Başkası İçin Hac veya Umre Yapmak:

Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’e göre; insanın kendi amelinin sevâbını başkası için hibe etmesi câizdir. O amel gerek namaz, oruç, hac, gerek sadaka, Kur’ân okuma, zikir ve başka iyiliklerden olsun, onu işleyip sevâbını başkasına hibe edebilir. Bu sevap ölüye ulaşır. İster sağ, ister ölmüş olsun, kendisine sevap bağışlanan kimse bununla faydalanır.[1] Buna bâtıl fırkalardan olan Mutezile ve diğer bâzı bâtıl fırkalar karşı çıkmıştır. Ehl-i Sünnet âlimleri, onlara karşı bir çok delil getirmişlerdir.

Bu hususta Hanefilerin delilleri şöyledir:

أَنَّ رَجُلًا سَأَلَهُ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ فَقَالَ: كَانَ لِي أَبَوَانِ أَبَرُّهُمَا حَالَ حَيَاتِهِمَا فَكَيْفَ لِي بِبِرِّهِمَا بَعْدَ مَوْتِهِمَا ؛ فَقَالَ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إنَّ مِنْ الْبِرِّ بَعْدَ الْمَوْتِ أَنْ تُصَلِّيَ لَهُمَا مَعَ صَلَاتِك وَأَنْ تَصُومَ لَهُمَا مَعَ صَوْمِك (رواه الدارقطنى)

Bir adam Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e: ″Annem babam hayatta iken bana çok iyilikte bulundular, onların ölümünden sonra benim de onlar için iyilik yapmam mümkün müdür?″ diye sorduğunda; Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Onlar için namaz kılasın, oruç tutasın″ diye buyurmuştur.[2] Yani Allah için kılmış olduğun namaz veya orucun sevabını onlara bağışlarsın, diye buyurmaktadır.

Yine Hz. Ali Kerremallâhu veche’den nakledilen bir Hadis-i Şerif’te Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ مَرَّ عَلَى الْمَقَابِرِ وَقَرَأَ {قُلْ هُوَ اللّٰهُ أَحَدٌ} إحْدَى عَشْرَةَ مَرَّةً ثُمَّ وَهَبَ أَجْرَهَا لِلْأَمْوَاتِ أُعْطِيَ مِنْ الْأَجْرِ بِعَدَدِ الْأَمْوَاتِ. (الرافعي عن علي)

″Bir kimse mezarlıktan geçerken on bir kere İhlâs Sûresi’ni okuyup sevâbını ölülere hibe etse (bağışlasa), Allah’u Teâlâ o ölülerin sayısınca o kimseye de sevap ihsan eder.″[3]

Yine bu hususta nakledilen bir Hadis-i Şerif’te şöyle buyrulmuştur:

عَنْ أَنَسٍ أَنَّهُ سَأَلَهُ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ إنَّا نَتَصَدَّقُ عَنْ مَوْتَانَا وَنَحُجُّ عَنْهُمْ وَنَدْعُو لَهُمْ فَهَلْ يَصِلُ ذَلِكَ إلَيْهِمْ ؟ قَالَ: نَعَمْ، إنَّهُ لَيَصِلُ إلَيْهِمْ وَإِنَّهُمْ لَيَفْرَحُونَ بِهِ كَمَا يَفْرَحُ أَحَدُكُمْ بِالطَّبَقِ إذَا أُهْدِيَ إلَيْهِ (رواه أبو حفص الكبير العكبري)

Enes Radiyallâhu anhu: ″Yâ Resûlallah! Biz ölülerimiz için sadaka verir, hac yapar ve duâ ederiz. Bizim onlar hakkında işlediğimiz amellerin sevâbı onlara ulaşır mı?″ diye sorduğunda, Resûlü Ekrem Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır: ″Evet, sevap onlara vâsıl olur (ulaşır). Sizden birinize bir tabak bir şey hediye edilince sevindiği gibi, onlar da o sevâba sevinirler.″[4]

Yine bu hususta Ebû Hüreyre Radiyallâhu anhu şöyle buyurmuştur:

أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ اِذَا أَرَادَ أَنْ يُضَحِّيَ اشْتَرَى كَبْشَيْنِ عَظِيمَيْنِ سَمِينَيْنِ أَقْرَنَيْنِ أَمْلَحَيْنِ مَوْجُوءَيْنِ فَذَبَحَ أَحَدَهُمَا عَنْ أُمَّتِهِ لِمَنْ شَهِدَ لِلّٰهِ بِالتَّوْحِيدِ وَشَهِدَ لَهُ بِالْبَلَاغِ وَذَبَحَ الْآخَرَ عَنْ مُحَمَّدٍ وَعَنْ آلِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ (حم عن ابى هريرة)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem kurban kesmek istediğinde, iki tane iri, besili, boynuzlu, alacalı ve hadımlaştırılmış koç alırdı. Bunlardan birisini Allah’ın birliğine ve kendisinin Peygamberliğine şehâdet eden ümmeti adına keser, diğerini de Muhammed ve Âl-i Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem adına keserdi.[5] Bu Hadis-i Şerif’te Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in: ″Birini kendisi için, birisini ümmeti için olmak üzere iki koç kurban ettiği″ nakledilmiştir. Bu uygulama da bize, bir insanın başkasının ameliyle faydalanabileceğini bildirmektedir.

Yine bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اقْرَءُوا يس عَلَى مَوْتَاكُمْ. (حم د عن معقل بن يسار)

″Ölülerinizin üzerine Yâsîn Sûresi’ni okuyun.″[6]

Zekât, fıtır sadakası, kurban gibi yalnız mal ile yapılan ibâdetlerde gerek kendisinin gücü olsun, gerek olmasın her vaziyette yerine başkasını vekil ederek yaptırması câizdir. Burada muhtaçların ihtiyacını ve sıkıntılarını gidermek vardır. Bu ise vekilin yapmasıyla câiz olur.

Namaz, oruç, itikâf gibi yalnız bedenle yapılan ibâdetleri hiçbir vaziyette kendi yerine başkasına yaptırması câiz değildir. Yani gerek âciz olsun gerek olmasın yerine başkasının yapması câiz değildir. Zîrâ bu ibâdetlerde maksat, Allah rızası için nefsi yormaktır. Bu ise başkasının yapmasıyla olmaz.

Hac gibi hem mal hem de bedenle yapılan ibâdette âciz olunduğu zaman, yerine başkasına yaptırması câizdir. Gücü olduğu zaman yerine başkasını vekil etmesi câiz olmaz. Zîrâ hacda iki mânâ vardır. Biri malı eksiltmek, diğeri nefsi yormaktır. Kendisi yapmaktan âciz olunca malı eksiltmekle yetinilir. Bir kimsenin yerine vekil gönderebilmesinin şartı, ya ölmesi ya da ölünceye kadar âcizliğinin devam etmesidir.

Ebû Rezin el-Ukaylî Radiyallâhu anhu’dan nakledilen bir Hadis-i Şerif’te, şöyle buyrulmuştur:

أَنَّهُ أَتَى النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ إِنَّ أَبِي شَيْخٌ كَبِيرٌ لَا يَسْتَطِيعُ الْحَجَّ وَلَا الْعُمْرَةَ وَلَا الظَّعْنَ قَالَ حُجَّ عَنْ أَبِيكَ وَاعْتَمِرْ (ت د عن أبي رزين العقيلي)

Ebû Rezin el-Ukaylî Radiyallâhu anhu, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in yanına gelip; ″Yâ Resûlallah! Babam çok yaşlı, ne hacca, ne umreye, ne de yolculuğa güç yetirebiliyor″ diye söyleyince, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Babanın yerine hac ve umre yap″ diye buyurmuştur.[7]

Üzerine hac farz olduğu halde, sağlıklarında herhangi bir sebeple bizzat haccedemedikleri gibi vekil (bedel) de göndermemiş olan kimselerin, ölümlerinden önce, kendi adına vekil gönderilerek haccettirilmesini vasiyet etmeleri vâciptir. Ölenin vasiyeti yoksa, mirasçılar vekil göndermekle sorumlu olmazlar.[8] Ancak gerek ölenin vasiyeti olmadığı, gerek mirasçının vekil göndermeye yetmediği hallerde, mirasçıların tamamını veya bir kısmının masrafı kendi mallarından karşılayarak vekil gönderip haccettirilmeleriyle de, mükellefin hac borcu ödenmiş sayılır.[9]

