Peygamber Efendimizi Rüyâda Görme Namazı:

Ebû Hureyre Radiyallâhu anhu’dan nakledilen bir Hadis-i Şerif’te de Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ صَلَّى لَيْلَةَ الْجُمُعَةِ رَكْعَتَيْنِ يَقْرَأُ فِى كُلُّ رَكْعَةٍ فَاتِحَةُ الْكِتَابِ وَآيَةُ الْكُرْسِى مَرَّةً وَ خَمْسَ عَشَرَ مَرَّةً قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ وَيَقُولُ فِي آخِرِ الصَّلَاةِ أَلْفَ مَرَّةٍ: اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ النَّبِىِّ اْلاُمِّىِّ (وَعَلَى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ) فَإِنَّهُ يَرَانِى فِي لَيْلَتِهِ، وَلَا تَتُمُّ لَهُ الْجُمُعَةُ اْلأُخْرَى إِلاَّ وَقَدْ رَآنِى وَمَنْ رَآنِى فَلَهُ الْجَنَّةُ وَغُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ وَمَا تَأخَّرَ (عن أبي هريرة)

″Bir kimse Cuma gecesinde her rek’atta Fâtiha ve Ayete’l-Kürsî’yi bir kere, on beş kere de Kulhu vallâhu ahad’ı okuyarak iki rek‘at namaz kılsa ve namazın sonunda bin kere; ″Allâhumme salli alâ Muhammed’ini’n-Nebiyyi’l-Ümmiyyi (ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim)(Allah’ım! Ümmî bir Peygamber olan Muhammed’e, onun âline ve ashâbına salât ve selâm eyle) dese, o kimse kendisi için Cuma tamam olmadan (sabah olmadan) beni rüyâsında görür. Bir kimse de beni rüyâsında görür ise, ona Cennet vardır. Onun geçmiş ve gelecek günahları da mağfiret olunur.″[1]

Yine bu hususta Kerz b. Vebre el-Hârisî Rahimehullah’tan şu hâdise nakledilmiştir:

Benim bir kardeşliğim vardı; Şam’dan bana geldi. Bana bir hediye verip şöyle dedi: ″Yâ Kerz! Benden bu hediyeyi kabul eyle. Bu çok güzel bir hediyedir. Kendisine sordum: ″Ey kardeş! Bunu sana kim hediye etti.″ Şöyle dedi: Bunu bana İbrâhim Temîmî hediye etti.″ Tekrar sordum: Kendisinden sordun mu? Bunu ona kim hediye etmiş.″ Şöyle dedi: ″Evet, sordum; bana şöyle anlattı:

- Bir gün Kâbe’ye karşı oturuyordum. Bu hâlimde tesbih, tahlil, tahmid ile meşgul bulunuyordum. Bu sırada yanıma biri geldi.; bana selâm verdikten sonra yanıma oturdu. Yaşadığım zamanda; ondan daha güzel yüzlüsünü, daha güzel giyimlisini, daha güzel kokulusunu, daha beyaz giyeni görmedim. Ona sordum: ″Ey Allah’ın kulu, sen kimsin? Nereden geliyorsun ve nesin?″ Bana şöyle dedi: ″ Ben Hızır’ım. Sana selâm vermek için geldim. Allah için sana sevgi getirdim. Yanımda da bir hediye var; onu da sana hediye etmek istiyorum.″ Ona şöyle dedim: ″Bana getirdiğin hediyeyi bildir; o nasıl bir şeydir?″ Bundan sonra Hızır Aleyhisselâm şöyle anlatmaya başladı:

