Zilhicce’nin İlk On Günü:

Zilhicce ayı, kamerî ayların on ikincisidir. Bu ayın ilk on gününde hac görevleri yapılır ve onuncu günü de Kurban bayramıdır.

Zilhicce ayının ilk on gününün önemine dair Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَا مِنْ أَيَّامٍ أَفْضَلُ عِنْدَ اللّٰهِ مِنْ أَيَّامِ عَشْرِ الْاَضْحَى فَاَكْثِرُوا فِيهِنَّ مِنْ ذِكْرِ اللّٰهِ تَعَالَى (المسند للامام الاعظم ابى حنيفة رحمه اللّٰه عن ابن عباس)

″Allah katında, Zilhicce ayının ilk on gününden daha kıymetli günler yoktur. O günlerde Allah’u Teâlâ’yı çok zikredin.″[1]

Hacılara benzeme hususunda Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ رَأَى مِنْكُمْ هِلَالَ ذِي الْحِجَّةِ فَأَرَادَ أَنْ يُضَحِّيَ فَلَا يَقْرَبَنَّ لَهُ شَعَرًا وَلَا ظُفْرًا (ه عن ام سلمة)

″Sizden her kim Zilhicce ayının hilâlini görüp de bayramda kurban kesmek isterse,[2] artık (kurbanını kesinceye kadar) vücudundaki kıllara ve tırnaklara yaklaşmasın.″[3]

Hanefilere, Şâfiilerin meşhur kavline ve İmam Mâlik’ten yapılan bir rivâyete göre, Hadis-i Şerif’teki yasaklanma, tenzîhen mekruhluk içindir.[4] Tenzîhen mekruh; helâle yakın olan mekruhtur. Cemaate giden kimsenin soğan sarımsak yemesi gibi. Tenzîhen mekruh olan bir şeyi yapana günah yoktur, kınama vardır. Ancak bunlardan kaçınmak, övülmeyi ve sevabı gerektirir. Yani o günlerde hacda ihrama girenler gibi saçını ve tırnaklarını kesmeyen kimse sevaba nâil olur. Böyle yapmayan kimse için de bir günah yoktur, ancak kınama vardır, demektir. Bayramda kurban kesmek niyetinde olan kimsenin, Zilhicce ayının ilk on gününde kıllarını gidermemesi ve tırnaklarını kesmemesinin hikmeti ile ilgili olarak Hz. Sindî: ″Bir kavle göre kurban sahibinin kendisini ihramlı kimselere benzetmesidir. Diğer bir görüşe göre amaç, vücudun bütünüyle Cehennem ateşinden azatlanmasıdır″ der.[5]

Zilhicce’nin ilk on günü hakkında Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ’dan şöyle nakledilmiştir:

كَانَ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللّٰهِ صَلّٰى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَجُلٌ يُحِبُّ السَّمَاعَ يَعْنِى الْغِنَاءَ، وَكَانَ إِذَا أُهِلَّ هِلَالُ ذِي الْحِجَّةِ أَصْبَحَ صَائِمًا، فَاتَّصَلَ الْحَدِيثُ بِرَسُولِ اللّٰهِ صَلّٰى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَأَحْضَرُوا الرَّجُلَ وَقَالَ لَهُ: مَا حَمَلَكَ عَلَى صِيَامِ هَذِهِ الْأَيَّامِ، فقال: يَا رَسُولَ اللّٰهِ إِنَّهَا أَيَّامُ مَشَاعِرَ وَأَيَّامُ الْحَجِّ فَأَحْبَبْتُ أَنْ يُشْرِكَنِيَ اللّٰهُ تَعَالَى فِي دُعَائِهِمْ فَقَالَ لَهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَكَ بِعَدَدِ كُلٍّ تَصُومُهُ عِتْقُ أَلْفِ رَقَبَةٍ وَ أَلْفِ بَدَنَةٍ تُهْد۪يهَا وَ أَلْفُ فَرَسٍ تَحْمِلُ عَلَيْهَا فِي سَبِيلِ اللّٰهِ فَإِذَا كَانَ يَوْمَ عَرَفَةَ فَلَكَ عِتْقُ أَلْفَيْ رَقَبَةٍ وَأَلْفَيْ بَدَنَةٍ تُهْدِيهَا وَ أَلْفَيْ فَرَسٍ تَحْمِلُ عَلَيْهَا فِي سَبِيلِ اللّٰهِ وَ صِيَامُ سَنَةٍ قَبْلَهَا وَسَنَةٍ بَعْدَهَا.

