Mekke’nin Önemi:

Mekke ile Medine’nin yeryüzündeki en şerefli iki belde olduğu hususunda ulemâ ittifak içindedir. Mekke şehri hakkında Allah’u Teâlâ Kur’ân’da; ″Şehirlerin anası″[1] tabirini kullanmaktadır. Mekke şehrine bu ismin verilme sebebini Süddî Hazretleri şöyle açıklamıştır: ″Mekke’ye bu adın verilmesi, ilk mescidin (Kâbe’nin) oraya inşaa edilmesi sebebiyledir.″[2] Bu hususta Allah’u Teâlâ Sûre-i Âl-i İmrân, Âyet 96-97’de şöyle buyurmaktadır:

″İnsanlar için yapılmış olan ilk ev, mübârek olan ve âlemler için hidâyet kaynağı olarak kurulan Mekke’deki Kâbe’dir.* Orada açık alâmetler vardır. Makâm-ı İbrâhim oradadır. Oraya her kim girerse, emniyette olur. Kudreti olanların hac için orayı ziyaret etmeleri, Allah’u Teâlâ’nın insanlar üzerindeki hakkıdır. Her kim inkâr ederse, şüphesiz ki Allah’u Teâlâ, âlemlerden Ganî’dir (O’nun hiçbir şeye ihtiyâcı yoktur).″

Kıblemiz orada, Arafat orada, Safâ ile Merve, Zemzem ve Makâm-ı İbrâhim de oradadır.

Allah’u Teâlâ Mekke’nin hürmet edilmesi gereken mukaddes bir yer olduğuna dair Sûre-i Neml, Âyet 91’de şöyle buyurmaktadır:

Ey Resûlüm! De ki: ″Ben, ancak bu beldenin (Mekke’nin) Rabbine ibâdet etmekle emrolundum. Allah’u Teâlâ o beldeyi, hürmet edilmesi gereken mukaddes bir yer kıl­mıştır. Her şey O’nundur. Ben, Müslümanlardan olmakla emrolundum.″

Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:

اِنَّ هَذَا الْبَلَدَ حَرَّمَهُ اللّٰهُ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فَهُوَ حَرَامٌ بِحُرْمَةِ اللّٰهِ اِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَلَمْ يَحِلَّ لِى اِلَّا سَاعَةً مِنْ نَهَارٍ وَإِنَّهَا سَاعَتِى هَذِهِ حَرامٌ بِحُرْمَةِ اللّٰهِ اِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا يُعْضَدُ شَجَرُهُ وَلَا يُخْتَلىَ خَلَاهُ. فَإِنْ أَحَدٌ تَرَخَّصَ بِقِتَالِ رَسُولِ اللّٰهِ فَقُولُوا اِنَّ اللّٰهَ أَذِنَ لِرَسُولِهِ وَلَمْ يَأْذَن لَكُمْ (خ م عن بن عباس و عن ابى شريح)

″Bu beldeyi Allah’u Teâlâ gökleri ve yeri yarattığı gün haram kıldı. Kıyâmet gününe kadar da Allah’ın haram kılmasıyla bu belde haramdır. Benden önce hiç kimseye orada savaş helâl olmamıştır. Be­nim için sâdece günün belirli bir süresinde helâl kılındı. Bu belde şu anda Allah’ın haram kıldığı gibi kıyâmet gününe kadar haramdır. Ağa­cı kesilmez, otu koparılmaz.″ Bir kişi Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in burada sa­vaştığını söyleyerek kendine ruhsat çıkarmaya çalışırsa ona deyin ki: ″Allah’u Teâlâ, Resûlüne savaşmak için izin verdi, ama size vermedi.″[3]

Allah’u Teâlâ’nın, beyti (evi) için dünyâda en uygun gördüğü yer burasıdır. Burası insanların hac için çağrıldığı mekândır. Allah’u Teâlâ, bütün kâinatı, var olan her şeyi, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in hürmetine yaratmıştır. Hadis-i Kudsî’de Allah’u Teâlâ:

لَوْلَكَ لَوْلَكَ لَمَا خَلَقْتُ الْأَفْلَاكَ.