تَقْرَأُ قَبْلَ أَنْ تَطْلُعَ الشَّمْسُ وَتَبْسُطَ عَلَى الْأَرْضِ وَقَبْلَ أَنْ تَغْرُبَ سُورَةَ {اَلْحَمْدُ} سَبْعَ مَرَّاتٍ، وَ {قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ} سَبْعَ مَرَّاتٍ، وَ {قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ} سَبْعَ مَرَّاتٍ، وَ {قُلْ هُوَ اللّٰهُ أَحَدٌ} سَبْعَ مَرَّاتٍ، وَ {قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ} سَبْعَ مَرَّاتٍ، وَآيّةَ الْكُرْسِيِّ سَبْعَ مَرَّاتٍ، وَتَقُولُ سُبْحَانَ اللّٰهِ، وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ، وَلَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ أَكْبَرُ سَبْعَ مَرَّاتٍ، وَتُصَلِّي عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سَبْعَ مَرَّاتٍ، وَتَسْتَغْفِرُ لِنَفْسِكَ وَلِوَالِدَيْكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ سَبْعَ مَرَّاتٍ، وَعَقِيبَ الْاِسْتِغْفَارِ: (اَللّٰهُمَّ رَبِّ افْعَلْ بِي وَبِهِمْ عَاجِلًا وَآجِلًا فِي الدِّينِ وَالدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ مَا أَنْتَ لَهُ أَهْلٌ، وَلَا تَفْعَلْ بِنَا يَا مَوْلَاناَ مَا نَحْنُ لَهُ أَهْلٌ، إِنَّكَ غَفُورٌ حَلِيمٌ جَوَادٌ كَرِيمٌ بَرٌّ رَؤُوفٌ رَحِيمٌ) سَبْعَ مَرَّاتٍ، وَانْظُرْ أَلَّا تَدَعَ ذَلِكَ غُدْوَةً وَعَشِياًّ، فَإِنَّ الَّذِي أَعْطَانِيهَا قَالَ لِي: قُلْهَا مَرَّةً وَاحِدَةً فِي دَهْرِكَ؟ فَقُلْتُ: أُحِبُّ أَنْ تُعَرِّفَنِي مَنْ أَعْطَاكَ هَذِهِ الْهَدِيَّةَ؟ قَالَ أَعْطَانِيهَا مُحَمَّدٌ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ...(عن سعيد بن سعد بن أبي طيبة كرز ابن وبرة الحارثي)

Güneş doğup da yeryüzünü aydınlatmadan evvel, güneş batmadan evvel şunları sırası ile yap:

- Yedi kere, Fâtiha Sûresi’ni okursun.

- Yedi kere, Nâs Sûresi’ni okursun.

- Yedi kere, Felâk Sûresi’ni okursun.

- Yedi kere, İhlâs Sûresi’ni okursun.

- Yedi kere, Âyet’el-Kürsî’yi okursun.

- Yedi kere, Subhânallâhi velhamdulillâhi velâ ilâhe ilallâhu vallâhu ekber, dersin.

- Yedi kere, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem üzerine salavat okursun (Allâhumme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed).

- Yedi kere, senin, annenin ve babanın, kadın ve erkek Mü’minlerin günahlarının bağışlanmasını istersin.

- Bundan sonra şu duâyı yedi kere okursun: ″Allâhumme Rabbi, if’al bî ve bihim âcilen ve âcilen fi’d-dîni ve ve’d-dünyâ ve’l-âhireti mâ ente lehû ehlün ve lâ tef’al binâ yâ Mevlânâ mâ nahnu lehû ehlun inneke Gafûrun Halîmun Cevvâdün Kerîmun Berrun Raûfun Rahîm.″ (Allah’ım, Rabbim! Benim için, onlar için şimdi veya sonra, dinde dünyâda ve âhirette şânına ne yakışırsa onu yap. Ey Mevlâmız! Lâyıkı olduğumuz şeyi bize yapma. Sensin; Gafur, Halim, Cevvâd, Kerim, Berr, Rauf, Rahim olan!)

Sonra şöyle devam etti: Bu vazifeleri, akşam sabah bırakmamaya bak. Zîrâ, bu duâyı bana ihsan eyleyen şöyle buyurdu: ″Bunu senede bir kere söyle.″ Şöyle dedim: ″İstiyorum ki; bu hediyeyi sana ihsan eyleyeni bana bildiresin.″ Şöyle dedi: ″O, Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem’dir.″

Bundan sonra Hızır Aleyhisselâm’a şöyle dedim:

- Bana öyle bir şey öğret ki; onu okuduğum zaman, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizi rüyâda göreyim ve ona sorayım; ″Bu hediyeyi sen mi verdin?″ Bunun üzerine bana şöyle dedi: ″Sen beni yalanla mı itham ediyorsun?″ Şöyle dedim: ″Hayır, vallâhi öyle bir durum yoktur. Fakat, bunu Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizden dinlemek istiyorum.″

