Oruç Çeşitleri:

1- Farz oruçlar: Ramazan ayında oruç tutmak, kazâya kalan Ramazan oruçları ile keffâret oruçları farzdır. Bu kazâ ve keffâret oruçları, istenilen mübah günlerde tutulabilir.

2- Vâcip oruçlar: Adak oruçları ve bozulan nâfile oruçları kazâ etmek vâciptir.

3- Nâfile oruçlar: Hakk Teâlâ’nın rızâsı için tutulacak nâfile oruçlar sünnet, müstehab ve mendub diye isimlendirilirler.

- Aşûre günüyle beraber ondan bir gün evvel veya bir gün sonra tutulan oruçlar, kamerî ayların 13, 14 ve 15. günlerinde yani ″Eyyâm-ı biyz″ denilen ayın en parlak günlerinde tutulan oruçlar, Zilhicce ayının ilk dokuz gününde tutulan oruçlar sünnettir. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in hanımlarının birinden nakledilen bir Hadis-i Şerif’te şöyle buyrulmuştur:

كَانَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَصُومُ تِسْعَ ذِي الْحِجَّةِ وَيَوْمَ عَاشُورَاءَ وَثَلَاثَةَ أَيَّامٍ مِنْ كُلِّ شَهْرٍ (حم عن امرأته عن بعض أزواج النبي صلى اللّٰه عليه وسلم)

″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem Zilhiccenin ilk dokuz günü, aşûre günü ve her aydan üç gün oruç tutardı.″[1]

Yine Aşûre orucu hakkında Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

صُومُوا يَوْمَ عَاشُورَاءَ وَخَالِفُوا فِيهِ الْيَهُودَ صُومُوا قَبْلَهُ يَوْمًا أَوْ بَعْدَهُ يَوْمًا (حم هب عن ابن عباس)

″Aşûreden bir gün önce veya bir gün sonra da oruç tutarak Yahudilere muhalefet edin.″[2]

Kamerî (hicrî) ayların 13, 14 ve 15. günlerinde tutulan oruçlar hakkında da Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

صِيَامُ ثَلَاثَةِ أَيَّامٍ مِنْ كُلِّ شَهْرٍ صِيَامُ الدَّهْرِ وَأَيَّامُ الْبِيضِ صَبِيحَةَ ثَلَاثَ عَشْرَةَ وَأَرْبَعَ عَشْرَةَ وَخَمْسَ عَشْرَةَ (ن عن جرير بن عبد اللّٰه)

″Her ayın üç gününde oruç tutmak, ömür boyu oruç tutmak gibidir. Bir ayın en hayırlı günleri beyaz günlerdir ki, onlar da 13, 14 ve 15. günlerdir.″[3]

- Haram aylar denilen Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Receb aylarının Perşembe, Cuma ve Cumartesi günlerinde tutulan oruçlar, Ramazandan sonra Şevval ayında altı gün tutulan oruç, Pazartesi ve Perşembe günlerinde tutulan oruçlar, Şaban ayında tutulan oruçlar, mübârek gecelerin gündüzlerinde tutulan oruçlar da müstehabdır.

Haram aylarda tutulan oruçlar hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَن صامَ ثَلاثَةَ أَيامٍ مِن شَهرٍ حَرَامٍ، الخَمِيسَ والجُمُعَةَ والسَّبْتَ، كَتَبَ اللّٰهُ تَعَالَى لَهُ عِبادَةَ سَنَتَيْنِ (طس عن أنس بن مالك)

″Her kim haram aylarda[4] Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri oruç tutarsa, ona Allah’u Teâlâ iki yıllık ibâdet sevabı yazar.″[5]

Şevval ayında tutulan oruçlar hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ صَامَ رَمَضَانَ ثُمَّ أَتْبَعَهُ بِسِتٍّ مِنْ شَوَّالٍ كَانَ كَصَوْمِ الدَّهْرِ (ه عن أبى أيوب)

″Her kim Ramazan orucunu tutar ve sonra Şevval’den altı gün daha oruç tutarsa, bir yıl oruç tutmuş gibi olur.″[6]

Şevval ayında ayrı ayrı günlerde, haftada iki gün olmak üzere altı gün oruç tutmak müstehabdır. Bununla beraber arka arkaya altı gün oruç tutulmasında da tercih edilen görüşe göre, bir sakınca yoktur. Bâzı âlimlere göre ise, böyle arka arkaya tutulması mekruhtur.

