[7] ″Allah’ım! Senin rızan için hac yapmak istiyorum, onu bana kolaylaştır ve benden kabul eyle″ diye niyet edilir.

[8] Sünen-i Tirmizî, Hac 29.

[9] Sünen-i Tirmizî, Hac 31; Sahih-i Buhârî, Hac 39.

[10] Mânâsı: ″Yâ Rabbi! Bu Senin haremin ve emniyet yerindir. Sen, şöyle buyurdun: Senin buyruğun haktır. O hareme kim girerse emin olur Yâ Rabbi! O halde benim etimi, kanımı cehenneme haram kıl. Kullarını dirilttiğin gün beni azabından koru.″

[11] Mânâsı: ″Allah’ın adıyla ve Resûlullah’ın dini üzere söze başlıyorum. Beni beyti haramına (Kâbe’ye) ulaştıran Allah’a hamd olsun. Yâ Rabbi! Bana rahmet ve mağfiretinin kapılarını aç ve beni oraya koy. Bana günah kapılarını kapa. Beni orada kötü amelde bulunmaktan koru.″

[12] Mânâsı: ″Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Yâ Rabbi! Selam Sensin, selam Sendendir. Ey Rabbimiz! Bize selâmla ikramda bulun ve beni Dâr’us-Selâm’a (Cennete) koy. Yâ Rabbi! Bu beytinin şeref ve muhabbetini ve büyüklüğünü artır. Yâ Rabbi! Tevbemi kabul eyle. Benim hatamı düzelt. Günahımı affeyle. Yâ Hannân, Yâ Mennân!″

[13] Mânâsı: ″Ben borçtan fakirlikten, darlıktan ve kabir azabından şu beytin Rabbine sığınırım.″

[14] Niyeti kişi içinden de yapabilir. Ancak açıktan yapılması daha iyidir.

[15] Hill ile Harem bölgelerinde ikâmet edenler ve âfâki olsa da sâdece umre veya temettu haccı yapanlar kudüm tavafı yapmazlar. Ama temettu haccı yapan kimse, dilerse kudüm tavafını yapabilir. Bu da onun için nâfile bir ibâdet olmuş olur. Bu hususta fetvâ şöyledir: Şâyet temettu haccı yapan bir kimse, hac için ihrama girdiği zaman, kudüm tavafı yapsa ve sa’y etse, ziyâret tavafında remel yapmaz. Kudüm tavafında remel yapması veya yapmaması müsâvidir (eşittir). Bu kimse ziyâret tavafından sonra sa’y da yapmaz. (Fetavâyi Hindiyye, c. 2, s. 160)

[16] Sünen-i Tirmizî, Hac 112; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 220/15, 16;

[17] Sahih-i Müslim, Hac 39 (240, 241), 40 (242 İbn-i Hacer el-Askalani, Bulûğ’ul-Merâm (Ahkâm Hadisler), Hadis No: 733.

[18] Mânâsı: ″En büyük olan Allah’ın adıyla başlıyorum. Allah’ım! Sana îman ederek, kitabını tasdik ederek, Sana verdiğim ahdi (sözü) tutarak ve Peygamberinin sünnetine uyarak geldim işte buradayım. Allah’ım! Bu beyt, Senin beytindir (evindir). Bu harem Senin haremindir. Bu emin yer Senin emin kıldığın yerdir. Burası ateşten Sana sığınanların yeridir.″

[19] Mânâsı: ″Ey Allah’ım! Senin beytin büyüktür. Vechin kerimdir. Sen merhametlilerin en merhametlisisin, beni Cehennemden ve kovulmuş şeytandan koru. Etimi ve kanımı Cehenneme haram kıl. Beni kıyâmet gününün dehşetlerinden emin eyle. Dünyâ ve âhiret azığı namına bana kifâyet eyle″

[20] Mânâsı: ″Ey Allah’ım! Ben şirkten, şüpheden, nifaktan, şikaktan, kötü ahlaktan, ailede, malda, çoluk çocukta kötü manzaradan sana sığınırım.″

[21] Mânâsı: ″Ey Allah’ım! Senin gölgenden başka gölge olmayan günde beni, Arşı’nın gölgesinde gölgelendir. Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allah’ım! Senden başka ilah yoktur. Ey Allah’ım! Bana Peygamberin Muhammed Aleyhisselâm’ın bardağı ile bir şerbet ver ki bundan sonra ebediyen susamayayım″

[22] Mânâsı: ″Ey Allah’ım! Haccımı umremi kabul, günahlarımı mağfur kıl ve hiç kısıtlanmayan bir ticaret yap. Ey affedici olan ve aziz Allah’ım. Bildiklerinden (günahlarımdan) vaz geç. Çünkü sen en aziz ve en kerimsin.″

[23] Mânâsı: ″Ey Allah’ım! Küfürden sana sığınırım. Fakirlikten, kabir azabından ve ölüm fitnesinden sana sığınırım. Dünyâ ve âhirette kepaze olmaktan sana sığınırım.″

[24] Mânâsı: ″Ey Allah’ım! Dünyâ ve âhirette bize iyilik ver ve bizi cehennem azabından ve kabir azabından koru.″

[25] Mânâsı: ″Ey Allah’ım! Rahmetinle beni affeyle. Ben borçtan, fakirlikten, darlıktan ve kabir azabından şu taşın Rabbine sığınırım″