Bunun üzerine bana şöyle dedi:

إِنْ كُنْتَ تُرِيدُ أَنْ تَرَى النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي مَنَامِكَ، فَاعْلَمْ أَنَّكَ إِذَا صَلَّيْتَ الْمَغْرِبَ تَقُومُ تُصَلِّي إِلَى الْعِشَاءِ الْآخِرَةِ مِنْ غَيْرِ أَنْ تَكَلَّمَ أَحَداً مِنَ الْآدَمِيِّينَ، وَأَقْبِلْ عَلَى صَلَاتِكَ الَّتِي أَنْتَ فِيهَا، وَتُسَلِّمُ فِي كُلِّ رَكْعَتَيْنِ، وَاقْرَأْ فِي كُلِّ رَكْعَةٍ سُورَةَ {اَلْحَمْدُ} مَرَّةً، وَ {قُلْ هُوَ اللّٰهُ أَحَدٌ} سَبْعَ مَرَّاتٍ، ثُمَّ تُصَلِّي صَلَاةَ الْعَتَمَةِ فِي جَمَاعَةٍ، وَلَا تُكَلِّمَنَّ أَحَداً، حَتَّى تَأْتِيَ مَنْزِلَكَ، وَتُصَلِّي الْوِتْرَ، وَتُصَلِّي عِنْدَ نَوْمِكَ رَكْعَتَيْنِ، تَقْرَأُ فِي كُلِّ رَكْعَةٍ سُورَةَ {اَلْحَمْدُ} وَ {قُلْ هُوَ اللّٰهُ أَحَدٌ} سَبْعَ مَرَّاتٍ، ثُمَّ اسْجُدْ بَعْدَ الصَّلَاةِ وَاسْتَغْفِرِ اللّٰهَ تَعَالٰى فِي سُجُودِكَ سَبْعَ مَرَّاتٍ، وَقُلْ: سُبْحَانَ اللّٰهِ، وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ، وَلَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ، وَاللّٰهُ أَكْبَرُ، وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِيِّ الْعَظِيمِ سَبْعَ مَرَّاتٍ، ثُمَّ ارْفَعْ رَأْسَكَ مِنَ السُّجُودِ وَاسْتَوِ جَالِساً، وَارْفَعْ يَدَيْكَ وَقُلْ: يَا حَيُّ يَا قَيُّومُ، يَا ذَا الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ، يَا إِلٰهَ الْأَوَّلِينَ وَالْآخِرِينَ، وَيَا رَحَمٰنَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَرَحِيمَهُمَا، يَا رَبِّ يَا رَبِّ يَا رَبِّ، يَا اَللّٰهُ يَا اَللّٰهُ يَا اَللّٰهُ، ثُمَّ قُمْ فَادْعُ بِمِثْلِ مَا دَعَوْتَ فِي قِيَامِكَ، ثُمَّ اسْجُدْ وَادْعُ فِي سُجُودِكَ مِثْلَ مَا دَعَوْتَ، ثُمَّ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَنَمْ حَيْثُ شِئْتَ مُسْتَقْبِلَ الْقِبْلَةِ وَأَنْتَ تُصَلِّي عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَآدَمَ حَتَّى يَغْلِبَكَ النَّوْمُ.