Pazartesi ve Perşembe orucu hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

تُعْرَضُ الْأَعْمَالُ يَوْمَ الِاثْنَيْنِ وَالْخَمِيسِ فَأُحِبُّ أَنْ يُعْرَضَ عَمَلِي وَأَنَا صَائِمٌ (ت عن أبى هريرة)

″Pazartesi ve Perşembe günleri ameller Allah’u Teâlâ’ya arz olunur. Ben de amelimin oruçluyken arz olunmasını isterim.″[7]

Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سُئِلَ عَنْ صَوْمِ الْاِثْنَيْنِ فَقَالَ فِيهِ وُلِدْتُ وَفِيهِ أُنْزِلَ عَلَيَّ (م د ن عن ابى قتادة الانصارى)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Pazartesi günleri oruç tutardı. Kendisine bu oruç hakkında sorulduğunda şöyle buyurdu: ″İşte o gün, benim doğduğum ve bana vahiy olunduğu gündür.″[8]

Şaban ayında tutulan oruçlar hakkında da Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ şöyle buyurmuştur:

وَلَمْ أَرَهُ صَائِمًا مِنْ شَهْرٍ قَطُّ أَكْثَرَ مِنْ صِيَامِهِ مِنْ شَعْبَانَ كَانَ يَصُومُ شَعْبَانَ كُلَّهُ كَانَ يَصُومُ شَعْبَانَ إِلَّا قَلِيلًا (م عن عائشة)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’i hiçbir ayda Şaban ayında olduğu kadar çok oruçlu bulunduğunu görmedim. O bâzen Şaban ayının tamamını oruçlu geçirirdi. Bâzen de birazı müstesnâ, Şaban ayının çoğunda oruç tutardı. O neredeyse Şaban ayının tamamını oruçla geçirirdi.″[9]

Bir gün oruç tutup bir gün yemek sûretiyle tutulan oruçlar da müstehabdır. Bu hususta da Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ مِنْ أَفْضَلِ الصِّيَامِ صِيَامَ أَخِي دَاوُدَ كَانَ يَصُومُ يَوْمًا وَيُفْطِرُ يَوْمًا (حم عن ابن عباس)

″En faziletli oruç, kardeşim Dâvud’un tuttuğu oruçtur; o bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı.″[10]

- Diğer mübah günlerde Allah’u Teâlâ’nın rızâsı için tutulan oruçlar ise mendubdur (sevaplıdır).

Ayrıca üzerinde Ramazan ayından kazâya kalmış oruç bulunan kimsenin, nâfile oruç tutması mekruh değildir.

4- Mekruh oruçlar: Mekruh olan oruçlar da tahrîmen mekruh[11] olan oruçlar ve tenzîhen mekruh[12] olan oruçlar diye iki kısma ayrılır.

a- Tahrîmen mekruh oruçlar: Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban bayramının dört gününde tutulacak oruçlar tahrîmen mekruhtur. Çünkü bu günler, Allah’u Teâlâ’nın kullarına olan birer ziyâfet günüdür. Bu ziyâfetten kaçınmak uygun olmaz.Bununla beraber bu günlerde tutulan oruçlar yine oruçtur. Ancak bozulursa kazâsı gerekmez. Çünkü câiz görülmeyen şey benimsenmiştir. Diğer bir görüşe göre ise, kâzası gerekir.

Bu hususta Akabe b. Amr Radiyallâhu anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir.

