Dâvada Yeminin Nasıl Yapılacağı:

- Bir kimseye yemin ettirildiğinde ″Allah″ lafzı ile yemin ettirilir. Allah’tan başkası adına yemin etmek câiz olmaz. Bu hususta İbn-i Ömer Radiyallâhu anhumâ’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Hz. Ömer ile konuşan birkaç kişinin yanına uğradı. Onlar babalarının isimleri üzerine yemin ediyorlardı. Bunun üzerine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem onlara şöyle buyurdu:

إِنَّ اللّٰهَ يَنْهَاكُمْ أَنْ تَحْلِفُوا بِآبَائِكُمْ فَمَنْ كَانَ حَالِفًا فَلْيَحْلِفْ بِاللّٰهِ أَوْ لِيَصْمُتْ (م خ عن ابن عمر)

″Şüphesiz ki Allah’u Teâlâ, babalarınız adına yemin etmenizi yasakladı. Artık kim yemin edecek olursa, Allah adına yemin etsin yahut sussun.″[1]

Said b. Ubeyde Radiyallâhu anhu’dan nakledilen bir diğer Hadis-i Şerif’te de şöyle buyrulmuştur:

جَاءَ ابْنَ عُمَرَ رَجُلٌ فَقَالَ أَحْلِفُ بِالْكَعْبَةِ فَقَالَ لَا وَلَكِنْ احْلِفْ بِرَبِّ الْكَعْبَةِ فَإِنَّ عُمَرَ كَانَ يَحْلِفُ بِأَبِيهِ فَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَا تَحْلِفْ بِأَبِيكَ فَإِنَّهُ مَنْ حَلَفَ بِغَيْرِ اللّٰهِ فَقَدْ أَشْرَكَ (حم د عن سعد بن عبيدة)

″Bir adam İbn-i Ömer Radiyallâhu anhumâ’ya gelerek; ″Kâbe’ye yemin ediyorum″ deyince, İbn-i Ömer Radiyallâhu anhumâ ona şöyle cevap verdi: Kâbe’nin Rabbine yemin et. Zîrâ Ömer Radiyallâhu anhu, babası adına yemin ediyordu. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem ona; ″Babanın adına yemin etme. Zîrâ her kim Allah’tan başkası adına yemin ederse, Allah’a ortak koşmuş olur″ diye buyurdu.[2]

- Talak (boşama) yahut âzat (köleyi hür bırakmaya) etme üzerine yemin edilmez. Zîrâ yukarıda geçtiği üzere Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Allah’u Teâlâ’dan başkasına yemin etmeyi yasaklamıştır. Talaka ve âzada yemin etmek haramdır. Bâzı âlimler ise, ″Dâvacı, dâvalının talaka yahut âzada yemin etmesinde ısrar ederse, dâvalı bunlara yemin edebilir. Zîrâ halkın, Allah’a yemin etmekten çekinmesi azalmıştır″ demişlerdir.

- Eğer hâkim isterse, dâvalıya yemin ettirirken Allah lafzı ile Allah’ın bâzı sıfatlarını da zikrettirir. Meselâ; hâkimin dâvalıya; ″De ki, görünen ve görünmeyen her şeyden haberdar olan, Rahmân ve Rahîm olan, açık kadar gizliyi de bilen ve kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’a yemin ederim ki, şu şahıs, iddia ettiği şu malın ne tamamını ne de bir kısmını benden alacaklı değildir″ demesi gibi. Hâkim, yemini daha da ağırlaştırabildiği gibi hafifletebilir de. Ancak, yemini ağırlaştırırken tekrarlanmamasına dikkat etmesi gerekir. Çünkü dâvalı yalnız bir defa yemin etmek zorundadır. Hâkim yemini ağırlaştırıp ağırlaştırmamakta serbesttir. Şöyle ki; dâvalıya, ″De ki, Allah’a yemin ederim″ diyebilir. Bâzı âlimler ise, ″Hâkim, takvâ ile tanınan kimseler için yemini ağırlaştıramaz, başkasına ise ağırlaştırabilir″ derken bâzı âlimler de; ″Değerli mal konusunda ağırlaştırabilir. Değersiz mal konusunda ise ağırlaştırmaz″ demişlerdir.

