Yemin ile İlgili Bâzı Hükümler:

1- Bir kimse yemin edip hemen yemininin arkasından ″İnşâallah″ (Allah izin verirse) derse, yemin etmemiş olur. Çünkü bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

مَنْ حَلَفَ عَلَى يَمِينٍ فَقَالَ إنْ شَاءَ اللّٰهُ فَلَا حِنْثَ عَلَيْهِ (ت ق ك عن ابن عمرو عن أبي هريرة)

″Her kim bir şey üzerine yemin eder ve ara vermeden ″İnşâallah″ derse, yeminini yerine getirmek zorunda değildir.″[1]

مَنْ حَلَفَ فَقَالَ إِنْ شَاءَ اللّٰهُ. فَإِنْ شَاءَ مَضَى وَإِنْ شَاءَ رَجَعَ غَيْرَ حَانِثٍ (البيهقي في الأسماء والصفات عن ابن عمر)

″Yemin ederken ″İnşâallah!″ diyen kişi, dilerse yeminini yerine getirir, dilerse getirmez ve yemini bozulmaz (yemin keffareti gerekmez).″[2]

Meselâ; bir kimse, ″Vallâhi, yarın inşâallah şu işi yapacağım″ diye yemin etse veya ″Şu işim olursa, inşâallah şu kadar gün oruç tutacağım″ diye adakta bulunsa da ertesi gün o işi yapmamış olsa veya işi olduğu halde adadığı orucu tutmasa yeminini ve adağını bozmuş olmaz, günah işlemiş de olmaz. Çünkü bu durumda, o işin yapılması veya orucun tutulması, Allah’ın dilemesine bağlanmıştır. Allah’u Teâlâ’nın herhangi bir işi dileyip dilemediği, o iş meydana gelmeden önce bizim tarafımızdan bilinemez.

2- Bir kimse, ″Şöyle yapan kâfir olsun″ yahut ″Yahudi olsun″ veya ″Hristiyan olsun″ yahut ″Allah’tan berîdir (uzaktır)″ dese, bu kimse bu lafızların yemin olduğunu ve küfür olmadığını bilirse, bu lafızlarla yemin etmiş olur. O söylediği işi yapmakla kâfir olmayıp üzerine keffâret vâcip olur. Eğer bu sözleri söyleyen kimse, söylediği işi yaptığı takdirde kâfir olacağına inanır ve böyle inandığı halde o işi yaparsa, küfre râzı olduğu için kâfir olur.

3- Bir kimse, ″Şu işi yapanın üzerine Allah’ın gazâbı olsun″ yahut ″Allah’ın lâneti olsun″ Yahut ″O, zinâ edici olsun″ Yahut ″O, fâiz yiyici olsun″ dese, bu tabirlerle yemin etmiş olmaz. Bu lafızlar örf ve âdette yeminde kullanılmaz.

Aynı şekilde bir kimse, ″Şu işi yaparsam, üzerime Allah’ın hakkı olsun″ dese, İmam-ı Âzam ile İmam Muhammed’e göre, yemin olmaz. Bu zatlara göre; ″Allah hakkı için″ demek yemin değildir. İmam Ebû Yusuf’a göre ise, yemin olur. Zîrâ Hakk, Allah’ın sıfatlarındandır. ″Allah hakkı için″ diyen kimse, ″Vallâhi’l-Hakkı″ Yani ″Hak olan Allah’a yemin ederim ki″ demiş gibi olur. Bununla da örf ve âdette yemin edilir. Zîrâ bir kimse, elif lam takısı ile ″el-Hakk″ dese, ittifakla yemin olur. İmam-ı Âzam ile İmam Muhammed’e göre ise, ″Allah hakkı için″ diyen kimse; ″Allah’ın taatine, ibâdetlerine yemin ederim ki″ demiş gibi olur. Böyle diyen kimse de yemin etmiş olmaz. Fakat; ″Hakk için″ demek yemindir. Çünkü Hakk, Allah’ın isimlerindendir. İmam-ı Âzam ve İmam Muhammed, görüşlerine dayanak olarak Muaz Radiyallâhu anhu’dan nakledilen şu Hadis-i Şerif’i getirirler:

كُنْتُ رَدِيفَ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ لِي يَا مُعَاذُ أَتَدْرِي مَا حَقُّ اللّٰهِ عَلَى الْنَّاسِ قُلْتُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ قَالَ حَقَّهُ عَلَيْهِمْ اَنْ يَعْبُدُوهُ وَلَا يُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا أَتَدْرِي يَا مُعَاذُ مَا حَقُّ الْنَّاسِ عَلَى اللّٰهِ إِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ قُلْتُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ قَالَ حَقُّ الْنَّاسِ عَلَى اللّٰهِ أَنْ لَا يُعَذِّبَهُمْ (طب عن معاذ بن جبل)