Bu hususta İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

كَانَ الْفَضْلُ رَدِيفَ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَجَاءَتْ امْرَأَةٌ مِنْ خَشْعَمَ فَجَعَلَ الْفَضْلُ يَنْظُرُ إِلَيْهَا وَتَنْظُرُ إِلَيْهِ وَجَعَلَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَصْرِفُ وَجْهَ الْفَضْلِ إِلَى الشِّقِّ الْآخَرِ فَقَالَتْ يَا رَسُولَ اللّٰهِ إِنَّ فَرِيضَةَ اللّٰهِ عَلَى عِبَادِهِ فِي الْحَجِّ أَدْرَكَتْ أَبِي شَيْخًا كَبِيرًا لَا يَثْبُتُ عَلَى الرَّاحِلَةِ أَفَأَحُجُّ عَنْهُ قَالَ نَعَمْ وَذَلِكَ فِي حَجَّةِ الْوَدَاعِ (خ م عن ابن عباس)

Fadl (Abdullah İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ), Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in devesinin arka tarafına binmişti. Has’am kabilesinden bir kadın, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in yanına geldi. Bu esnâda Fadl kadına, kadında Fadl’a bakmaya başladı. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Fadl’ın yüzünü diğer tarafa çevirdi. Kadın dedi ki: ″Yâ Resûlallah! Allah’u Teâlâ’nın kulları üzerinde haccı farz kılmasıyla ilgili emri, babama binek üzerinde duramayacak derecede yaşlı iken ulaştı. Onun yerine vekil olarak haccedersem, borcu ödenmiş olur mu?″ diye sordu. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Evet, olur″ diye cevap verdi. Bu olay vedâ haccında meydana geldi.[10]

Yine bu hususta İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

قَالَ رَجُلٌ يَا رَسُولَ اللّٰهِ إِنَّ أَبِي مَاتَ وَلَمْ يَحُجَّ أَفَأَحُجُّ عَنْهُ قَالَ أَرَأَيْتَ لَوْ كَانَ عَلَى أَبِيكَ دَيْنٌ أَكُنْتَ قَاضِيَهُ قَالَ نَعَمْ قَالَ فَدَيْنُ اللّٰهِ أَحَقُّ (ن عن ابن عباس(

Adamın biri: ″Yâ Resûlallah! Babam haccını yapamadan öldü, onun yerine ben hac yapabilir miyim?″ diye sordu. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: ″Bana söyler misin; babanın bir borcu olsa, sen onu öder miydin?″ Adam: ″Evet″ deyince, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Öyleyse Allah’u Teâlâ’ya olan borç, ödenmeye daha lâyıktır″ buyurdu.[11]

Kendisine hac farz olduğu yıl, haccetmek üzere yola çıkan ve haccını tamamlayamadan vefât eden kimsenin, adına haccettirilmesini vasiyet etmesi gerekmez. Fakat üzerine farz olduğu yıl haccetmeyip, daha sonra haccetmek üzere yola çıkan ve haccını tamamlayamadan ölen kişinin, adına haccettirilmesini vasiyet etmesi vâcip olur.[12]

Anne ve baba için hac yapmak müstehabdır. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:

مَنْ حَجَّ عَنْ أَبَوَيْهِ أَوْ قَضَى عَنْهُمَا مَغْرَمًا بُعِثَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَعَ الْأَبْرَارِ (طس قط عن ابن عباس)

″Kim annesi ve babasından dolayı hacceder yahut onların borçlarını öderse, mahşer gününde ebrarlarla (iyilerle) haşrolunur″[13] buyurmuştur.

Yine Câbir Radiyallâhu anhu’dan nakledildiğine göre, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:

مَنْ حَجَّ عَنْ أَبِيهِ أَوْ أُمِّهِ فَقَدْ قَضَى عَنْهُ حَجَّتَهُ وَكَانَ لَهُ فَضْلُ عَشْرِ حِجَجٍ (قط عن جابر)

″Kim annesinden veya babasından dolayı haccederse, onun haccını yapmış olur ve kendisi için de on hac yapmış sevâbı yazılır″[14] buyurdular.