- Yahudiye yemin verildiğinde Hz. Mûsâ’ya Tevrat’ı indiren Allah’a yemin ettirilir. Zîrâ Yahudiler, Tevrat’a tâzim ederler. Hristiyana yemin ettirildiğinde Hz. İsâ’ya İncil’i indiren Allah’a yemin ettirilir. Zîrâ Hristiyanlar, İncil’e tâzim ederler. Hem de Yahudiler, Hz. Mûsâ’nın, Hristiyanlar da Hz. İsâ’nın Peygamberliğine inandıkları için kendi Peygamberlerine indirilen kitaptan söz edilerek yeminleri ağırlaştırılmış olur. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem İbn-i Sürya’ya:

أَنْشُدُكُمْ بِاللّٰهِ الَّذِي أَنْزَلَ التَّوْرَاةَ عَلَى مُوسَى مَا تَجِدُونَ فِي التَّوْرَاةِ عَلَى مَنْ زَنَى إِذَا أَحْصَنَ (د عن أبى هريرة)

Tevrat’ı Mûsâ’ya indiren Allah aşkına doğru söy­le, kitabınızda evli olduğu halde zinâ edenlere Tevrat’ta ne cezâ buluyorsunuz?[3] diye sormuştur. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem; Yahudilerin, eşraftan biri olduğu için kitaplarında evli olduğu halde zinâ eden kimsenin cezâsı recm etmek olduğunu bildikleri halde bunu uygulamayıp, onu öldürmemek için başka uygulama yapmak isteyen Yahudilere hitâben böyle söylemiştir. Bu hususta geniş bilgi için ″Zinâ haddi″ bahsine bakınız.

Mecûsilere yemin ettirildiğinde, ateşi yaratan Allah’a yemin ettirilir. Zîrâ Mecûsiler ateşe tapar ve ona tâzim ederler. Putperestlere yemin ettirildiğinde, Allah’a yemin ettirilir. Zîrâ bütün mahlûkat Allah’u Teâlâ’ya tâzim ederler. Bunlara, kendi tapınaklarında yemin ettirilmez. Zîrâ hâkim, bunların tapınaklarına gitmekten menolunmuştur.

Yeminle alâkalı olarak yukarıda Mecûsi hakkında söylenen fetvâ, İmam Muhammed’in görüşüdür. İmam-ı Âzam ile İmam Ebû Yusuf’a göre; Mecûsi de başka şeye değil, sadece Allah adına yemin eder. Çünkü yemini Allah’u Teâlâ’dan başka bir varlığın adıyla kuvvetlendirmek câiz değildir. Şu da var ki; ateşi Allah’ın adıyla birlikte zikretmek, ateşi tâzim etmek olur ve bu câiz değildir. Ancak Yahudi ve Hristiyanların yukarıda zikredildiği üzere yemin edebileceklerine dair hususî bir Hadis-i Şerif nakledilmiştir. Kaldı ki, Allah’u Teâlâ’nın kitapları tâzime lâyıktırlar. İmam-ı Âzam’a göre; insanlardan hiçbiri Allah’tan başkasının adına yemin edemez. Sadece O’nun adına yemin edebilir.[4]

- Dâvalı olan kimse, dâva edilen ne ise onun üzerine yemin ettirilir. Meselâ; dâva alışveriş hakkında olsa, şimdi dâvacı ile kendi arasında alışveriş muâmelesi bulunmadığına yemin eder. Zîrâ daha önce aralarında alışveriş muâmelesi bulunup, ikâle yapmış (alışverişi bozmuş) olabilirler. Dâva nikahta bulunursa, şimdi dâvacı ile kendi aralarında nikah olmadığına yemin ederler. Zîrâ eskiden aralarında nikah bulunup, hulû yapmış (bedel karşılığında ayrılmış) olabilirler. Dâva talakta ise, ″Bu kadın, senden şimdi boş değildir″ diye yemin ettirilir. Yoksa, ″Sen, bu kadına talak vermedin mi?″ diye yemin ettirilmez. Zîrâ boşadıktan sonra nikahı yenilemiş olabilir. Dâva gaspta[5] ise, dâvalıya; ″Üzerine bir şeyin verilmesi vâcip değildir″ diye yemin ettirilir. Yoksa, ″Bu şeyi gasbettin mi?″ diye yemin ettirilmez. Zîrâ gasbı, hibe ile yahut alışveriş ile bozmuş olabilir.