Peygamberimiz Sallallâhu Teâlâ aleyhi ve sellem, bineğinin üzerindeydi ve ben de onun arkasında idim. Bana: ″Yâ Muaz! Allah’ın insanlar üzerindeki hakkı nedir, bilir misin?″ diye sordu. Ben: ″Allah ve Resûlü daha iyi bilir?″ dedim. Buyurdu ki: ″Allah’u Teâlâ’yı bir bilip, yalnız O’na ibâdet etmeleri ve ibâdetlerinde hiçbir şeyi O’na ortak koşmamalarıdır. ″Yâ Muaz! Bu görevlerini yerine getiren insanların Allah üzerindeki hakkı nedir, bilir misin?″ ″Allah ve Resûlü daha iyi bilir?″ deyince, buyurdu ki: ″Onlara azap etmemesidir.″[3]

4- Bir kimse kendi mülkünü haram kılsa, meselâ; ″Şu elbisemi yahut şu yiyeceğimi kendime haram kıldım″ dese, haram olmaz. Fakat o kimse, kendisine haram kıldığı elbiseyi giyse yahut haram kıldığı yiyeceği yese, o kimsenin üzerine keffâret vâcip olur. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

تَحْرِيمُ الْحَلَالِ يَمِينٌ وَكَفَّرَتَهُ كَفَّارَةٌ يَمِينٌ

″Kişinin helâl bir şeyi kendisine haram kılması yemindir. Bunun keffâreti de yemin keffâretidir.″[4]

Bir kimse, ″Helal olan her şey, benim üzerime haram olsun″ dese, bu sözü yiyecek ve içecek üzerine yorumlanır. Fakat bunlardan başkasına niyet etmemiş ise böyledir. Ancak zamanımızda bu söz örf ve âdete göre, yemin lafızlarından olduğu için niyetinin ne olduğunu belirtmese de karısı boş olur. Fetvâ da bunun üzerinedir. Bir kimse, ″Sağ elimle tuttuğum helal olan her şey bana haram olsun″ dese, yukarıda geçen mesele gibi, niyetinin ne olduğunu belirtmese de karısı boş olur. Bu söz de yeminde kullanılan lafızlardandır.

5- Yeminlerde esas olan, örf ve âdete bakmaktır. Lügattaki asıl mânâsına göre değildir.[5] Hanefilere göre; yeminlerde ancak sözlere ve insanların örf ve âdette kullandıklarına bakıldığı için, meselâ bir kimse, ″Kandil ile aydınlanmam″ yahut ″Yaygı üzerine oturmam diye yemin etse de Güneş ile aydınlanıp yeryüzünde otursa, yemini bozulmaz. Her ne kadar Kur’ân’da, Güneş’e kandil, yere de, yaygı denilmişse de, örf ve âdette Güneş’e kandil; yere yaygı denilmez.

Bir kimse, ″Ben, eve girmeyeceğim″ diye yemin etse, Kâbe’ye yahut mescide yahut havraya veya kiliseye girse, yemini bozulmaz. Zîrâ bunlar ev olarak yapılmamıştır. Fakat kapı aralığına girse, kapı kapandığında içte kalırsa yine yemini bozulur ve keffâret gerekir. Bir kimse, ″Ben, eve girmem″ dese, harap olan bir eve girse, yemini bozulmaz.

Bir kimse, ″Şu eve girmem″ diye yemin etse, o evin üstüne çıksa, yemini bozulur. Çünkü üstü de ev sayılır. Fakat işaret ettiği ev, yıkılıp o evin arsasına girse yahut işaret ettiği ev yıkılıp başka bir ev yapılsa da oraya girse, yemini bozulmaz. Ancak tavanı yıkılsa ve duvarları kalsa, orada geceleme imkânı hâlâ mevcut olduğundan, oraya girerse yemini bozulmuş olur. ″Şu eve girmem″ diye yemin eden kişi, o evin içinde iken böyle yemin etmiş olsa, bulunduğu evden çıkıp tekrar o eve girmedikçe yemini bozulmaz.

Bir kimse, ″Bir yere veya bir eve ayağımı basmayacağım″ diye yemin etse, o yere sonradan yürüyerek veya bir şeye binerek gidecek olsa, yemini bozulur. Çünkü bir yere ayak basmak, örfde oraya girmek demektir. Fakat böyle yemin ederken yürüyerek girmeyeceğini kastetmiş bulunursa, binekli olarak girmekle yemini bozulmuş olmaz.

Bir kimse, ″Bir yere girmeyeceğim″ diye yemin etse, oraya zorla girdirilse, yemini bozulmuş olmaz. Bu davranışa karşı çıkmasa da hüküm aynıdır. Çünkü yemini, bizzat kendisinin gitmesi ile ilgilidir.

Bir kimse, ″Mekke’ye gitmeyeceğim″ diye yemin etse ve Mekke’ye gitmek maksadıyla yola çıksa, sonra geri dönse, yemini bozulur. Çünkü ilk önce Mekke’ye gitmek maksadıyla yola çıkmıştır. Fakat bir kimse, ″Mekke’ye girmeyeceğim″ diye yemin etse, Mekke’ye gitmek maksadıyla yola çıktıktan sonra geri dönse, yemini bozulmaz. Çünkü Mekke’ye varmamıştır.

