İstiskâ Namazı:

Yağmur yağmayıp suya şiddetle ihtiyaç olduğu zamanlarda kılınan namazdır. Yağmurlar kesildiği zaman, Müslümanlar yağmur duâsına çıkarlar, Allah’u Teâlâ’dan yağmur yağdırmasını isterler. İmam-ı Âzam’a göre; İstiskâ namazı cemaatle kılınmaz. Yalnız duâ ve istiğfar vardır. Bunda cemaatle namaz sünnet değildir; fakat câizdir. İnsanlar isterlerse ayrı ayrı namaz kılabilirler. İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre ise, İstiskâ için imamın, cemaatle bayram namazı gibi açıktan okuyarak iki rek’at namaz kıldırması mendubdur. Bu namazın arkasından, bayramlarda olduğu gibi hutbe okunur. İmam olan kişi minbere çıkmaz, yerde durur. Kılıç, ok veya sopa gibi bir şeye dayanarak hutbelerini okur. İmam-ı Âzam’a göre ise, hutbe cemaatle kılınan namaza bağlı olduğundan, istiskâ da cemaatle namaz olmadığından hutbe okunmaz.

İmam Muhammed’e göre; imam, elbisesini ters çevirir. Bu sıkıntılı hâlin değişmesi için elbiseyi çevirmek uğur içindir. Fakat cemaat elbiselerini çevirmezler. İmam-ı Âzam’a göre; imam da elbisesini çevirmez. Çünkü Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem Cuma gününde İstiskâ’ya çıktıklarında mübârek ridâsını çevirmemişlerdir. Eğer sünnet olsaydı çevirirlerdi.

Üç gün arka arkaya yağmur duâsına çıkılabilir. Üç günden sonra çıkılmaz. Yağmur duâsına çıkmadan önce sadaka verilir, tevbe ve istiğfar edilir, aralarında dargın olanlar birbirleriyle barışırlar. Duâya çıkılırken eski elbiseler giyilir, zelil, mütevazi bir halde başlarını eğerler, zayıfları, yaşlıları ve çocukları da beraber götürürler. İmam halka üç gün oruç tutmalarını emreder. Dördüncü gün yağmur duâsına çıkarlar. Çocukları da yanlarında götürürler. Çünkü Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

لَوْلَا صِبْيَانٌ رُضَّعٌ وَبَهَائِمُ رُتَّعٌ وَعِبَادُ اللّٰهِ الرُّكَّعُ لَصُبَّ عَلَيْكُمْ الْعَذَابُ صَبًّا.

″Süt emen çocuklar, otlayan hayvanlar, beli bükülmüş ihtiyarlar olmasaydı, üzerinize azap yağmur gibi yağardı″[1] diye buyurmuştur. Bu Hadis-i Şerif; çocukların, hayvanların, yaşlıların yağmur duâsına çıkarılmalarına delâlet eder.

Yine Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اِنَّ نَبِىًّا مِنَ الْأَنْبِيَاءِ اسْتَسْقَى فَإِذَا هُوَ بِنَمْلَةٍ رَافِعَةً قَوَائِمِهَا إِلَى السَّمَاءِ فَقَالَ ارْجِعُوا فَقَدِ اسْتُجِيبَ لَكُمْ مِنْ أَجْلِ النَّمْلَةِ (الدارقطنى عن أبى هريرة)

″Peygamberlerden bir Peygamber yağmur duâsına çıkmış. Bir de ne görsün, bir karınca sırt üstü yatıp ayaklarını göğe doğru döndürmüş. Bunun üzerine o Peygamber; ″Geri dönün, bu karınca için duânız kabul edilmiştir″ demiş.[2]

Bu husus Ebu’s-Sıddîk en-Nâcî’den de şöyle nakledilmiştir:

خَرَجَ سُلَيْمَان بْن دَاوُد عَلَيْهِمَا السَّلَام يَسْتَسْقِي فَإِذَا هُوَ بِنَمْلَةٍ مُسْتَلْقِيَة عَلَى ظَهْرهَا رَافِعَة قَوَائِمهَا إِلَى السَّمَاء وَهِيَ تَقُول اللّٰهُمَّ إِنَّا خَلْق مِنْ خَلْقك وَلَا غِنَى بِنَا عَنْ سُقْيَاك وَإِلَّا تَسْقِنَا تُهْلِكنَا فَقَالَ سُلَيْمَان اِرْجِعُوا فَقَدْ سُقِيتُمْ بِدَعْوَةِ غَيْركُمْ (تفسير ابن ابى حاتم عن ابى الصديق الناجى)