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem zamanında zengin olmayı arzulayan bir adam vardı. Zilhicce ayı girdiğinde oruçlu olarak sabaha çıkar idi. Onun bu hâli Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e ulaşınca, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem o kimseyi huzuna çağırıp: ″Bu günlerde seni oruç tutmaya mecbur eden nedir?″diye sordu. O kimse de: ″Yâ Resûlallah! Bu günler hac günleridir. Hacıların duâlarına Allah’u Teâlâ beni ortak kılmasını arzu ettim″ deyince, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem ona şöyle buyurmuştur: ″Senin bu günlerde oruçlu olduğun her gün için bin köle azat etmiş ve bin deve kurban eylemiş ve Allah yolunda gazaya götürmek için bin at bağışlamış sevabı vardır. Arefe günü olduğunda senin için iki bin köle azat etmiş ve iki bin deve kurban eylemiş ve Allah yolunda gazaya götürmek için iki bin at bağışlamış sevabı ve ondan evvel bir sene, ondan sonra bir sene oruç tutmuş sevabı vardır.″[6]

Yine Zilhicce’nin ilk on günü içinde kılınan namaz hakkında Hz. Ali Kerremallâhu veche’den nakledildiğine göre, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِذَا دَخَلَ عَشْرُ ذِي الْحِجَّةِ، فَجِدُّوا فِي الطَّاعَةِ، فَإِنَّهَا أَيَّامٌ فَضَّلَهَا اللّٰهُ تَعَالَى وَجَعَلَ حُرْمَةَ لَيْلِهَا كَحُرْمَةِ نَهَارِهَا، فَمَنْ صَلّٰى فِي لَيْلَةٍ مِنْ لَيَالِي الْعَشْرِ فِي الثُّلُثِ الْأَخِيرِ أَرْبَعَ رَكَعَاتٍ يَقْرَأُ فِي كُلِّ رَكْعَةٍ بِالْحَمْدِ مَرَّةً، وَالْمُعَوِّذَتَيْنِ، وَيُكَرِّرُ سُورَةَ الْإِخْلَاصِ ثَلَاثًا، وَيَقْرَأُ آيَةَ الْكُرْسِيِّ، وَيُكَرِّرُ ذٰلِكَ فِي كُلِّ رَكْعَةٍ، فَإِذَا فَرَغَ مِنْ صَلَاتِهِ رَفَعَ يَدَيْهِ وَقَالَ: (سُبْحانَ ذِي الْعِزَّةِ وَالجَبَرُوتِ، سُبْحانَ ذِي الْقُدْرَةِ وَالْمَلَكُوتِ، سُبْحَانَ اللّٰهِ الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ، لَا إِلٰهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِى وَيُمِيتُ، وَهُوَ حَيٌّ لَا يَمُوتُ، سُبْحَانَ اللّٰهِ رَبِّ الْعِبَادِ وَالْبِلَادِ، وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ حَمْدًا كَثِيرًا طَيِّبًا مُبَارَكًا عَلَى كُلِّ حَالٍ، اَللّٰهُ أَكْبَرُ كَبِيرًا، رَبُّنَا جَلَّ جَلَالُهُ وَقُدْرَتُهُ بِكُلِّ مَكَانٍ) ثُمَّ يَدْعُو بِمَا شَاءَ، فَإِنَّ لَهُ مِنَ الْأَجْرِ بِإِزَاءِ مَنْ حَجَّ إِلَى بَيْتِ اللّٰهِ الْحَرَامِ وَزَارَ قَبْرَ النَّبِيِّ صَلّٰى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَجَاهَدَ فِي سَبِيلِ اللّٰهِ، وَلَمْ يَسْأَلِ اللّٰهَ شَيْئًا إِلَّا أَعْطَاهُ إِيَّاهُ، وَإِنْ صَلَّاهاَ فِي كُلِّ لَيْلَةٍ مِنْ لَيَالِي الْعَشْرِ، أَحَلَّهُ اللّٰهُ تَعَالَى الْفِرْدَوْسَ الْأَعْلَى، وَمَحَا عَنْهُ كُلَّ سَيِّئَةٍ، وَقِيلَ لَهُ: اسْتَأْنِفِ الْعَمَلَ، فَإِذَا كَانَ يَوْمَ عَرَفَةَ، وَصَامَ نَهَارَهَا، وَصَلّٰى لَيْلَهَا، وَدَعَا بِهَذَا الدُّعَاءِ، وَأَكْثَرَ التَّضَرُّعَ بَيْنَ يَدَيِ اللّٰهِ تَعَالٰى يَقُولُ اللّٰهُ: يَا مَلَائِكَتِي اشْهَدُوا أَنِّي قَدْ غَفَرْتُ لَهُ وَأُشْرَكْتُهُ بِالْحُجَّاجِ إِلَى بَيْتِي، قَالَ: فَتَسْتَبْشِرُ الْمَلَائِكَةُ بِمَا يُعْطِي اللّٰهُ تَعَالَى ذٰلِكَ الْعَبْدَ بِصَلَاتِهِ وَدُعَائِهِ. (عن على)