Bir kimse, ″Şu evden çıkmayacağım″ diye yemin eder de, kendisi evin içinde oturmakta iken ellerini ve ayaklarını dışarı çıkarırsa; kendisi dışarı çıkmış sayılmadığından, yemini bozulmaz. Ama sırtüstü veya yüzüstü uzanmış yahut yan tarafı üzerine uzanmış olarak ellerini ve ayaklarını evin dışına çıkarırsa; vücudunun çoğu dışarı çıkmış olduğundan, ve çoğu tamamının yerine geçtiğinden, yeminini bozmuş olur.

Bir kimse karısına; ″Dışarıya, ancak benim iznimle çıkacaksın″ diye yemin etse, karısının her çıkışı için izin şarttır. Eğer karısı izinsiz dışarı çıkarsa, o kimsenin yemini bozulmuş olur. Bir kimse karısına; ″Ben, sana izin verinceye kadar dışarı çıkma″ diye yemin etse, bundan sonra bir defa çıkması için izin verse yeterli olur. Bir defa izin verdikten sonra kadın dışarı çıkarsa, kocasının yemini bozulmaz.

Bir kimse zevcesine ″Benim iznim olmadıkça evimden veya şehirden bir tarafa çıkmayacaksın″ diye yemin etse, bu yemin evliliğin devamına bağlanır. Boşandıktan sonra o kadın çıkacak olsa, artık o yemin eden kimsenin yemini bozulmuş olmaz.

Bir kimse, ″Şu koyundan yemem″ diye yemin etse, o koyunun etini yerse yemini bozulur. Fakat süt ve kaymağını yerse, bozulmaz. Çünkü koyunun kendisi yenilir, bu takdirde yemin, yalnız koyunun etine yapılmış olur. Yoksa süt, kaymak ve yağına yapılmış olmaz.

Bir kimse, ″Olgun hurma satın almayacağım″ diye yemin etse, sonra bir salkım hurma koruğu satın alsa, o salkımda olgunlaşmış hurma olsa, yemini bozulmaz. Çünkü bir şey içinde az olan şey, çok olana tabidir. Ama ″Olgun hurma yemeyeceğim″ diye yemin edip de, o hurma salkımının içinde olgun hurma bulunsa, o olgun hurmayı yerse yemini bozulur. Zîrâ yeme işi, teker teker olacağından her birini ayrı ayrı yemiş olur.

Bir kimse, ″Şu buğdaydan yemeyeceğim″ diye yemin etse, İmam-ı Âzam’a göre; buğdayı çiğnemek ile yerse, yemini bozulur. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise, buğdayın ekmeğinden yerse, yemini bozulur, buğdayı çiğnemekle yerse, yemini bozulmaz. Bir lafzın hem hakikat mânâsı kullanılsa ve hem mecaz mânâsı örf ve âdet olsa, İmam-ı Âzam, o lafzın hakikat mânâsının esas alınmasını tercih eder. İmâmeyn ise, mecaz anlamını tercih eder. Meselâ; bir kimse ″Şu undan yemem″ diye yemin etse, o unun ekmeğinden yese, yemini bozulur. Ama o unu yalamak suretiyle yese, yemini bozulmaz. Bir kimse, ″Şu undan yemeyeceğim″ diye yemin ettikten sonra o undan yapılmış ekmeği yerse, yemini bozulur. Zîrâ un, un olarak yenilmediği için un kelimesi kullanıldığı zaman mecazen undan yapılmış şey kastolunur. Bu sebeple bir kimse, unu susuz olarak yutarsa yani yalayarak yerse, sahih olan görüşe göre, yemini bozulmuş olmaz. Çünkü undan mecâzî mânânın kastedilmiş olması kesindir. Bir kimse, ″Ekmek yemeyeceğim″ diye yemin etse, o kişinin bulunduğu şehrin örf ve âdetine göre; buğday yahut arpa ekmeği gibi ekmeklere atfedilir. O kimse kadayıf yese yahut Irak’ta pirinç ekmeği yese, mutlak surette yemini bozulmaz. Çünkü orada pirinç ekmeği âdet değildir. Ama pirinç ekmeği âdet olan bir şehirde yese, yemini bozulur. Yahut yemin ederken, pirinç ekmeğini de yememeye niyet ederse, bu takdirde yemini bozulur.