- Şâyet sen, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’i rüyâda görmek istiyorsan, şöyle yaparsın: ″Akşam namazından yatsı namazına kadar namazda olup konuşma. Her iki rek’atta bir kere de selâm ver. Her rek’atta bir kere Fâtiha Sûresi ve yedi kere İhlâs Sûresi’ni okursun. Bundan sonra yatsı namazını cemaatle kılarsın. Yatsı namazını kıldıktan sonra, evine gidinceye kadar hiç kimse ile konuşma; evine varınca vitir namazını kıl. Uyuyacağın zaman da yine iki rek’at namaz kıl ve bu namazında da; her rek’atta bir kere Fâtiha Sûresi ve yedi kere İhlâs Sûresi okursun. Bu namazı kıldıktan sonra secdeye kapan. Burada yapacağın secdede de yedi kere Estağfirullah diye istiğfar et ve yedi kere: ″Subhânallâhi velhamdulillâhi ve lâ ilâhe illâhu vallâhu ekber, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyil azîm″[2] de. Bundan sonra başını secdeden kaldır, düzgün otur ve ellerini kaldırarak şu duâyı oku: ″Yâ Hayy, Yâ Kayyûm, Yâ Ze’l-Celâli ve’l-İkrâm, Yâ ilâhe’l-evvelîn ve’l-âhirîn, ve yâ rahmânu’d-dünyâ ve’l-âhirah ve rahîmehumâ Yâ Rabbi! Yâ Rabbi Yâ Rabbi! Yâ Allah! Yâ Allah! Yâ Allah!″[3] Bundan sonra ayağa kalkarsın; ayakta da aynı duâyı edersin. Bundan sonra yine secdeye kapan, daha önceki secdende okuduğun duâyı yine oku ve artık başını secdeden kaldır. Yatarken kıbleye dönerek uyu. Uykuya dalana kadar da Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e salavat okumaya devam et. Seni uyku bastırıncaya kadar, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e salavat okumayı bırakma.

Bundan sonra ona şöyle dedim: ″Bu duâyı kimden dinlediğini bana bildirir misin?″ şöyle dedi: ″Sen beni, yalancılıkla itham mı ediyorsun?″ dedim ki: ″Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem’i hak Peygamber olarak gönderen Yüce Zât hakkına seni itham etmek istemiyorum.″ Bunun üzerine Hızır Aleyhisselâm şöyle dedi: ″Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem’in bu duâyı öğrettiği mecliste hazır bulundum ve bu duâyı Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in öğrettiği kimseden tam olarak öğrendim.

Daha sonra İbrâhim Temîmi şöyle anlattı:

″Bu duânın sevâbı nedir?″ diye sorduğum zaman, Hızır Aleyhisselâm bana şöyle dedi: ″Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem’i gördüğün zaman ondan sorarsın.″

İbrâhim Temîmi bundan sonrasını şöyle anlattı:

Hızır Aleyhisselâm’ın bana söylediğini yaptım. Yatağımda idim, devamlı olarak Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimize salavat okuyordum. Hızır Aleyhisselâm’ın bana öğrettiği şeylere sevincimden Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’i göreceğimi umduğumdan bende uyku kalmadı. Bu hal ile sabaha çıktım. Sabah namazına kadar uyuyamadım. Sabah namazını kıldıktan sonra, mihrabıma oturdum. Güneş yükseldi, kuşluk namazını kıldım. Bu arada kendi kendime şöyle diyordum; ″Şâyet bu geceye kadar hayatta kalırsam, dün gece yaptığımı yine yapayım.″ Tam bu hal içinde, beni uyku bastırdı, uyumuşum. Yanıma melekler geldiler, beni alıp Cennete götürdüler. Cennete bir takım saraylar gördüm. Bu sarayların bâzısı kırmızı yakuttandı. O sarayların bâzısı da yeşil zümrüttendi. O sarayların bâzısı da beyaz incidendi. Orada bâzı ırmaklar gördüm ki; baldan, sütten, şaraptandı. Oradaki sarayların birinde bir câriye gördüm. Bana bakıyordu. Onun yüzünde öyle bir nur vardı ki, her yanı aydınlatan, bulutsuz güneşin aydınlığından daha fazla idi. Onun giydiği elbisenin etekleri sarayın üstünden taa altına kadar inmişti.

