OSMANLI’NIN HAREMEYN’E (MEKKE VE MEDİNE’YE) YAPTIĞI BÂZI HİZMETLER :

Yavuz Sultan Selim Han, Mısır fethi esnâsında Kahire’de okunan bir Cuma hutbesinde kendisinden;″Hâkim’ül-Haremeyn″(Mekke ve Medine’nin hâkimi) olarak bahsedilince, ayağa kalkarak imamı uyarmış ve Biz o beldelerin hâkimi değil, hizmetkarıyız diyerek″Hâdim″ifadesini kullanmasını ve ″Hâdim’ül-Harameyn″ (Mekke ve Medine’nin hizmetkârı) diye düzeltmesini istemiştir.

Yavuz Sultan Selim Han ile halifeliğin Osmanlılara geçişinden itibarenOsmanlı Devleti, her yıl,Haremeyn’e (Mekke ve Medine’deki mübarek mekânlara) hediye olarak para ve çeşitli yardımlar gönderirdi. Her yıl hac döneminde gönderilen bu yardımlar, ″Sürre alayı″ diye isimlendirilirdi.

Peygamber Efendimizin Ehl-i Beyti kayıt altına alınarak şeceresi çıkartılmıştı. Bu sürre alayı, yola çıkınca İstanbul’dan Mekke’ye kadar tespit edilmiş olan Ehl-i Beyt tek tek ziyaret edilerek, bu paralar onlara teslim edilirdi. Bunlardan evlenip evinden ayrılan olursa, tespit edilerek onlara da aynı şekilde ödenek ayrılırdı.Hatta Osmanlı, bu kutsal beldelerden çekildikten sonra dahi, bu yardımları aynı şekilde göndermeye devam etmiştir. Tâ ki Osmanlı yönetimi tamamen yok olana kadar.

Sürre Alayı,her yılın hac mevsiminde İstanbul’dan büyük merasimlerle uğurlanır,padişah İstanbul çıkışına kadar refakat eder, mübarek topraklara saygısından dolayı mutlaka yaya yürürdü.

YineMedine’deki mübarek türbelere de (Ravza-i Mutahhara ve Sahabe türbelerine) de yeni örtüler gönderilirdi.

Eski örtülerMekke emiritarafından kara yoluyla İstanbul’a gönderi-lirdi. Örtülerin İstanbul’a gönderilen kısmı önceÜsküdar’a, oradan da merâsimleEyüp Sultan’a nakledilirdi. Daha sonra âlimlerden, şeyhlerden ve devlet büyüklerinden oluşan bir topluluk tarafından tehlil ve tekbirlerleTopkapı Sarayı’na götürülürdü.

Ecdadımız, hem Mekke’ye hem de Medine’ye ayrı bir önem vermiş ve zamanın imkanlarının üzerinde hizmetler sunmuştur. Bunlardan bâzılarını şöyle sıralayabiliriz:

- Hac mevsiminde yoğunlaşan Bedevî saldırılarına karşı yerli halkın ve hacıların güvenliğini sağlanmak maksadıyla Kanûnî Sultan Süleyman zamanında Medine’yi çepeçevre kuşatan surlar inşaa edilmiştir.

- Kanunî devrinde Medine’de bir askerî kışla, bir muhabere kışlası ve bir kale inşaa edilmiştir. Kuba köyünde de güvenlik maksadıyla bir kale tesis edilmiştir. Bu askeri yapılar maalesef günümüze ulaşamamıştır.

- Kanunî devrinde mescidin minareleri yenilenmiş; hat ve tezhip çalışmalarıyla kubbeler ve mihraplar tezyin edilmiştir.

- 1813’te başlayan çalışmalarla Sultan II. Mahmud tarafından Mescid-i Nebevî genişletilmiş ve Memlük Sultanı Kayıtbay tarafından, Hücre-i Saadet’in üzerine inşaa ettirilen ahşap kubbenin yerine, günümüze kadar ulaşan taş kubbe yapılmıştır. Mescid-i Nebevî’nin sembolü hâline gelen ve üzeri kurşunla kaplanıp yeşile boyanan kubbe, renginden dolayı ″Kubbet’ül-Hadrâ″ (Yeşil Kubbe) adıyla anılmıştır.

Mescid-i Nebevî’de Osmanlı devrindeki en büyük imar faaliyetleri Sultan Abdülmecid devrinde gerçekleştirilmiştir. 1850-1861 yılları arasında Mescid-i Nebevî tamamen yenilenip genişletilmiş ve zemini mermerle kaplanmıştır. Bu bölümde, Osmanlı’dan yadigâr sütunları, kubbeleri ve tuğraları hâlen görmek mümkündür.

Sultan 2. Abdülhamid tarafından yapılan ″Hicaz demiryolu″ 1908’de Medine’ye ulaşmış ve şehir, idarî bakımdan doğrudan İstanbul’a bağlı bir sancak merkezi hâline getirilmiştir. Bir sanat âbidesi olan Medine Tren İstasyonu, yolcular trenden indikten sonra hemen karşılarında Kubbet’ül- Hadrâ’yı görecek şekilde tasarlanmıştır. O zamanki lokomotifler büyük bir gürültü ile ilerledikleri için Sultan II. Abdülhamid Han, Resûlullah Efendimize hürmeten trenin Medine’ye daha sessiz bir şekilde girmesi için, şehrin girişinden istasyona kadar rayların altına keçe döşettirmiştir. Sultan II. Abdülhamid Han ayrıca, Anberiye semtindeki istasyon binasının karşısına mihrabı, minberi, minareleri ve revakları ile Osmanlı mimarisini yansıtan bir mescit yaptırmıştır.

Osmanlı Tarafından yapılan Medine İstasyonu