Zinâkâr Bir Kimseyle Evlenilebilir mi?

İffetli bir Müslümanın, zinâkar olan biriyle evlenmemesi gerekir. Bu hususta Allah’u Teâlâ Sûre-i Mâide, Âyet 5’te şöyle buyurmaktadır:

″…Hür ve iffetli Mü’min kadınlarla, Ehl-i Kitap’tan olan hür ve iffetli (namuslu) kadınlarla evlenmeniz size helâldir. Ancak evlendiğiniz bu kadınlara mehirlerini vermeniz, iffetli olmanız, zinâ yapmamanız ve onla­rı gizli dost tutmamanız şartıyla size helâldir. Her kim dinin ahkâmını inkâr ederse, muhakkak yaptığı sâlih ameller mahvolur ve o kimse âhirette hüsrâna uğrayanlardan olur.″

Allah’u Teâlâ Sûre-i Nûr, Âyet 26’da da şöyle buyurmaktadır:

″Pis kadınlar, pis erkeklere ve pis erkekler, pis kadınlara; temiz kadınlar, temiz erkeklere ve temiz erkekler, temiz kadınlara mahsustur. İşte o te­miz olanlar, onların attıkları iftiralardan çok uzaktırlar. Onlar için bağışlanma ve bol rızık vardır.″

Eğer evlilik öncesinde zinâ yapmış olan erkek veya kadın, bir daha işlememek üzere bu günahından dolayı tevbe istiğfar etmişse, bu kimse iffetli olan biriyle evlenebilir. Zîrâ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:

اَلتَّائِبُ مِنَ الذَّنْبِ كَمَنْ لَا ذَنْبَ لَهُ (ه عن أبي عبيدة بن عبد اللّٰه)

″Günaha tevbe eden, hiç günah işlemeyen kimse gibidir″[1] diye buyurmuştur.

Fakat bir kimse zinâ yapar, bundan dolayı tevbe etmez ve zinâ yapmaya da devam ederse, iffetli olan bir kimsenin onunla evlenmemesi veya evli kalmaması gerekir. Bu hususta Allah’u Teâlâ Sûre-i Nûr, Âyet 3’te şöyle buyurmuştur:

″Zinâ eden erkek, ancak zinâ eden veya Allah’a ortak koşan bir kadınla evlenebilir. Zinâ eden kadın da, ancak zinâ eden veya Allah’a ortak koşan bir erkekle evlenebilir. Böyle bir evlilik, Mü’minlere haram kılınmıştır.″[2]

Zinâkar biri hakkında Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem de Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

اَلْمُقِيمُ عَلَى الزِّنَا كَعَابِدِ وَثَنٍ (الخرائطي في مساوي الاخلاق وابن عساكر عن أنس)

″Zinâda devam eden adam putperest gibidir.″[3]

لَا يَزْنِي الزَّانِي حِينَ يَزْنِي وَهُوَ مُؤْمِنٌ وَلَا يَشْرَبُ الْخَمْرَ حِينَ يَشْرَبُ وَهُوَ مُؤْمِنٌ وَلَا يَسْرِقُ حِينَ يَسْرِقُ وَهُوَ مُؤْمِنٌ وَلَا يَنْتَهِبُ نُهْبَةً يَرْفَعُ النَّاسُ إِلَيْهِ فِيهَا أَبْصَارَهُمْ حِينَ يَنْتَهِبُهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ (خ عن أبى هريرة)

″Zinâ eden kişi, zinâ ederken Mü’min halde zinâ etmez. İçki içen kişi içerken Mü’min halde içmez. Hırsız, hırsızlık yaparken Mü’min halde hırsızlık yapmaz. İnsanların gözlerini kaldırıp (korkuyla) baktıkları bir gasbı gerçekleştirirken, onu Mü’min olarak yapmaz.″[4]

Sûre-i Nûr, Âyet 3’ün nuzül sebebi Amr b. Şuayb Radiyallâhu anhu’nun dedesinden şöyle nakledilmiştir:

Mekke’den Medine’ye esir taşıyan Mersed b. Ebî Mersed adında biri vardı. Mekke’de Anâk adında fahişe bir de kadın vardı. Bu kadın Mersed’in tanıdığı bir kimse idi. Mersed, Mekke esirlerinden birine, kendisini Medine’ye taşıyacağına dair söz vermişti. Mersed, şöyle anlattı:

Mehtaplı bir gecede Mekke duvarlarından bir duvarın dibine geldim. Anâk da duvar dibindeki karaltımı görünce yanıma geldi. ″Mersed! Sen misin?″ diye seslenince, ″Evet, benim″ diye karşılık verdim. Bunun üzerine bana: ″Hoş geldin! Buyur, bu gece bizde kal″ dedi. Ben: ″Ey Anâk! Allah zinâyı haram kıldı″ dedim. Bunun üzerine o kadın: ″Ey oba halkı! Bu adam sizin esirlerinizi kaçırıyor″ diye bağırmaya başladı. Bu bağırması üzerine sekiz kişi peşime düştü. Handeme yolunu tutup bir yarığa veya mağaraya varıp içine girdim. Gelip başucumda durdular. Hattâ bevlettiler. Hattâ bevilleri başımın üzerine aktı. Ancak Allah’u Teâlâ bana karşı onların gözlerini kör etti. Sonra da geri döndüler. Ben de Medine’ye götürmeye söz verdiğim kişinin yanına geldim. Onu alıp yola koyuldum. Çok ağır birisiydi. Izhır’a ulaştığımda bağlarını çözdüm. Yine onu taşımaya başladım ve beni çok yordu. Medine’ye ulaştığımda Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in yanına geldim ve dedim ki:

يَا رَسُولَ اللّٰهِ أَنْكِحُ عَنَاقًا فَأَمْسَكَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَلَمْ يَرُدَّ عَلَيَّ شَيْئًا حَتَّى نَزَلَتْ {الزَّانِي لَا يَنْكِحُ إِلَّا زَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ} فَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَا مَرْثَدُ {الزَّانِي لَا يَنْكِحُ إِلَّا زَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ} فَلَا تَنْكِحْهَا (ت ن عن عمرو بن شعيب)

″Yâ Resûlallah! Anâk’la evlenebilir miyim?″ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bana hiçbir cevap vermedi. Sonra: ″Zinâ eden erkek, ancak zinâ eden veya Allah’a ortak koşan bir ka­dınla evlenebilir. Zinâ eden kadın da, ancak zinâ eden veya Allah’a ortak koşan bir erkekle evlenebilir. Böyle bir evlilik, Mü’minlere haram kılınmıştır″ mealindeki Sûre-i Nûr, Âyet 3 nâzil oldu. Bunun üzerine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Ey Mersed! Sen o kadınla evlenme″ buyurdu.[5]

Bu âyetteki hüküm, zinâyı âdet hâline getirip bundan vazgeçmeyen ve tevbe etmeyen, zinâkar erkekler ve kadınlar içindir. Âyet-i Kerîme’de geçen ″ez-Zânî″ kelimesi, ism-i fâildir. İsm-i fâilin bir özelliği de, ismin ifade ettiği anlamı sürekli üzerinde taşıyan demektir. Yani ism-i fâilde süreklilik söz konusudur. Sürekli zinâ eden, zinâ etmeyi bırakmayan ve tövbe etmeyen kişi ″ez-Zânî″dir. Bu açıdan bakıldığında, zinâ etmeyi alışkanlık hâline getiren ve tevbe etmeyen birisi, bu haramı helal saymaktadır, dolayısıyla dinini kaybetmektedir. Bu sebeple zânî bir erkekle, ancak zâniye bir kadın veya müşrik evlenir, zâniye bir kadınla da ancak zânî bir erkek veya müşrik evlenir hükmü getirilmiştir. Zinâdan tevbe edenlere, nefislerini islâh edenle­re gelince, bu hüküm onları kapsamamaktadır. Çünkü bu sıfat, tevbeden sonra onlarda kalmaz.