Zeyd b. Erkâm Radiyallâhu anhu’dan nakledilen bir diğer Hadis-i Şerif’te de Resulullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إذَا حَجَّ الرَّجُلُ عَنْ وَالِدَيْهِ تُقَبِّلَ مِنْهُ وَمِنْهُمَا وَاسْتَبْشَرَتْ أَرْوَاحُهُمَا وَكُتِبَ عِنْدَ اللّٰهِ بَرًّا (قط عن زيد بن أرقم)

″Bir kimse annesi ve babasından dolayı haccederse, ondan ve o ikisinden (anne ve babasından) kabul edilir ve o ikisinin ruhlarına müjdelenir ve o kimse de Allah katında iyi bir kimse olarak yazılır.″[15]

Hulâsa, Ehl-i Sünnet’e göre; insanın bütün ibâdetlerdeki amelinin sevâbını başkasına hibe etmesi câizdir. Bu konuda delil olarak çok sayıda Âyet-i Kerime ve Hadis-i Şerif vardır. Burada biz sâdece bir kısmına yer verdik. Ayrıca bu hususta ″Namaz″ konusunda, ″İbâdetlerin Sevabının Ölülere Bağışlanması″ bahsine bakınız.

Bir kimse hacca gitmekten âciz olup yerine vekil göndererek hac yaptırsa o hac sahih olur. Hac için vekil gönderilecek kimse, daha önce kendi yerine hac etmemiş olsa bile câizdir. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem; Hasama Radiyallâhu anhu’ya babası için hacca gitmeye müsaade etmiştir. Ona; ″Sen kendi yerine hac yaptın mı?″ diye sormamıştır.[16] Hanefi mezhebinde, vekil gönderilecek kişinin daha önce kendisi için haccetmiş olması şart değildir. Ancak daha önce kendi adına haccetmiş ve hac menâsikini (görevlerini) bilen takvâ sahibi bir kimsenin gönderilmesi efdaldir.

Farz olan haccın vekili tarafından yapılabilmesi için şu şartların bulunması gerekir:

1- Adına haccedilecek kişiye, hac önceden farz olmuş olmalıdır. Üzerine hac farz olmayan fakir bir kimse adına, vekil tarafından yapılan hac, nâfile olur. Bu kimse daha sonra haccın farz olması için gerekli şartları elde ederse, yeniden haccetmesi gerekir ve âciz durumda olursa da kendi yerine haccetmesi için vekil göndermesi lâzımdır.

2- Adına haccedilecek kişi, ölüm, iyileşme ümidi olmayan hastalık, sürekli hastalık gibi sebeplerle, bizzat haccetme imkânından devamlı âciz bulunmalıdır. Hac, ömürde bir defa farzdır. Böyle olunca âciz olan kimse, sonradan iyi olursa haccı yapması üzerine farz olur; daha önce vekil tarafından hac yapılmış olsa bile.[17] Nitekim hastalığı sürekli veya aşırı yaşlı olan bir kimse Ramazan orucu için fidye verdikten sonra oruç tutabilecek kudreti bulsa, onun üzerine oruç tutmak farz olur. Âcizliğin devam etmesi ve şart olması, farz olan hac içindir. Nâfile olan hac için değildir. Zîrâ bir kimsenin hacca gitmeye kudreti varken, nâfile hac için yerine adam göndermesi câizdir. Çünkü nâfile konusu geniştir. Nitekim ayakta namaz kılabilecek kudreti olanın oturarak nâfile namaz kılması, hayvandan inebilecek bir kimsenin hayvan üzerinde nâfile namaz kılması câizdir. Zîrâ başkası adına umre yapmak da böyledir. Çünkü Hanefi mezhebinde umre, müekked sünnet olup nâfile bir ibâdettir. Başkası adına yapılacak nâfile hac için veya umre için gönderilen vekilin Müslüman, akıllı ve mümeyyiz (faydalıyı zararlıdan ayırabilen) olması, adına haccettiği kimse için niyet edip ihrama girmesi ve haccın fazladan bir ücret karşılığı yapılmaması şartları yeterlidir.

3- Adına haccedilecek kişi, kendisi adına haccetmesini vekilden istemiş olmalıdır. İzin veya vasiyet olmaksızın, başkasının bir kimse adına haccetmesiyle o kimseden hac borcu düşmez.[18] Mirasçı bu hükmün dışındadır. Ölenin mirasçısı vekil olarak kendisi hacceder veya vekil gönderip haccettirirse, izin veya vasiyet olmasa bile, ölenin zimmetindeki hac borcu ödenmiş olur.

