Oruçta Yalnız Kazâyı Gerektiren Hususlar:

1- Abdest esnâsında ağza ve burna su alırken kişinin isteği dışında boğazına su kaçması yalnız kazâyı gerektirir.

2- Burna ve kulağa ilaç damlatıldığında, bu ilacın boğazdan geçtiği hissedilirse kazâ gerekir. Makattan ilaç almak da kazâyı gerektirir. Bu hususuta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

الْفِطْرُ مِمَّا دَخَلَ.

″Vücudun içerisine giren şeyden dolayı oruç bozulur″[1] diye buyurmuştur.

- Bir kimsenin karın boşluğuna (câife/جائفة) veya beyne (âmme/أمّة) açılan derin yarasına kuru bir ilaç dökülse, orucu bozulmaz. Ancak sıvı bir ilaç dökülüp, o ilaç da yaradaki bulunan delikten karın boşluğuna veya beyne ulaşırsa, İmam-ı Âzam’a göre; orucu bozulur. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre; orucu bozulmaz. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed; orucun bozulması için, orucu bozan şeyin yaratılıştan beden içerisine açılan bir kanaldan vücudun içerisine ulaşmasını göz önüne alır. Ayrıca bu yaralar üzerine konulan ilacın vücudun içine girdiği hususunda kesin bir bilgi de yoktur. Çünkü yaranın, vücud içerisindeki boşluğa açılan deliği dar olabilir veya üzerine ilacın konulması sebebiyle tıkanabilir ve vücud içerisine açılmayan bir yara gibi olabilir. İmam-ı Âzam’a göre ise, ilacın rutubetiyle yaranın rutubeti birleşince, o yara deliğinden ilacın karın boşluğuna veya kafatasından içeriye akıcılığı daha da artar. Böylece yaranın üzerine konan ilaç, vücudun içine ulaşır. Ama kuru ilaç böyle değildir; yaranın üzerine konan ilaç kuru ise, yaranın rutubetini kurutur ve vücud içerisine açılan deliğin ağzı kapanır. İmam-ı Âzam’a göre; bu durumda olan hastanın, o günkü orucunu kazâ etmesi gerekir. Âlimler şöyle demişlerdir: İmam-ı Âzam’a göre; bu meselede esas olan, yaraya dökülen ilacın, vücut içerisindeki organların bulunduğu kısma ulaşmasıdır. Öyle ki; kuru da olsa, ilacın vücut içine ulaştığı anlaşılırsa, oruç bozulur. Ama yaş bile olsa; ilacın vücut içerisindeki organların bulunduğu kısma ulaşmadığı anlaşılırsa, yara ne kadar derin de olsa oruç bozulmaz. Hattâ vücut içerisindeki organların bulunduğu kısma ulaşacak kadar derine giren bir demir, bir kurşun hakkında da hüküm böyledir. Bu husus, ″Mebsut″ ve ″Mevkûfat″ adlı eserlerde böyle geçmektedir.

Mezhep imamlarımız arasında yukarıda geçen ihtilafın konusu, karın boşluğuna veya kafatasından içeri giren ilacın veya herhangi bir nesnenin orucu bozup bozmayacağı hususudur, yoksa vücutta oluşan herhangi bir yaraya dökülen ilacın orucu bozmadığı hususunda mezhep imamlarımız arasında bir ihtilaf yoktur. Bu fetvâdan çıkan sonuca göre; orucu bozan, karın boşluğu veya kafatasından içeri giren ilaç veya herhangi bir şeydir. Bu sebeple karın boşluğuna veya kafatasından içeri girmeyen ilaç veya herhangi bir şey, orucu bozmaz, yara ne kadar derin olursa olsun. Bu derin yaralara sürülen ilacı vücut emer ve buna rağmen oruç bozulmaz. Vücut içerisine iğne ile enjekte edilen ilacı da vücut aynı şekilde emer. Bunun da aynı gerekçeyle orucu bozmaması gerekir. Buna göre; iğne, aşı veya başka şekilde vücud içerisine verilen herhangi bir ilacın, karın boşluğuna veya kafatasından içeriye girmediği sürece, oruca bir zararı olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak vücuda gıda, enerji ve su ihtiyacını karşılayacak türden olan serum gibi şeyler, uyuşturucu ve keyif verici türden enjekte edilen iğneler orucu bozar.

- Çakıl taşı veya demir gibi şeyleri yutan oruçlu bir kimseye sûreten oruç bozulduğu için kazâ gerekir. Ama mânen bozulmadığı için keffâret gerekmez.