[26] Mânâsı: ″Allah’tan başka ilah yoktur. Yalnız O vardır. O’nun ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na mahsustur. Yaşatır, öldürür. Kendisi diridir, ölmez. Hayır, O’nun elindedir. O her şeye kâdirdir. Allah’tan başka ilah yoktur. Biz de ihlâsla yalnız O’na ibâdet ederiz, velevki kâfirler hoşlanmasalar da.″

[27] Hanefi mezhebinin metin kitaplarında; el-Muhtar’da, Mültekâ’da, Kudûri’de sa’yda koşulması gereken yerde kadın ve erkek ayrımı yapılmaksızın koşulması gerektiği yazmaktadır. Ancak bunlara yazılan bâzı şerh kitaplarında; kadınların koşma esnâsında üstü açılması endişesinden dolayı, koşmamaları gerektiği söylenmiştir. Fakat böyle bir durumun oluşmayacağı kanaat getirilmişse mutlaka koşmaları gerekir. Çünkü Hacer validemizden kalma bir uygulamadır.

[28] Mânâsı: ″Yâ Rabbi! Affet, acı ve günahlarımdan vazgeç. Çünkü Sen, Aziz’sin Kerim’sin.″

[29] Tuhfe’de: Safa ile Merve arasında olan sa’yın ziyâret tavafına kadar te’hir edilmesi evladır. Zîrâ sa’yı vâciptir. Farza tabi kılmak evladır. Fakat âlimlerimiz sünnet olan kudüm tavafından sonra bu sa’yın yapılmasına ruhsat vermişlerdir. Çünkü bayram günü ziyâret tavafı kurban kesmek şeytan taşlamak gibi hac fiilleri bulunmakla kolaylık olsun diye kudüm tavafından sonra bu sa’yın yapılmasına izin vermişlerdir, denilmiştir.

[30] Sahih-i Müslim, Hac 19 (147)

[31] Mânâsı: ″Allah’tan başka ilah yoktur. Yalnız O vardır. O’nun ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na mahsustur. Yaşatır, öldürür. Kendisi diridir, ölmez. Hayır, O’nun elindedir. O her şeye kâdirdir. Ey Allah’ım! Benim kalbime, kulağıma ve gözüme nur ihsan eyle. Ey Allah’ım! Kalbimi aç ve işimi kolaylaştır.″

[32] Sahih-i Müslim, Hac 19 (147)

[33] Mânâsı: ″Ey Allah’ım! Benim etimi, yağımı, saçımı, kanımı, kemiğimi ve bütün uzuvlarımı cehenneme haram kıl. Ey merhametlilerin en merhametlisi!″

[34] Sünen-i Nesai, Menasik 211; Sünen-i Ebû Dâvud, Menâsik 69.

[35] Mânâsı: ″Allah’ın adıyla, Allah en buyüktür. Şeytan ve taifesini kastederek atıyorum. Ey Allah’ım! Haccımı, umremi kabul eyle ve günahlarımı affeyle.″

[36] İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre ise, bayramın dördüncü günü de taş atma zamanı, zeval vaktinden itibaren başlar; daha önce atılması câiz olmaz.

[37] Mevsilî, Kitâb’ul-İhtiyâr, I/198.

[38] Sahih-i Müslim, Hac 19 (147 Sünen-i Ebû Dâvud, Menâsik 56; Sünen-i İbn-i Mâce, Menâsik 84.

[39] Temettu haccı yapan kişi, hac için ihrama girer ve üç gün orucunu tutar. Bu kimse efdal olan şekliyle orucunu tutabilmesi için terviye gününden önce ihrama girer. Kıran haccı yapan kişi zaten ihramlı olduğu için, o efdal günlerde orucunu tutmaya başlar.

[40] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 195.

[41] Sûre-i Bakara, Âyet 196.

[42] Sûre-i Hac, Âyet 29.

[43] Bayramın ikinci günü hutbe okunduğu, Sera bint-i Nebhân Radiyallâhu anhâ’dan şöyle nakledilmiştir: خَطَبَنَا رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَوْمَ الرُّءُوسِ فَقَالَ أَلَيْسَ أَوْسَطَ أَيَّامِ التَّشْرِيقِ ″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, ruûs gününde (Zilhicce’nin 11. gününde) bize hutbe verdi ve şöyle buyurdu: ″Bu gün, teşrik günlerinin ortasındaki gün değil midir?″ (Sünen-i Ebû Dâvud, Menâsik 71; İbn-i Hacer el-Askalânî, Bulûğ’ul-Merâm (Ahkam hadisler), Hadis No: 758)

[44] Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem burada dinlenmiş ve öğle, ikindi, akşam, yatsı namazlarını kılmıştır. Bu hususta bakınız: Sahih-i Buhârî, Hac 144 (veda tavafı bahsi).

[45] Mevsilî, Kitâb’ul-İhtiyâr, I/201.

[46] Sünen-i Tirmizî, Hac 81.

[47] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 192; Mevsilî, Kitâb’ul-İhtiyâr, I/201. Hâkim, Müstedrek, Hadis No: 1645. Yine bakınız: Râmûz’ul-Ehâdîs, 309/12, 310/1.

[48] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 14894, 14895; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 12040; Sünen-i İbn-i Mâce, Menâsik 82; Sahih-i Müslüm, Hac 67 (379).

[49] Mânâsı: ″Ey Allah’ım! Ben senden ilm-i nâfi (mânevi ilim), geniş rızık ve her dertten devâ dilerim.″

[50] Sahih-i Buhârî, Hac, 4; Sahih-i Müslim, Hac 438.