Aşûre Günü:

Muharrem ayının onuncu gününe de Aşûre denilmektedir. Bugünün önemi hakkında çok sayıda Hadis-i Şerif nakledildiği için Aşûre Günü, bütün Müslümanlar tarafından mübârek bir gün olarak kutlanmaktadır. Bu gün hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

يَوْمُ عَاشُورَاءَ أُهْبِطَ عَلَى الْجُودِيِّ فَصَامَ نُوحٌ وَمَنْ مَعَهُ وَالْوَحْشُ شُكْرًا لِلّٰهِ عَزَّ وَجَلَّ وَفِي يَوْمِ عَاشُورَاءَ أفْلَقَ اللّٰهُ الْبَحْرَ لِبَنِي إِسْرَائِيلَ وَفِى يَوْمِ عَاشُورَاءَ تَابَ اللّٰهُ عَزَّ وَجَلَّ عَلَى آدَمَ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَعَلَى مَدِينَةِ يُونُسَ وَفِيهِ وُلِدَ اِبْرَاهِيمُ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ (طب عن سعيد بن أبي راشد)

″Aşûre Günü Nûh’un gemisi Cudi Dağı’na indirildi. O gün Nûh ve yanındakiler, Allah’a şükür için oruçlu idiler. Allah’u Teâlâ denizi, İsrailoğulları için Aşûre Günü yardı. Aşûre Günü Allah’u Teâlâ, Âdem Aleyhisselâm’ın tevbesini ve Yunus’un kavminin tevbesini kabul etti. İbrâhim Aleyhisselâm da o gün doğdu.″[1]