Bir kimse, ″Kebap yemeyeceğim″ diye yemin etse, yemini yalnız et kebabında olup patlıcan gibi şeyleri kapsamaz. Çünkü mutlak kebap dendiği zaman ondan yalnız et kebabı anlaşılır. Ancak eğer kebap edilmesi âdet olan bu gibi başka şeyleri de yememeye niyet ederse, o zaman bunları kebap olarak yediğinde de yemini bozulur. Bir kimse, ″Kelle yemeyeceğim″ diye yemin etse, şehirlerde satılan hayvan başları kastedilir.[6] Böyle başları yerse, yemini bozulur. Çekirge veya serçe başı yerse, yemini bozulmaz. Bir kimse, ″Haşlama yemeyeceğim″ diye yemin etse, yemini yalnız et haşlaması hakkında olur. Çünkü halk arasında haşlama dendiği zaman, ondan ne anlaşılıyorsa kastedilen odur, o da et haşlamasıdır.

Bir kimse, ″Meyve yemeyeceğim″ diye yemin etse, İmam-ı Âzam’a göre; üzüm, nar, hurma veya salatalık yediği zaman yemini bozulmaz. Eğer elma, kavun veya erik yerse, yemini bozulur. İmâmeyn ise, üzüm, hurma veya nar da yemiş olsa, yemini bozulur, demişlerdir. Bu ihtilafın sebebi şudur; yemekten önce veya sonra meyve olarak yenilen her şeye meyve denir ve eğer bir şey meyve olarak yenilmesi âdet ise, o şey ister kuru, ister yaş olsun farketmez. Bu özellik ise elma gibi şeylerde mevcuttur. Bunun için kişi, bunları yediği zaman, yemini bozulur. Acur ve salatalık gibi şeylerde ise bu özellik yoktur. Çünkü bunlar yeşilliklerdendir. Bunun için kişi, bunları yediği zaman, yemini bozulmuş olmaz. Üzüm, hurma ve nara gelince, İmâmeyn; Bunlarda meyvelik vasfı vardır. Hattâ bunlar meyvelerin en üstünüdür, derler. İmam-ı Âzam da; bunlar meyveden çok, besin olarak kullanılırlar. Bunun için bunlarda meyvelik vasfı azdır, demiştir.

Bir kimse, ″Ekmeğin yanında katık yemeyeceğim″ diye yemin etse, sirke, zeytinyağı ve süt gibi ekmeğe bulaşanlardan birini yerse, yemini bozulur. Tuz yese, yine yemini bozulur. Fakat et, yumurta, peynir gibi şeylerden yese, yemini bozulmaz. Çünkü bunlar katık değildir. Ancak bunları da yememeğe niyet eder de yerse, yemini bozulur. İmam Muhammed’e göre; et, yumurta peynir gibi şeyler de sirke, zeytinyağı, süt ve tuz gibi katıktırlar. Çünkü bunlar, ekmekle yenilegelmişlerdir. İmam-ı Âzam ve İmam Ebû Yusuf’a göre; et, yumurta, peynir gibi şeyler katık değildir. Ama sahih olan görüşe göre; üzüm, karpuz, kuru hurma ve buna benzeyenler katık değillerdir. Bunlar daha ziyâde yalnız olarak yenir.

6- Bir kimse, ″Kahvaltı etmeyeceğim″ diye yemin etse, fecrin doğmasıyla yani imsak vaktinin girmesiyle zeval vakti yani güneşin tepe noktasına gelmesi arasında yerse, yemini bozulur. Bir kimse ″Akşam yemeği yemeyeceğim″ diye yemin etse, zeval vaktiyle gece yarısı arasında yerse, yemini bozulur. ″Sahur yemeği yemeyeceğim″ diye yemin etse, gece yarısı ile fecrin doğması arasında yerse, yemini bozulur.

7- Bir kimse, ″Yersem″, ″İçersem″ yahut ″Giyersem, kölem hür olsun″ dedikten sonra, ″Benim maksadım, şu yemek, şu içecek yahut şu elbise değildi de, şu idi″ derse, hiçbir şekilde itirazı kabul olunmaz. Çünkü niyet, ancak söylenen sözlerle geçerli olur. Burada ise ne elbise, ne yemek, ne de içecek cinsi telaffuz edilmemiştir.

8- Bir kimse, ″Dicle’den su içmeyeceğim″ diye yemin etse, bir kap ile içse İmam-ı Âzam’a göre; ağzını dayayıp Dicle’den içmedikçe yemini bozulmaz. İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre; kap ile içse de yemini bozulur. Eğer o kimse, ″Dicle suyundan içmem″ diye yemin etse, her ne ile içerse içsin ittifakla yemini bozulur. Çünkü yemin, Dicle’nin suyu üzerine yapılmıştır.

Bir kimse, ″İçi yapılmamış kuyudan yahut içi yapılmış kuyudan su içmem″ diye yemin edip, kap ile içse, yemini bozulur. Çünkü kuyunun suyu, kap ile içilir. ″Şu kaptan içmem″ diye yemin etse, o kaptan içerse yemini bozulur. Çünkü örf ve âdet, o kabın kendisinden içilmesidir.

