Cenâzenin Taşınması:

Cenâze namazı kılındıktan sonra cemaat hemen dağılmaz. Cenâzeyi kabrine kadar taşımak, beraber gitmek ve kabrine indirmede yardım etmek lâzımdır. Cenâzeyi arkasından mezara kadar tâkip etmek sünnettir. Bunda büyük sevap vardır. Hattâ akrabadan veya komşulardan yahut iyi halleri ile bilinmiş zâtlardan olan bir cenâzeyi tâkip etmek, nâfile ibâdetten efdaldir.

Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyurmuştur:

مَن حَمَلَ قَوَائِمَ السَّرِيرِ الْأَربَعِ اِيمَانًا وَاِحْتِسَابًا حَطَّ اللّٰهُ عَنهُ أَربَعِينَ كَبِيرَةً (ابن النجار عن أنس)

″Her kim inanarak ve sevâbını umarak bir tabutun dört kolundan yüklenip ölüyü taşırsa, Allah’u Teâlâ ondan kırk büyük günahı siler.″[1]

مَنْ اتَّبَعَ جَنَازَةَ مُسْلِمٍ إِيمَانًا وَاحْتِسَابًا وَكَانَ مَعَهُ حَتَّى يُصَلَّى عَلَيْهَا وَيَفْرُغَ مِنْ دَفْنِهَا فَإِنَّه يَرْجِعُ مِنْ الْأَجْرِ بِقِيرَاطَيْنِ كُلُّ قِيرَاطٍ مِثْلُ أُحُدٍ وَمَنْ صَلَّى عَلَيْهَا ثُمَّ رَجَعَ قَبْلَ أَنْ تُدْفَنَ فَإِنَّهُ يَرْجِعُ بِقِيرَاطٍ (خ عن أبى هريرة)

″Her kim, inanarak ve sevâbını umarak bir Müslüman cenâzesi ile birlikte gider ve namaz kılıp, defnedilinceye kadar beklerse, her biri Uhud dağı kadar olan iki kırât sevapla döner. Her kim de cenâze namazını k‎ılar, defnolunmadan önce ayrırsa bir kırât sevapla döner.″[2]

Ayrıca çocuk olan bir cenâzenin, tek kişi tarafından el üstünde götürülmesinde bir sakınca yoktur.

Cenâze, orta yürüyüşle acele götürülür. Çünkü Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

أَسْرِعُوا بِالْجِنَازَةِ فَإِنْ تَكُنْ صَالِحَةً فَخَيْرٌ تُقَدِّمُونَهَا إِلَيْهِ وَإِنْ تَكُنْ غَيْرَ ذَلِكَ فَشَرٌّ تَضَعُونَهُ عَنْ رِقَابِكُمْ (ه عن أبى هريرة)

″Cenâzeyi kaldırmada acele edin. Eğer ölü sâlih kimse ise hayırdır, biran evvel hayrı ona kavuşturmuş olursunuz. Eğer ölü sâlihlerden değilse şerdir, biran evvel fenâ bir kimseyi omuzlarınızdan atmış olursunuz.″[3]

Ebû Hüreyre Radiyallâhu anhu öleceği zaman şöyle vasiyet etmiştir: Beni kabrime acele koyasınız. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’den şu Hadis-i Şerif’i işittim:

اَلْعَبْدُ الصَّالِحُ إذَا وُضِعَ عَلَى سَرِيرِ يقُولُ : قَدِّمُونِي وَاذَا وُضِعَ اَلْعَبْدُ الْمُسِيءُ عَلَى سَرِيرِ يقُولُ: يَا وَيْلِى أَيْنَ تَذْهَبُونَ بِي.

Sâlih bir kul tabuta konulunca, ″Beni çabuk yerime götürün″ der. Kötü bir kimse konulduğunda da, ″Yazıklar olsun, beni nereye götürüyorsunuz″ der.[4]

Cenâzeyi götürmede acele edeceğiz diye hızlı gitmek ve cenâzeyi sarsmak doğru değildir. Acele edilmesinden maksat, bir an önce cenâzeyi defnedin, oyalanmayın demektir. Zîrâ cenâzeyi taşırken sakin ve vakarlı olmak gerektiğine dair de Ebû Mûsâ Radiyallâhu anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ رَأَى جِنَازَةً يُسْرِعُونَ بِهَا قَالَ لِتَكُنْ عَلَيْكُمْ السَّكِينَةُ. (ه عن ابى موسى)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Sahabîlerin bir cenâzeyi hızlı olarak götürdüklerini görmüş ve onlara: ″Gidişiniz sakin ve vakarlı olsun″ diye buyurmuştur.[5]

Hazırlanmış olan cenâzeleri bir an önce götürüp kabirlerine defnetmek evlâdır. Meselâ; Cuma günü sabahleyin hazırlanmış olan bir cenâzeyi, cemaati çok olsun diye Cuma namazından sonraya bırakmak mekruhtur. Ancak Cuma namazının kaçırılması korkusu olursa yapılabilir.