3- Bir kimse kendi müdahalesiyle ağız dolusu kusarsa, orucu bozulur ve kazâ lâzım gelir. Fakat bir kimse istemeyerek ağız dolusu da kussa orucu bozulmaz. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ قَاءَ فَلَا قَضَاءَ عَلَيْهِ وَمَنْ اسْتَقَاءَ عَامِدًا فَعَلَيْهِ الْقَضَاءُ. (عن أبى هريرة)

″Elinde olmayarak kusan kimseye kazâ lâzım gelmez. Kendini kasten kusturan kimseye ise kazâ lâzım gelir.″[2]

İmâm-ı Âzam’a göre; bir kimse, isteyerek ağız dolusu olmayacak kadar kustuğu zaman, orucu bozulmaz. Çünkü ağız dolusundan az miktardaki kusuntu tükürüğe tâbidir. Bu geğirme gibi olur. Ama ağız dolusu kusuntu böyle değildir, oruç bozulur.

İmam Ebû Yusuf’a göre; kendi kendine gelen ağız dolusu kusmuk, kendiliğinden tekrar içeri girerse yahut oruçlu tarafından isteyerek yutulursa, oruç bozulur. Fakat kendi kendine gelen kusmuk, ağız dolusundan az olursa, İmam Ebû Yusuf’a göre; kendiliğinden geri gitse de, isteyerek yutulsa da oruç bozulmaz. İmam Muhammed’e göre; ağız dolusu kusmuğun, kendiliğinden içeri girmesi orucu bozmaz, fakat isteyerek yutulan kusmuk, az miktarda olsa bile orucu bozar.

4- Sabah olduğu halde gece zannederek sahur yemeğini yemek veya güneş batmadığı halde güneşin battığını zannederek iftar etmek kazâyı gerektirir. Bu sûretlerde orucun bozulup kazânın lâzım gelmesi, hatânın kişinin kendi tarafından kaynaklanmasından dolayıdır. Çünkü bunlardan sakınmak mümkündür. Unutmak ise bunlar gibi değildir. Keffâretin gerekmemesi, kasıt olmadığı içindir. Hz. Ömer’in kavli de bu hususu teyit etmektedir:

Hz. Ömer, Kûfe’nin mescidinin avlusunda arkadaşlarıyla Ramazan-ı Şerif’te akşam vakti otururken bir bardak süt getirirler. O sütü kendisi ve arkadaşları içerler. Hz. Ömer, müezzine akşam ezanı okuması için emreder. Müezzin ezan okuyacak yere çıktığında, güneşin yeni battığını görür. Bunun üzerine: ″Ey Mü’minlerin emiri! Güneş daha yeni batmıştır″ der. Hz. Ömer de ona: ″Biz seni gürültü kopar diye göndermeyip, dâvet için gönderdik ve biz günaha meyletmedik, bize bir gün orucu kazâ etmek kolaydır″ diye cevap verir.[3] Hz. Ömer’in bu sözü, kazânın lâzım olduğuna ve günaha girmediklerine delâlet eder.

5- Ramazan ayında ne oruçlu olmaya, ne de oruç tutmamaya niyet etmeksizin (aç susuz olarak) oruçlu gibi akşam etmek kazâyı gerektirir.

6- Bir kimsenin unutarak yedikten sonra, orucunun bozulduğunu zannederek yemesi de kazâyı gerektirir.

7- Zorlama ile oruç bozmak da kazâyı gerektirir.

8- Bir kimsenin imsaktan önce yediği yemeğin kalıntısı nohut tanesi kadar olursa ve bunu da imsaktan sonra isteyerek veya istemeyerek yutarsa kazâsı gerekir. Ağzında kalan parça nohuttan ufaksa, bunu yutması oruca zarar vermez.

9- Cinsel ilişki olmaksızın, kadına dokunmak ve öpmek sonucu kişiden meninin gelmesi kazâyı gerektirir. Çünkü şehvetin tatmininde eksiklik olduğu için, bu durumda keffâret vâcip olmaz.

Kadından bir yaşlık belirse, onun da orucu bozulur. Kadın bu öpme sonunda bir yaşlık değil de, bir lezzet duyacak olsa, İmam Ebû Yusuf’a göre orucu bozulur, İmam Muhammed’e göre bozulmaz. Okşamak, el tutuşmak, boynuna sarılmak da öpme gibidir.

10- Bir kimse Ramazan ayında olduğunu bile bile kasten uyumakta olan oruçlu bir kadınla cinsî münâsebette bulunursa; oruç bozucu durumun mevcudiyeti sebebiyle, hem erkeğin hem de kadının orucu bozulur. Bu durumda erkeğe hem kazâ hem de keffâret gerekir. Ancak kadın kendisi istemediği halde bu ilişki gerçekleştiği için keffâretle mükellef olmaz, sâdece kazâ gerekir.

