Mü’min Kadınlar Müslüman Olmayanlara Haramdır:

Mü’min kadınlar, hiçbir kâfirle evlenemezler. Bu kâfirler, Ehl-i Kitap’ta olsa, hüküm böyledir. Sûre-i Mümtehine, Âyet 10’da Mü’min kadınlarla ilgili olarak; ″Ne onlar kâfirlere helâldir, ne de kâfirler onlara helâldir″ diye buyrulmaktadır. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:

نَتَزَوَّج نِسَاء أَهْل الْكِتَاب وَلَا يَتَزَوَّجُونَ نِسَاءَنَا (ابن جرير الطبرى، جامع البيان عن جابر بن عبد اللّٰه)

″Biz, Ehl-i Kitab’ın kadınlarıyla evlenebiliriz, fakat onlar Müslüman kadınlarla evlenemezler.″[1]

İşte bu emirlerden dolayı Müslüman bir kadının, Ehl-i Kitap’tan dahi olsa bir erkekle evlenmesi haramdır. Bunda ümmetin icmâsı vardır. Böyle bir nikâh bâtıldır, geçersizdir. İslâm devletinde tesbit edilmesi hâlinde recm uygulanır. Çocukları da veled-i zinâ hükmündedir. Bu nikâhı helal gören kimseler ise kâfir olur.

Bir kâfir, Müslüman kadınla evlenir de, kadın ondan çocuk doğurursa, neseb o kâfirden sâbit olmaz. İddet de vâcip değildir. Çünkü bu bâtıl bir nikâhtır. Çocuk veled-i zinâ sayılır.

Karı-kocadan biri küfre girerse, mahkeme kararı olmaksızın hemen nikâh fesiholur.

Dinden dönüp kâfirlerin safına geçerek dâr’ul-harp bölgesine giden bir kadın, savaşta ele geçirilirse câriye olarak alınır ve Ebû Hanife’ye göre; Müslümanlara ganimet olur. Kocası onu kumandandan satın alır yahut kocası ganimete lâyıksa kadını ona ganimet olarak verir. Dinden döndükten sonra dâr’ul-harp bölgesine kaçan o kadını, kocası zor kullanarak dâr’ul-harp bölgesinden kaçırırsa, ona mâlik olur. Kendisinden çocuk doğurmadığı müddetçe kadını satabilir ve kadın ümmü veled gibi olur.

9- Şeriatın belirlemiş olduğu sayıdan fazlasını almak haramdır. Bu hususta Allah’u Teâlâ Sûre-i Nisâ, Âyet 3’te: ″Size helal olan kadınlardan iki, üç ve dörde kadar nikâhlayın″ diye buyurmuştur. Bundan daha fazlasını almak câiz değildir. Nakledildiğine göre; Gaylan ed-Deylemî Radiyallâhu anhu on kadınla evli iken Müslüman oldu. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem ona kadınlardan dördünü nikâhında tutmasını, diğerlerini ise boşamasını emretmiştir.

Hür olan kimsenin de dört kadından fazla ve bir kölenin de iki kadından fazla kadını nikâhı altında bulundurması haramdır. Hanefi mezhebine göre; köle, hür olan kimsenin sahip olduğunun yarısına sahiptir.

Hür bir erkeğin, dört câriye ile nikâhlanması câizdir. Âyet-i Kerîme’de; ″Size helâl olan kadınlardan iki, üç ve dörde kadar nikâhlayın″ diye buyrularak hür ve câriye ayrımı yapılmamıştır. Hür olan bir kadının mehir ve nafakasını temin etmeye mâli kudreti bulunan bir kimsenin, Müslüman olan bir câriye ve Ehl-i Kitap olan bir câriye ile evlenmesi câizdir.[2] Zirâ Âyet-i Kerîme’de bu hususta da bir ayrım yapılmamaktadır.

Nikâhsız câriyeler çok sayıda da olsalar, mülk edinilebilir ve kendileriyle cinsî münasebette bulunulabilir. Bu helâldir. Zîrâ bu husutaki Âyet-i Kerîme mutlaktır ve herhangi bir kısıtlama getirmemiştir. Bu hususta Allah’u Teâlâ Sûre-i Mü’minûn, Âyet 5-7’de şöyle buyurmuştur:

″O Mü’minler ki, edep yerlerini muhafaza ederler.* Ancak zevceleri yahut sahip oldukları câriyeleri müstesnâ. Çünkü onlar, bu halde kınanmazlar.* Artık kim de bunlardan ötesini ararsa, işte onlar haddi aşanlardır.″

10- Başkasının nikâhlısı olan veya iddet bekleyen kadını nikâh etmek haramdır. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَلْعُونٌ مَنْ سَقَى مَاءَهُ زَرْعَ غَيْرِهِ.