9- Zaman belirlemeksizin yapılan yeminlerde, yemin edilen şey imkânsız hale gelmedikçe yemin bozulmaz. Meselâ; bir kimse, ″Falanca kimseye gideceğim″ diye yemin etse, ölünceye kadar o kimsenin yanına gitmese, hayatının son ânında yemini bozulmuş olur. Çünkü ölmeden önce gitmesi mümkün olduğu için yemini bozulmuş olmaz. Fakat ölmesiyle, gitmemesi kesinleştiği için hayatının son saatinde yemini bozulmuş olur. Gideceği kişi ölürse de yine yemini bozulmuş olur. Zaman tayin edildiği takdirde ise, o zamanın sonuna itibar olunur. Meselâ; bir kimse, ″Falanca kimseye yarın gideceğim″ diye yemin etse, o günün güneş batması zamanına kadar devam eder. O gün gidilmeden güneş batarsa, yemin bozulmuş olur.

10- Yeminin sahih olabilmesi için, yemin edilen şeyin yapılmasının mümkün olması şarttır. Bu, İmam-ı Âzam ve İmam Muhammed’e göredir. Yeminin hükmü; yapılan yeminde durmaktır. Yapılan yeminde durmak ise, yapılması ümid edilen şeylerde olur. Yapılması mümkün olmayan şeylere edilen yemin, yemin olmaz. İmam Ebû Yusuf’a göre ise, yeminin sahih olabilmesi için, yemin edilen şeyin yapılmasının mümkün olması şart değildir. Gerek yemin eden kimsenin o işi yapmaya gücü yetsin, gerek gücü yetmesin; yapılan yemin, yemin olur. Meselâ; bir kimse, ″Bugün şu bardağın suyunu elbette içeceğim″ diye yemin etse, halbuki bardakta su olmasa yahut yemin ederken bardakta su olsa, fakat gün geçmeden önce su dökülse, İmam-ı Âzam ile İmam Muhammed’e göre; o kimsenin yemini bozulmaz. Çünkü o kimsenin bu durumlarda yemininde durması mümkün değildir. İmam Ebû Yusuf’a göre ise, yemini bozulur. Çünkü ona göre yemin edilen şeyin yapılmasının mümkün olması şart değildir.[7] Eğer yemin eden kimse ″Bugün″ lafzını söylemese yine yemini bozulmaz. Ancak ″Bugün″ lafzını söylemese ve bardak içinde su bulunup, yemin ettikten sonra su dökülse, ittifakla yemini bozulur.

Bir kimse, ″Elbette göğe çıkacağım″ veya ″Elbette havada uçacağım″ yahut ″Elbette şu taşı altına dönüştüreceğim″ diye yemin etse, bu sûretlerde yemini geçerli olur.

11- Bir kimse, ″Konuşmayacağım″ diye yemin etse de, Kur’ân okusa, ″Subhânallâh″, yahut ″Lâ ilâhe illallâh″ vaya ″Allah’u Ekber″ dese, gerek namazda olsun, gerek namazın dışında olsun, tercih edilen görüşe göre; o kimsenin yemini bozulmaz. Çünkü bunları söylemek, örfen ve şer’an konuşmak değildir. Bunları yapana okuyucu, tesbih edici, tahlil edici denir.

12- Bir kimse, ″Falan şahıs ile konuşmayacağım″ diye yemin etse de, konuşmayacağım diye yemin ettiği insan uyurken, onun işiteceği şekilde onunla konuşsa; eğer bu konuşması onu uyandırırsa yemini bozulur. Hidâye adlı eserin müellifi; o sözün uyuyanı uyandırması şarttır ve âlimlerimiz de bunu tercih etmişlerdir, demiştir.[8] Fakat başkasına söylese, konuşmayacağım diye yemin ettiği kimseye de işittirmeyi kastetse, yemini bozulmaz. Zîrâ yemin eden kimsenin, başkasıyla konuşması gerçekte yemin ettiği kimse ile konuşmak değildir. Eğer yemin eden kimse, konuşmayacağım diye yemin ettiği kimsenin içinde bulunduğu bir cemaate selâm verse, yemini bozulur. Fakat yemin ettiği kimseye niyet etmeyip, cemaate selâm vermeye niyet ederse, diyâneten yemini bozulmaz.

Bir kimse, ″Falan kimse ile konuşmayacağım″ diye yemin ettikten sonra, o kimseye sâdece işaret etmekle, mektup yazmakla veya haber göndermekle yemini bozulmuş olmaz. Çünkü bu işler, konuşma sayılmaz.

13- Şarta bağlı olan bir yemin, o şartın kalkması ile geçersiz olur. Çünkü yeminde durmaya bir imkân kalmamıştır. Meselâ; bir kimse, ″Falancayla, Zeyd gelinceye kadar konuşmayacağım″ yahut ″Zeyd izin verinceye kadar konuşmayacağım″ diye yemin etse, Zeyd gelmeden yahut Zeyd izin vermeden önce, o şahısla konuşsa, yemini bozulur. Zeyd ölse, İmam-ı Âzam ile İmam Muhammed’e göre; yemin düşer. Yani yemin etmemiş gibi olur. Artık yemin kalkmış olur. Zîrâ bunlara göre; yemin edilen şeyde durulması, yani yemin edilen şeyin yapılmasının mümkün olması, yemin olmasının şartıdır. Burada ise, Zeyd’in ölmesiyle, yeminde durmanın imkânı kalmamıştır.

