ANKEBûT SÛRESİ

﴿ وَلُوطًا اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَۘ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَم۪ينَ ﴿٢٨﴾ اَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّب۪يلَ وَتَأْتُونَ ف۪ي نَاد۪يكُمُ الْمُنْكَرَۜ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ ﴿٢٩﴾

28-29. Lût’u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o, kavmine şöyle demişti: ″Doğrusu siz, sizden önce âlemlerden hiçbir topluluğun yapmadığı hayasızlığı yapıyorsunuz.* Erkeklere yanaşıyor, yol kesiyor ve meclislerinizde her türlü arsızlığı mı yapıyorsunuz?″ Kavminin cevabı ise, ″Eğer sözünde doğru isen, haydi Allah’ın azâbını getir″ demekten başka bir şey olmadı.

﴿ قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِد۪ينَ۟ ﴿٣٠﴾

30. Lût da: ″Yâ Rabbi! (Vaad edilmiş azâbı indir) şu fesat çıkaran topluluğa karşı bana yardım et″ dedi.

﴿ وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰىۙ قَالُٓوا اِنَّا مُهْلِكُٓوا اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِۚ اِنَّ اَهْلَهَا كَانُوا ظَالِم۪ينَۚ ﴿٣١﴾

31. Resullerimiz, İbrâhim’e (İshâk ile Yâkub’un doğacaklarına dair) müjde ile geldikleri vakit, ″Biz şu beldenin ahâlisini helâk edeceğiz. Çünkü oranın ahâlisi zâlim kimselerdir″ dediler.

İzah: İbrâhim Aleyhisselâm’a ve ailesine kendilerinden İshâk Aleyhisselâm ve ondan da Yâkub Aleyhisselâm’ın olacağını müjdelemek için gelen melekler, Lût Aleyhisselâm’ın kavmini de helâk edeceklerini İbrâhim Aleyhisselâm’a söylemişlerdir.

﴿ قَالَ اِنَّ ف۪يهَا لُوطًاۜ قَالُوا نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَنْ ف۪يهَاۘ لَنُنَجِّيَنَّهُ وَاَهْلَهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ ﴿٣٢﴾

32. İbrâhim: ″Fakat Lût da oradadır″ dedi. Onlar: ″Biz orada kim olduğunu daha iyi biliriz. Biz onu ve ehlini elbette kurtaracağız. Ancak zevcesi müstesnâ. O, geride kalanlarla birlikte helâk olacak″ dediler.

﴿ وَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ۠ اِنَّا مُنَجُّوكَ وَاَهْلَكَ اِلَّا امْرَاَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ ﴿٣٣﴾ اِنَّا مُنْزِلُونَ عَلٰٓى اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزًا مِنَ السَّمَٓاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ ﴿٣٤﴾ وَلَقَدْ تَرَكْنَا مِنْهَٓا اٰيَةً بَيِّنَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿٣٥﴾

33-35. Resullerimiz Lût’a gelince, Lût, onlar sebebiyle kederlendi, ne yapacağını şaşırdı. Resullerimiz onun hâlini görünce, dediler ki: ″Bizim için korkma ve hiçbir şeyden mahzun olma! Biz, seni ve ehlini kurtaracağız. Ancak zevcen müstesnâ. O, geride kalanlarla birlikte helâk olacak.* Şüphesiz biz bu belde ahâlisine, işledikleri fenâlıklardan dolayı gökten azap indireceğiz.″* Yemin olsun ki, aklını kullalanan bir kavim için o beldeden apaçık bir alâmet bıraktık.

İzah: Misafir şeklinde gelen meleklerden dolayı Lût Aleyhisselâm’ın kederlenmesi ve ne yapacağını bilememesi, kavminin onlara sataşıp çirkin işlerini onlara da yapacaklarından korkmasındandır. Melekler, Lût Aleyhisselâm’ın bu hâlini görünce, onun korkmamasını ve üzülmemesini bildirmişler, kendilerinin melek olduğunu ve o kavmi helâk etmek için geldiklerini söylemişlerdir.

Yine âyette geçtiği üzere Lût Aleyhisselâm’ın kavminden geriye kalan en belirgin alâmet, ″Lut Gölü″dür.

Lût Aleyhisselâm’ın kıssası hakkında daha geniş bilgi için Sûre-i Hûd, Âyet 74-83’e, Sûre-i A’râf, Âyet 80-84 ve izahlarına bakınız.