Cenâzenin arkasından yürümek efdaldir. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

اَلْجِنَازَةُ مَتْبُوعَةٌ وَلَيْسَتْ بِتَابِعَةٍ لَيْسَ مِنْهَا مَنْ تَقَدَّمَهَا (ه عن ابن مسعود)

″Cenâze kendisine uyulandır. Uyan değildir. Cenâzenin önünden gidenler cenâzeye katılmış olmazlar″[6] diye buyurmuştur.

İbn-i Mes’ud Radiyallâhu anhu’dan: ″Cenâzenin arkasından gitmenin, önünde gitmek üzerine olan fazileti, farz namazın nâfile namaza olan üstünlüğü gibidir″[7] diye rivâyet edilmiştir.

Cenâzeyle giden kimseye yakışan, dünyâ kelâmı söylememesi ve gülmemesidir. Hattâ İbn-i Mes’ud Radiyallâhu anhu, cenâzede bir kimsenin güldüğünü işittiğinde; ″Seninle ebedî konuşmam″ demiştir. Cenâzeyi takip ederek arkasından gidenler için müstehap olan; kendi duyacağı kadar Salavat-ı Şerife, zikrullah, tesbih, tehlil, duâ ve istiğfarla meşgul olup, ölünün hâlini ve dünyâ ehlinin âkıbetinin bu olacağını tefekkür ederek faydasız işlerden ve lüzumsuz sözlerden sakınmak, sağa ve sola bakmayıp önüne bakarak yoluna devam etmektir.

Kadınların, cenâzenin peşinden gitmeleri tahrimen (harama yakın) mekruhtur. Zîrâ bu hususta Abdullah İbn-i Amr Radiyallâhu anhu şu Hadis-i Şerif’i nakletmiştir:

بَيْنَمَا نَحْنُ نَسِيرُ مَعَ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذْ بَصُرَ بِامْرَأَةٍ لَا تَظُنُّ أَنَّهُ عَرَفَهَا فَلَمَّا تَوَسَّطَ الطَّرِيقَ وَقَفَ حَتَّى انْتَهَتْ إِلَيْهِ فَإِذَا فَاطِمَةُ بِنْتُ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لَهَا مَا أَخْرَجَكِ مِنْ بَيْتِكِ يَا فَاطِمَةُ قَالَتْ أَتَيْتُ أَهْلَ هَذَا الْمَيِّتِ فَتَرَحَّمْتُ إِلَيْهِمْ وَعَزَّيْتُهُمْ بِمَيِّتِهِمْ قَالَ لَعَلَّكِ بَلَغْتِ مَعَهُمْ الْكُدَى قَالَتْ مَعَاذَ اللّٰهِ أَنْ أَكُونَ بَلَغْتُهَا وَقَدْ سَمِعْتُكَ تَذْكُرُ فِي ذَلِكَ مَا تَذْكُرُ فَقَالَ لَهَا لَوْ بَلَغْتِهَا مَعَهُمْ مَا رَأَيْتِ الْجَنَّةَ حَتَّى يَرَاهَا جَدُّ أَبِيكِ (ن د عن عبد اللّٰه بن عمرو)

Bir defasında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem ile birlikte yürüyorduk. Resûlü Kiram Efendimiz, bir kadın gördü, herhalde tanıyamadı. Yolun ortasına varınca o kadın yanına gelene kadar durup bekledi. Gelen kadın Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in kızı Hz. Fâtıma idi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Yâ Fâtıma! Evden çıkmana sebep ne?″ diye sordu. Hz. Fâtıma: ″Şu ölenin ailesine gelmiştim. Ölülerine rahmet okudum ve baş sağlığı diledim″ dedi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Herhalde onlarla beraber kabristana da gittin″ dedi. Hz. Fâtıma: ″Oraya gitmekten Allah korusun. Bu mevzûda senin ne söylediğini duydum″ dedi. Bunun üzerine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Eğer onlarla beraber kabristana gitseydin, babanın dedesinden önce Cenneti göremezdin[8]dedi.[9]


[1] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 417/13.

[2] Sahih-i Buhârî, Îman 35.

[3] Sünen-i İbn-i Mâce, Cenâiz 15; Sahih-i Buhârî, Cenâiz 50.

[4] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 135; Sünen-i Nesâî, Cenâiz 44.

[5] Sünen-i İbn-i Mâce, Cenâiz 15.

[6] Sünen-i İbn-i Mâce, Cenâiz 16.

[7] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 135.

[8] Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in ataları İbrâhim Aleyhisselâm’ın Hanif dinine mensup idiler. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in ümmeti, diğer Peygamberlerin ümmetlerinden önce Cennete gireceği için Fâtıma annemize böyle buyurmuştur. ″Babanın dedesinden önce Cenneti göremezdin″ diye buyurmasının bir sebebi de, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem kendi anne ve babasını dirilterek kendisine ümmet ettiği için ″deden″ değil de ″babanın dedesi″ tabirini kullanmıştır.

[9] Sünen-i Ebû Dâvud, Cenâiz 26; Sünen-i Nesâî, Cenâiz 27.