Bir kimse,; ″Falanca şahsı döversem″ yahut ″Ona elbise giydirirsem″ yahut ″Yanına girersem″ veya ″Ona selâm verirsem″ yahut ″Onunla konuşursam, şöyle olsun″ diye yemin etse, yemin eden kimse, yemin ettiği şahıs öldükten sonra bu işleri yaparsa, yemini bozulmaz. Çünkü bu işler, hayatta olanlara mahsustur. Giydirme ile kastedilen, elbiseyi başkasına mülk olarak vermekten ibârettir. Bir elbise, mülkü olmak üzere ölüye verilemez. Ancak yemin eden kimse, giydirmekle örtmeyi murad ederse, buna göre; yemin ettiği şahıs öldükten sonra, ona elbise giydirirse yemini bozulur. Bir kimse, ″Falanca adamı yıkarsam″ yahut ″Ona dokunursam″ yahut ″Onu taşırsam, şöyle olsun″ diye yemin etse, o adam öldükten sonra onu yıkasa, dokunsa veya taşısa yemini bozulur. Zîrâ bu fiiller hayatta olanlara mahsus değildir.

Bir kimse, ″Falan şahısla, kendisi izin vermeden konuşmayacağım″ diye yemin etse, o şahıs da kendisiyle konuşması için, yemin edene izin verse, yemin eden kimse o şahsın izin verdiğini bilmediği halde konuşsa, yemini bozulur. Zîrâ izin, bildirmek anlamında olan ezandan yahut müsaade etmekten türetilmiştir. Bunların herbirisi ancak işitmekle mümkün olur. İmam Ebû Yusuf’a göre ise, yemini bozulmaz.

14- Yemin edilen şeyin yok olması veya gitmesi, yemin bağlantısına engel olur. Meselâ; bir kimse, ″Falana şu hakkını yarın veririm″ diye yemin ettiği halde, bugün verecek olsa, yemini bozulmuş olmaz. Bu İmam-ı Âzam ile İmam Muhammed’e göredir. İmam Ebû Yusuf’a göre ise, ertesi gün olunca yemini bozulur.

15- Bir kimse, ″Falanca şahısla bir gün konuşursam, karım boş olsun″ diye yemin etse de, gece veya gündüz konuşsa yemini bozulur. Yani karısı boş olur. Zîrâ gün ismi, uzayan bir fiille beraber söylenirse, mutlak vakit (gece ile gündüz) kastedilir. Eğer yemin eden kimse, ″Ben yalnız gündüze niyet ettim″ dese, gündüze niyet etmesi sahih olur. Gün kelimesi, gündüz mânâsında zikrolunagelmiştir.

16- Yeminler, nisbetin kaybolması ile son bulur. Meselâ; ″Falan şahsın evine girmem, zevcesi ve dostlarıyla konuşmam″ diye yemin eden kimse, ev satıldıktan sonra o eve girse veya kendisinden boşanan zevcesi ile veya o adama düşman kesilen dostları ile konuşsa, yemini bozulmuş olmaz. Fakat yeniden satın alacağı bir eve girse veya nikahlayacağı yeni zevcesi ile veya edineceği yeni bir dostu ile konuşsa, yemini bozulur. Fakat zevceye veya dosta işaret ederek; ″Şu karısı ile, şu dostu ile konuşmam″ diye yemin edilirse, yemin bunlara bağlı kalır. Bunlarla zevciyet veya dostluk ilgisinin kalkmasından sonra da, onlarla konuşulursa yemin bozulur ve keffâret gerekir. Çünkü bunların, zâtlarına düşmanlıktan dolayı yemin edilmiş olması mümkündür.

17- Bir kimse, ″Falanca kimseyle bir zaman″ yahut ″Bir vakit konuşmayacağım″ diye yemin etse, belirli bir zamana da yahut vakte de niyet etmese, bu yemin altı ay üzerine vâki olur. Yani yemin eden kimse, yemin ettiği andan itibaren altı aydan önce konuşursa, yemini bozulur. Altı aydan sonra konuşursa, yemini bozulmaz. Eğer bu yeminiyle belirli bir zamanı yahut belirli bir vakti niyet ederse, yemini niyet ettiği şey üzerine vâki olur.

18- Bir kimse, ″Falan şahıs ile ebedî konuşmayacağım″ dese, bu yemin ömre hamledilir. Yani, ″Ömür boyunca konuşmayacağım″ demiş olur.

