3- Bid’at üzere olan talâk:

Kadını, bir defada üç talâk ile yahut iki talâk ile veya boşanacak kadına cinsel ilişkide bulunulmuş ise, kendine dönüş yapmadan bir temizlik devresinde önce bir talâkla, birkaç gün sonra bir talâkla daha yahut kendisine cinsel ilişkide bulunmuş olduğu temizlik içinde bir talâk ile veya âdet görürken boşamaktan ibârettir. Bir kimse bunları yaparsa karısı boş olur. Fakat bu fiili işleyen kişi, ağır bir haram işlemiş olur. Ancak bu durum, kişi buna kesin olarak kastederse böyledir. Bu hususta Abdullah İbn-i Yezid İbn-i Rükâne, babasından, o da dedesinden şu Hadis-i Şerif’i nakletmiştir:

قلْتُ يَا رَسُولَ اللّٰهِ إنِّى طَلَّقْتُ امْرأتِي ألْبَتَّةَ، فقَالَ: مَا أرَدْتَ بِهَا، قُلْتُ: وَاحِدَةً، فقَالَ: وَاللّٰهِ مَا أرَدْتَ بِهَا إلَّا وَاحِدَةً؟ قُلْتُ: وَاللّٰهِ مَا أرَدْتُ بِهَا إلَّا وَاحِدَةً، فَقَالَ: هُوَ مَا أرَدْتَ، فَرَدَّهَا إلَيْهِ، فَطَلَّقَهَا الثَّانِيَةَ فِي زَمَنِ عُمَرَ، وَالثَّالِثَةَ فِى زَمَنِ عُثْمَانَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمَا (د ت عن عبد اللّٰه بن يزيد بن ركانة عن أبيه عن جده)

Dedim ki: ″Yâ Resûlallah! Vallâhi, ben hanımımı kesinlikle boşadım.″ Bana: ″Peki, bununla ne kastettin?″ diye sordu. ″Bir talâk kastettim″ dedim. Bunun üzerine: ″Bununla bir kastettiğine dair Allah’a yemin eder misin?″ dedi. Ben de: ″Vallâhi, bununla sâdece bir talâk kastettim″ dedim. Bunun üzerine: ″O halde bu senin kastettiğin şekildedir!″ buyurdu ve kadını ona geri verdi. O ise, hanımı ikinci kere Hz. Ömer zamanında, üçüncü kere de Hz. Osman zamanında boşadı.[1]

Bir kimse üç talâkın birden boş olmasına niyet ederek yani ″Üç talâkla boş ol veya üçten dokuza boş ol″ gibi lafızlarla karısını boşarsa, hemen üç talâk ile boş olmuş olur. Böylece onun geri dönüş hakkı olmaz. Bu hususta da Mücâhid Hazretlerinden, İbn-i Abbas Hazretlerinin yaptığı uygulama şöyle nakledilmiştir:

كُنْتُ عِنْدَ ابْنِ عَبَّاسٍ فَجَاءَهُ رَجُلٌ فَقَالَ إِنَّهُ طَلَّقَ امْرَأَتَهُ ثَلَاثًا قَالَ فَسَكَتَ حَتَّى ظَنَنْتُ أَنَّهُ رَادُّهَا إِلَيْهِ ثُمَّ قَالَ يَنْطَلِقُ أَحَدُكُمْ فَيَرْكَبُ الْحُمُوقَةَ ثُمَّ يَقُولُ يَا ابْنَ عَبَّاسٍ يَا ابْنَ عَبَّاسٍ وَإِنَّ اللّٰهَ قَالَ {وَمَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجًا} وَإِنَّكَ لَمْ تَتَّقِ اللّٰهَ فَلَمْ أَجِدْ لَكَ مَخْرَجًا عَصَيْتَ رَبَّكَ وَبَانَتْ مِنْكَ امْرَأَتُكَ وَإِنَّ اللّٰهَ قَالَ {يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا طَلَّقْتُمْ النِّسَاءَ فَطَلِّقُوهُنَّ} (د عن مجاهد)

İbn-i Abbas’ın yanındayken adamın birisi geldi ve karısını bir defada üç talâkla boşadığını söyledi. İbn-i Abbas, bunun üzerine sustu. İbn-i Abbas’ın, kadını ona geri döndüreceğini zannettim. Sonra ise şöyle dedi: ″Biriniz kalkıp ahmaklık ediyor. Sonra da İbn-i Abbas, İbn-i Abbas yetiş!″ diye feryad ediyor. Allah’u Teâlâ bu konuda Sûre-i Talâk, Âyet 2’de: ″Her kim Allah’tan korkarsa, Allah’u Teâlâ ona bir çıkış yolu nasip eder″ diye buyuruyor. Ama sen bu konuda Allah’tan korkmadın. Sana bu konuda bir çıkış yolu bulamam. Sen Rabbine karşı geldin ve hanımın da senden boş oldu. Halbuki Allah’u Teâlâ Sûre-i Talâk, Âyet 1’de şöyle buyuruyor: ″Ey Peygamber! Zevcelerinizi boşamak istediğinizde, (cimâ vukû bulmayan) temizlik zamanlarında boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah’tan korkun. (İddetleri sona erinceye kadar) onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar…″[2]