نَهَا رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ صَوْمِ يَوْمِ وَيَوْمِ النَّحْرِ وَأَيَّامِ التَشْرِيقِ وَقَالَ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي الْأَيَّامِ الْمَنْهِيَّةِ اِنَّهَا أَيَّامُ أَكْلٍ وَشُرْبٍ وَبِعَالٍ (وَهُوَ الْمُبَاعَلَةُ اَىْ مُلَاعَبَةُ الرَّجُلِ اَهْلَهُ وَقَالَ اَيْضًا) أَلَا لَا تَصُومُوا هَذِهِ الْأَيَّامِ.

″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, Ramazan bayramının birinci günü ve Kurban bayramının birinci günü ile teşrik günleri olan ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri oruç tutmayı yasakladı ve ″Bu günler yeme, içme ve erkeğin ailesiyle eğleneceği günleridir. Dikkat edin! Bu günlerde oruç tutmayın″ buyurdu.″[13]

Bir diğer Hadis-i Şerif’te de:

أَيَّامُ التَّشْرِيقِ أَيَّامُ أَكْلٍ وَشُرْبٍ وَذِكْرِ اللّٰهِ عَزَّ وَجَلَّ (د حم عن نبيشة الهذلى)

″Teşrik günleri, yeme, içme ve Allah’u Teâlâ’yı zikir günleridir″[14] diye geçmektedir.

Bayram günlerinin mutlu ve neşe ile geçirilmesi gerekir. Bu hususta Urve’nin Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ’dan naklettiği Hadis-i Şerif şöyledir:

أَنَّ أَبَا بَكْرٍ دَخَلَ عَلَيْهَا وَعِنْدَهَا جَارِيَتَانِ فِي أَيَّامِ مِنًى تُغَنِّيَانِ وَتَضْرِبَانِ وَرَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مُسَجًّى بِثَوْبِهِ فَانْتَهَرَهُمَا أَبُو بَكْرٍ فَكَشَفَ رَسُولُ اللّٰهِ عَنْهُ وَقَالَ دَعْهُمَا يَا أَبَا بَكْرٍ فَإِنَّهَا أَيَّامُ عِيدٍ وَقَالَتْ رَأَيْتُ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَسْتُرُنِي بِرِدَائِهِ وَأَنَا أَنْظُرُ إِلَى الْحَبَشَةِ وَهُمْ يَلْعَبُونَ وَأَنَا جَارِيَةٌ فَاقْدِرُوا قَدْرَ الْجَارِيَةِ الْعَرِبَةِ الْحَدِيثَةِ السِّنِّ (م عن عائشة)

Mina günlerinde (Kurban bayramının ilk üç gününün birinde), Hz. Âişe’nin yanında teğanni ile şiir söyleyen ve def çalan iki kız varken yanına Hz. Ebû Bekir girdi. O sırada Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de elbisesine bürünmüştü. Hz. Ebû Bekir o iki kızı azarladı. Bunun üzerine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem yüzünü açıp: ″Yâ Ebû Bekir! Onlara ilişme, bu günler bayram günleridir″ buyurdu. Hz. Âişe dedi ki: ″Habeşliler oyun oynarken ben de onları seyrediyordum. Bu halde iken Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in kendi örtüsüyle beni örttüğünü gördüm. O zaman ben henüz bir kız çocuğu idim. Oyunu seven küçük yaşta bir çocuğun artık neler yapabileceğini varın kıyas edin.″[15]

b- Tenzîhen mekruh oruçlar: Yalnız Cuma veya yalnız Cumartesi günü ve Muharrem ayının sâdece ″Aşûre günü″ olarak bilinen onuncu günü oruç tutmak tenzîhen mekruhtur. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

لَا يَصُومَنَّ أَحَدُكُمْ يَوْمَ الْجُمُعَةِ إِلَّا يَوْمًا قَبْلَهُ أَوْ بَعْدَهُ. (خ عن أبى هريرة)

″Sizden biriniz, Cuma’dan bir gün önce veya bir gün sonra da oruç tutmadıkça, sâdece Cuma günü oruç tutmasın.″[16]

لَا تَصُومُوا يَوْمَ السَّبْتِ إِلَّا فِيمَا افْتُرِضَ عَلَيْكُمْ (ه عن عبد اللّٰه بن بسر)