19- Bir kimse, ″Falancayla günlerce konuşmayacağım″ yahut ″Aylarca konuşmayacağım″ yahut ″Senelerce konuşmayacağım″ diye yemin etse, günler diye olan yemininde üç gün üzerine; aylar diye olan yemininde üç ay üzerine; seneler üzerine olan yemininde üç sene üzerine hamlolunur. Yani birincide, üç günden önce; ikincide, üç aydan önce; üçüncüde, üç seneden önce konuşursa, yemini bozulur. Bu zamanlardan sonra konuşursa, yemini bozulmaz. Eğer, ″Çok günler konuşmayacağım″ yahut ″Çok aylar konuşmayacağım″ yahut ″Çok seneler konuşmayacağım″ diye yemin etse, İmam-ı Âzam’a göre; birincide on gün, ikincide, on ay, üçüncüde, on sene üzerine hamledilir. İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre; birincide, bir haftaya, ikincide, seneye, üçüncüde, ömre hamlolunur. Yani günlerde, haftaya, aylarda seneye, senelerde ömre hamlolunur.

20- Bir kimse karısına, ″Çocuk doğurursan, boş ol″ dese, karısı da ölü bir çocuk doğursa, boş olur. Çünkü ölü olarak doğan çocuğa hakikaten, örfen, hükmen çocuk denildiği gibi şer’an da çocuk denilir. Hattâ onunla iddet bekleyen kadının, iddeti bitmiş olur ve ölü olarak doğan çocuktan sonra gelen kan loğusalık kanı sayılır. Ölü çocuk doğuran câriye ise, ″Ümmü veled″[9] olur.

Bir kimse câriyesine, ″Çocuk doğurursan, o çocuk hür olsun″ der de, câriyesi de ölü olarak bir çocuk doğurduktan sonra bir de diri olarak çocuk doğurursa, İmam-ı Azam’a göre; diri olarak doğan çocuk azad olur. Zîrâ akıllı kimsenin sözünü hükümsüz kılmaktan korumak için, çocuk ismini diri vasfıyla kayıtlamak lâzımdır. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre; diri olarak doğan çocuk azad olmaz. Zîrâ ölü olarak doğan çocukla, yemin çözülmüş olup, fakat ölü çocuk hür olmaya mahal olmadığı için şart cezâsız çözülmüş olur.

Bir kimse, kölesine hitâben; ″Bana şu haberi her kim müjdelerse, sen azad ol″ diye şarta bağlayarak yemin ederse, o haberi bizzat kölesi de müjdelese, köle azad olur.

Bir kimse, ″Mâlik olduğum bütün köle ve câriyelerimin hepsi âzat olsun″ dese, köleleri, müdebberleri[10], ümmü veledleri[11] âzat olur. Niyet etmedi ise, mükâtebleri[12] âzat olmaz.

21- Bir kimse, ″Falan kadını nikahlamayacağım″ diye yemin etse, o kadını bir vekil aracılığı ile nikahlasa dahi yemini bozulmuş olur. Çünkü bu hususta vekil, bir araç ve bir elçiden başka bir şey değildir.

22- Bir kimse, ″Yaya olarak Kâbe’ye varmak üzerime adak olsun″ dese, o kimseye yaya olarak hac yahut umre etmek lâzım olur. Eğer vasıtaya binerse, o kimsenin kurban kesmesi lâzım olur.

23- Bir kimse, ″Ziynet takınmayacağım″ diye yemin etse, gümüşten yüzük takınsa, yemini bozulmaz. Çünkü gümüşten olan yüzük, örfen ve şer’an ziynet değildir. Hattâ erkeklerin kullanması mübah olmuştur. Ama Zahiriyye’de; ″Eğer gümüşten olan yüzük, kadınların yüzüğü şeklinde taşlı olursa, yemini bozulur. Sahih olan da budur″ denilmiştir. Altın yüzük ziynettendir; altın yüzüğün kullanılması erkeklere helal değildir. İnci gerdanlık, işlenmiş ise ziynettir, işlenmemiş ise ziynet değildir. İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre ise, inci gerdanlık işlensin, işlenmesin ziynettir. Fetvâ da bunun üzerinedir. Allah’u Teâlâ’nın; ″Taze et yemeniz ve takınacağınız (inci ve mercan gibi) ziynetler çıkarmanız için, denizi sizin hizmetinize veren O’dur″[13] buyruğu, incinin gerçekten ziynet olduğuna delâlet eder.

Bir kimse ″Yatağımda″ veya ″Şu yatakta uyumam″ diye yemin etse, bedenin çoğunluğu ile o yatağa girip uyumadıkça yemini bozulmuş olmaz.

24- Bir kimse karısını dövmeyeceğine dair yemin etse, karısının saçını çekse yahut boğazını sıksa yahut ısırsa, yemini bozulur. Zîrâ bu işler ile karısına acı vermiş olur. Acı veren bir şey de dövme sayılır. İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre; karısıyla sevişirken bu işleri yapsa, yemini bozulmaz. Zîrâ örfen bu işlere mizah adı verilir, dövme adı verilmez.

Bir kimse, ″Falanca şahsı, elbette ölünceye kadar döveceğim″ diye yemin etse, bu yemin şiddetli dövmeye hamlolunur.