4- Vekil olan kimse hac fiiline başlamadan önce veya ihramına girerken kendisini gönderenin namına haccetmeye niyet etmelidir. ″Allah’ım! Senin rızan için filan kişi adına hac yapmak istiyorum, onu bana kolaylaştır ve benden ve filan kişiden kabul eyle″ diye niyet eder. Diğer niyet edilen yerlerde de kimin adına yapıyorsa o kişinin ismiyle niyet eder. Niyeti böyle dil ile söylemek uygundur. Niyetin kalben yapılması da yeterlidir. Çünkü ameller niyete bağlıdır.

Vekil, gönderen için değil de tamamen kendi adına niyet ederse veya birden çok kişiye vekil olur da her birisi için niyet ederse, kendi adına haccetmiş olur. Gönderenlerin paralarını iade etmesi gerekir. Çünkü niyet, bir kişi adına yapılabilir. Ancak bir kimse dilerse, hac veya umre yaparak sevâbını birçok kimseye bağışlayabilir.[19]

5- Vekilin masrafı, gönderen tarafından ödenmelidir. Kendi parasıyla, başkası adına hacceden kimse, kendisi için haccetmiş olur. Ancak dilerse, sevâbını o kimseye bağışlayabilir. Fakat vekilin kendi parası ile yerine getirdiği hac ile bu kişinin hac borcu ödenmiş olmaz. Mirasçı, bu hükmün dışındadır. Bir kimsenin mirasçısı, onun adına kendi parasıyla hacceder veya ettirebilir.

Kendisine verilen para yetmediği için, vekil kendi parasından da harcasa, sarf edilen paranın çoğu kime aitse, hac onun olur. Ancak gönderen, vekile aradaki farkı ödeyebilir.

6- Vekil için yol masrafı gibi giderler hâriç, fazladan ücret şart kılınmamalıdır. Çünkü hac ibadettir. İbâdetler maddî ücret karşılığı değil, sâdece Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanmak maksadıyla yapılır. Maddî ücret karşılığında yapılan ibâdetler, Allah katında makbul olmaz.

Vekil, yolculuk ve hac esnâsında israf etmeden ve aşırı kısmadan, gönderenin verdiği parayı normal şekilde sarf eder. Artan miktarı dönüşünde iade eder. Artan paranın geri alınmayarak, gönül hoşluğu ile vekile hediye edilmesi de câizdir.

7- Vekil gönderilecek kişi Müslüman, akıllı ve büluğ çağına ulaşmış olmalıdır. Mürâhik (büluğ çağına ulaşmış, fakat henüz bâliğ olmamış) ve mümeyyiz (faydalıyı zararlıdan ayırabilen) çocuğun vekil olarak haccetmesi câizdir. Fakat mümeyyiz olmayan çocuğun başkası adına haccetmesi câiz değildir.

Yanında mahremi bulunmak şartıyla kadının ve kölenin vekil olarak gönderilmesi câizdir. Tercih edilen görüşe göre; akıllı, bâliğ, haccetmiş, hac fiillerini bilen bir erkeğin gönderilmesi evlâdır.

8- Vekil gönderilen kişi, gönderenin şartlarına muhalefet etmemelidir. Meselâ: ifrad haccı yapması emredilen vekil, kıran haccı yaparsa, bu hac İmam-ı Âzam’a göre gönderen adına câiz olmaz; vekil kendi adına haccetmiş sayılır. Bu itibarla aldığı parayı iâde etmesi gerekir. İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre ise, istihsânen câiz olur. Fakat ifrad haccı emredildiği halde temettu haccı yaparsa, bu takdirde yapılan hac, bütün Hanefi müçtehitlerine göre, gönderen adına câiz olmaz; alınan paranın iadesi gerekir.

Haccetmek üzere gönderilen vekil, gönderen adına haccettikten sonra, isterse kendisi için de umre yapabilir. Umre yapmak üzere gönderilen vekil de, gönderen adına umreyi yaptıktan sonra, ayrıca kendisi için umre veya hac yapabilir. Ancak kendi adına yaptığı görevler için geçirdiği günlerin masraflarını kendi parasından sarf eder.

Gönderen kişi, ifrad, temettu veya kıran haccından hangisinin yapılacağını belirtmeksizin, sâdece hac yapılmasını istemişse, ifrad haccı yapılması gerekir. ″Dilediğini yap″ diyerek işi vekile bırakmışsa, vekil dilediği haccı yapabilir.