″Üzerinize farz olan oruç müstesnâ, Cumartesi günü (tek olarak) oruç tutmayın.″[17]

صُومُوا يَوْمَ عَاشُورَاءَ وَخَالِفُوا فِيهِ الْيَهُودَ صُومُوا قَبْلَهُ يَوْمًا أَوْ بَعْدَهُ يَوْمًا (حم هب عن ابن عباس)

″Aşûreden bir gün önce veya bir gün sonra da oruç tutarak Yahudilere muhalefet edin.″[18]

Nevruz″ denilen ilkbahar gününde ve ″Mehrican″ denilen sonbahar gününde kasten tutulan oruçlar da tenzîhen mekruhtur. Çünkü bu günlere hürmet edilmiş gibi olur. Oysa ki bunlara hürmet haramdır. Acemlerin âdetidir. Eğer adet üzere tutulan bir oruç bu günlere rastlarsa, o zaman mekruh değildir.

Akşam orucu bozmayıp iki gün birbirine bitişik olarak oruç tutulması da mekruhtur.Buna ″Visal orucu″ denir. Bu hususta Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

نَهَى رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ الْوِصَالِ رَحْمَةً لَهُمْ فَقَالُوا إِنَّكَ تُوَاصِلُ قَالَ إِنِّي لَسْتُ كَهَيْئَتِكُمْ إِنِّي يُطْعِمُنِي رَبِّي وَيَسْقِينِ (خ عن عائشة)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Mü’minlere rahmet olarak, iftar etmeden peş peşe iki gün üst üste oruç tutmayı yasakladı. Onlar: ″Yâ Resûlallah! Ama sen böyle tutuyorsun″ deyince buyurdu ki: ″Ben sizin gibi değilim. Rabbim beni yedirir, içirir.″[19]

Hacılar için, güçsüzlük verecek olduğu takdirde, ″Terviye″ ve ″Arefe″ günlerinde oruç tutmak mekruhtur. Çünkü daha sonra yapacakları hac işlerini yerine getirmekten âciz kalabilirler. Zîrâ hacılar için şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنْ صَوْمِ يَوْمِ التَّرْوِيَةِ وَيَوْمِ عَرَفَةَ وَيَوْمِ النَّحْرِ وَأَيَّامِ التَّشْرِيقِ (عن عقبة بن عامر الجهنى)

″ResûlullahSallallâhu aleyhi ve sellem, Terviye günü, Arefe günü, Bayram günü ve Teşrik günleri oruç tutmayı yasakladı.″[20]

Bir kadının, kocasının izni olmadan nâfile oruç tutması mekruhtur. Kocası dilerse bu orucu bozdurabilir. Kadın da sonradan kocası izin verince veya kadın yalnız kalınca, o bozmuş olduğu orucu kazâ eder.Bununla beraber bir erkek hasta olursa veya oruçlu bulunursa veya hac ve umre için ihramda ise, zevcesini nâfile oruçtan menedemez. Çünkü bu durumlarda zevcesine yakınlık gösteremez. Kadının tutacağı nâfile oruç hakkında Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

لَا تَصُومُ الْمَرْأَةُ وَبَعْلُهَا شَاهِدٌ إِلَّا بِإِذْنِهِ (خ عن أبى هريرة)

″Bir kadın, kocası yanında iken onun izni olmadan Ramazan’ın dışında oruç tutmasın″[21] diye buyurmuştur.

Bir ücret karşılığında çalışan bir kimse, çalışmasına noksanlık verecekse, işverenin rızâsı olmadıkça nâfile oruç tutamaz. Fakat böyle bir zarara sebebiyet vermeyecekse, işverenin iznine gerek kalkmaksızın nâfile oruç tutabilir.

Ara vermeden tam bir seneyi oruçlu geçirmeyi adayan bir kimsenin, Bayram günlerini oruçlu geçirmesi mekruhtur. Bayram günlerini daha sonra kazâ etmesi gerekir. Eğer Bayram günlerini de oruçlu geçirirse, mekruh olmakla birlikte geçerlidir, kazâsı gerekmez. Aynı şekilde Ramazan orucunun da kazâsı gerekmez. Çünkü Ramazan bu adağa dâhil değildir, o zâten farzdır.