Bu hususta İmam Suyûtî de tefsirinde şu nakillere yer vermiştir:

Abdullah b. Humeyd ve İbn-i Cerir, Atâ’dan bildirir: Câhiliye döneminde filan oğullarının fahişeleri, filan oğullarının fahişeleri gibi açıkça zinâ eden kadınlar vardı. Allah’u Teâlâ bu konuda; ″Zinâ eden erkek, ancak zinâ eden veya Allah’a ortak koşan bir ka­dınla evlenebilir…″ âyetini indirdi. Allah’u Teâlâ İslâm dini ile bu kadınlarla evlenmeye yönelik hükmünü vermiş oldu. Atâ’ya, ″Bunu İbn-i Abbas’a dayanarak mı söylüyorsun?″ diye sorulunca, ″Evet″ dedi.[6]

Yine İbn-i Abbas’ın âzatlısı Şûbe’den şu hâdise nakledilmiştir: İbn-i Abbas’ın yanındayken bir adam geldi ve şöyle dedi: ″Bir kadının peşine düştüm ve onunla Allah’ın bana haram kıldığı şeyi (zinâ) yaptım. Ancak Allah’ın da ihsanıyla tevbe ettim ve onunla evlenmek istedim. Fakat insanlar bana; ″Zinâ eden erkek, ancak zinâ eden veya Allah’a ortak koşan bir ka­dınla evlenebilir…″ âyetini delil getirerek evlenemezsin diyorlar. Bunun üzerine İbn-i Abbas şu karşılığı verdi; ″Bu âyet, senin anlattığın konu hakkında değildir. Açıkça fahişelik yapan ve insanlar içinde tanınmaları için kapılarına işaretler konan kadınlar vardı, Allah’u Teâlâ onlar hakkında bu âyeti indirdi. Sen dediğin kadınla evlenebilirsin ve bir günahı varsa benim boynumadır.″[7]

İmam-ı Âzam ve Hanefi âlimlerine göre; bir ka­dın ile zinâ eden bir kimse o zinâ ettiği kadın ile evlenebileceği gibi başka­sı da onunla evlenebilir. İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’ya, bir kadınla zinâ eden erkeğin o kadınla evlenip evlenemeyeceği meselesi sorulunca, İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ da evlenebileceğini söyleyerek, bu kimseyi bir ağacın meyvesini önce çalıp sonra onun parasını verip satın alan kimseye benzetmiştir. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e bu husus sorulduğunda:

أَوَّلَهُ سِفَاحٌ وَآخِرُهُ نِكَاحٌ وَالْحَرَامُ لَا يُحَرِّمُ الْحَلَالَ.

″İlk durum zinâ, sonu ise nikâhtır, haram ise helali haram kılmaz″[8] buyurmuştur.

Ayrıca şer’an bekar olan kişiler zinâ yaptığı zaman yüz değnek cezâsı vardır. Evli olanlar yaparsa, recmedilmesi gerekir. Şer’î hüküm böyledir. Zinâda had cezâsı olarak, kadın erkek ayrımı yoktur. Günah ve cezâsı her ikisi için de aynıdır. Sâdece bekar ve evli ayrımı vardır. Evli olan bir kimse de eğer zinâ yapmışsa ve zinâ yapmaya da devam ediyorsa, kadın olsun erkek olsun farketmez, eğer zinâkar olan kişinin eşi iffetli bir kimse ise ondan ayrılması gerekir. Zîrâ zinâkar biriyle evliliğe devam eden kişinin durumu hakkında Fahrettin Râzi Hazretleri; ″Günahkarlarla oturmak bile insana ne kadar zarar veriyorken, zinâkar biri ile evli olmak ona ne kadar zarar verir sen düşün!″ diye buyurmuştur.[9]


[1] Sünen-i İbn-i Mâce, Zühd 30; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 196/12.

[2] Bâzı âlimler tarafından, bu âyetin hükmünün nesh olduğu da rivâyet edilmiştir. (İmam Celaleddin es-Suyûtî, ed-Dürr’ul-Mensûr, c. 10, s. 637)

[3] Râmûz’l-Ehâdîs, s. 236/16; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 12996.

[4] Sahih-i Buhârî, Mezâlim 30.

[5] Sünen-i Tirmizî, Tefsir’ul-Kur’ân 25; Sünen-i Nesâî, Nikâh 12.

[6] İmam Celaleddin es-Suyûtî, ed-Dürr’ul-Mensûr, c. 10, s. 632.

[7] İmam Celaleddin es-Suyûtî, ed-Dürr’ul-Mensûr, c. 10, s. 635.

[8] Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebîr, c. 11, s. 241; Beyhakî, es-Sünen’ül-Kübrâ, c. 3, s. 389; Serahsî, Mebsut, c. 11, s. 107.

[9] Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebîr, c. 11, s. 240.