9- Vekil seçilen kişi, haccı bizzat yapmalıdır. Vekilin haccetmek üzere aldığı parayı hastalık veya hapse girme gibi mâzeretle, gönderenden izinsiz başkasına devretmesi (kendi yerine başkasını vekil etmesi) câiz değildir. Aksi halde aldığı parayı geri vermesi gerekir. Ancak gönderen, bu konuda da kendisine önceden izin vermiş veya ″Dilediğin gibi hareket et″ diye geniş yetki vermişse, gerektiğinde kendi yerine başkasını vekil etmesi de câizdir.

Vekil tâyin edilen kişi, herhangi bir sebeple tâyin edildiği sene haccedemezse, daha sonraki senelerde haccetmesi câizdir. Ancak gönderen kimse isterse parasını geri alıp, onun yerine başkasını gönderebilir.

10- Vekil olan kimse yürüyerek değil, vâsıtaya binerek hacca gitmelidir. Vâsıta ücretinin kendisine kalması için o vekil yürüyerek haccederse, kendi adına haccetmiş sayılır; aldığı parayı kendisini vekil tâyin eden kişiye geri ödemesi gerekir.

Yukarıda sayılan şartlardan; vekilin Müslüman, akıllı ve mümeyyiz olması, niyeti vekil olduğu kişi adına yapması ve fazladan ücret şart kılınmaması dışında olan diğer maddeler, sâdece farz olan hac için geçerlidir. Başkası adına yapılacak nâfile hac için, vekilin Müslüman, akıllı ve mümeyyiz olması, adına haccettiği kimse için niyet edip ihrama girmesi ve haccın fazladan bir ücret karşılığı yapılmaması şartları yeterlidir.

Bu konu hakkında diğer bâzı meseleler de şöyledir:

- Vasiyetinde kendisi adına vekil gönderilecek kişiyi ismen veya vasfen belirleyen, yani ″Benim adıma filan kimseye yahut şu nitelikleri taşıyan kimseye haccettirilsin″ diyen kimsenin, ismen veya vasfen belirlediği kişilerden birinin, herhangi bir sebeple vekil gönderilmesi mümkün olmazsa, başka bir kimseye vekil olarak haccettirilmesi câizdir. Fakat vasiyetinde, ″Benim adıma ancak filan kişi veya şu nitelikleri taşıyan kişi haccettirilsin, başkası olmaz″ diye ismen veya vasfen belirlediği kimselerden başkasının, kendi yerine haccettirilmesini istemeyen kimse adına bir başkasının vekil gönderilmesi, vasiyet hükümleriyle bağdaşmadığı için câiz görülmemiştir.

- Başkası adına hacceden vekil, haccı ifsad ederse (bozarsa), aldığı parayı iade eder. Vekil giden kimse, Arafat’ta vakfeye durmadan önce cinsel ilişkide bulunsa haccı bozulur, üzerine kurban vâcip olur ve yapmış olduğu masrafı kendisini gönderene öder. Zîrâ vekil olan kimse, haccı tam yapmakla emredilmiştir. Cezâ kurbanları da vekil giden kimseye vâciptir. Çünkü cinâyeti (yasağı) işleyen kendisidir. İhsâr kurbanı[20] ise, gönderenin parası ile kesilir. Çünkü bunda vekilin kusuru yoktur. Temettu ve kıran haccının kurbanları da vekil giden kimse üzerine vâciptir. Zîrâ iki ibâdeti birleştirmeyi Allah’u Teâlâ kendisine ihsan ettiği için, bu kurbanlar bir şükür vecibesi olarak kendi üzerine lâzım olur. Bu nimete nâil olan kendisidir.

- Vekil gönderilen zât yolda ölse, İmam-ı Âzam’a göre vekil gönderen zâtın bulunduğu yerden tekrar hac başlatılır. Yoksa bu kimsenin öldüğü yerden başlatılmaz. Kıyas da budur. Zîrâ birinci vekilin gitmiş olduğu yol, sanki hiç gidilmemiş hükmündedir. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in:

إِذَا مَاتَ الْإِنْسَانُ انْقَطَعَ عَمَلُهُ إِلَّا مِنْ ثَلَاثَةٍ مِنْ صَدَقَةٍ جَارِيَةٍ وَعِلْمٍ يُنْتَفَعُ بِهِ وَوَلَدٍ صَالِحٍ يَدْعُو لَهُ (م د ت ن عن ابى هريرة)