Dâvud Aleyhisselâm’ın oğlu Süleyman Aleyhisselâm, yağmur duâsına çıkmıştı. Sırtı üzerinde uzanmış, ayaklarını göğe kaldırmış bir karınca gördü. Karınca: ″Ey Allah’ım! Biz, Senin yarattıklarından bir yaratığız. Senin bizi sulamana muhtacız. Eğer bizi sulamayacak olursan, bizi helâk edersin″ diyormuş. Bunun üzerine Süleyman Aleyhisselâm: ″Dönün, şüphesiz sizden başka birinin duâsıyla size yağmur verildi″ diye buyurmuştur.[3]

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem bir Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

هَلْ تُنْصَرُونَ وَتُرْزَقُونَ إِلَّا بِضُعَفَائِكُمْ (خ عن مصعب بن سعد)

″Size zayıf olanlarınız sebebiyle yardım olunur ve rızık verilir.″[4]

Müslüman olmayanların yağmur duâsına çıkmaları Hanefilere göre câiz değildir. Çünkü istiskâ, yağmurun yağmasını istemektir. Müslüman olmayanlar üzerine Allah’ın rahmeti inmez. Ancak azap ve lânet iner.

Enes Radiyallâhu anhu’dan rivâyet olundu ki: ″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem minberde iken Ashâb-ı Kirâm kuraklıktan şikayet ettiklerinde Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem minberde duâ etti. Bir hafta devamlı yağmur yağdı, sonra kesildi.″[5]

Ömer Radiyallâhu anhu, yağmur kesildiğinde ashabıyla istiskâ için müşâvere ettiğinde Sahabeden Kaab Radiyallâhu anhu: ″Ey Mü’minlerin emiri! İsrailoğulları Peygamberlerinin yakınlarıyla Allah’u Teâlâ’dan yağmur yağdırmasını niyaz ederlerdi. Aramızda Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in amcası bulunurken, biz niçin onun vesilesiyle Kerim olan Allah’tan yağmur yağdırmasını niyaz etmiyoruz?″ dedi. Bunun üzerine Ömer Radiyallâhu anhu, Abbas Radiyallâhu anhu’yu minber üzerine oturtup kendisi de yanına oturarak:

اَللّٰهُمَّ نَتَوَسَّلُ اِلَيْكَ بِعَمِّ نَبِيِّكَ.

″Allâhümme netevesselü ileyke bi ammi nebiyyike (Ey Allah’ım! Peygamberimizin amcasının vesîlesiyle bize yağmur ihsan et) diye duâ etti. Minberden inmeden bol yağmur yağdı.[6]

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’den nakledilen yağmur duâsı şöyledir:

اَللّٰهُمَّ اسْقِنَا غَيْثًا مُغ۪يثًا هَن۪يئًا مَر۪يئًا غَدَقًا مُجَلِّلًا سَحًّا عَمًّا طَبَقًا. اَللّٰهُمَّ اسْقِنَا الْغَيْثَ وَلَا تَجْعَلْنَا مِنَ الْقَانِط۪ينَ. اَللّٰهُمَّ اِنَّ بِالْبِلَادِ وَالْعِبَادِ وَالْخَلْقِ مِنَ اللَّأْوٰاءِ وَالضَّنْكِ مَا لَا نَشْكُوهُ اِلَّا اِلَيْكَ. اَللّٰهُمَّ اَنْبِتْ لَنَا الزَّرْعَ وَاَدِرَّ لَنَا الضَّرْعَ وَاسْقِنَا مِنْ بَرَكَاتِ السَّمَٓاءِ وَاَنْبِتْ لَنَا مِنْ بَرَكَاتِ الْاَرْضِ. اَللّٰهُمَّ اِنَّا نَسْتَغْفِرُكَ اِنَّكَ كُنْتَ غَفَّارًا فَاَرْسِلِ السَّمَٓاءَ عَلَيْنَا مِدْرَارًا.