Beni Cennete götüren meleklere sordum: ″Bu saray kimin sarayıdır, bu câriye kimin câriyesidir?″ Şöyle dediler: ″Her kim senin işlediğin ameli işler ise onundur.″ Beni Cennetten çıkarmadan önce, Cennetin yemeklerinden yedirdiler, şarabından da içirdiler. Bundan sonra beni Cennetten çıkardılar, beni bulunduğum yere getirdiler. Bu sırada Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’i gördüm, yanında yetmiş Peygamber vardı, yetmiş saf da melek vardı. Her safın uzunluğu doğu ile batı arası uzunlukta idi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz bana selâm verdi, sonra elimden tuttu. Şöyle sordum: ″Yâ Resûlallah! Hızır Aleyhisselâm bana bu hadisi senden duyduğunu haber verdi″, deyince şöyle buyurdu: ″Hızır, doğru söylemiştir; her ne anlattıysa gerçektir. O, yeryüzünün âlimidir. Beldelerin başkanıdır. Yeryüzünde Allah’ın ordusundandır. Sonra şöyle dedim: ″Yâ Resûlallah! Bu ameli işleyenin sevâbı nedir?″ Şöyle buyurdu: ″Burada gördüğünden ve sana edilen ikramdan daha faziletli hangi sevap olabilir ki; Cennetteki makâmını gördün. Cennetin meyvelerinden yiyip şaraplarından içtin. Benimle beraber Melekleri gördün. Hûruliyn’i gördün.″ Tekrar sordum: ″Yâ Resûlallah! Bir kimse benim işlediğim amelleri işlese de, benim gördüğümü görmese; bana verilen şeyler ona da verilir mi?″ Şöyle buyurdu:

- Beni hak Peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, onun işlediği bütün büyük günahları bağışlanır. Allah’u Teâlâ ondan gazâbını ve azâbını kaldırır. Cenneti görmemiş olsa dahi, sana verilen ona da verilir. Ve bir nidâcı şöyle seslenir: ″Allah’u Teâlâ bu ameli işleyeni bağışladı. Doğudan batıya kadar, Resûlullah ümmetinden, kadın ve erkek Mü’minlerin tümünü bağışladı.″ Sol taraftaki meleğe dahi şu emir verilir: ″Onlardan hiçbiri için gelecek senenin aynı gününe kadar, hiçbir kötülük yazmaya.″

Daha sonra şöyle dedim: ″Annem babam sana fedâ olsun, bana senin cemâlini görmeye, bana Cenneti görmeye bu şekilde sebep olan kimseye de bu gibi sevap var mıdır?″ Şöyle buyurdu: ″Onun için de aynı sevap vardır. Bütün bunlardan ona da verilir.″ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e: ″Yâ Resûlallah! Bu durumda, bütün erkek ve kadın Mü’minler bu duâyı ve ondaki fazileti ve sevabı öğrenmeli ve başkalarına da öğretmelidir″ dediğimde, şöyle buyurdu: ″ Beni hak Peygamber olarak gönderen Allah’u Teâlâ Hazretlerine yemin ederim ki; Allah’ın said kıldığı bir kimse ancak bu duâyı işler, Allah’ın şâki kıldığı bir kimse de ancak bu duâyı terk eder.″[4] ″Bu ameli yapan kimseye bu anlatılandan başka sevap da var mı?″ diye sorunca da, şöyle buyurdu: ″Beni hak Peygamber olarak gönderen Allah’u Teâlâ Hazretlerine yemin ederim ki; her kim bu ameli bir gecede işlese, onun için dünyâ yaratıldığından Sûr’a üfleneceği zamana kadar yağan yağmurun her damlası adedince hasenat (iyilik, sevap) yazılır. Yine onun için yerdeki bitkilerin tohum sayısı kadar onun kötülükleri silinir. Aynı sevap, öncekilerden ve sonrakilerden kadın ve erkek Mü’minlerin hepsine verilir.″[5]


[1] Günyet’üt-Tâlibîn, c. 2, s. 120.

[2] Mânâsı: Allah’u Teâlâ noksan sıfatlardan münezzehtir. Hamd Allah’a mahsustur. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Güç ve kuvvet, yüce ve azîm olan Allah’ındır.

[3] Mânâsı: Yâ Hayy, Yâ Kayyûm, Yâ Ze’l-Celâli ve’l-İkrâm, ey evvellerin ve âhirlerin ilâhı! Ey dünyanın ve âhiretin rahman ve rahimi! Yâ Rabbi! Yâ Rabbi Yâ Rabbi! Yâ Allah! Yâ Allah! Yâ Allah!.

[4] Yani said (Cennetlik) olan kimseler bu duâya inanır ve bunu yapar. Şâki (Cehennemlik) olanlar ise, Resûlullah Efendimizi görmeyi arzulamaz ve bu duâya da inanmaz. Allah’u Teâlâ’da ona nasip etmez.

[5] Günyet’üt-Tâlibîn, c. 2, s. 117-120.