Aşûre günü, duâların kabul olduğu, Peygamberlerin kiminin doğduğu, kiminin de vefât ettiği gündür, kiminin düşmandan kurtulup, kiminin de düşmanını helâk ettiği gündür. İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’dan nakledilen bir Hadis-i Şerif’te Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ صَامَ يَوْمَ عَاشُورَاءَ كَتَبَ اللّٰهُ لَهُ بِهَا عِبَادَةَ سِتِّينَ سَنَةً بِصِيَامِهَا وَقِيَامِهَا وَمَنْ صَامَ يَوْمَ عَاشُورَاءَ أُعْطِيَ ثَوَابَ أَلْفِ شَهِيدٍ وَمَنْ صَامَ يَوْمَ عَاشُورَاءَ كَتَبَ اللّٰهُ لَهُ أَجْرَ أَهْلِ سَبْعِ سَمٰوَاتٍ وَمَنْ فَطَّرَ مُؤْمِنًا يَوْمَ عَاشُورَاءَ فَكَأَنَّمَا أَفْطَرَ عِنْدَهُ جَمِيعُ أُمَّةِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَشْبَعَ بُطُونَهُمْ وَمَنْ مَسَحَ عَلَى رَأْسِ يَتِيمٍ فِي يَوْمِ عَاشُورَاءَ رُفِعَتْ لَهُ بِكُلِّ شَعْرَةٍ عَلَى رَأْسِهِ دَرَجَةٌ فِي الْجَنَّةِ فَقَالَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ يَا رَسُولَ اللّٰهِ لَقَدْ فَضَّلَنَا اللّٰهُ بِيَوْمِ عَاشُورَاءَ قَالَ صَلّٰى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ خَلَقَ اللّٰهُ تَعَالَى السَّمَوَاتِ يَوْمَ عَاشُورَاءَ وَالْأَرْضَ كَمِثْلِهِ وَخَلَقَ الْجِبَالَ يَوْمَ عَاشُورَاءَ وَالنُّجُومَ كَمِثْلِهِ وَخَلَقَ الْعَرْشَ يَوْمَ عَاشُورَاءَ وَالْكُرْسِيَّ كَمِثْلِهِ وَخَلَقَ اللَّوْحَ يَوْمَ عَاشُورَاءَ وَالْقَلَمَ كَمِثْلِهِ وَخَلَقَ جِبْرِيلَ يَوْمَ عَاشُورَاءَ وَمَلَائِكَةَ كَمِثْلِهِ وَخَلَقَ آدَمَ فِي يَوْمِ عَاشُورَاءَ وَوُلِدَ إِبْرَاهِيمُ فِي يَوْمِ عَاشُورَاءَ وَنَجَّاهُ اللّٰهُ تَعَالَى مِنَ النَّارِ يَوْمَ عَاشُورَاءَ وَفَدَى اللّٰهُ ابْنَهُ يَوْمَ عَاشُورَاءَ وَأَغْرَقَ اللّٰهُ فِرْعَوْنَ فِي يَوْمِ عَاشُورَاءَ وَرَفَعَ إِدْرِيسَ فِى يَوْمِ عَاشُورَاءَ وَكَشَفَ الضُّرَّ عَنْ أَيُّوبَ فِي يَوْمِ عَاشُورَاءَ وَرَفَعَ عِيسَى فِى يَوْمِ عَاشُورَاءَ وَوُلِدَ عِيسَى فِي يَوْمِ عَاشُورَاءَ وَتَابَ اللّٰهُ عَلَى آدَمَ فِى يَوْمِ عَاشُورَاءَ وَغُفِرَ ذَنْبُ دَاوُدَ فِى يَوْمِ عَاشُورَاءَ وَأَعْطَى اللّٰهُ الْمُلْكَ لِسُلَيْمَانَ فِى يَوْمِ عَاشُورَاءَ وَاسْتَوَى الرَّبُّ تَبَارَكَ عَلَى الْعَرْشِ فِى يَوْمِ عَاشُورَاءَ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ فِى يَوْمِ عَاشُورَاءَ وَأَوَّلُ مَطَرٍ نَزَلَ مِنَ السَّمَاءِ يَوْمَ عَاشُورَاءَ وَأَوَّلُ رَحْمَةٍ نَزَلَتْ فِى يَوْمِ عَاشُورَاءَ وَمَنِ اغْتَسَلَ يَوْمَ عَاشُورَاءَ لَمْ يَمْرَضْ مَرَضًا إِلَّا مَرَضَ الْمَوْتِ وَمَنِ اكْتَحَلَ بِالْإِثْمِدِ يَوْمَ عَاشُورَاءَ لَمْ تَرْمَدْ عَيْنُهُ تِلْكَ السَّنَةِ كُلِّهَا وَمَنْ عَادَ مَرِيضًا يَوْمَ عَاشُورَاءَ فَكَأَنَّمَا عَادَ وَلَدَ آدَمَ وَمَنْ سَقٰى شَرْبَةً مِنْ مَاءٍ يَوْمَ عَاشُورَاءَ فَكَأَنَّمَا لَمْ يَعْصِ اللّٰهَ طَرْفَةَ عَيْنٍ، وَمَنْ صَلَّى أَرْبَعَ رَكَعَاتٍ يَوْمَ عَاشُورَاءَ يَقْرَأُ فِي كُلِّ رَكْعَةٍ فَاتِحَةَ الْكِتَابِ مَرَّةً وَخَمْسِينَ مَرَّةً {قُلْ هُوَ اللّٰهُ أَحَدٌ} غَفَرَ اللّٰهُ تَعَالٰى لَهُ ذُنُوبَ خَمْسِينَ عَامًا مَاضِيًا وَخَمْسِينَ عَامًا مُسْتَقْبِلاً، وَبَنَى لَهُ فِي الْمَلَأِ الْأَعْلٰى أَلْفَ مِنْبَرٍ مِنْ نُورٍ (عم ابن عباس)
وَقَدْ وَرَدَ فِي حَدِيثٍ آخَرَ: مَنْ صَلّٰى يَوْمَ عَاشُورَاءَ أَرْبَعَ رَكَعَاتٍ، بِتَسْلِيمَتَيْنِ يَقْرَأُ فِي كُلِّ رَكْعَةٍ فَاتِحَةَ الْكِتَابِ مَرَّةً وَاحِدَةً، وَ {إِذَا زُلْزِلَتِ الْأَرْضُ زِلْزَالَهَا} مَرَّةً، وَ{قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ} مَرَّةً وَ {قُلْ هُوَ اللّٰهُ أَحَدٌ} مَرَّةً، وَيُصَلِّي عَلَى النَّبِيِّ صَلّٰى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سَبْعِينَ مَرَّةً إِذَا فَرَغَ مِنْهَا (مروي ذلك في حديث أبى هريرة رضي اللّٰه عنه)

