HÛD SÛRESİ

﴿ وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاۜ كُلٌّ ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ ﴿٦﴾

6. Yeryüzünde hiçbir canlı varlık yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Allah’u Teâlâ, onların (hayat ve ölüm hâlindeki) duracakları ve emânet olarak bırakılacakları yeri bilir. Bunların hepsi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) kayıtlıdır.

İzah: Levh-i Mahfuz hakkında Allah’u Teâlâ Sûre-i Ra’d, Âyet 39’da da şöyle buyurmuştur:

Allah’u Teâlâ, dilediği hükmü siler ve dilediğini sâbit bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O’nun katındadır.″

Yine Âyet-i Kerîme’de: ″Yeryüzünde hiçbir canlı varlık yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın″ diye geçen kısımla ilgili olarak Zeyd b. Eş­lem Radiyallâhu anhu, şu olayı nakleder:

Eş’arî kabilesinden olan Ebû Mûsâ, Ebû Mâlik ve Ebû Âmir kendi kabilelerinden bir grup ile birlikte hicret edip, Efendimizin huzuruna geldiklerinde azıkları tükenmişti. Aralarından birisini azık istemek üzere Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e gönderdiler. Bu kişi Efendimizin kapı­sına ulaştığında: ″Yeryüzünde hiçbir canlı varlık yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın…″ diye devam eden Sûre-i Hûd, Âyet 6’yı okuduğunu işitti. Bunun üzerine o adam: ″Eş’arîler, Allah yanında diğer canlılardan daha değersiz değildi″ diyerek geri döndü ve Efendimizin huzuruna girmedi. Arkadaşlarına da: ″Müjdeler olsun sizlere ki, sizin imdadınıza yetişildi″ dedi. Onlar da bu ada­mın Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem ile konuştuğunu ve Efendimizin ona söz verdiğini zannediyorlardı. Bu halde bulundukları sırada, içi ekmek ve et dolu bir kabı, iki kişinin taşıyarak getirdiğini gördüler. Diledikleri kadar o kaptan yediler, da­ha sonra biri diğerine: ″Keşke biz bu yiyeceği, o da ihtiyacını gidersin diye, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e geri göndersek″ dedi ve bu iki adama şöyle dediler: ″Haydi bu yemeği Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e geri götürün. Çünkü bizler bundan ihtiyacımızı kar­şıladık.″

Sonra Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e geldiler ve ″Yâ Resûlallah! Bize göndermiş olduğun o yiyecekten daha bol ve daha lezzetlisini görmedik″ dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

مَا أَرْسَلْت إِلَيْكُمْ طَعَامًا فَأَخْبَرُوهُ أَنَّهُمْ أَرْسَلُوا صَاحِبهمْ فَسَأَلَهُ رَسُول اللّٰه صَلَّى اللّٰه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَأَخْبَرَهُ مَا صَنَعَ وَمَا قَالَ لَهُمْ فَقَالَ رَسُول اللّٰه صَلَّى اللّٰه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ذَلِكَ شَيْء رَزَقَكُمُوهُ اللّٰه (الترمذي الحكيم في نوادر الأصول عن زيد بن اسلم)

″Ben size yiyecek bir şey göndermedim ki″ dedi. Ona kendi arkadaşlarını gönderdiklerini bildirince, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de ona durumu sordu. Bu kişi de yaptığını ve arkadaşlarına söylediklerini bildirince, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Bu Allah’u Teâlâ’nın size rızık olarak verdiği bir yiyecektir″ buyurdu.[1]

Her canlının rızkını Allah’u Teâlâ verdiğinden dolayı bir kulun, ″Nasıl olsa rızkım gelir, beni bulur″ diyerek boş boş beklememesi gerekir. Kul elinden geleni yapmak zorundadır. Allah’u Teâlâ’nın da takdiri ne ise, o rızıkta gelir kendini bulur. O kulun ilim ve makam sahibi olması ya da câhil olması Allah’u Teâlâ’nın vereceği rızkı etkilemez. Nice ilim sahibi olan kişiler vardır ki, maddi durumları zayıftır, nice câhil gibi gözüken kişiler de vardır ki, maddi durumları çok iyidir. Allah’ın takdiri neyse o olur. Her şey O’nun dilemesiyledir. Dilediğinin rızkını artırır, dilediğinin de rızkını azaltır.[2] Allah’u Teâlâ rızkı dilediğine, ilmi de çalışana verir.


[1] İmam Kurtubî, el-Câmi’u li-Ahkam’il-Kur’ân, c. 9, s. 7.

[2] Bakınız: Sûre-i İsrâ, Âyet 30, Sûre-i Sebe, Âyet 36.