11- Bir kimse oruçluyken mastürbasyon yaparsa (elle meninin gelmesini sağlarsa mânen cinsî münasebet mevcut olduğu için orucu bozulur. Ama sûreten cinsî münâsebet mevcut olmadığı için keffâret gerekmez, kazâ gerekir.

12- Ramazan orucundan başka bir orucu bilerek bozmak sâdece kazâyı gerektirir. Fakat nâfile olarak tutulan orucu özürsüz olarak bozmak mekruhtur.

Bozulan herhangi bir nâfile orucun kazâsı gerekir, ister bu orucu bozmak, oruçlunun kendi isteği ile olsun, ister olmasın aynıdır. Bunun için nâfile oruç tutmaya başlayan bir kadın, adet görecek olsa, sahih olan görüşe göre, bu orucu kazâ etmesi gerekir. Çünkü başlanmış bir ibâdeti yarıda bırakmamak ve yüklenilen bir din görevini yok etmemek vâciptir, gereklidir.[4]

13- Mukim iken oruca niyetli olan bir kimsenin, sefer mesafesi olan bir yola çıktıktan sonra bir şey yemesi yalnız kazâyı gerektirir. Fakat bir kimse, yola çıkıp oturduğu yerleşim yerinin sınırlarını geçmeden orucunu bozarsa, kendisine hem keffâret, hem de kazâ gerekir.

14- Bütün Ramazan boyunca olsa bile, kişinin baygınlık geçirmesi, yalnız o günleri kazâ etmesini gerektirir. Çünkü bayılma hâli bir hastalıktır. Ancak kişi, bir günün belli bir kısmında, gecesinde veya gündüzünde baygın kaldığı zaman, o orucunu kazâ etmez.

15- Bütün Ramazan boyunca sürmeksizin kişinin delirmesi kazâyı gerektirir. Yani delirmiş olan bir kimse, Ramazan içinde kendine gelip iyileşse, geçmiş günleri kazâ eder.

16- Oruçlu, uyurken başkası tarafından boğazına su dökülmesi sonucu, o kişinin suyu istemeyerek yutması kazâyı gerektirir.

17- Oruçlu olduğunu hatırlayan kimse, ağzına aldığı herhangi bir renkteki ipliği ağzında ıslatarak tükürüğünü yutacak olsa, orucu bozulur ve kazâsı gerekir.

Bu sayılan hususlardan herhangi birini yapan kimsenin orucu bozulur ve bozulan bu oruçların gününe gün kazâ edilmesi gerekir. Bunlardan biri ile orucu bozulan kimsenin, akşama kadar orucu bozacak bir şey yapmaması vâciptir. Yani, nasıl olsa orucum bozuldu diye, yemeye ve içmeye devam edemez. Aynı oruçlu gibi bekler, akşam vakti olunca iftar eder ve daha sonra da bozulan bu orucunu kazâ eder. Fakat bu hükmü bilen bir kimse, böyle durumlarda bilerek yemeye devam ederse, orucu kasten yemiş olur ve bu kimseye, hem keffâret hem de kazâ gerekir.

Orucu kazâya kalan kimse, bunu kazâ etmeden gelecek Ramazan’a yetişince, gelen Ramazan orucunu, kazâ orucundan önce tutar. Çünkü kazâ için zaman geniştir. Şâfiilere göre ise, bir Ramazan’a ait kazâ orucunu, diğer Ramazan gelmeden önce tutmak gerekir. Önceki Ramazan orucu tutulmadan ikinci bir Ramazan gelince, hem kazâ, hem de her gün için bir fidye vermek gerekir. Çünkü kazâ vaktinden çıkarılmıştır. Kazâyı vaktinden sonraya bırakmak ise, yerine getirilmesi gereken bir ibâdeti sonraya bırakmak gibidir. Hanefi mezhebinde, kazâ için belli bir vakit gösterilmemiştir. Çünkü buna dair olan Âyet-i Kerîme, kazâyı herhangi bir vakitle sınırlandırmış değildir.


[1] Mevsilî, Kitab’ul-İhtiyar, s. 1/171; el-İnâye Şerh’ul-Hidâye, c. 3, s. 303.

[2] Hidâye Tercümesi, c. 1, s. 266; Sünen-i İbn-i Mâce, Siyâm 16; Sünen-i Dârukutnî, Sıyâm 4.

[3] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 164.

[4] Şâfiilere göre; böyle bir oruçlu serbesttir, dilerse bu orucu kazâ eder, dilerse etmez. Çünkü üzerine vâcip olmayan bir ibâdete başlamıştır. Yerine getirmediği fazladan bir ibâdet için kendisine kazâ gerekmez.