Birden Fazla Kadınla Evli Olanlar:

- Bir erkeğin, eşleri arasında eşit şekilde gecelemesi vâciptir. Bir erkek, nikâhı altında bulunan kadınlarına karşı adâletle muâmele etmelidir. Bunların arasında eşit olmak üzere birer veya ikişer yahut daha fazla gece tayin ederek her biriyle kendi nöbetinde yanında gecelemesi vâciptir. Erkek, eşlerinin her birinin yanında kaçar gün kalacağını kendisi belirler. Önemli olan eşlerinin arasında eşitliği sağlamaktır. Yiyecek ve giyecek hususûnda da aralarında adâleti sağlamak vâciptir. Sûre-i Nisâ, Âyet 3’te: ″Eğer zevceleriniz arasında adâleti yerine getirememekten korkarsanız, bir zevce ile veya sahip olduğunuz câriyeler ile yetinin″ diye buyrulması, kadınlar arasında eşitliğin vâcip olduğuna delâlet eder. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem de Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

مَنْ كَانَ لَهُ امْرَأَتَانِ يَمِيلُ لِإِحْدَاهُمَا عَلَى الْأُخْرَى جَاءَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَحَدُ شِقَّيْهِ مَائِلٌ (ن د عن ابى هريرة)

″Kimin iki eşi olur da birine fazla meylederse, mahşer günü bir tarafı çarpık olarak gelir.″[1]

ايما رجل كان له امرأتان فلم يعدل بينهما فى النفقة ولم يسو بينهما فى المضجع والمطعم والمشرب فهو برئ منى وأنا برئ منه ولا نصيب له من شفاعتى الا أن يتوب.

″Hangi erkeğin iki hanımı olur da, aralarında harcama işinde adaletli olmaz, yatak işinde eşit davranmaz, yiyecek içecek işini aynı seviyede tutmaz ise, o benden uzak, ben de ondan uzağım. Tevbe etmedikçe şefaatim ona nasip olmaz.″[2]

- Bir erkeğin; bâkire, dul, eski, yeni, Müslüman ve Ehl-i Kitap’tan olarak aldığı kadınların hepsi eşit haklara sahiptir.[3] Zîrâ eşitlik, nikâhın haklarındandır. Bu takdirde aralarında fark yoktur. Ayrıca yukarıda geçen Hadis-i Şerifler de mutlak olup, herhangi bir ayrım yapılmamıştır. Fakat erkeğin; muhabbet ve cinsî münâsebet bakımından onlara eşit muâmelede bulunması vâcip değildir. Zîrâ cinsî münâsebet uyanan cinsel arzunun sonucu olduğu için elde olmayan bir şeydir. Muhabbet de kalbî bir fiil olduğu için, bu hususta da onlara eşit davranması mümkün değildir. Bu husus Sûre-i Nisâ, Âyet 129’da: Ne kadar çaba gösterirseniz gösterin, yine de kadınlar arasında sevgi hususunda adâletli olamazsınız. O halde tamamen birine meyledip diğerini kocasız gibi bırakmayın. Eğer arayı bulur ve (haksızlık etmekten) sakınırsanız, şüphesiz Allah’u Teâlâ çok bağışlayandır, çok merhamet edendir″ diye geçmektedir. Bu Âyet-i Kerîme, Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ hakkında nâzil olmuştur. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem onu diğer eşlerinden daha fazla severdi. Bu hususta Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ’dan, şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

كَانَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقْسِمُ فَيَعْدِلُ وَيَقُولُ اللّٰهُمَّ هَذَا قَسْمِي فِيمَا أَمْلِكُ فَلَا تَلُمْنِي فِيمَا تَمْلِكُ وَلَا أَمْلِكُ قَالَ أَبُو دَاوُد يَعْنِي الْقَلْبَ (د عن عائشة)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem kadınları arasında geceleri bölüştürür, bunda adâletli davranır, sonra şöyle derdi: ″Allah’ım! gücümün yettiği hususlarda benim taksimim budur. Senin gücünün yettiği ve benim gücümün yetmediği şeylerin taksimi hususunda -kalbi kastederek- beni kınama (mes’ul tutma)[4] Yani, bâzısına daha fazla muhabbet hissetmemden dolayı beni hesaba çekme, diye duâ ederdi.

- Kişi bir yolculuğa çıkmak istediği zaman hanımları arasındaki eşitlik hakkı düşer. Eşlerinden dilediği ile yolculuğa çıkabilir. Fakat aralarında kura çekip kendisine kura isâbet edeni yanında götürmesi müstehabdır. Zîrâ yolculuk hâlinde, kadınların kocaları üzerinde bir hakkı yoktur. Öyle ki, yolculukta onlardan hiçbirini de yanına almayabilir.