″Suyu, başkasının ekinini sulayan kimse lânetlenmiştir.″[3] Çünkü bu neseplerin karışmasına yol açar. Bu sebeple iki erkeğin bir kadına ortak olmaları hiç bir dinde meşrû görülmemiştir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Nisâ, Âyet 24’te: Kocası olan kadınlarla evlenmek de size haram kılındı. Ancak elinizin altında bulunan câriyeler müstesnâ…″ diye buyurarak; evli olan kadınlarla evlenmenin haram olduğunu bildirmekte, ancak cihat sırasında kâfirlerden esir alınan evli kadınları istisnâ etmektedir. Bunlar câriye­ olup sahiplerine helâldirler. Bun­ların ganimet olarak alınmaları, kocalarıyla evlilik bağını koparır.

Âlimler, eşlerden birinin diğerinden önce esir alınıp, İslâm yurduna getirildiğinde bu eşler arasında bir ayrılığın meydana geleceği hususunda ittifak etmişlerdir. Ama ikisinin aynı anda beraberce esir alınmaları durumuna gelince, İmam Şâfii; evlilikleri sona erer, eğer kocasından hâmile ise çocuğunu doğurmak veya hayız olmak sûretiyle istibrâda[4] bulunarak kendisine mâlik olan kimseye helal olur, demektedir. İmam-ı Âzam ise, karı-kocanın aynı anda beraberce esir alınmaları durumunda, karı-kocalığın ortadan kalkmayacağını söyler. Bundan dolayı, böyle kadınlara câriye olarak mâlik olanlar, bunlara yaklaşamazlar, bu câiz değildir. Burada ihtilafın sebebi şudur; İmam Şâfii’ye göre ayrılmanın sebebi esir alınmalarıdır, Hanefilere göre ise ülke ayrılığıdır.

Bir erkek, harp yurdundan esir olarak getirilmiş olan bir câriye ile nikâhlansa veya o câriyeyi satın alsa, o kadın bir hayız görmedikçe ve hayız görmeyen bir kadın ise bir ay geçmedikçe ona yaklaşamaz. Bu bir istibrâ meselesidir. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, ″Evtas câriyeleri″ hakkında şöyle buyurmuştur:

لَا تُوطَأُ حَامِلٌ حَتَّى تَضَعَ وَلَا غَيْرُ ذَاتِ حَمْلٍ حَتَّى تَحِيضَ حَيْضَةً (د عن ابى سعيد الخدرى)

″Hâmile olanlar doğum yapmadan, hâmile olmayanlar ise bir defa âdet görmeden onlarla birlikte olmayın.″[5]

Hâmile iken esir edilmiş câriye, doğurmadıkça nikâhı sahih değildir. Zîrâ onun nesebi kocasından sâbittir. İmam-ı Âzam ise, onun nikâhını câiz görür, fakat cinsî münâsebetini câiz görmez. İsterse efendisinden hâmile kalsın, karnındaki çocuğun nesebi bilinen hâmile bir kadının nikâhı câiz değildir. Çünkü efendisi, câriyesinin karnındaki çocuğun kendisine ait olduğunu dâva ettikten sonra başkasına, hâmile iken nikâhlasa nikâh sahih değildir. Zîrâ henüz efendinin döşeği bâkidir. Eğer bu câriyenin nikâhı câiz olsa, iki döşeğin birleşmesi lâzım gelir ki, bu ise kesin olarak sahih değildir.

Döşek üç kısımdır:

a- Kuvvetli döşek: Nikâhlı kadının döşeğidir. İkrarsız yani dâva etmeden çocuğun nesebi kocasından sâbit olur. Kocası; böyle bir çocuğun nesebinin kendisinden olmadığını söylerse, bu takdirde liân[6] yapılması vâcip olur. Yani çocuğun nesebi ancak lîanla kaldırılır.

b- Orta döşek: Ümmü veled’in döşeğidir. İkrarsız çocuğun nesebi sâbit olur. Fakat lîânsız, efendisinin; ″Bu çocuk benden değildir″ demesiyle çocuğun nesebi kaldırılır.

c- Zayıf döşek: Câriyenin döşeğidir. Efendisi tarafından, çocuğun kendisine ait olduğu söylenmeden çocuğun nesebi sâbit olmaz.

Bir kimsenin cinsel ilişkide bulunduğu câriyesini başkasına nikâhlaması câizdir. Zîrâ câriyenin döşeği zayıftır. Hattâ câriye doğursa, efendisi dâva etmedikçe çocuğun nesebi sâbit olmaz. Ama o kimsenin kendi suyunu korumak için hâmile olma ihtimali bulunan câriyesini, hâmile olup olmadığı belli oluncaya kadar başkasıyla evlendirmemesi müstehabdır.

