MUT’A VE MUVAKKAT (GEÇİCİ) NİKÂH:

Mut’a nikâhı, bâtıldır. Mut’a nikâhı: Erkeğin, bir kadına; ″Şu kadar mal karşılığında, şu kadar zaman senden faydalanayım″ yahut ″Şu kadar para mukâbilinde senden faydalanayım″ deyip, kadının da bunu kabul etmesiyle, iki tarafın rızâsıyla faydalanma durumudur. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Hayber’in fethi senesinde mut’a nikâhını haram kılmıştır.[1] Sahâbe-i Güzîn, ″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem hayatta iken mut’a nikâhının hükmü kaldırılmıştır″ diye ittifak etmişlerdir.[2] Nitekim İslâm’ın ilk yıllarında içki de haram görülmemişti. En son Sûre-i Mâide, Âyet 90-91 nâzil olunca, içki kesin olarak haram kılınmıştır. Mut’a nikâhının haram kılınması da böyledir.

Allah’u Teâlâ Mü’minlerin özelliklerini sayarken Sûre-i Mü’minûn, Âyet 5-7’de şöyle buyurmaktadır:

″O Mü’minler ki, edep yerlerini muhafaza ederler.* Ancak zevceleri yahut sahip oldukları câriyeleri müstesnâ. Çünkü onlar, bu halde kınanmazlar.* Artık kim de bunlardan ötesini ararsa, işte onlar haddi aşanlardır.

Bu âyetler ile mut’a nikâhı yasaklanmıştır. Zîrâ mut’a nikâhıyla evlenilen kadın, kendisiyle evlenen erkeğin ne eşidir, ne de câriyesidir. Dolayısıyla böyle bir nikâh haramdır. Bu hususta İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا كَانَتْ الْمُتْعَةُ فِي أَوَّلِ الْإِسْلَامِ كَانَ الرَّجُلُ يَقْدَمُ الْبَلْدَةَ لَيْسَ لَهُ بِهَا مَعْرِفَةٌ فَيَتَزَوَّجُ الْمَرْأَةَ بِقَدْرِ مَا

يَرَى أَنَّهُ يُقِيمُ فَتَحْفَظُ لَهُ مَتَاعَهُ وَتُصْلِحُ لَهُ شَيْئَهُ حَتَّى إِذَا نَزَلَتْ الْآيَةُ {إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ} قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ رَضِىَ اللّٰه عَنْهُ فَكُلُّ فَرْجٍ سِوَى هَذَيْنِ فَهُوَ حَرَامٌ (ت عن ابن عباس)

Mut’a ancak İslâm’ın ilk dönemlerinde vardı. Bir erkek bilmediği bir beldeye gider orada bir kadınla, ikamet ettiği süreye göre evlenir, kadın onun eşyasını korur ve onunla ilgilenirdi. Sonra: ″ O Mü’minler ki, edep yerlerini muhafaza ederler.* Ancak zevceleri yahut sahip oldukları câriyeleri müstesnâ…″[3] diye devam eden âyetler nâzil oldu. İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ sözüne devamla dedi ki:İşte bu ikisi (kişinin eşleri ve câriyeleri) dışında kalan her cinsel temas haramdır.″[4]

Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şerif’inde şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي قَدْ كُنْتُ أَذِنْتُ لَكُمْ فِى الِاسْتِمْتَاعِ مِنَ النِّسَاءِ وَإِنَّ اللّٰهَ قَدْ حَرَّمَ ذَلِكَ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ فَمَنْ كَانَ عِنْدَهُ مِنْهُنَّ شَيْءٌ فَلْيُخَلِّ سَبِيلَهُ وَلَا تَأْخُذُوا مِمَّا آتَيْتُمُوهُنَّ شَيْئًا (م ه الربيع بن سبرة)

″Ey insanlar! Ben size kadınlarla mut’a nikâhı yapmanıza izin vermiştim. Şimdi Allah’u Teâlâ bunu kıyâmet gününe kadar haram kılmış bulunmaktadır. Öyleyse, kimin yanında böyle mut’a nikâhlı bir kadın varsa artık ona yol versin. Artık onlara ücret olarak verdiğiniz herhangi bir şeyi geri almayın.″[5]

Bu hususta İbn-i Ömer Radiyallâhu anhumâ da, Hz. Ömer’in bir hutbesini şöyle nakleder:

لَمَّا وَلِيَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ خَطَبَ النَّاسَ فَقَالَ إِنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَذِنَ لَنَا فِي الْمُتْعَةِ ثَلَاثًا ثُمَّ حَرَّمَهَا وَاللّٰهِ لَا أَعْلَمُ أَحَدًا يَتَمَتَّعُ وَهُوَ مُحْصَنٌ إِلَّا رَجَمْتُهُ بِالْحِجَارَةِ إِلَّا أَنْ يَأْتِيَنِي بِأَرْبَعَةٍ يَشْهَدُونَ أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ أَحَلَّهَا بَعْدَ إِذْ حَرَّمَهَا (ه عن ابن عمر)

Babam Ömer b. el-Hattâb, halife olunca halka bir hitabede bulunarak şöyle dedi: ″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, şüphesiz mut’a nikâhı için bize üç defa izin verdi. Sonra bunu haram kıldı. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in mut’a nikâhını haram kıldıktan sonra helâl kıldığına şâhitlik edecek dört şâhidi bana getir­medikçe, evli iken mut’a sûretiyle bir kadınla birleştiğini bilirsem, herhangi bir adamı mutlaka taşla recmedeceğime Allah’ın adıyla yemin ederim.″[6] Başka bir rivâyette de: ″Bu mut’a nikâhını bekâr kişiler yaparsa onlara da yüz değnek vuracağını, söylemiştir.″[7] Bu uygulama da zinânın hükmüdür.

Sahabe-i Güzin, ″Peygamber Efendimiz zamanında mut’a nikâhının hükmü kaldırılmıştır″ diye ittifak etmişlerdir. Dolayısıyla Hadis-i Şerif ile mut’anın hükmü kaldırılmıştır, icmâ da mut’a nikâhının hükmünün kaldırıldığını ortaya koymuştur.

Muvakkat (geçici) nikâha gelince; bu da mut’a mânâsında olduğundan, bâtıldır. Muvakkat nikâh; bir erkeğin bir kadını iki şâhidin huzurunda belli bir müddet için nikâhlamasıdır. Muteber olan kelimeler değil, mânâlardır. Müddet uzun da olsa, kısa da olsa; bu nikâh bâtıldır. Bu nikâhı bâtıl kılan sebep, geçici olmasıdır. Mut’a nikâhında ağırlıklı vasıf da budur.[8]

- Mut’a nikâhıyla, muvakkat nikâh arasında fark vardır. Mut’a nikâhında, yararlanma ifadesi telaffuz edilir, belirli bir zaman tâyin edilmez ve şâhitler bulunaz. Muvakkat nikâhta ise, şâhitlerin huzurunda belirli bir zaman için nikâh kıyılır ve nikâh kıyılırken evlenen karı kocanın birbirlerine; ″Ben seni zevce olarak ve koca olarak″ ve bunlara benzer tâbirler kullanırlar. İmam Züfer; ″Muvakkat nikâh, sahihtir. Nikâh akdine zıt olduğu için tâyin edilen vakit geçerli değildir. Nikâh ise geçerli olmayan şartlarla bozulmaz″ demiştir. Diğer imamlarımız ise, ″Bu da mut’a nikâhı gibi bir şeydir. Zîrâ süre ister kısa, ister uzun olsun, akit içerisinde şart koşulduktan sonra akit geçici olur″ demişlerdir.

Muvakkat olan nikâhta, nikâhın süresinin açık bir sözle belirtilmesi lâzımdır, yoksa kocanın bu süreye kalben niyet etmiş olması, nikâhın sıhhatine zarar vermez. Şöyle ki; bir kimse, bir müddet beraber yaşayacağına veya bir müddet sonra boşayacağına kalben niyet ettiği halde bu niyetini açıktan söylemeksizin nikâhta olması gereken bütün şartları yerine getirerek bir kadınla evlense, nikâh sahih olur. Niyete itibar olunmaz. İnsanlar zâhirde söylenene bakar. Kişinin kalbinden geçeni bilemez.

- Mü’minler, zinâ ve mut’a gibi fuhşiyattan uzak olurlar ve bunlara götüren yollardan da uzaklaşırlar. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

أَتَدْرُونَ مَا أَكْثَرُ مَا يُدْخِلُ النَّاسَ الْجَنَّةَ تَقْوَى اللّٰهِ وَحُسْنُ الْخُلُقِأَتَدْرُونَ مَا أَكْثَرُ مَا يُدْخِلُ النَّاسَ النَّارَ اَلْأَجْوَفَانِ الْفَرَجُ وَالْفَمُ (ابو الشيخ فى الثواب والخرائطى عن ابى هريرة)

″Bilir misiniz insanların Cennete girmelerini en çok sağlayan şeyler nelerdir? Allah korkusu ve güzel ahlâktır. Bilir misiniz insanların Cehenneme girmesine en çok sebep olan şey nedir? İki aralıktır. Ağız ve bacak arasıdır.″[9]