Oruç tutup bununla beraber bir ibâdet inancı ile hiçbir şey konuşmamak sûretiyle ″Sükut orucu″ tutmak mekruhtur. Fakat düşünmek için veya faydasız sözlerden kaçınmak için susmak mekruh değildir.

Ramazan’dan mı, yoksa Şaban’dan mı olduğu bilinmeyen günde, ancak nâfile oruç tutmak câiz olur. Bu şüpheli günde, Ramazan-ı Şerif’ten veya başka bir vacipten niyet edilerek oruç tutulması mekruhtur. Bu husus, ″Ramazan orucu günlerinin hesaplanması″ bölümünde ayrıntılı olarak anlatılmıştır.


[1] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 21302; Sünen-i Nesâî, Sıyâm 83.

[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 2047; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 2988.

[3] Sünen-i Nesâî, Sıyâm 83; Sünen-i Tirmizî, Savm 54; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 53/3.

[4] Haram aylar: Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Receb’dir. Bu hususta bakınız: Sahih-i Buhârî, Tefsir-i Tevbe 8, Edâha 5; Sahih-i Müslim, Kasâme 9 (29).

[5] Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 24237; Taberânî, Mu’cem’ul-Evsat, Hadis No 1856.

[6] Sahih-i Müslim, Siyam 39 (204 Sünen-i İbn-i Mâce, Sıyâm 33.

[7] Sünen-i Tirmizî, Savm 44.

[8] Sahih-i Müslim, Siyam 36 (198 Rudânî, Cem’ul-Fevaid, Hadis No: 3012.

[9] Sahih-i Müslim, Sıyâm 36 (176).

[10] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 2728; Sahih-i Müslim, Sıyâm 35 (192); Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 24159.

[11] Tahrîmen Mekruh: Harama yakın olan mekruhtur. Mekruh olan vakitlerde namaz kılmak, vâcipleri terk etmek gibi. Tahrîmen Mekruh olan bir şeyi işleyen günahkâr olur.

[12] Tenzîhen Mekruh: Helâle yakın olan mekruhtur. Cemaate giden kimsenin soğan sarımsak yemesi gibi. Tenzîhen Mekruh olan bir şeyi yapana günah yoktur, kınama vardır.

[13] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 161; Taberâni, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 11422. Yine bakınız: Sahih-i Buhârî, Savm 67.

[14] Sünen-i Ebû Dâvud, Dahâya 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 19797.

[15] Sahih-i Müslim, İydeyn 4 (17 Sahih-i Buhârî, İydeyn 2-3. Bu Hadis-i Şerif, diğer bir nakilde de şöyle geçmektedir: Bir defa yanımda Ensâr kızlarından iki kız varken Hz. Ebû Bekir yanıma girdi. O kızlar Buâs gününde Ensâr’ın birbirleri hakkında söyledikleri şiirleri tegannî ediyorlardı. Bu iki kız, teganniyi adet edinmiş kızlar da değillerdi. Hz. Ebû Bekir: ″Bu ne hal? Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in yanında şeytan muzmuru mu?″ diyerek beni azarladı. Bu bir bayram günü idi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Yâ Ebû Bekir onlara ilişme. Her kavmin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır.″ (Sahih-i Müslim, İydeyn 4 (16))

[16] Sahih-i Buhârî, Savm 63.

[17] Sünen-i İbn-i Mâce, Sıyâm 38.

[18] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 2047; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 2988.

[19] Sahih-i Buhârî, Savm 47; Sahih-i Müslim, Sıyam 11 (56 Sünen-i Ebû Dâvûd, Savm 24.

[20] Serahsî, Mebsut, c. 4, s. 69.

[21] Sahih-i Buhârî, Nikah 84; Sahih-i Müslim, Sıyâm 56; Sünen-i Ebû Dâvûd, Savm 24.