Ancak bir kimse üç talâkı kasdetmeksizin açık bir şeklilde boşanma lafzını tekrar tekrar söylese de, bu bir bâin talâk sayılır. Bu hususta İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ şöyle buyurmuştur:

إذَا قَالَ: أنْتِ طَالِقٌ. أنْتِ طَالِقٌ. أنْتِ طَالِقٌ ثَثَ مَرَّاتٍ، فَهِيَ وَاحِدَةٌ، إنْ أرَادَ التَّوْكِيدَ لِ‘ُولى، أوْ كَانَتْ غَيْرَ مَدْخُولٍ بِهَا (رزين عن ابن عباس)

Erkek hanımına: ″Sen boşsun, sen boşsun, sen boşsun″ diye üç kere söylerse bu, bir boşama sayılır, yeter ki bunlarla birinci defadaki söylediği, ″Sen boşsun!″ sözünü kuvvetlendirmeyi kastetmiş olsun veya hanımıyla henüz gerdek yapmamış olsun.[3]

Bid’at olan talâkın vebâli hakkında Mahmud b. Lebid Radiyallâhu anhu şu Hadis-i Şerif’i nakleder:

أُخْبِرَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ رَجُلٍ طَلَّقَ امْرَأَتَهُ ثَلَاثَ تَطْلِيقَاتٍ جَمِيعًا فَقَامَ غَضْبَانًا ثُمَّ قَالَ أَيُلْعَبُ بِكِتَابِ اللّٰهِ وَأَنَا بَيْنَ أَظْهُرِكُمْ حَتَّى قَامَ رَجُلٌ وَقَالَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ أَلَا أَقْتُلُهُ (ن عن محمود بن لبيد)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e, adamın birinin karısını bir defada üç talâkla boşadığı haberi verildiği zaman, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, öfkeli bir şekilde ayağa kalktı ve ″Ben henüz içinizde iken Allah’ın kitabıyla mı oynuyorsunuz?″ buyurdu. Bunun üzerine de bir adam kalkıp dedi ki: ″Yâ Resûlallah! Gidip onu öldüreyim mi?″[4]

Bu husus İmam Mâlik’in Muvatta adlı eserinde de şöyle geçmektedir:

أَنَّهُ بَلَغَهُ أَنَّ رَجُلًا قَالَ لِعَبْدِ اللّٰهِ بْنِ عَبَّاسٍ إِنِّي طَلَّقْتُ امْرَأَتِي مِائَةَ تَطْلِيقَةٍ فَمَاذَا تَرَى عَلَيَّ فَقَالَ لَهُ ابْن عَبَّاسٍ طَلُقَتْ مِنْكَ لِثَلَاثٍ وَسَبْعٌ وَتِسْعُونَ اتَّخَذْتَ بِهَا آيَاتِ اللّٰهِ هُزُوًا (موطأ عن مالك)

Bana ulaştığına göre adamın biri İbn-i Abbas’a dedi ki: ″Karımı yüz talâkla boşadım. Durumum hakkında ne dersin? İbn-i Abbas ona dedi ki: ″Üç talâkla karın senden boş oldu. Kalan doksan yedi talâkla da sen Allah’ın âyetleriyle alay etmiş oldun.″[5]

Aynı anda üç talâkı birden düşürme hakkında İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’dan şöyle nakledilmiştir:

كَانَ الطَّلَاقُ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَبِي بَكْرٍ وَسَنَتَيْنِ مِنْ خِلَافَةِ عُمَرَ طَلَاقُ الثَّلَاثِ وَاحِدَةً فَقَالَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ إِنَّ النَّاسَ قَدْ اسْتَعْجَلُوا فِي أَمْرٍ قَدْ كَانَتْ لَهُمْ فِيهِ أَنَاةٌ فَلَوْ أَمْضَيْنَاهُ عَلَيْهِمْ فَأَمْضَاهُ عَلَيْهِمْ (م عن ابن عباس)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem ile Hz. Ebû Bekir devrinde ve Hz. Ömer’in hilâfetinin ilk iki yılında, bir defada üç talâk bir talâk sayılmaktaydı. Daha sonra Hz. Ömer; ″İnsanlar, şer’iatta kendilerine mühlet verilmiş olan bu mühim talâk işinde bilakis acele hareket ve suistimal ederek bir defada üç talâk vermeye sürat gösterdiler. Artık bunların aleyhlerinde üç talâkı, üç talâk olarak kabul etmek uygulandığı zaman, biz de aleyhlerinde bir cezâ olmak üzere bu sûretle imza ve tasdik ettik″ dedi.[6]

Tâvûs’tan nakledildiğine göre; o da bu konuyu şöyle anlatmaktadır:

أَنَّ أَبَا الصَّهْبَاءِ قَالَ لِابْنِ عَبَّاسٍ هَاتِ مِنْ هَنَاتِكَ أَلَمْ يَكُنْ الطَّلَاقُ الثَّلَاثُ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَبِي بَكْرٍ وَاحِدَةً فَقَالَ قَدْ كَانَ ذَلِكَ فَلَمَّا كَانَ فِي عَهْدِ عُمَرَ تَتَايَعَ النَّاسُ فِي الطَّلَاقِ فَأَجَازَهُ عَلَيْهِمْ (م عن طاوس)

″Eb’us-Sahbâ, İbn-i Abbas’a; ″Garip işlerinden ve haberlerinden getir bakalım. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem ile Hz. Ebû Bekir zamanında bir defada üç talâk bir talâk değil miydi″ dedi. İbn-i Abbas; ″Muhakkak böyle idi. Fakat Hz. Ömer’in zamanında insanlar çok çok talâk yapmaya ve buna sürat etmeye başladıklarında, Hz. Ömer onlara bir cezâ olmak üzere, bir defada üç talâkı, üç talâk sayarak tasdik edip uyguladı.″[7]

Hz. Ömer’in yapmış olduğu bu gibi farklı uygulamalardan dolayı Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem onun hakkında:

اِنَّ لِعُمَرَ فِيكُمْ سُنَّةً مَهْدِيَّةً فَاتَّبِعُوهُ وَلَا تُخَالِفُوهُ.

″Şüphesiz ki, aranızda Ömer için doğrulanmış bir sünnet vardır. Artık ona tâbi olun ve ona muhalefette bulunmayın″[8] diye buyurmuştur. Bu sebeple Hz. Ömer’in yapmış olduğu bâzı farklı uygulamaları Sahâbe de tasdik edip kabul etmiştir. İmam-ı Âzam da Sahâbenin kabul etmiş olduğu bu uygulamaları mezhebinde delil olarak kullanmıştır.

Hz. Ömer’in yapmış olduğu farklı uygulamalardan birisi de teravih namazıdır. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’den Hz. Ömer Radiyallâhu anhu zamanına kadar Ashâb-ı Kirâm, Terâvih namazlarını tek başlarına kılmışlardır. Hz. Ömer, kendi halifeliği döneminde, kurrâların (hâfızların) şeyhi olan Übeyy b. Ka’b Radiyallâhu anhu’ya Terâvih namazını cemaatle kıldırmasını emretmiştir. Sahâbeden Hz. Osman, Hz. Ali, İbn-i Mes’ud, İbn-i Abbas, Talhâ, Zübeyr, Muaz Radiyallâhu Teâlâ anhum ve daha pek çok Ashâb-ı Kirâm Übeyy b. Ka’b Radiyallâhu anhu’ya uyarak Terâvih namazını kılmışlardır.

İmam Ali Kerremallâhu veche:

نَوَّرَ اللّٰهُ مَضْجَعَ عُمَرَ كَمَا نَوَّرَ مَسَاجِدَنَا وَاِنَّمَا لَمْ يُوَاظِبْهَا النَّبِيُّ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ خَشْيَةَ أَنْ تُكْتَبَ عَلَيْنَا.

″Allah’u Teâlâ, Hz. Ömer’in yattığı yeri nurlandırsın. Onun bizim mescidimizi nurlandırdığı gibi. Peygamberimiz Aleyhissalâtu vesselâm, Terâvih namazının bizim üzerimize farz kılınmasından korktuğu için onu cemaatle kıldırmaya devam etmemiştir″[9] diye buyurarak, Hz. Ömer Efendimizin bu yapmış olduğu uygulamaları tasdik ederek onu methetmiştir.

Yine Hz. Ömer’in yapmış olduğu farklı uygulamalardan birisi de şuydu:

- Allah’u Teâlâ Ehl-i Kitap’tan olan iffetli kadınlarla evlenmeyi helal kılmış, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem zamanında da bu uygulama devam etmişti. Hz. Ömer döneminde Müslüman gençler, Ehl-i Kitap’tan olan kadınları daha çok tercih eder hâle gelmişlerdi. Bunun sebebi de, onların Müslüman olan kadınlardan farklı olması; bu farkın da onların saçlarının sarı ve gözlerinin renkli olması idi. Bundan dolayı da Müslüman kadınlar mağdur olmaktaydı. Bu durumu gören Hz. Ömer Radiyallahu anhu, geçici olarak Müslümanların Ehl-i Kitap’tan olan kadınlarla evlenmesini yasaklamış, Sahabe de buna itiraz etmeyerek kabul etmişti.


[1] Sünen-i Tirmizî, Talâk 2; Sünen-i Ebû Dâvud, Talâk 10, 14; Kütüb-i Sitte, Hadis No: 4049.

[2] Sünen-i Ebû Dâvud, Talâk 10; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 4365.

[3] Kütüb-i Sitte, Hadis No: 4046.

[4] Sünen-i Nesâî, Talâk 6.

[5] İmam Mâlik, Muvatta, Talâk 2.

[6] Sahih-i Müslim, Talâk 2 (15).

[7] Sahih-i Müslim, Talâk 2 (17 Sünen-i Ebû Dâvud, Talâk 9-10.

[8] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 98-99. Ayrıca bu hususta bakınız: Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 16522; Hâkim, Müstedrek, Hadis No: 304.

[9] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 98.