- İslâmiyet gelince, câhiliye döneminde kaldırılan nikâhlara dair Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ şöyle anlatmaktadır:

أَنَّ النِّكَاحَ فِي الْجَاهِلِيَّةِ كَانَ عَلَى أَرْبَعَةِ أَنْحَاءٍ فَنِكَاحٌ مِنْهَا نِكَاحُ النَّاسِ الْيَوْمَ يَخْطُبُ الرَّجُلُ إِلَى الرَّجُلِ وَلِيَّتَهُ أَوْ ابْنَتَهُ فَيُصْدِقُهَا ثُمَّ يَنْكِحُهَا وَنِكَاحٌ آخَرُ كَانَ الرَّجُلُ يَقُولُ لِامْرَأَتِهِ إِذَا طَهُرَتْ مِنْ طَمْثِهَا أَرْسِلِي إِلَى فُلَانٍ فَاسْتَبْضِعِي مِنْهُ وَيَعْتَزِلُهَا زَوْجُهَا وَلَا يَمَسُّهَا أَبَدًا حَتَّى يَتَبَيَّنَ حَمْلُهَا مِنْ ذَلِكَ الرَّجُلِ الَّذِي تَسْتَبْضِعُ مِنْهُ فَإِذَا تَبَيَّنَ حَمْلُهَا أَصَابَهَا زَوْجُهَا إِذَا أَحَبَّ وَإِنَّمَا يَفْعَلُ ذَلِكَ رَغْبَةً فِي نَجَابَةِ الْوَلَدِ فَكَانَ هَذَا النِّكَاحُ نِكَاحَ الِاسْتِبْضَاعِ وَنِكَاحٌ آخَرُ يَجْتَمِعُ الرَّهْطُ مَا دُونَ الْعَشَرَةِ فَيَدْخُلُونَ عَلَى الْمَرْأَةِ كُلُّهُمْ يُصِيبُهَا فَإِذَا حَمَلَتْ وَوَضَعَتْ وَمَرَّ عَلَيْهَا لَيَالٍ بَعْدَ أَنْ تَضَعَ حَمْلَهَا أَرْسَلَتْ إِلَيْهِمْ فَلَمْ يَسْتَطِعْ رَجُلٌ مِنْهُمْ أَنْ يَمْتَنِعَ حَتَّى يَجْتَمِعُوا عِنْدَهَا تَقُولُ لَهُمْ قَدْ عَرَفْتُمْ الَّذِي كَانَ مِنْ أَمْرِكُمْ وَقَدْ وَلَدْتُ فَهُوَ ابْنُكَ يَا فُلَانُ تُسَمِّي مَنْ أَحَبَّتْ بِاسْمِهِ فَيَلْحَقُ بِهِ وَلَدُهَا لَا يَسْتَطِيعُ أَنْ يَمْتَنِعَ بِهِ الرَّجُلُ وَنِكَاحُ الرَّابِعِ يَجْتَمِعُ النَّاسُ الْكَثِيرُ فَيَدْخُلُونَ عَلَى الْمَرْأَةِ لَا تَمْتَنِعُ مِمَّنْ جَاءَهَا وَهُنَّ الْبَغَايَا كُنَّ يَنْصِبْنَ عَلَى أَبْوَابِهِنَّ رَايَاتٍ تَكُونُ عَلَمًا فَمَنْ أَرَادَهُنَّ دَخَلَ عَلَيْهِنَّ فَإِذَا حَمَلَتْ إِحْدَاهُنَّ وَوَضَعَتْ حَمْلَهَا جُمِعُوا لَهَا وَدَعَوْا لَهُمْ الْقَافَةَ ثُمَّ أَلْحَقُوا وَلَدَهَا بِالَّذِي يَرَوْنَ فَالْتَاطَ بِهِ وَدُعِيَ ابْنَهُ لَا يَمْتَنِعُ مِنْ ذَلِكَ فَلَمَّا بُعِثَ مُحَمَّدٌ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِالْحَقِّ هَدَمَ نِكَاحَ الْجَاهِلِيَّةِ كُلَّهُ إِلَّا نِكَاحَ النَّاسِ الْيَوْمَ (خ د عن عائشة)

Câhiliye zamanında nikâh dört çeşit idi. Bunlardan biri, bu­gün insanların yapmakta oldukları nikâhtır. Şöyle ki: Erkek, diğer bir erkekten velâyetindeki kadını yâhud kızını ister, akabinde o ka­dının mehrini tâyin edip miktârını belirler. Sonra da o kadını nikâh eder.