Bir kimse, Aşûre günü oruç tutarsa, Allah’u Teâlâ onun için altmış senelik namazlı oruçlu sevap yazar. Bir kimse, Aşûre günü oruç tutarsa, onun için bin şehit sevâbı verilir. Bir kimse, Aşûre günü oruç tutarsa, onun için Allah’u Teâlâ yedi kat semâdakilerin sevabı kadar sevap yazar. Bir kimse Aşûre günü oruçlu bir Mü’mine iftar ziyafeti verirse, Muhammed ümmetinin tümüne iftar ziyafeti vermiş ve onların karınlarını doyurmuş kadar olur. Bir kimse Aşûre günü bir yetimin başını okşarsa, onun başındaki tüylerin sayısı kadar Allah’u Teâlâ kendisine Cennette derecesini artırır.

Bu sırada Hz. Ömer Radiyallâhu anhu: ″Yâ Resûlallah! Allah’u Teâlâ Aşûre gününü vermekle bize üstünlük ihsan eyledi″ deyince, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Evet, Allah’u Teâlâ Hazretleri sizi Aşûre günü ile üstün kıldı″ diye buyurdu.

Bundan sonra Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ″Allah’u Teâlâ semâları ve yeri Aşûre günü yarattı. Dağları da Aşûre günü yarattı. Yıldızları da Aşûre günü yarattı. Arş’ı Aşûre günü yarattı. Kürsî’yi dahi Aşûre günü yarattı. Levh’i Aşûre günü yarattı; Kalem’i dahi onun gibi bir Aşûre günü yarattı. Cebrâil Aleyhisselâm’ı Aşûre günü yarattı, melekleri dahi onun gibi bir Aşûre günü yarattı. Adem Aleyhiselâm Aşûre günü yaratıldı. İbrâhim Aleyhisselâm, Aşûre günü doğdu. Allah’u Teâlâ onu ateşten Aşûre günü kurtardı. Oğluna dahi, kocaman koç fedâisini Aşûre günü yolladı. Firavun, Aşûre günü suda boğuldu. İdris Aleyhisselâm, Aşûre günü semâya yükseldi. Eyyüb Aleyhisselâm, Aşûre günü hastalığından kurtuldu. İsâ Aleyhisselâm, Aşûre günü semâya yükseldi. İsâ Aleyhisselâm’ın doğumu dahi Aşûre günü olmuştu. Allah’u Teâlâ Âdem Aleyhisselâm’ın tevbesini Aşûre günü kabul buyurdu. Dâvud Aleyhisselâm’ın günahı Aşûre günü bağışlandı. Allah’u Teâlâ, Süleyman Aleyhisselâm’a mülkünü Aşûre günü verdi. Yüce Rahman Rabb‘in, Arş’a istivâsı Aşûre günü olmuştur. Kıyâmet dahi Aşûre günü kopacaktır. Semâdan ilk yağmur Aşûre günü yağmıştır. İlk rahmet Aşûre günü nâzil olmuştur.

Bir kimse, Aşûre günü boy abdesti alırsa, o sene ölüm hastalığı hâriç hiç hasta olmaz. Bir kimse, Aşûre günü gözlerine sürme çekerse, sene boyunca göz ağrısı görmez. Bir kimse, Aşûre günü bir hastayı ziyaret ederse, Âdem’in oğlunu ziyaret etmiş gibi sevap alır[2]. Aşûre günü birine bir içimlik su veren kimse, göz açıp kapayacak kadar zaman dahi Allah’a âsi olmamış gibi olur.