- Bir kimseye miras olarak bir mal kalsa, bir şahıs; ″Bu mal benimdir″ diye dâva etse, vârise; ″Vallâhi, bu malın dâvacının olduğunu bilmiyorum″ diye yemin ettirilir. Yani dâvalının, ″Malın dâvacıya ait olduğuna dair bilgisi olmadığına″ yemin etmesi istenir. Çünkü vâris, kendisine bu malı miras bırakan zâtın, bu mala ne yaptığını bilemez. Böyle olunca da malın dâvacıya ait olmadığına kesin yemin etmesi istenmez.

- Bir kimse, bir mal satın alsa yahut kendisine bir şey bağışlansa, sonra bir şahıs; ″O mal benimdir″ diye dâva etse, dâvalıya; ″Bu mal, dâvacının mülkü değildir″ diye yemin ettirilir. Zîrâ mal elinde bulunan kimse, o mala şer’î hükümle mâlik olmuştur.

- Bir kimse, bir şahısta alacağı olduğunu dâva etse, o şahıs da dâvacının kendi üzerinde alacağı olduğunu inkâr etse, dâvalıya yemin teklif edildiğinde yemin etmeyip, yemini yerine dâvacıya fidye[6] verse yahut yemini yerine dâvacı ile bir şey üzerinde sulh olsa, sahih olur. Zîrâ nakledildiğine göre:

أَنَّ عُثْمَانَ رَضِيَ اللّٰهُ تَعَالَى عَنْهُ اُدُّعِيَ عَلَيْهِ أَرْبَعُونَ دِرْهَمًا فَأَعْطَى شَيْئًا وَافْتَدَى يَمِينَهُ وَلَمْ يَحْلِفْ فَقِيلَ أَلَا تَحْلِفُ وَأَنْتَ صَادِقٌ فَقَالَ أَخَافُ أَنْ يُوَافِقَ قَدَرٌ يَمِينِي فَيُقَالُ هَذَا بِسَبَبِ يَمِينِهِ الْكَاذِبَةِ

Hz. Osman Radiyallâhu Teâlâ anhu, üzerine kırk dirhem dâva edildiğinde, dâva edilen kırk dirhemin bir miktarını verip, bir miktarından da fidye verdi ve yemin etmedi. Kendisine; ″Sen doğrusun, niçin yemin etmedin?″ dediklerinde; ″Yeminim Allah’u Teâlâ tarafından takdir edilmiş bir âfete uygun düşer de halkın bu âfete, Osman’ın yalan yemini sebep oldu demelerinden korkarım″ diye buyurmuştur.[7]

Bir kimse, bir şahısta alacağı olduğunu dâva edip, dâvalı da inkâr edip, dâvalıya yemin teklif edildiğinde yemin etmeyip, yemini yerine fidye verse; dâvalı, yemini için fidye yahut yemininden dolayı sulh olduktan sonra, dâvalıya yemin ettirmesi câiz değildir.


[1] Sahih-i Müslim, Eymen 1; Sahih-i Buhârî, Eymen 4; İmam Mâlik, Muvatta, Nezir ve Eymen 9.

[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 5336, 5800; Sünen-i Ebû Dâvud, Eymen 5.

[3] Sünen-i Ebû Dâvud, Hudûd 26. Ayrıca Sûre-i Mâide, Âyet 41-44 de bu olay üzerine nâzil olmuştur.

[4] Mevsilî, Kitâb’ul-İhtiyâr, II/138.

[5] Gasp: Bir kimseye ait olan malı onun izni olmaksızın haksız yere elinden almaktır.

[6] Fidye: Bir kimseyi bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmak için ödenen bedel demektir.

[7] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 2, s. 98; Tebyîn’ul-Hakâik Şerhu Kenz’ud-Dekâik, c. 13, s. 169.