İtikâfın Şartları:

Temiz bir şekilde, beş vakit namaz kılınan bir mescitte, oruçlu olarak itikâf niyetiyle durmaktır. Niyetsiz olarak yapılan bir itikâf geçerli değildir. Cünüp olan kimsenin mescide girmesi yasaktır. Hayız ile nifastan temiz bulunmayan kadının da itikâfı olmaz. Müslüman olmayanlar ibâdete, deli olanlar da niyete ehil olmadığı için, bunlar da itikâfa ehil değildirler.

Kadınlar için, evlerinde namaz kıldıkları bir oda, onlar için mescit hükmündedir. Bu nedenle kadınlar, ancak kocasının izniyle evlerinde belirledikleri bir odada itikâfa girebilirler. İmam-ı Âzam’dan; ″İtikâf, namazları beklemek ibâdeti olduğu için ancak içinde beş vakit namaz kılınan mescitlerde olur″ diye söylediği rivâyet olunmuştur. Kadın ise, evindeki namazgahta da itikâfa girebilir. Çünkü kadının namaz yeri evindeki namazgâh olduğu için orada namazları bekleyebilir.[1] Fakat itikâfta iken âdet görse, itikâftan çıkar.

Kadınların dışardaki mescitlerde itikâf etmeleri câiz ise de kerahetten[2] kurtulamaz. Kadınların kendi evlerinde namaz kılmaları, mescitlerde namaz kılmalarından daha faziletli olduğu gibi, evlerinde itikâfları da her türlü fitne ve fesat düşüncesinden uzak olacağı için mescitlerde itikâfda bulunmalarından daha faziletlidir.[3]

Kadının itikâfı kocasının, kölenin itikâfı da efendisinin iznine bağlıdır. İsterse bunlar itikâfı adamış olsunlar, hüküm aynıdır. Bir kimse, itikâf için zevcesine izin verse bundan dönemez, artık engellenmesi doğru olmaz. Efendi ise, kölesine verdiği izinden dönebilir. Mükâteb[4] bir köle ise, efendisinin izni olmasa da, itikâfda bulunabilir. Çünkü kısmen hürriyetine sahiptir.

İtikâfın, beş vakit namaz kılınan herhangi bir mescitte yapılması yeterlidir. Fakat büyük camilerde yapılması daha faziletlidir.

İmam-ı Âzam’a göre; itikâfın en az müddeti bir gündür. İmam Ebû Yusuf’a göre; itikâfın en az müddeti, bir günün çoğudur. Zîrâ bir şeyin çoğu o şeyin hepsi gibidir. İmam Muhammed’e göre; İtikâfın en az müddeti, bir saattir.

Adak yoluyla vâcip olan itikâfta oruç tutulması şarttır. Bu hususta Hz. Ali Kerremallâhu veche’den:

لَيْسَ عَلَى الْمُعْتَكِفِ صَوْمٌ إلَّا أَنْ يُوجِبَ ذَلِكَ عَلَى نَفْسِهِ. (عن على)

″Oruç, ancak kendi nefsine itikâfı vâcip kılan kimse üzerine lâzımdır″[5] diye nakledilmiştir.

İmam-ı Âzam’dan bir rivâyette ise, nâfile itikâfta da oruç şarttır. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in:

لَا اعْتِكَافَ إِلَّا بِالصَّوْمِ (عن عائشة)

″Oruçsuz itikâf olamaz″[6] Hadis-i Şerif’i de, itikâfta orucun şart olduğuna delildir. Bu takdirde itikâfın en az müddeti bir gün olmuş olur.


[1] Hidâye Tercümesi, c. 1, s. 286.

[2] Burada kerahetten maksat, tahrimen mekruhluktur. Tahrimen mekruh ise, harama yakın olan şeyler demektir.

[3] İmam Şâfii’ye göre ise, itikâf tâzime lâyık bir yerde yapılabilir ki, o da mescitlerdir. Evlerde mescit edinilen yerler, bu tâzime lâyık değildir.

[4] Mükâteb: Hür olması için bir bedel ile anlaşma yapılan köledir.

[5] Serahsî, Mebsut, c. 4, s. 463; Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s 171. Bu ifadeyi, İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’dan nakledildiğine göre; Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de söylemiştir. Bu hususta bakınız: Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 24010.

[6] Hidâye Tercümesi, c. 1, s. 284; Sünen-i Dârekutnî, Sıyâm 5; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 24013, 24473.