″Zilhicce’nin ilk on günü girdiğinde, sizler taat ve ibâdete gayret edin. Zîrâ Allah’u Teâlâ o günleri diğer günler üzerine efdal kılmış ve onun gecesine hürmeti gündüzüne hürmet gibi kılmıştır. Bir kimse, Zilhicce’nin ilk on gününde bir gecenin üçte birinin sonunda, dört rek’at namaz kılsa, her rek’atta bir Fâtiha, üç kere Âyet’el-Kürsî, üç kere İhlas’ı, Muavvezeteyn’i (Felak ve Nas Sûrelerini) birer kere okuyarak namaz kılsa ve namazını tamamlayınca: ″Subhâne zil-izzeti vel-ceberûti, subhâne zil-kudreti vel-melekûti, subhânallâh’il-hayyillezî lâ yemûtu, lâ ilâhe illâ hüve yuhyî ve yumîtu ve hüve hayyun lâ yemûtu, subhânallâhi Rabb’il-ibâdi vel-bilâdi, velhamdulillâhi hamden kesîran tayyiben mübâreken alâ külli hâlin Allâhu ekberu kebîran, Rabbuenâ celle celâluhû ve kudratuhû bi külli mekânin″[7] dese, sonra dilediği üzere duâ etse, o kimse için Kâbe’yi haccetmiş ve Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabrini ziyaret etmiş ve Allah yolunda cihat etmişçesine ecir, sevap vardır. Ve her dilediği şeyi Allah’u Teâlâ kendisine verir. Eğer bu zikredilen namazı, bu on günlerin her gecesinde kılsa, Allah’u Teâlâ ona Firdevs-i A’lâ’yı helal kılar ve ondan her kötülüğü siler. Arefe günü olduğunda o günü oruçlu olsa ve gecesinde bu zikredilen namazı kılsa, beyan olunduğu üzere duâ etse ve Allah’u Teâlâ’ya ziyâde niyaz eylese, Allah’u Teâlâ: ″Ey benim meleklerim! Sizler şâhid olun ki, Ben o kimseyi mağfiret ettim ve Kâbe’yi haccedenlere onu ortak kıldım″ der. Ve bu halde melekler, o Mü’min kulun kıldığı bu namaz ve yaptığı duâsı sebebiyle Allah’u Teâlâ’nın ihsan buyurduğu ecirden, sevaptan dolayı sevinçlerini açıkça belli ederler.″[8]


[1] İmam-ı Âzam Ebû Hanife Rahimehullah, Müsned, Hadis No: 404/15.

[2] İmam Şâfii, bu Hadis-i Şerif’i kurban kesmenin vâcip olmadığına delil saymıştır. Çünkü Hadis-i Şerif’te, ″Kurban kesmek isterse″ ifadesi kullanılmıştır. Bu ifade kurban kesmenin isteğe bağlı olduğunu gösterir. Hz. Sindî, bu konu ile ilgili olarak da: ″Eğer biz Hanefiler, kurbanın herkese vâcip olduğunu söyleseydik, bu Hadis-i Şerif görüşümüzü reddederdi. Ama biz kurbanın zenginlere vâcip ve zengin olmayanlara mendub olduğunu söyleyince bu Hadis-i Şerif bizim aleyhimizde bir delil olmaz″ der. (Sünen-i İbn-i Mâce, Tercüme ve Şerhi, Edâha 11, c. 8, s. 485)

[3] Sünen-i İbn-i Mâce, Edâha 11. Bir rivâyette de, إِذَا دَخَلَ الْعَشْرُ وَأَرَادَ أَحَدُكُمْ أَنْ يُضَحِّيَ فَلَا يَمَسَّ مِنْ شَعَرِهِ وَلَا بَشَرِهِ شَيْئًا ″Zilhicce ayının ilk on günü girip de biriniz bayramda kurban kesmek istediği zaman, artık (kurbanını kesinceye kadar) kendi vücudunun kıllarından ve derisinden hiçbir şeye dokunmasın″ diye geçmektedir.

[4] Haramlık mânâsına yorumlanmamasının delili ise, Hz. Âişe’den nakledilen şu Hadis-i Şerif’tir: ″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Mekke’ye Medîne’den kurban gönderirdi. Ben de onun kurbanının boynuna takılacak ipleri büküyor ve hazırlıyordum. Kurbanları Mekke’ye yolladıktan sonra Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, ihramlı kimsenin sakındığı şeylerin hiçbirinden sakınmazdı.″ (Sünen-i İbn-i Mâce, Menâsik 94).

[5] Sünen-i İbn-i Mâce, Tercüme ve Şerhi, Edâha 11, c. 8, s. 485.

[6] Günyet’üt-Talibin, c. 2, s. 33.

[7] Mânâsı: İzzet ve ceberut sahibi olan Rabbimiz noksan sıfatlardan uzaktır. Her şeye gücü yeten ve melekûtun sahibi olan Rabbimiz noksan sıfatlardan uzaktır. Ölmeyip diri olan Allah’u Teâlâ noksan sıfatlardan uzaktır. O’ndan başka ilah yoktur, diriltir, öldürür ve O diridir, ölmez. Kuların ve beldelerin Rabbi olan Allah, noksan sıfatlardan uzaktır. Her hâl üzere mübârek, güzel ve çok hamd ancak Allah’a mahsusutur. Rabbimiz çok büyüktür ve O’nun kudreti her yeri kuşatmıştır.

[8] Günyet’üt-Talibin, c. 2, s. 34-35.