25- Bir kimse, ″Falanca kimsenin borcunu, elbette yakında vereceğim″ diye yemin etse, bir aydan az zaman yakındır. Bir ay uzaktır. Bir aydan sonra öderse, yemini bozulur. Bir aydan önce öderse, yemini bozulmaz.

Bir kimse, ″Malı bulunmadığına″ dair yemin ettiği halde, ticaret için olmayan eşyası, akarı veya arazisi bulunsa, bununla yemini bozulmaz. Çünkü bunlara, örfte mal denmez, eğer denilirse, o zaman yemini bozulmuş olur.

26- Bir kimse, ″Şöyle yapmayacağım″ diye yemin etse, o yemin ettiği işi ebedî yapmaması lâzımdır. Bir kimse, ″Falan işi, elbette yapacağım″ diye yemin etse, bir defa dahi işlemiş olsa yeterli olur.

27- Bir kimse, ″Falan şahsa, şu şeyi hibe edeceğim″ diye yemin etse ve o şeyi o şahsa hibe etse, o şahıs hibeyi kabul etmese, hibe edenin yemini bozulmaz. Zîrâ hibe, karşılıksız bir şeyi başkasına mülk edindirmektir. Bu ise, bizzat hibe ile tamam olmuştur. Bir kimse, ″Ödünç vereceğim″ yahut ″Sadaka vereceğim″ diye yemin etse, ödünç, sadaka verse, fakat kabul etmeseler, yemin eden kimsenin yemini bozulmaz. Ama satma işi bunlar gibi değildir. Satma işi karşılıklı olup, iki tarafın yaptığı karşılıklı olan bir muameledir. Bir kimse, ″Şu malı filan zâta satacağım″ diye yemin etse, o malı sattığı halde, o zât malı kabul etmese, yemini bozulmuş olur ve keffâret gerekir. Çünkü satma işlemi kabule bağlıdır.

28- Bir kimse bir işe dâvet edildiğinde, ″O işi yapmamak için yeminliyim″ dese, halbuki daha önce o işi yapmamak için üzerinde yemin bulunmasa, bu sözüyle Allah’a yemini ikrâr etmiş olur. Yani, yemin etmiş olur.


[1] Sünen-i Tirmizî, Nüzur ve Eymen 8; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 46416; Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 307.

[2] Celâleddin es-Suyûtî, ed-Dürr’ül-Mensûr, c. 9, s. 454; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 6126; Sünen-i Nesâî, Eymen ve’n-Nuzûr 18.

[3] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 16508; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 21029

[4] Mevsilî, Kitâbu’l-İhtiyâr, IV/64.

[5] İmam Şâfii’ye göre; lügattaki gerçek mânâsı üzeredir. İmam Mâlik’e göre; Kur’ân-ı Kerîm’de kullanılan kelimeler nazar-ı itibara alınır. Ahmed b. Hanbel’e göre; mutlak sûrette niyete bakılır.

[6] Bu kimsenin yemin ettiği kelle, İmam-ı Âzam’a göre; sığır ve davar kelleleridir. İmâmeyn’e göre ise, yalnız davar kelleleridir. Bu ihtilaf, zaman ve devrin ihtilafıdır. İmam-ı Âzam zamanında sığırların da davarların da kellelerini pişirip satmak âdet idi. İmâmeyn zamanın da ise, yalnız davar kelleleri pişirip satmak âdet idi. Bizim zamanımızda ise âdet ne ise ona göre fetvâ verilir. (Hidâye Tercümesi, c. 2, s. 189)

[7] Bu misal, Hidâye’de de şöyle belirtilmiştir: Eğer bir kimse, boş bir bardağı göstererek; ″Eğer bugün şu bardakta bulunan sudan içmezsem karım boş olsun″ diye yemin ederse, İmam-ı Âzam ile İmam Muhammed’e göre karısı boş olmaz. Şâyet bardakta su bulunsa bile, eğer daha akşam olmadan dökülürse yine karısı boş olmaz. İmam Ebû Yusuf ise, her iki surette de boşanma vâki olur, demiştir. (Hidâye Tercümesi, c. 2, s. 191)

[8] Bâzı âlimler de, o söz, uyuyanı gerek uyandırsın, gerek uyandırmasın yemin bozulur, demişlerdir.

[9] Ümmü veled: Efendisinden çocuk doğuran câriyeyi ifade etmektedir. Ümmü veled, câriyeye tanınan özel bir statü olup, bundan sonra satılması veya başkasına temlik edilmesi (hakkın başkasına geçirilmesi) câiz değildir ve efendisinin ölümünden sonra hürriyetine kavuşur.

[10] Müdebber: Sahibinin ″Ölümümden sonra hürsün″ demesi gibi tek taraflı irâde beyanı verdiği köledir.

[11] Ümmü veled: Efendisinden çocuk doğuran câriyedir.

[12] Mükâteb: Hür olması için bir bedel ile anlaşma yapılan köledir.

[13] Sûre-i Nahl, Âyet 14.