Bir kimse, her iki rek’atta bir selâm ile her rek’atta Fâtiha Sûresi ve elli kere İhlas sûresi okuyarak dört rek’at namaz kılarsa, Allah’u Teâlâ onun elli senelik geçmiş, elli senelik de gelecek günahlarını bağışlar. Mele-i A’lâ’da dahi, onun için nurdan bir köşk yapar.[3]

Ebû Hüreyre Radiyallâhu anhu’dan nakledilen bir başka rivâyette de bu namaz şöyle tarif edilmiştir: ″Dört rek’at olup iki rek’atta selâm verilir. Her rek’atta bir Fâtiha sûresi, bir Zilzal Sûresi, bir Kâfirûn Sûresi bir kere de İhlâs Sûresi okunur. Namaz bittikten sonra da Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem‘e yetmiş kere salavat okunur.″[4]

Aşûre gününde Peygamberlere çok fütuhatlar, İslâmiyet’te çok önemli şeyler olmuştur. Bu sebeple o gün, mübârek bir gündür. Bu günü Müslümanların ibâdetle ve sevinçle kutlaması gerekir. Hz. Hüseyin Efendimizin Aşûre Günü şehit edildiğinden dolayı, o günde mâtem tutmak Ehl-i Sünnet inancına göre câiz değildir. Eğer mübârek bir zâtın vefât ettiği gün mâtem tutma günü olsaydı, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in vefât ettiği gün, bütün Müslümanlar yas tutardı. Nitekim Sahâbe ve Tâbiîn, Aşûre Günü çoluk çocuğunu sevindirmek, giydirmek ve oruç tutmak gibi ameller yapmışlardır.[5] Nitekim Hz. Hüseyin Efendimizin, Yezid’e biat etmemesinin sebebi, kendisinin halife olması için değil, Yezid’in bir İslâm halifesi olamayacak kadar İslâmî yaşantıdan uzak olmasıdır.

Hz. Hasan Efendimizin döneminde Müslümanlar ikiye bölünmüştü, bir kısmı Hz. Muâviye tarafında iken, diğer kısmı da Hz. Hasan Efendimizi desteklemişti. Hz. Hasan Efendimiz Müslümanlar arasında bir fitne çıkmasın diye Hz. Muâviye’ye biat etmişti. Böylece Müslümanlar arasında birlik sağlanmıştı. İşte mesele halifelik meselesi değil, mesele İslâm’a uygun bir halifenin seçilmesi idi. Yezid’in, Hz. Hüseyin Efendimizin kendisine biat etmesi için ısrar etmesinin sebebi de, onun Müslümanların önderi konumunda olmasıdır. Çünkü onun biatı, bütün Müslümanların biat etmesi anlamına geliyordu. Hz. Hüseyin Efendimiz, Allah’ın rızâsını gözetip, Yezid’e biat etmeyerek şehâdeti seçmiştir. Muharrem ayının onuncu (Aşûre) günü, Allah yanında en makbul günlerden biri olduğundan, Hakk Teâlâ da o günde onu şehitlere serdar yapmıştır.

Hz. Hüseyin Efendimizin şehit olması, her ne kadar Müslümanları büyük bir üzüntüye sevk etmişse de, onun Yezid karşısındaki dik duruşu bütün Müslümanlar için bir örnek ve gurur duyulacak bir hâdise olmuştur. Allah’u Teâlâ, bizleri Hz. Hüseyin Efendimizin sevgisinden ve yolundan ayırmasın ve âhirette de şefaatine nâil eylesin, âmin!

