İhramın Farzı:

İhramın farzı ikidir. Birincisi, niyettir. Yapmak istediği hac veya umreyi kalben tayin etmektir. Dil ile söylemek müstehabdır. İkincisi de, telbiyedir. ″Telbiye″[1] şöyledir:

لَبَّيْكَ اَللّٰهُمَّ لَبَّيْكَ لَبَّيْكَ لَا شَر۪يكَ لَكَ لَبَّيْكَ اِنَّ الْحَمْدَ وَالنِّعْمَةَ لَكَ وَالْمُلْكُ لَا شَر۪يكَ لَكَ

″Lebbeyk, Allâhümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk, innel-hamde ven-ni’mete leke vel-mülk, lâ şerîke lek.″

Telbiye getirilirken; ″Lebbeyk″ diye söylenmesi; ″Buyur, icâbet ettim anlamındadır. ″Lebbeyk, Allâhümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke″ ifadesi;Buyur Allah’ım buyur, buyur, Senin hiçbir ortağın yoktur″ anlamındadır. Telbiyenin buraya kadar olan kısmı, Sûre-i A’râf, Âyet 172’de; ″Ben sizin Rabbiniz değil miyim?″ diye geçen hitabına icâbettir. Yine telbiyenin devamında; ″Leke lebbeyk, innel-hamde ven-ni’mete leke vel-mülk, lâ şerîke lek″ diye geçen ifade de; ″Buyur, şüphesiz her türlü hamd, nimet, mülk Sana mahsustur. Senin ortağın yoktur″ anlamındadır. Telbiyenin bu kısmı da Allah’u Teâlâ’nın İbrâhim Aleyhisselâm’a Sûre-i Hac, Âyet 27’de: ″İnsanları hac için dâvet et″ diye geçen emrine icâbettir. Âlimler telbiyeye böyle mânâ vermişlerdir.

Allah’u Teâlâ’nın emri üzere İbrâhim Aleyhisselâm, herkese haccı ilan ettiğinde, bütün ruhlar bu emri duydu ve ″Lebbeyk, Allâhümme lebbeyk″ yani ″Buyur Allah’ım buyur″ diyerek bu haccetme emrine söz vererek adakta bulunmuş oldular. İşte Allah’u Teâlâ’nın Sûre-i Hac, Âyet 29’da; ″Adaklarını yerine getirsinler″ diye buyurması, ″Hac vazifelerini tam olarak yerine getirsinler″ demektir. Yine Ahd-i Mîsâk’ın, Hacer’ül-Esved’in içine konduğu da Hadis-i Şeriflerde geçmektedir.[2] Bu hususta geniş bilgi için ″Hacer’ül-Esved″ bahsine bakınız.

Telbiye hakkında Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَا مِنْ مُسْلِمٍ يُلَبِّي إِلَّا لَبَّى مَنْ عَنْ يَمِينِهِ أَوْ عَنْ شِمَالِهِ مِنْ حَجَرٍ أَوْ شَجَرٍ أَوْ مَدَرٍ حَتَّى تَنْقَطِعَ الْأَرْضُ مِنْ هَاهُنَا وَهَاهُنَا (ت عن سهل بن سعد)

″Bir Müslüman telbiye getirdiğinde, onun sağında ve solunda bulunan bütün taş, ağaç ve toprak mutlaka onunla birlikte telbiyede bulunur. Bu iştirak, arzın en uzak yerine kadar devam eder″[3]

İhrama girildiğinde ilk telbiye şarttır. Bu telbiye getirilmeden ihrama girilmiş olmaz. Diğer yapılan telbiyeler ise sünnettir. Kâbe görülünceye kadar telbiye getirilebilir.

Hac veya umreye yahut ikisine birden niyet edip telbiye getirmekle ihrama girilmiş olur. Yalnız niyet veya yalnız telbiye ile ihrama girilmiş olmaz. Bir kimse ihram elbiselerini giydiğinde, aslında niyetini kalben yapmış sayılır. Çünkü giydiği ihram elbisesinden yapmak istediği ibâdet ortaya çıkmıştır. Fakat ilk telbiyeyi getirmeyi unutmamalıdır. Erkekler telbiyeyi yüksek sesle söyler. Kadınlar ise, telbiyeyi sessiz olarak söyler.

Bu husus Hadis-i Şeriflerde şöyle geçmektedir:

أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سُئِلَ أَيُّ الْأَعْمَالِ أَفْضَلُ قَالَ الْعَجُّ وَالثَّجُّ (ه عن أبي بكر الصديق)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e; ″Amellerin en efdali hangisidir?″ diye sorulunca, ″Telbiyede sesi yüselterek zikrullah etmek ve kurbanın kanını çağlatıp akıtmaktır″ diye buyurmuştur.[4]

اَتَان۪ى جِبْرِيلُ اَنْ اٰمُرَ اَصْحَابِى اَنْ يَرْفَعُوا اَصْوَاتَهُمْ بِالْاِهْلَالِ وَالتَّلْبِيَةِ.