Bir kimsenin, üç talâkla boşadığı hür bir kadını; bu kadın başka bir erkekle evlenmeden, geri alması helal olmaz. Bu hususta da Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 230’da: ″Eğer koca, zevcesini üçüncü defa boşarsa, kadın başka biriyle evlenmedikçe ilk kocasına helâl olmaz″ diye buyurmuştur. Bir kimse zevcesini üç talâkla boşamışsa, bundan sonra o kadını geri alamaz. Ancak o kadınla tekrar evlenebilmesi için Âyet-i Kerîme’de geçtiği gibi, kadın normal şartlarda başka biriyle evlenir ve o kişi de ölürse veya onunla da geçinemeyip ayrılırsa, o zaman önceki kocasıyla dilerse tekrar evlenebilir. Bu hususta Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

أَنَّ رَجُلًا طَلَّقَ امْرَأَتَهُ ثَلَاثًا فَتَزَوَّجَتْ فَطَلَّقَ فَسُئِلَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَتَحِلُّ لِلْأَوَّلِ قَالَ لَا حَتَّى يَذُوقَ عُسَيْلَتَهَا كَمَا ذَاقَ الْأَوَّلُ (خ م عن عائشة)

Bir adam hanımını üçtalâkla boşadı. Kadınla bir başka adam evlendi, ancak bu adam da kadını temastan önce boşadı. Kadın tekrar önceki kocasına dönmek istemişti. Resûlullah Sallallahu aleyhi ve sellem’e bu hususta sorulunca, buyurdu ki: ″Hayır! İkincisi kadının balcağızından tatmadıkça önceki tadamaz!″[7]

Aynı şekilde bir kimse, nikâhı altında bulunan bir câriyeyi de, iki talâkla boşadıktan sonra geri alamaz. Bu durumda, bu câriyenin nikâhı helal olmadığı gibi, mülkiyeti altında bulunan câriye olması sebebiyle cimâ etmesi de helâl olmaz. Fetevâyı Kâdıhân’da da böyledir. Bir kimse, evlendiği bir câriyeyi, iki talâkla boşasa, sonra da onu, satın alıp azad etse, yine onu, başkası nikâhlayıp, cimâ ettikten sonra geri boşamadıkça ve iddeti de tamam olmadıkça onunla evlenemez. Sîrâc’ül-Vehhâc’da da böyledir.[8]

11- Başkasından hâmile olan bir kadını nikâhlamak haramdır. Ancak İmam-ı Âzam ve İmam Muhammed’e göre; zinâdan hâmile olan kadının nikâhı câizdir, çocuğu doğurmadan nikâhlanabilir.[9] Fakat zinâdan hâmile olan bir kadın nikâh edildiğinde, doğuruncaya kadar o kadına cinsel ilişkide bulunulması câiz değildir. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in:

مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَلَا يُسْقِيَنَّ مَاءَهُ زَرْعَ غَيْرِهِ.

″Allah’a ve âhiret gününe îman eden kimse suyunu başkasının tarlasına kesinlikle salmasın″[10] Hadis-i Şerif’i buna delildir.

Bir kimsenin, zinâ ettiği bir kadını nikâhla alması sahihtir. O kadının zinâdan hâmile kalıp kalmadığını beklemeden ona cinsel ilişkide bulunması câizdir.


[1] İbn-i Cerir et-Taberî, Câmi’ul-Beyan, c. 4, s. 367.

[2] İmam Şâfii ise câiz görmemiştir. Ona göre; nikâhın cevazı zarûret içindir. Zîrâ çocuk anneye tabidir. Hür ile köleliği zarûretsiz karıştırmak câiz değildir.

[3] Kitâb’ul-İhtiyâr, 3/108.

[4] İstibrâ:Mâlik olunan bir câriyenin rahminde çocuğun olmadığını tespit etmek anlamına gelir. Bu ise, hâmile kadının çocuğu doğurmasıyla, hâmile olmayan kadının ise bir âdet görüp temizlenmesiyle anlaşılır. Bu âdet süresinin azami gün sayısı; Hanefilere göre on gündür, Şâfiilere göre ise on beş gündür. Bu sûrenin bitiminden sonra kadın artık temizlenmiş sayılır. Hanefi mezhebine göre, âdet müddetinin en azı üç gündür.

[5] Sünen-i Ebû Dâvud, Nikâh 44; Sünen-i Dârimî, Talâk 18.

[6] Liân: Karşılıklı yeminleşmek demektir. Buna ″Mülaane″ de denilmiştir. Bu ifade fıkıh ıstılahında; yemin ile pekiştirilmiş, lânet ve gazap lafızları ile birlikte koca ile karısı tarafından yapılan dörder şehadetten ibârettir ki, koca hakkında kazf haddi (iftirâ cezâsı) yerine; kadın hakkında da zinâ haddi (cezâsı) yerine geçer. Bu hususta geniş bilgi için ″Liân bahsine bakınız.

[7] Sahih-i Buhârî, Libas 6, Talâk 4, 7, 37; Sahih-i Müslim, Nikâh 17 (115 Sünen-i Ebû Dâvud, Talâk 49.

[8] Fetevâyı Hindiyye Tercümesi, c. 2, s. 302.

[9] İmam Ebû Yusuf ise câiz görmez. Hâmilelik her ne kadar zinâ kaynaklı olsa da rahmindeki yavru dokunulmazdır, onun bir günahı yoktur, gebeliğe hürmet lazımdır, demiştir.

[10] Mülteka Tercümesi, Mevkûfat, c. 1, s. 217. Ayrıca bu hadis için Taberani, Mu’cem’ul Kebir, Hadis No: 4355’e bakınız.