″Ey Habîbim! Eğer sen olmasa idin; Ben, eflâkı (gökleri, yeri ve bütün mükevvenâtı) yaratmazdım″[4] diye buyurmuştur. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de burada dünyâya gelmiştir. Bu nedenle Mekke, Allah yanında çok önemli ve değerlidir.

Mekke-i Mükerreme hakkında İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لِمَكَّةَ مَا أَطْيَبَكِ مِنْ بَلَدٍ وَأَحَبَّكِ إِلَيَّ وَلَوْلَا أَنَّ قَوْمِي أَخْرَجُونِي مِنْكِ مَا سَكَنْتُ غَيْرَكِ (ت عن ابن عباس)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Mekke için şöyle buyurdu: ″Sen ne güzel bir şehirsin. Benim için ne kadar sevimlisin. Şâyet kavmim beni senden çıkarmamış olsaydı, senin dışında bir yerde kalmazdım.″[5]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

مَنْصَبَرَعَلَى حَرِّمَكَّةَ سَاعَةًمِنْ نَهَارٍ تَبَاعَدَتْ مِنْهُ جَهَنَّمُ مَسِيرَةَمِائَتَيْعَامٍ (أبو الشيخ عن أبي هريرة)

″Her kim gündüz bir saat Mekke sıcağına sabrederse, ondan Cehennem iki yüz yıllık mesâfe uzaklaşır.″[6]

Mekke-i Mükerreme’de yapılan ibâdetlerin mükâfatına dair de Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اِنَّ الْحَسَنَةَ فِيهَا تُضَاعِفْ اِلَى مِائَةِ اَلْفِ وَكَذَلِكَ السَّيِّئَةِ.

Mekke’de bir sevap yüz bine kadar katlanır, günah da aynı şekilde yüz bine kadar katlanır.[7]

Yine bu hususta Hasan Basrî Rahmetullâhi aleyh şöyle buyurmuştur:

اِنَّ الصَّوْمَ فِى مَكَّةَ يَعْدِلُ بِمِائَةِ اَلْفِ يَوْمٍ فِى غَيْرِهَا وَتَصَدَّقَ دِرْهَمٌ بِمِائَةِ اَلْفِ دِرْهَمٍ وَكَذَا كُلُّ حَسَنَةٌ تَعْدِلُ بِمِائَةِ اَلْفٍ.

″Mekke’de tutulan bir oruç, başka yerde tutulan yüz bin oruca bedeldir. Orada bir dirhem tasadduk, başka yerlerdeki yüz bin dirhem tasadduka denktir. Aynı şekilde her iyilik yüz bin iyiliğe denktir.″[8]

Sahabe-i Kirâm, hacdan sonra Kâbe etrafında uzun müddet ikâmet edilmesini doğru bulmazlardı. Bu hususta delil olmak üzere Hz. Ömer’in Arafat’tan sonra hacılara hitâben:

يَا أَهْلَ الْيَمَنِ, يَا أَهْلَ الشَّامِ, يَا أَهْلَ الْعِرَاقِ! سِيرُوا إِلَىبَلَدِكُمْ فَإِنَّهُ أَبْقَى لِحُرْمَةِ بَيْتِ رَبِّكُمْ.