Cebrâil bana geldi ve Ashâbıma, tahlil (Lâ ilâhe illallâh) ve telbiyeyi yüksek sesle söylemelerini emretmemi bildirdi.″[5]

أَنَّ جِبْر۪يلَ عَلَيْهِ السَّلَام أَتَى النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: يَا مُحَمَّدُ كُنْ عَجَّاجًا ثَجَّاجًا وَالْعَجُّ التَّلْبِيَةُ وَالثَّجُّ نَحْرُ الْبُدْنِ (حم طب عن السائب بن خلاد)

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem‘e Cebrâil Aleyhisselâm gelerek dedi ki: Yâ Muhammed! Accâcen ve seccâcen″ (inleyici ve çağlayıcı ol). Ac, Beytullah’ta telbiyedir (cehrî, zikrullahtır). Sec de, kurbanın kanını çağlatıp akıtmaktır.[6]

Bir kimse herhangi bir hac çeşidi için ihrama girer de, sonra bunun hac mı, umre mi veya her ikisi mi olduğunu unutursa, kıran haccı için ihrama girmiş sayılır.

İfrad, temettu veya kıran haccı için Şevval’in birinci gününden Zilhicce’nin dokuzuna kadar herhangi bir günde ihrama girilebileceği gibi, bundan önce de girilebilir. Şâfiilere göre ise; hac için, hac aylarından önce ihrama girmek câiz değildir. Ancak umre için girilebilir. Hanefilere göre; ihram, şarta benzediği için vaktinden önce yapılması câizdir. Abdest almanın, namaz vaktinden öne geçmesi gibi. Hanefilere göre; hac aylarından önce ihrama girmek câiz görülmüş, ancak mekruh olduğu da ifade edilmiştir. Mekruh olmasının sebebi, hac aylarında ihrama girmenin sünnet olmasıdır. Ayrıca hac aylarından önce ihrama girildiğinde süre uzun olacağı için ihram yasağının ihlal edilebileceğinden dolayıdır.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 197’de: ″Haccın vakti, bilinen aylardır″ buyurarak, hac görevlerinin yalnız belli aylarda yapılabileceğini belirtmiştir. Bu da Şevval, Zilkâde ve Zilhicce’nin ilk on günüdür. Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Amr b. Âs Radiyallâhu anhum’dan böyle nakledilmiştir. Kendisinde harp yapılması haram olan aylar da; Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Receb aylarıdır.[7] Bu aylar hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Vedâ Haccı’nda şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الزَّمَانَ قَدْ اسْتَدَارَ كَهَيْئَتِهِ يَوْمَ خَلَقَ اللّٰهُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ السَّنَةُ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا مِنْهَا أَرْبَعَةٌ حُرُمٌ ثَلَاثٌ مُتَوَالِيَاتٌ ذُو الْقَعْدَةِ وَذُو الْحِجَّةِ وَالْمُحَرَّمُ وَرَجَبُ مُضَرَ الَّذِي بَيْنَ جُمَادَى وَشَعْبَانَ (خ م عن ابى بكرة)

″Şüphesiz ki zaman, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı gündeki şekil ve nizamına dönmüştür. Allah katında ayların sayısı on ikidir.[8] Onlardan dördü haram aylardır ki, üçü birbiri ardınca gelir; Zilkâde, Zilhicce, Muharrem. Bir de, Cumâd’el-âhire ile Şaban arasındaki, Mudar’ın ayı Receb’dir.″[9]

Araplar, İbrâhim Aleyhisselâm’dan beri, haram aylara hürmet ederlerdi. Bu aylarda harp yapmanın haram olduğuna inanırlardı. Daha sonraları ise, tertibi bozarak diğer helâl olan aylardan birini haram ay, haram ayı da helâl ay olarak saymayı adet edinmeye başladılar. Meselâ; kabileler içinde tellallar, ″Haram olan ay, Safer ayına değiştirilmiştir″ diye nidâ ederlerdi. Haram olan ayda harp edip, onun yerine Safer ayını haram sayarlardı. Safer’de harp etmek icap ederse de haram olan ayı Safer’den kaldırıp, Rebiulevvel ile değiştirirlerdi, Safer’de savaşırlardı. Vaziyet böyle iken, haccı da bir aydan başka bir aya değiştirerek, bâzen Muharrem, bâzen Safer, bâzen Rebiulevvel veya diğer herhangi bir ayda haccederlerdi. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, Vedâ Haccı’nda Arafat’ta hutbe verirken: ″Şüphesiz ki, Zilhicce yerine ulaşmıştır. Haccı bunda yapın. Câhiliye devrinde olduğu gibi başka aylara değiştirmeyin″[10] buyurduğu nakledilmiştir.


[1] Sahih-i Buhârî, Hac 26; Sahih-i Müslim, Hac 19-21, Sünen-i Ebû Dâvud, Menâsik 26.

[2] Bakınız: Sünen-i İbn-i Mâce, Menâsik 27. Sünen-i Tirmizî, Hac 111; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 361/2; Şemseddin Serahsî, Mebsut, c. 4, s. 434-435; Hâkim, Müstedrek, Hadis No: 1635.

[3] Sünen-i Tirmizî, Hac 14.

[4] Sünen-i İbn-i Mâce, Menâsik 16.

[5] Sünen-i Tirmizi, Hac 15.

[6] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 15971, 989; Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 989, 6500.

[7] Bakınız: Sûre-i Tevbe, Âyet 36-37; Sûre-i Bakara, Âyet 194, 217.

[8] Burada geçen on iki aya, ″Kamerî aylar″ denir. Bunlar; Muharrem, Safer, Rebiulevvel, Rebiulahir, Cemâziyelevvel, Cemâziyelahir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve Zilhicce’dir.

[9] Sahih-i Buhârî, Tefsir-i Tevbe 8, Edâha 5; Sahih-i Müslim, Kasâme 9 (29).

[10] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 178.