MÂDENLER VE DEFÎNELER:

Allah’u Teâlâ’nın yarattığı veya kullar tarafından gömülmüş mallara ″Rikâz (mâdenler ve defîneler)″ denir. Allah’u Teâlâ’nın yarattığına ″Mâden″, kulların gömdüğüne de ″Kenz (defîne)″ denir. Rikâz, ikisini de kapsar.

Mâdenler üç kısımdır:

1- Ateşte eriyen, yumuşayan altın, gümüş, kurşun, kalay, bakır ve demir gibi mâdenlerdir. Civa da bu kısma girer.[1] Petrol gibi yerden çıkan sıvılar ise önceki dönemlerde menfaati bilinmediği için madenler sınıfında hükmü konulmamıştır. Petrol ve benzeri ürünler, civaya kıyas edilebilir. Zîrâ civa da yerden çıkan sıvı bir madendir.

Müslüman veya İslâm memleketinde yaşayan bir gayr-i müslim, öşür ve haraç arazisinde veya sırf mülk arazide veya sahralarda bu cins madenlerden bulsa, bulduğu mâdenden beşte biri nisbetinde devlet nâmına hisse alınır. Geri kalan kısmı da, bulduğu yerin sahibi varsa ona ait olur, yoksa bulanın olur. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

فِي الرِّكَازِ الْخُمْسُ (ه عن أبى هريرة)

″Bulunan mâden ve defînelerin beşte biri devlete aittir″[2] buyurmuştur.

2- Ateşte erimeyen, yumuşamayan firûze, zebercet, yâkut gibi mâdenlerdir. Bu gibi madenlerden hisse alınmaz. Bunların tamamı sahibine, bulunduğu yerin sahibi yoksa bulana aittir. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

لَا خُمُسَ فِي الْحَجَرِ.

″Taşlardan beşte bir hisse alınmaz″[3] buyurmuştur.

3- Katran gibi mâdenlerdir.[4] Bunlardan da bir şey alınmaz. Bunlar da tamamen sahibine aittir.

İmam-ı Âzam ile İmam Muhammed’e göre; denizden çıkarılan inciler ile geçer paralardan ve anberlerden[5] de beşte bir hisse alınmaz. İmam Ebû Yusuf’a göre; denizden çıkarılan inciler ile geçer paralardan ve anberden beşte bir nisbetinde hisse alınır. Zîrâ anberden Hz. Ömer beşte bir hisse almıştır. İmam-ı Âzam ile İmam Muhammed ona cevap olarak; denizin dibi fethedilmediği için deniz dibinden çıkan şey, altın veya gümüş dahi olsa ganîmet sayılmaz ki, beşte bir vergisine tâbi olsun. Hz. Ömer’in, beşte birini aldığı anber ise, denizin kenarında bulunmuştu. Karada bulunan anberin vergiye tâbi olduğuna ise biz de kâiliz″ demişlerdir.[6]

Defîneler de üç kısımdır:

1- İslâm defînesi: Üzerinde İslâm nişânı, kelime-i şehâdet, Kur’ân’dan bir âyet veya Müslüman sultanlarının birinin adı gibi bir alâmet bulunan gömülü para ve eşyalardır. Bunlar yitik eşya hükmündedir. Bulan fakir ise kendine, değil ise fakirlere harcar veya devlete verir.

2- Câhiliyet defînesi: Üzerinde put, haç resmi gibi küfür alâmeti bulunan gömülü para ve eşyalardır. Bunların beşte biri devlete, geri kalanı arazi sahibine, arazinin sahibi yoksa bulana ait olur. Dağ ve sahra gibi mülk olmayan yerlerdeki böyle defînelerin de beşte biri devlete, geri kalanı bulan kimseye ait olur. Bulanın zimmî[7] olması da aynıdır.

3- Şüpheli defîne: Üzerinde husûsi bir alâmet bulunmayan; Müslümanlara mı, yoksa kâfirlere mi ait olduğu bilinemeyen gömülü para ve eşyalardır. Bunlar bir görüşe göre, câhiliyet defînesi hükmündedir. Diğer bir görüşe göre de, yitik eşya hükmündedir.

İmam Şâfii’ye göre ise; bulunan mâden ve defînelerden beşte biri devlet tarafından alınmaz. Zîrâ bunlar mübah olup, av gibi bulan kimseye aittir. Bu hususta Hanefilerin delili ise şöyledir; o mâdenler kâfirlerin elinde iken, biz o araziyi zaptettik. O mâdenler, kıymetli ticaret mallarına benzediği için beşte birinin devlete verilmesi lâzımdır. Ama av böyle değildir. Zîrâ av, bir kimsenin elinde değildir. Bu mâden ve defîneleri hükmen İslâm ordusu bulmuş, fakat hakîkaten bu şahıs bulmuştur. Hakîkaten bulmak, hükmen bulmaktan daha kuvvetlidir. Bu sebeple sâdece beşte biri devlete ait olur. Bulan kimse hür olsun, köle olsun, memleketimizde yaşayan Müslüman olmayan kimse olsun eşittir.

Bir kimse, bu mâden ve defîneleri kendi evinde bulursa, beşte bir alınmaz. İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre; yine beşte bir alınır.

Bir kimse emân (izin) ile bir kâfir memleketine gidip, onların sahrasında defîne bulsa, hepsi o bulan kimsenindir, beşte birini kâfir devletine vermez. Çünkü o kimse mübah olan malı almıştır. Sahrada bulunduğu için kimsenin mülkü olmadığı gibi, gizliden alındığı için ganîmet de değildir. Emânsız girerse, hüküm yine böyledir. Ama defîneyi kâfirlerin evlerinden birinde bulsa, bunu hıyânetlik olmasın diye ev sahibine verir. Emânsız (izinsiz) kâfir memleketine giden kimse ise, defîneyi onların evlerinde bile bulsa, onlara vermez.


[1] İmam Ebû Yusuf’a göre; civadan hisse alınmaz.

[2] Sünen-i İbn-i Mâce, Ahkâm 93; Kenz’ul Ummal, Hadis No: 10964.

[3] Hidâye Tercümesi, c. 1, s. 236; Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 152.

[4] Katran: Organik maddelerden kuru damıtma yoluyla çıkarılan, kara renkte, sıvı yağ kıvamında, is kokulu, suda erimeyen, isli bir alevle yanan bir madde; katranın bitkilerden elde edilenine bitki katranı, maden kömüründen elde edilenine maden katranı denir.

[5] Anber: Adabalığı ve kaşalot denilen büyük balıkların bağırsaklarında oluşan, yumuşak ve yapışkan güzel kokulu bir madde.

[6] Hidâye Tercümesi, c. 1, s. 236.

[7] Zımmî; Müslümanların hâkim olduğu bir ülkede, devlet güvencesi altında yaşayan müslüman olmayan halktır.