Allâhümme eskınâ gaysen muğîsen henîen merîen gadekan mücellilen sahhan ömmen tabekâ. Allâhümmeskınal-gayse velâ tec’alnâ minel-kânitîn. Allâhümme inne bil-bilâdi vel-ibâdi vel-hakki minel-la’vâi ved-danki mâ lâ neşkûhu illâ ileyk. Allâhümme enbit lenazzer’a ve edirra lenaddar’a veskınâ min berakâtissemâi ve enbit lenâ min berakâtilard. Allâhümme innâ nestağfiruke inneke künte gaffâran feersilissemâe aleynâ midrârâ. (Ey Rabbimiz! Bize yardım eden, içimize sinen, bol, faideli, her tarafı kaplayan, her tarafa akıp giden, her tarafı sulayan umumi bir yağmur ihsan buyur. Ey Rabbimiz! Bize yağmur ihsan et. Bizi ümitlerini kesmiş kimselerden etme. Ey Rabbimiz! Kullarda, illerde vesair yaradılmış şeylerde öyle bir güçlük, öyle bir darlık var ki Senden başkasına arz edemeyiz. Ey Rabbimiz! Bizim için ekinleri bitir, bizim için memeleri sütle doldur, bize göğün bereketlerinden yetiştir. Bizim için yeryüzünün bereketlerinden ürün bitir. Ey Rabbimiz! Biz Senden mağfiret dileriz. Şüphesiz ki Sen, çok mağfiret edicisin (bağışlayansın). Artık bize semadan bol bol yağmur yağdır.[7]

Ayrıca yağmur duâsına çıkıldığında Salât-ı Nâriye duâsı 4444 defa okunacak şekilde orada bulunan cemaatin sayısına göre ayarlanıp okunur, sonra da duâ edilir.

Salât-ı Nâriye duâsı şöyledir:

اَللّٰهُمَّ صَلِّ صَلَاةً كَامِلَةً وَسَلِّمْ سَلَامًا تَامًّا عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍۨۨ ۨالَّذ۪ى تَنْحَلُّ بِهِ الْعُقَدُ. وَتَنْفَرِجُ بِهِ الْكُرَبُ. وَتُقْضٰى بِهِ الْحَوَائِجُ. وَتُنَالُ بِهِ الرَّغَائِبُ. وَحُسْنُ الْخَوَاتِمِ. وَيُسْتَسْقَى الْغَمَامُ بِوَجْهِهِ الْكَر۪يمِ. وَعَلٰى اٰلِه۪ وَصَحْبِه۪ ف۪ى كُلِّ لَمْحَةٍ وَنَفَسٍ بِعَدَدِ كُلِّ مَعْلُومٍ لَكَ.

Allâhümme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâammen alâ seyyidinâ Muhammedinillezi tenhallü bihil ukad. Ve tenfericü bihil kurab. Ve tugdâ bihil havâic. Ve tünalü bihir regâib. Ve hüsnül havâtim. Ve yüstesgal ğamâmü bi vechihil kerîm. Ve alâ âlihî ve sahbihî fî külli lemhatin ve nefesin bi adedi külli ma’lûmil lek. (Allah’ım! Bütün düğümlerin (zor işlerin) kendisiyle çözüldüğü, bütün sıkıntıların kendisiyle yok olduğu, bütün ihtiyaçların kendisiyle giderildiği, bütün arzulara ve iyi sona kendisiyle ulaşılan, cemâli (yüzü) hürmetine yağmurların yağdırıldığı Efendimiz Muhammed’in, onun âlinin (ailesinin) ve ashâbının üzerine her bakışta (göz kırpmada) ve her nefeste, adedi sence malum olduğu üzere kamil bir salat ile salat et ve tam bir selam ile selam et.)

Bu Salavât-ı Şerife, yağmur kıtlığı olduğu zaman 4444 defa okunur. Bu duâyı okuyanlar, Allah’u Teâlâ’nın yağmuru yağdıracağına canı gönülden inanarak okurlarsa, muhakkak yağmur yağar.


[1] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 102; Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 18233.

[2] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 102; Sünen-i Dârukutnî, İsteskâ 1 (1818 Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 21589.

[3] Tefsir-i İbn-i Ebî Hâtim, Hadis No: 15127.

[4] Sahih-i Buhâri, Cihad ve Siyer 75.

[5] Mevkûfât, Mülteka Tercümesi, c. 1, s. 101.

[6] Mevkûfât, Mülteka Tercümesi, c. 1, s. 101; Sahih-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarih, Hadis No: 537; Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 82.

[7] Mevkûfât, Mülteka Tercümesi, c. 1, s. 101.