ZİNÂ İFTİRASI (KAZF) HADDİ:

″Kazf″ lügatta; atmak anlamındadır. Sonra, başkasına hoş olmayan şeyleri isnad etmek mânâsında kullanılmıştır. Kazf şeriatta; bir kimseye ayıplama ve hakaret maksadıyla zinâ isnad etmektir. Yani muhsan olan namuslu bir kadına zinâ iftirasında bulunmaktır. Muhsan; hür, akıllı, ergenlik çağında, Müslüman ve namuslu kimse, demektir.

Bir kimseye zinâ isnad etmek, icmâ-i ümmet ile büyük günahlardan sayılmıştır. Nitekim Allah’u Teâlâ Sûre-i Nûr, Âyet 23’te: ″İffetli ve haklarında uydurulan kötülüklerden habersiz Mü’min kadınlara zinâ isnat eden­ler, şüphesiz ki dünyâda ve âhirette lânete uğratılmışlardır. Onlar için büyük bir azap da vardır″ diye buyurmuştur. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:

اجْتَنِبُوا السَّبْعَ الْمُوبِقَاتِ قَالُوا يَا رَسُولَ اللّٰهِ وَمَا هُنَّ قَالَ الشِّرْكُ بِاللّٰهِ وَالسِّحْرُ وَقَتْلُ النَّفْسِ الَّتِي حَرَّمَ اللّٰهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَكْلُ الرِّبَا وَأَكْلُ مَالِ الْيَتِيمِ وَالتَّوَلِّي يَوْمَ الزَّحْفِ وَقَذْفُ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ الْغَافِلَاتِ (خ م عن ابى هريرة)

Helâke sürükleyen yedi şeyden kaçının.″ Sahâbe-i Kirâm: ″Yâ Resûlallah! Onlar nedir?″ diye sorunca, buyurdu ki: ″Allah’a ortak koşmak, sihir yapmak, Allah’u Teâlâ’nın öldürülmesini haram kıldığı insanı haksız yere öldürmek, fâiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak ve iffetli olan (namuslu) Mü’min kadınlara zinâ iftirasında bulunmaktır.″[1]

- Eğer bir kimse, hür, akıllı, ergenlik çağında, Müslüman ve namuslu olan bir erkek veya kadını açık bir şekilde zinâ ile karalar ve o erkek veya kadın da ondan dâvacı olursa, hâkim o kimseye eğer hür ise seksen değnek vurdurur. Zîrâ Allah’u Teâlâ Sûre-i Nûr, Âyet 4’te: ″İffetli olan kadınlara zinâ isnat edip de, sonra dört şâhit getirerek ispat edemeyenlere seksen değnek vurun. Onların şâhitliklerini de ebediyyen kabul etmeyin. İşte onlar fâsıktırlar″ diye buyurmuştur. Kendisine zinâ isnad edilen kimsenin, muhsan veya muhsana olması şarttır. Yani akıllı, ergenlik çağında, hür, Müslüman ve namuslu olmasıdır. Bu beş şarttan birisi bulunmazsa; o kimse muhsan olmamış olur ve muhsan olmayan kimseye zinâ isnat edilirse, zinâ isnad eden kimseye iftirâ haddi vurulmaz. Zîrâ kölenin zinâsı pek ayıp sayılmaz. Akıllı ve ergenlik çağında bulunmayan kimse de mükellef olmadıkları için zinâ onlara leke olmaz. Kendisine zinâ isnad eden kimse Müslüman da olmalıdır. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

مَنْ أَشْرَكَ بِاللّٰهِ فَلَيْسَ بِمُحْصَنٍ (قط عن ابن عمر)

″Allah’a ortak koşan kimse muhsan olamaz″[2] Hadis-i Şerif’i buna delildir. Zinâdan iffetli olmayan kimse de zinâ isnadından utanç duymaz, hem de ona bu suçu isnâd eden kimse ona iftira etmiş olmaz. Bu karalamayı yapan kimseye cezâ lâzım gelmesi için ayrıca, o karalanan kişinin muhsan olmasının yanında kendisini karalayana dâvacı da olması gerekir. Yani kendisine zinâ isnad edilen kimsenin isteğiyle had vurulur. Zîrâ kendisine zinâ isnad eden kimseye had vurdurmak, kendisine zinâ isnad edilen kimsenin hakkıdır. Kendisine zinâ isnad eden kimseye had vurdurmakla, kendisine yapılmış olan ayıbı ortadan kaldırır.