″Ey Yemen hacıları, Ey Şam ve Irak hacıları! Beldenize dönün. Tâ ki Allah’ın evi hakkındaki hürmetiniz bâki kalsın″ demesini gösterirler. Hz. Ömer de bu hareketine Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in:

مَنْ فَرَغَ مِنْ حَجَّةٍ فَلْيُعَجِّلِ الرُّجُوعَإِلَىأَهْلِهِ

″Hacdan sonra kişi, ailesinin yanına dönmekte acele etsin″ hadisini delil getirirdi.[9] Bu Hadis-i Şerif bir diğer nakilde de benzer lâfızlarla şöyle geçmektedir:

إِذَا قَضَى أَحَدُكُمْ حَجَّهُ فَلْيُعَجِّلِ الرِّحْلَةَ إِلَى أَهْلِهِ فَإِنَّهُ أَعْظَمُ لأَجْرِهِ (قط عن عائشة)

″Sizden biriniz haccını tamamladığında artık ailesine dönmekte acele etsin. Çünkü bu, mükâfat bakımından daha büyüktür.″[10]

İmam-ı Âzam ve İmam Mâlik, hacdan sonra Mekke’yi terk etmeyi tercih etmişlerdir. Bunun için de iki mahzur göstermişlerdir:

1- Kâbe-i Muazzama’yı sık sık görmek onun hakkında duyulan hürmet hislerini köreltir.

2- Kâbe etrafında yapılan küçük kabahatler bile büyük günah hükmüne geçer ve suçlu genellikle hemen orada cezâsını bulur.

İki büyük imam, bu hususları dikkate alarak ve avamın (halkın) günahtan uzak kalamayacağını hesaba katarak bu fetvayı vermişlerdir. Ancak dâimâ zikirle, ibâdetle meşgul olan salih insanların Kâbe etrafında bulunmaları onların sevâbını artırır. Bu sebeple zikredilen hükmün sâdece günah işlemeye müsâit olan avam için olduğunu kabul etmek gerekir.[11]

Kâbe’nin hürmeti elbette Allah katında büyüktür. Fakat Mü’minin hürmeti daha büyüktür. Bu hususta Abdullah İbn-i Ömer Radiyallâhu anhumâ şu Hadis-i Şerif’i nakletmiştir:

رَأَيْتُ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَطُوفُ بِالْكَعْبَةِ وَيَقُولُ مَا أَطْيَبَكِ وَأَطْيَبَ رِيحَكِ مَا أَعْظَمَكِ وَأَعْظَمَ حُرْمَتَكِ وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لَحُرْمَةُ الْمُؤْمِنِ أَعْظَمُ عِنْدَ اللّٰهِ حُرْمَةً مِنْكِ مَالِهِ وَدَمِهِ وَأَنْ نَظُنَّ بِهِ إِلَّا خَيْرًا (ه عن عبد اللّٰه بن عمر)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’i Kâbe’yi tavaf ederken gördüm. Şöyle diyordu: ″Ey Kâbe! Sen ne güzelsin ve kokun da ne güzeldir. Sen ne büyüksün ve hürmetin de ne büyüktür. Canım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah katında malıyla, kanıyla Mü’minin hürmeti senin hürmetinden daha büyüktür.″[12]


[1] Sûre-i En’âm, Âyet 92.

[2] Celâleddin es-Suyûtî, ed-Dürr’ül Mensûr, c. 6, s. 146.

[3] Sahih-i Buhârî, Cizye 21, Megâzi, 48; Sahih-i Müslim, Hac 82 (446).

[4] Envâr’ul-Âşıkîn, s. 170.

[5] Sünen-i Tirmizî, Menâkib 68.

[6] Mir’at’ül-Haremeyn, Mir’at-ı Mekke, c. 2, s. 111; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 34704.

[7] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 192. Yine bakınız: Râmûz’ul-Ehâdîs, 309/12, 310/1; Sünen-i İbn-i Mâce, İkâmet’us-Salat 198.

[8] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 179.

[9] Mir’at’ül-Haremeyn, Mir’at-ı Mekke, c. 2, s. 125.

[10] Sünen-i Dârekutnî,Hadis No: 2823; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 11890.

[11] Mekke – Medîne Rehberi, Mir’t’ül-Haremeyn, s. 10.

[12] Sünen-i İbn-i Mâce, Fiten 2; Beyhakî, Şuab’ul-Îman, 3853, Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 392/12.