Yemin Keffâreti:

Yaptığı bir yemine bağlı kalmayıp onu bozan bir Müslümana gereken bir keffârettir. Bu hususta Allah’u Teâlâ Sûre-i Mâide, Âyet 89’da şöyle buyurmaktadır:

″Allah’u Teâlâ, bilmeyerek yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz. Fakat bile bile yaptığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bu yoldaki yeminlerinizi bozarsanız, bunun keffâreti, ailenize yedirdiğinizin orta hallisinden on miskini doyurmak yahut onları giydirmek yahut bir köle azat etmektir. Bunları yapmaya gücü yetmeyenler, (arka arkaya) üç gün oruç tutsunlar. Yemin edip de yeminlerinizi bozduğunuz vakit, yeminlerinizin keffâreti budur. Yeminlerinize sâdık olun. İşte Allah’u Teâlâ, âyetlerini size böyle beyan eder ki, şükredesiniz.″

Yemin keffâreti; eğer gücü yetiyorsa Müslüman veya kâfir; büyük olsun, küçük olsun, erkek olsun kadın olsun, bir köle âzat etmek veya on fakiri sabah ve akşam doyurmak veya on fakire bütün bedenini örtecek orta halde birer elbise almaktır. On fakire birer şalvar alsa, kifâyet etmez. Sahih olan görüşe göre; aldığı elbisenin fakirin bütün bedenini örtmesi şarttır. Çünkü İmam-ı Âzam ve İmam Ebû Yusuf’a göre; sâdece şalvar giyen kimse, örfe göre çıplak sayılır. İmam Muhammed’e göre ise, giysinin en azı kendisiyle namazın câiz olabileceği giysidir. Buna göre; mest ve takkenin giysi olarak verilmesi câiz olmaz. Çünkü sâdece bunları giyen kimse giyinmiş sayılmaz. Bu sebeple bir başka şey giymeyip sâdece bunları giyerek kılınan namaz câiz olmaz. Eğer bunlardan hiç birini yapmaya gücü yetmezse, arka arkaya üç gün oruç tutar. Bu da fakirin keffâretidir. Bu oruç arasına, hayız sebebiyle dahi olsa, bir kesinti girerse yeniden tutulması gerekir.[1] Yemin keffâreti için on fakire fitre miktarı bir şey verilmesi de yeterli olur.Yeminini bozmayan kimse için ise yemin keffâreti gerekmez.

Keffâret olarak verilecek olan şey, fakire mülk olarak verilmelidir, ödünç olarak verilirse, câiz olmaz. Çünkü bu takdirde mükellefin o şey üzerindeki mülkiyeti sona ermemektedir. Ancak yiyeceklerde ise, fakirin o yemeği yemesini sağlamak yeterlidir. Büluğa ermiş veya yaklaşmış miskini sabah ve akşam iki öğün doyuracak kadar yedirmelidir.

Mükellefin emri üzerine, başkasının onun keffâretini ödemesi câiz olur. Ama onun buna dair bir emri yoksa câiz olmaz, tıpkı zekâtta olduğu gibi. Çünkü bu bir ibâdet ya da cezâdır. Dolayısıyla keffâreti mükellefin kendisinin ya da nâibinin (vekil tayin ettiği kişinin) vermesi gerekir. Nâibinin verebilmesi için de, kendisinin ona izin vermesi lâzımdır ki, onun fiili nâibine intikal etmiş olsun.


[1] Şâfiilere göre ise, bu oruçta arka arkaya tutmak şart değildir.