Diğer bir nikâh şekli şudur: Erkek, kendi karısı hayızından temizlendiği zaman karısına: ″Kendini (şeriflerden) filân kimseye gönder de, ondan seninle cinsî münâsebet yapmasını iste″ der. Ve kadının o cinsî münâsebet yapmasını istediği erkekten gebe kaldığı belli oluncaya kadar kocası aslâ kadınına dokunmayıp, ondan ayrı durur. Kadının gebeliği belirince isterse kendi kocası o gebe kadınla cimâ yapar. Kocası bu başka erkekle cinsî münâsebet işini ancak çocuğun asâletine rağbet ettiği için yapar. İşte bu nikâha; ″Nikâhu’l-istibdâ″ (başkasından cinsî münâsebet isteme nikâhı) denilirdi.

Diğer bir nikâh çeşidi de şudur: On kişiden az bir cemâat toplanırlar da bunların hepsi bir kadının yanına girerler ve herbiri ayrı ay­rı kadınla cimâ yapar. Netîcede kadın bundan gebe kalıp da doğurduğu ve çocuğunu doğurmasının ardından birkaç gece geçtiği zaman o erkeklere haber gönderir. Artık o erkeklerden hiçbiri gelmemezlik ede­mez. Nihâyet hepsi kadının yanında toplanırlar. Kadın onlara hitâben; ″İşinizden meydana gelip de doğurmuş bulunduğum çocuğu tanıdınız. Bu çocuk, senin oğlundur yâ filân!″ der ve kadın, onlardan arzu ettiği kimsenin ismini söyler. Böylece kadının çocuğu, o adamın nesebine katılır. İsmini söylediği o erkek, bu çocuktan çekinmeye, yani onu kabul etmemeye muktedir olamaz.

Dördüncü çeşit nikâh da şöyledir: Birçok insan toplanırlar da bir kadının yanına girerler. O kadının yanına gelen erkeklerden hiç­biri çekinemez. Bu kadınlar bir takım fahişelerdir ki, bunlar kendi ka­pıları üzerine bir alâmet olsun diye birer bayrak dikerlerdi. Artık kim isterse bu bayraklı kadınların yanına girer. Bunlardan biri gebe kalıp da çocuğunu doğurduğu zaman, o erkekler kadın için toplanırlar ve kendileri için iz sürmekte maharetli birkaç kimse çağı­rırlar. Sonra bu iz sürücüler o kadının çocuğunu, karar verdikleri kimse­nin nesebine katarlar. Böylece çocuk onun soyuna katılır ve o şahsın oğlu diye çağrılır. O kişi bundan çekinemez.

Nihayet Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem hak ile Peygamber olarak gönderilince, insan­ların bugünkü nikâhı müstesnâ olmak üzere, bütün câhiliye nikâhları­nı iptal etti.[10]

Davûdî’nin beyânına göre Câhiliye döneminde üç nikâh çeşidi daha vardı:

1-Gizli dostlar, metreslerle sürdürülen evlilik hayatıdır. Bu tür evlilikler halktan gizli tutulurdu. Câhiliye halkı gizlice yapılan zinâlarda bir sakınca görmediklerinden bu tür evlilik hayatını meşrû sayarlardı. Allah’u Teâlâ; ″…Gizli dost tutmamış olmaları hâlinde…″[11]mealindeki Âyet-i Kerî­me’sinde Arapların bu gizli ve iğrenç âdetlerine işâret buyurmuştur.

2-Bir kimsenin, bir kadınla bir ay veya bir sene gibi muayyen bir süre devam etmek üzere evlenmesidir. Yani muvakkat (geçici) nikâh yapmalarıdır.

3-İki kişinin karılarını değişmeleri neticesinde meydana gelen evlilik.[12]


[1] Bu hususta bakınız: Sünen-i Tirmizî, Nikâh 28; Sahih-i Müslim, Nikâh 3 (21), Sünen-i İbn-i Mâce, Nikâh 44, Sünen-i Dârimî, Nikâh 16; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 45714.

[2] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 218.

[3] Sûre-i Mü’minûn, Âyet 5-6.

[4] Sünen-i Tirmizî, Nikâh 28.

[5] Sahih-i Müslim, Nikâh 3 (21), Sünen-i İbn-i Mâce, Nikâh 44, Sünen-i Dârimî, Nikâh 16

[6] Sünen-i İbn-i Mâce, Nikâh 44.

[7] Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 45714.

[8] Mevsilî, Kitâb’ul-İhtiyâr, III/111.

[9] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 12/8.

[10] Sahih-i Buhârî, Nikâh 37; Sünen-i Ebû Dâvud, Talâk 31-32.

[11] Sûre-i Nisâ, Âyet 25.

[12] Sünen-i Ebû Dâvud Tercüme ve Şerhi, c. 9, s. 19.