- Kazf haddi, adet bakımından içki haddi gibidir. Sûre-i Nûr, Âyet 4’te de geçtiği üzere, seksen değnek vurmaktır. Sâbit olma bakımından da, içki haddi gibidir. Meselâ; bir defa ikrâr ile yahut iki erkeğin şâhitlikleriyle sâbit olur. Diğer hadlerde olduğu gibi, bunda da kadınların şâhitlikleri kabul edilmez. Eğer başkasına zinâ isnâd eden kimse köle ise, ona kırk değnek vurulur. Zîrâ kölenin cezâsı, hüre lâzım gelen cezânın yarısıdır.

- Kazf haddi; zinâ isnad eden kimsenin belirli âzâlarına dağınık bir sûrette ve orta bir halde vurulur. Ancak yüzüne, başına, tenâsül âzâsına, göğüs ve karnına vurulmaz. Had vurulan kimsenin üzerindeki kürk, pamuklu gibi kalın elbiselerinden başkası çıkarılmaz. Kalın olan elbiseler çıkartılır. Zîrâ bu kalın elbiseler bedene acının ulaşmasına mâni olurlar. Diğer elbiseler çıkarılmaz. Çünkü, sebebi kesin değildir. Zinâ isnad edilen kimsenin doğru olma ihtimâli de vardır. Ama zinâ haddi ile içki haddi bunun gibi değildir.

- Bir kimse bir başkasına: ″Sen babandan değilsin″ dese, ona cezâ lâzım gelir. Çünkü bu söz ″Senin annen zinâ etmiştir″ demektir. Bu da, eğer kişinin annesi hür ve Müslüman ise öyledir. Eğer kişi öfkelendiği bir kimseye: ″Sen babanın oğlu değilsin″ dese, ona cezâ lâzım gelir. Eğer öfkeli değilken bu sözü söylerse ona cezâ lâzım gelmez. Çünkü kişi, öfkeli iken bu sözü söylediği zaman hakiki mânâsını kasteder ve hakaret olarak söyler, öfkeli değilken söylediği zaman ise, ″Sen insanlık ve üstün kişilikte babana benzemiyorsun″ demek ister.

- Bir kimse, ölmüş olan bir şahsa zinâ isnadında bulunsa, ölmüş olan kimsenin babası, oğlu veya oğlunun oğlu isterse mirastan mahrum olsunlar; kazf haddini talep etseler, o kimseye had vurulur. Kızının oğlu had talebinde bulunursa, yine had vurulur. İmam Muhammed’e göre ise vurulmaz. Ayrıca muhsan olan ölünün gayr-i müslîm, yahut köle olan oğlu da ona zinâ isnâd eden kimsenin cezâlandırılmasını isteyebilir. İmam Züfer ise, ″İsteyemez″ demiştir.

- Baba, kendi oğlunun; efendi, kendi kölesinin muhsana olan annelerine zinâ isnadında bulunsa; oğul, babasına; köle de efendisine karşı kazf haddi dâvasında bulunamaz. Çünkü babaya, evladından; efendiye kölesinden dolayı had vurulmaz. Hattâ baba, evlâdını; efendi, kölesini öldürse, bunlardan dolayı kısas da olunmazlar.

- Bir kimse, bir kişiye zinâ iftirâsında bulunmuşsa, eğer iftirâya uğrayan kişi iftirâ atana kazf haddi vurulmadan ölürse, o kimseye artık had cezâsı uygulanmaz. İftirâ atana cezânın bir bölümü vurulduktan sonra iftiraya uğrayan ölse dahi cezânın geri kalanı vurulmaz. Burada parça bütün yerine konur. Cezânın bir bölümü vurulduktan sonra iftirâya uğrayan oradan ayrılsa yine böyledir. Geri gelmediği sürece cezâ tamamlanmaz. Nasıl ki, cezânın bir bölümü vurulduktan sonra şâhitlerin âmâ veya fâsık olduğu anlaşılsa cezânın geri kalanı durdurulur. Bundan dolayı had, ancak kendisine iftira edilen kimsenin bizzat huzurunda vurulur.

- Bir kimse, bir başkasına zinâ isnad ettiğini ikrâr ettikten sonra, bu sözünden dönse, kabul edilmeyip kendisine had vurulur. Çünkü ikrârında, zinâ isnâd ettiği kimsenin de hakkı bulunduğu için dönüş yaptığı zaman o kimse kendi hakkını ister. Şeriatın hakkı olan ikrârlarda ise, herhangi bir kimsenin hakkı bulunmadığı için dönüş câizdir.


[1] Sahih-i Buhârî, Vasâya 23, Sahih-i Müslim , Îman 38 (145).

[2] Sünen-i Dârekutnî, Hadis No: 3342; Hidâye Tercümesi, c. 2, s. 215.