İmam Şâfii; bu durumda kura çekmek vâciptir. Zîrâ bu hususta Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ şöyle buyurmuştur:

كَانَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا أَرَادَ سَفَرًا أَقْرَعَ بَيْنَ أَزْوَاجِهِ فَأَيُّهُنَّ خَرَجَ سَهْمُهَا خَرَجَ بِهَا رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَعَهُ ... (خ م عن عائشة)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem sefere çıkmak istediği zaman kadınları arasında kura çekerdi. Onlardan hangisinin kurası çıkarsa, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem ile beraber yola o çıkardı…″[5] Biz Hanefiler diyoruz ki; Peygamber Efendimiz, eşlerinin gönlünü almak için aralarında kura çekerdi. Bu sebeple biz; kişinin kura çekip kendisine kura isabet edeni beraberinde götürmesi efdaldir, müstehabdır, diyoruz. Zîrâ erkeğin yolculukta olduğu sırada kadının onda bir hakkı yoktur. Nitekim hiçbirini yanında götürmeyebilir. O halde aralarından birini götürmek istediği zaman da onu götürebilir ve onu yanında bulundurduğu süre de sırasından sayılmaz.

- Eğer erkeğin nikâhı altındaki kadılardan biri hür, diğeri câriye olursa, hür olan kadın, câriyenin iki katı hakka sahiptir. Ashabdan bu şekilde rivâyet olunmuştur. Bilindiği gibi kölelik, iddet ve diğer hususlarda da yarı hakka sahip olması neticesini doğurur. Bu hususta mükâteb[6], müdebber[7] ve ümmü veled[8] de diğer câriyelerin hükmündedirler. Zîrâ bunlarda da câriyelik vasfı bulunmaktadır.

- Kadınlardan birinin kendi sırasını diğerine bağışlaması câizdir. Zîrâ nakledildiğine göre; Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, hanımlarından Sevde bint-i Zem’a Radiyallâhu anhâ’ya; ″İddet bekle″ dediğinde, Hz. Sevde, tekrar kendisine dönmesini, mahşer gününde diğer eşleriyle birlikte haşrolunmasını ve sırasının da Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ’ya verilmesini dilemiş, Peygamber Efendimiz de onun bu dileğini kabul etmiştir. Çünkü Peygamber Efendimizin yanında gecelemesi onun hakkı idi ve o, bu hakkını kendi rızasıyla iptal etmiştir. Nakledildiği üzere:

أَنَّ سَوْدَةَ بِنْتَ زَمْعَةَ وَهَبَتْ يَوْمَهَا لِعَائِشَةَ وَكَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقْسِمُ لِعَائِشَةَ بِيَوْمِهَا وَيَوْمِ سَوْدَةَ (خ عم عائشة)

″Hz. Sevde bint-i Zem’a, kendi nöbet gününü Hz. Âişe’ye hibe etmişti. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem de Hz. Âişe’ye bir kendi gününü, bir de Sevde’nin gününü ayırır olmuştu.″[9]

Sevde bint-i Zem’a Radiyallâhu anhâ hakkında: Eğer bir kadın, kocasının kendinden uzaklaşmasından veya yüz çevirmesinden korkarsa, aralarında anlaşarak sulh olmalarında bir günah yoktur. Sulh, (ayrılmaktan) daha hayırlıdır″ diye geçen Sûre-i Nisâ, Âyet 128 nâzil olmuştur. İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ bu olayı şöyle anlatmaktadır:

خَشِيَتْ سَوْدَةُ أَنْ يُطَلِّقَهَا النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَتْ لَا تُطَلِّقْنِي وَأَمْسِكْنِي وَاجْعَلْ يَوْمِي لِعَائِشَةَ فَفَعَلَ فَنَزَلَتْ {فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا أَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحًا وَالصُّلْحُ خَيْرٌ} (ت عن ابن عباس)

Hz. Sevde, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in kendisini boşamasından korktu da, ″Beni boşama, beni nikâhın altında tut ve günümü Âişe’ye ver, ona tahsis et″ dedi. Resûlü Ekrem de öyle yaptı. Bunun üzerine: Eğer bir kadın, kocasının kendinden uzaklaşmasından veya yüz çevirmesinden korkarsa, aralarında anlaşarak sulh olmalarında bir günah yoktur…″ diye devam eden Sûre-i Nisâ, Âyet 128 nâzil oldu.[10]

Kadının bundan dönme hakkı da vardır. Çünkü o, henüz vâcip olmayan bir hakkını bağışlamıştır. Diğerlerinin izni ile kocanın, bir eşinin yanında günlerce kalması câiz olur. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem hastalandığında Hz. Âişe’nin evinde kalmak için diğer eşlerinden izin istemiş, onlar da kendisine bu izni vermişlerdi. Vefat edinceye dek Hz. Âişe’nin evinde kalmıştı.[11] Bu olay şöyle nakledilmiştir:

وقد كانت عائشة رضي اللّٰه عنها أحب نسائه إليه وسائر نسائه يعرفن ذلك. وكان يطاف به محمولاً في مرضه في كل يوم وليلة، فيبيت عند كل واحدة منهن ويقول: أين أنا غداً، ففطنت لذلك امرأة منهن فقالت: إنما يسأل عن يوم عائشة؛ فقلن يا رسول اللّٰه قد أذنا لك أن تكون في بيت عائشة فإنه يشق عليك أن تحمل في كل ليلة؛ فقال وقد رضيتن بذلك؟ فقلن: نعم. قال: فحولوني إلى بيت عائشة.

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, zevcelerinden en çok Hz. Âişe’yi severdi. Bunu diğer zevceleri de bilirdi. Hastalandığı zaman, kalma sırası hangi zevcesinde ise, onu oraya götürürlerdi. Gittiği evde; ″Yarın neredeyim?″ diye sorardı. Zevcelerinden biri, işi anladı ve ″Âişe’nin nöbetini soruyor″ dedi. Bunun üzerine bütün zevceleri: ″Yâ Resûlallah! Her gece bir eve gitmekten yoruluyorsun ve orada da rahat edemiyorsun. Âişe’nin evinde rahat ediyorsun. Biz sana izin verdik, hakkımızı bağışladık. Madem ki orada daha iyi rahat ediyorsun, oraya buyur″ dediler. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Hepiniz buna râzı mısınız?″ diye sordu. Onlar da: ″Evet″, dediler. Bunun üzerine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″O halde beni Âişe’nin evine götürün″ buyurdu.[12] Bu da gösteriyor ki, hasta olsa bile, koca, eşleri arasında sıraya riâyet etmek mecburiyetindedir.

- Kadının, yanında kalma müddetini arttırması için kocasına mal vermesi veya ondan alacağı malda indirim yapması câiz olmaz. Verdiğini de geri alır. Aynı şekilde kocanın da, sırasını kumasına bağışlaması için kadının mehrini artırması câiz olmaz.

Yukarıda da izah edildiği gibi, Allah’u Teâlâ zevceler arasında her şeyden evvel adâletin sağlanmasını emretmiştir. Yine birden fazla evlenen kimse nafaka vermeye gücü olan biri olmalıdır. Bu da evlenmenin bütün külfetlerini kaldırabilmeyi gerektirir.

- Şunu da unutmamak gerekir ki; İslâm’da meşrû olan birden fazla evliliğe karşı çıkanlar; gayr-i meşrû ve hiçbir din ve kânunun kabul etmediği beraberlikleri, sapık ilişkileri ya bizzat gerçekleştirirler veya bir marifetmiş gibi bunu hoş görürler. Yani İslâm hukukuna göre; belli bir kanun ve sınırda evlenenler, hiçbir sınır tanımayanlar tarafından tenkit edilmektedir.


[1] Sünen-i Nesâî, Kadınlarla muâşeret 2; Sünen-i Ebû Dâvud, Nikâh 37-38; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 7595, 8212.

[2] Dürret’ül-Vâizin, c. 1, s. 223.

[3] İmam Şâfii; yeni evlendiği hanım dul ise onun yanında üç gece kalmalı, bakire ise yedi gece kalmalıdır, ondan sonra eşitlik yapılmalıdır, demiştir. (Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 2, s. 240).

[4] Sünen-i Ebû Dâvud, Nikâh 39.

[5] Sahih-i Buhârî, Şehâdet 15; Megâzi 36; Tefsir-i Nûr 5; Sahih-i Müslim, Tevbe 10 (56 Sünen-i Tirmizî, Tefsir’ul-Kur’ân 25; Hidâye Tercümesi, c. 2, s. 50.

[6] Mükâteb: Hür olması için bir bedel ile anlaşma yapılan köledir.

[7] Müdebber: Sahibinin ″Ölümümden sonra hürsün″ demesi gibi tek taraflı irâde beyanı verdiği köledir.

[8] Ümmü veled: Efendisinden çocuk doğuran câriyedir.

[9] Sahih-i Buhâri, Nikâh 98.

[10] Sünen-i Tirmizî, Tefsir’ul-Kur’ân, 4/26.

[11] Mevsilî, Kitâb’ul-İhtiyâr, III/144-145.

[12] İhyâu Ulûmi’d-Dîn, c. 2, Hadis No: 126; Sahih-i Buhâri, Nikâh 104.