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Mekkeli müşriklerin baskı ve zulümlerinden dolayı Allah’ın emriyle Medine’ye geldiğinde, oradaki yahudilerin Muharrem ayı geldiğinde Aşûre günü oruç tuttuklarını görmüş ve kendisi de o gün oruç tutulmasını emretmiştir. Bu hususta şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

قَدِمَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْمَدِينَةَ فَرَأَى الْيَهُودَ تَصُومُ يَوْمَ عَاشُورَاءَ فَقَالَ مَا هَذَا قَالُوا هَذَا يَوْمٌ صَالِحٌ هَذَا يَوْمٌ نَجَّى اللّٰهُ بَنِي اِسْرَائِيلَ مِنْ عَدُوِّهِمْ فَصَامَهُ مُوسَى قَالَ فَأَنَا أَحَقُّ بِمُوسَى مِنْكُمْ فَصَامَهُ وَأَمَرَ بِصِيَامِهِ (خ م عن ابن عباس)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Medine’ye ulaştığında, Yahudileri Aşûre günü oruç tutuyor buldu. Bunun sebebi sorulunca, Yahudiler: ″Bugün Allah’u Teâlâ’nın, Firavun’a karşı Mûsâ’ya yardım ettiği gündür. Biz onu tâzim için bugün oruç tutuyoruz″ dediler. Bunun üze­rine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Biz, Mûsâ’ya sizden daha yakınız″ buyurdu ve Aşûre orucunu emretti.[6]

Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ’dan nakledilen bir Hadis-i Şerif’te şöyle buyrulmuştur:

كَانَ عَاشُورَاءُ يُصَامُ قَبْلَ رَمَضَانَ فَلَمَّا نَزَلَ رَمَضَانُ قَالَ مَنْ شَاءَ صَامَ وَمَنْ شَاءَ أَفْطَرَ (خ عن عائشة)

Ramazan orucundan önce Aşûre orucu tutulurdu. Ramazan orucu farz olunca, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Aşûre orucunu dileyen tutar, dileyen tutmaz″ buyurdu.[7]

Aşûre orucu hakkında ayrıca Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

صُومُوا يَوْمَ عَاشُورَاءَ وَخَالِفُوا فِيهِ الْيَهُودَ صُومُوا قَبْلَهُ يَوْمًا أَوْ بَعْدَهُ يَوْمًا (حم هب عن ابن عباس)

″Aşûreden bir gün önce veya bir gün sonra da oruç tutarak Yahudilere muhalefet edin.″[8]

Aşûre gününün faziletine dair yine Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

مَنْ وَسَّعَ عَلٰى عِيَالِهِ مِنْ مَالِهِ فِي يَوْمِ عَاشُورَاءَ وَسَّعَ اللّٰهُ عَلَيْهِ سَائِرَ سَنَتِهِ، وَمَنْ صَامَ هَذَا الْيَوْمَ كَانَ كَفَّارَةَ أَرْبَعِينَ سَنَةٍ، وَمَا مِنْ أَحَدٍ أَحْيَا لَيْلَةَ عَاشُورَاءَ وَأَصْبَحَ صَائِمًا مَاتَ وَلَمْ يَدْرِ بِالْمَوْتِ (عن أبى هريرة)

″Her kim Aşûre günü ailesi için malından bolca harcarsa, Allah’u Teâlâ senenin diğer günlerinde ona bolluk ihsan eder. Bir kimse Aşûre günü oruç tutarsa, kırk senelik günahına keffâret olur. Bir kimse Aşûre gecesini ihyâ eder de, gündüzünü dahi oruçlu geçirirse, ölüm acısını anlamadan ölür.″[9]

مَنْ أَحْيَا لَيْلَةَ عَاشُورَاءَ أَحْيَاهُ اللّٰهُ تَعَالٰى مَا شَاءَ (عن على)

″Bir kimse, Aşûre gecesini ihyâ ederse (ibâdetle geçirirse), Allah’u Teâlâ onu, arzusuna uygun bir şekilde mahşer günü diriltir.″[10]

Her kim Aşûre günü şu duâ-i mübâreki yedi kere okusa sene sonuna kadar âfetten emin olur. Bu duâ-i mübârek şöyledir:

بِسْـمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ، حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ، نِعْمَ الْمَوْلاَ وَنِعْمَ النَّصِيرُ

Bismillâhirrahmânirrahîm. Hasbunallâhu ve ni’mel vekîl, ni’mel-mevlâ ve ni’men-nasîr. (Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. O bana yeter, ne güzel vekildir, ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır). Bu ifade yetmiş kere okunur. Sonra şöyle devam edilir:

سُبْحَانَ اللّٰهِ مِلْءَ الْمِيزَانِ وَمُنْتَهَى الْعِلْمِ، وَمَبْلَغَ الرِّضَى، وَزِينَةَ الْعَرْشِ، لَا مَالْجَأَ، وَلَا مَنْجَأَ، مِنَ اللّٰهِ، اِلَّا اِلَيْهِ، سُبْحَانَ اللّٰهِ عَدَدَ الشَّفْعِ، وَالْوَتْرِ، عَدَدَ كَلِمَاتِ اللّٰهِ التَّامَّاتِ كُلِّهَا، اَسْئَلُكَ السَّلَامَةَ بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِنَ، وَلَاحَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ، وَهُوَ حَسْبِى وَنِعْمَ الْوَكِيلُ، نِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ، وَصَلَّى اللّٰهُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ خَيْرِ خَلْقِهِ وَ عَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

Subhânallâhi mi’l-el mîzâni ve müntehe’l-ilmi ve meblağa’r-rızâ ve ziynete’l-arşi lâ melce’e ve lâ mence’e minallâhi illâ ileyhi subhânallâhi adedeşşef’i velvetri adede kelimâtillâhittâmmeti kullihâ, es’elukes-selâmete birahmetike yâ erhamerrâhimîn, ve lâ havle vevlâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm, ve huve hasbî ve ni’mel vekîl, ni’mel-mevlâ ve ni’men-nasîr ve sallallâhu alâ seyyidinâ Muhammedin hayri halgıhî ve alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn.

Mânâsı: ″Allahu Teâlâ’yı mîzan dolusunca, ilminin sonsuzluğunca, rızâsına ulaşıncaya kadar ve Arş’ının tartısınca tesbih ederim! Allah’u Teâlâ’dan başkasına sığınılıp kaçılmaz, yine ancak O’na sığınılır! Allah’u Teâlâ’yı çiftlerin ve teklerin sayısınca ve tamam olan kelimelerinin tamamının sayısınca tesbih ederim! Ey merhamet edenlerin en merhametlisi! Güç ve kuvvet ancak büyük ve yüce olan Allah’a mahsustur. O bana yeter, ne güzel Vekîl’dir, ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır. Allah’u Teâlâ, yarattıklarının en hayırlısı olan Efendimiz Muhammed’e ve âline ve ashâbının tamamına salât ve selâm eylesin!″


[1] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 5407.

[2] Burada ″Âdem’in oğlu″ diye geçen ifade; Âdem Aleyhisselâm’ın bizzat oğlundan bahsetmekte yani bir Peygamberin oğlunu ona hürmeten ziyaret etmiş gibi sevap alır anlamındadır. Vallâhu a’lem bi’s-savâb!

[3] Bu namaz, Aşûre günü öğle ile ikindi arasında kılınır diye de söylenmiştir (Megâsidu’t-Tâlibîn, s. 394-396).

[4] Gunyet’üt-Tâlibîn, c. 2, s. 74-75.

[5] Bakınız: Gunyet’üt-Tâlibîn, c. 2, s. 76.

[6] Sahih-i Buhârî, Menâkib’ül-Ensâr, 52; Sahih-i Müslim, Sıyâm 19 (127).

[7] Sahih-i Buhârî, Tefsir-i Bakara 24; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 2979; Sahih-i Müslim, Sıyâm 19 (113).

[8] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 2047; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 2988.

[9] Günyet’üt-Tâlibîn, c. 2, s. 76.

[10] Günyet’üt-Tâlibîn, c. 2, s. 76.