″İnsan öldüğü zaman ameli kesilir. Ancak üç şeyden kesilmez: Sadaka-i câriye, yararlı ilim ve kendisine duâ eden sâlih bir evlat″[21] Hadis-i Şerif’i de buna delildir. Vasiyetini yerine getirmek de dünyâ ahkâmından olduğu için, sanki o kimse çıkmamış olup, vatanından vasiyet bâki kalmıştır. İmam-ı Âzam’a göre; ölünün geri kalan malının üçte biriyle ölünün bulunduğu yerden tekrar bir kimse hacca gönderilir. İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre ise, vekilin öldüğü yerden vekil tutup hacca gönderilir, ölünün bulunduğu yerden gönderilmez. Zîrâ Allah’u Teâlâ’nın:

″Her kim evinden, Allah ve Resûlü için hicret etmek gayesiyle çıkar da sonra ona ölüm gelirse, şüphesiz ki onun mükâfatı Allah’a aittir″[22] Kavl-i Kerimi ve Resûlü Ekrem Sallallâhu aleyhi ve sellem’in:

مَنْ مَاتَ فِى طَرِيقِ الْحّجِّ كُتِبَ لَهُ حَجَّةٌ مَبْرُورَةٌ فِى كُلِّ سَنَةٍ.

″Kim hac yolunda ölürse her sene onun için kabul edilmiş bir hac sevâbı yazılır″[23] Hadis-i Şerif’iyle vekil gidenin ameli bâtıl (geçersiz) olmamıştır. Bu sebeple vekilin öldüğü yerden de vekil gönderilmesi câizdir.


[1] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 207; Hac Rehberi, TDV, s. 185.

[2] Feth’ul-Kadir, c. 6, s. 134; Reddü’l-Muhtar, c. 9, s. 67; Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 207.

[3] Feth’ul-Kadir, c. 6, s. 134; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 42596; Reddü’l-Muhtar, c. 9, s. 67; Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 208.

[4] Feth’ul-Kadir, c. 6, s. 134; Reddü’l-Muhtar, c. 9, s. 67; Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 208.

[5] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 14491; Kütüb-i Sitte, Hadis No: 6925.

[6] Sünen-i Ebû Dâvud, Cenâiz 24; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 19416, 19427.

[7] Sünen-i Tirmizî, Hacc 87; Sünen-i Ebû Dâvud, Menâsik 25.

[8] Şâfii ve Hanbeli mezheplerinde vasiyet şart değildir. Vasiyet olmasa da, mirasçıların bedel göndermesi vâciptir.

[9] Hac Rehberi, s. 186.

[10] Sahih-i Buhârî, Hac 1; Sahih-i Müslim, Hac 713. Yine benzeri için bakınız: Sahih-i Buhârî,Cezâ’üs-Sayd 22, Sünen-i Nesâî, Menâsik’ul-Hac 11.

[11] Sünen-i Nesâî, Menâsik’ul-Hac 11.

[12] Hac Rehberi, s. 188.

[13] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 210; Reddü’l-Muhtar, c. 9, s. 106; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 45485.

[14] Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 45484; Reddü’l-Muhtar, c. 9, s. 106;

[15] Feth’ul-Kadir, c. 6, s. 175; Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 210; Dârekutnî, Hac 2, Hadis No: 2638.

[16] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 208.

[17] Eğer âcizlik durumu sona ererse, vekil göndererek kendi adına yaptırmış olduğu haccı nâfileye dönüşmüş olur.

[18] Şâfii mezhebinde izin veya vasiyet olmadan yabancı bir kişi tarafından vekâleten yapılan hac ile de ölenin hac borcu ödenmiş sayılır.

[19] Bir kimse anne ve babası için hacca niyet edip, telbiyede bulunduktan sonra ikisinden birisi için haccın olmasını te’yid etse câizdir.

[20] Hac veya umreden menolunan kimsenin, ihramdan çıkmak için Harem bölgeine göndereceği kurbandır.

[21] Sahih-i Müslim, Vasiyye 3 (14 Sünen-i Ebû Dâvud, Vasâya 14; Sünen-i Tirmizî, Ahkâm 36; Sünen-i Nesâî, Vasâya 8.

[22] Sure-i Nisa, Âyet 100.

[23] Serahsî, el-Mebsût, c. 30, s. 425; el-İnâye Şerh’ul-Hidâye, c. 4, s. 281; Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 208; Reddü’l-Muhtar, c. 15, s. 408.