KORKU NAMAZI:

Korku namazı, korkulu zamanlarda kılınan bir namazdır. Bu husus Sûre-i Nisâ, Âyet 102’de şöyle geçmektedir:

Ey Resûlüm! Sen, Mü’minler içinde bulunup da onlara namaz kıldıracağın zaman, (kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız) onlardan bir taife silahlı olarak seninle beraber namaza dursun. Diğer taife de arkanızda sizi beklesinler. Seninle namaza duranlar secde ettikten sonra (birinci rek’atı kılınca), namaz kılanlar çekilip arkanızda bekleme göreviyle meşgul olsunlar. Namaz kılmayıp bekleme göreviyle meşgul olan diğer taife de gelsinler, silahlı olarak seninle beraber namazlarını kılsınlar. Kâfirler, silahlarınızdan ve eşyalarınızdan gaflet etmenizi ve cümlesi birlikte üzerinize ansızın hücum etmeyi temenni ederler. Yağmur yahut hastalık sebebiyle silahlarınızı bırakmanızda size bir vebal yoktur. O halde kâfirlerin hücumuna karşı uyanık olun. Şüphesiz Allah’u Teâlâ, kâfirler için aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in kıldırdığı Korku namazını İbn-i Ömer Radiyallâhu anhumâ şöyle nakletmiştir:

غَزَوْتُ مَعَ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قِبَلَ نَجْدٍ فَوَازَيْنَا الْعَدُوَّ فَصَافَفْنَا لَهُمْ فَقَامَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُصَلِّى لَنَا فَقَامَتْ طَائِفَةٌ مَعَهُ وَأَقْبَلَتْ طَائِفَةٌ عَلَى الْعَدُوِّ، وَرَكَعَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِمَنْ مَعَهُ وَسَجَدَ سَجْدَتَيْنِ ثُمَّ انْصَرَفُوا مَكَانَ الطَّائِفَةِ الَّتِى لَمْ تُصَلِّى فَجَاؤُا فَرَكَعَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِهِمْ رَكْعَةً وَسَجَدَ سَجْدَتَيْنِ ثُمَّ سَلَّمَ فَقَامَ كُلُّ وَاحِدٍ مِنْهُمْ فَرَكَعَ لِنَفْسِهِ رَكْعَةً وَسَجَدَ سَجْدَتَيْنِ (خ عن ابن عمر)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem ile birlikte, Necid tarafına yönelerek gazâya gitmiştim. Düşmanın hizâsına geldik. Onlara karşı saflarımızı düzdük. Namaz vakti gelince, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bize, kıldırmak üzere namaza durdu. Bir taife de onunla beraber durdular, diğer taife ise, yönünü düşmana çevirdi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem kendisiyle birlikte olanlarla beraber rükûa vardı ve iki secde etti. Derken namaz kılanlar, kılmamış olan taifenin yerlerine gittiler. Diğer taife de gelip Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in arkasında durdular. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem onlarla beraber rükûa varıp iki secde etti. Sonra selâm verdi. Sonra o iki taifenin her biri nöbetleşe namaza durup kendi hesaplarına birer kere rükûa varıp ikişer secde ettiler.″[1]

Düşman veya yırtıcı hayvandan[2] korkulduğunda imam cemaati iki kısma ayırır. Bir kısmı düşman karşısında durur. Diğer kısmına namaz kıldırır. Bunlar seferî olurlarsa veya sabah namazını kılarlarsa, onlara bir rek’at kıldırır. Akşam namazında[3] veya mukîm olup dört rek’atli namazda iseler, iki rek’at kıldırır. Bu kısım ikinci secdeden sonra veya dört rek’atlı namazlarda ikinci rek’atin sonundaki Tahiyyatı okuduktan sonra düşmana karşı gider ve diğer kısım gelerek imama uyar. Çünkü Allah’u Teâlâ Sûre-i Nisâ, Âyet 102’de: ″Namaz kılmayıp bekleme göreviyle meşgul olan diğer taife de gelsinler, silahlı olarak seninle beraber namazlarını kılsınlar″ diye buyurmuştur. İmam ikinci kısma namazın geri kalan kısmını kıldırır. Bunlar da tekrar düşman karşısına gider. İmam kendi başına selâm verip namazı bitirir, çünkü kendi namazını tamamlamıştır. Birinci kısım gelir, lahik[4] oldukları için namazlarını kıraatsiz olarak tamamlarlar ve düşmana karşı giderler. Yani imamın arkasında imişler gibi davranıp, onun namaz kıldırma müddetini takdir ederek, o kadarlık sürede namazlarını kılar[5], selâm verip yerlerine giderler. Bunun üzerine ikinci kısım gelir. Mesbûk[6] oldukları için namazlarını kıraatle tamamlayarak selâm verirler.[7] Abdullah b. Mes’ud Radiyallâhu anhu Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in böyle yaptığını rivâyet etmiştir.İkinci kısım, imamın selâm vermesinden sonra bulundukları yerde namazlarını tamamlayacak olurlarsa, câiz olur. Çünkü bunlar mesbukturlar. Mesbuk da, yalnız başına kılan gibidir ve onlar imamın hükmü altında kalmaya devam etmezler.[8]

İmam Ebû Yusuf’a göre ise, korku namazı Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in zamanına mahsus olup, ondan sonra câiz değildir. Zîrâ Allah’u Teâlâ’nın Sûre-i Nisâ, Âyet 102’de: ″Ey Resûlüm! Sen, Mü’minler içinde bulunup da onlara namaz kıldıracağın zaman…″ diye geçen buyruğu buna delâlet eder. Zîrâ her zümrenin Peygamber Efendimizin peşinde namazın faziletine nâil olması içindi. Bu ise, Peygamber Efendimizden sonra kalkmıştır. Her zümrenin bir imamla namaz kılması mümkündür. Bu takdirde gidip gelmekle namaz kılmak câiz değildir. İmam Ebû Yusuf’un bu sözünden döndüğü rivâyet edilmiştir. İmam-ı Âzam ile İmam Muhammed’e göre ise; Sahâbe-i Güzîn, Korku namazını Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’den sonra da kılmışlardır. Korku namazının sebebi; korkudur. Korku ise, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem zamanında olduğu gibi, ondan sonra ziyâdesiyle mevcuttur. Korku namazı, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in peşinde namazın faziletine nail olmak için değildir. Çünkü namazda yürümemek, kıbleye dönmek farzdır. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in peşinde namaz kılarken fazilet elde etmek için farzı terketmek câiz değildir. Allah’u Teâlâ’nın Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e hitap etmesi yalnız ona mahsus değildir. Allah’u Teâlâ’nın hitaplarında hitabın çoğu umûmidir. Sa’d b. Ebî Vakkas, Ebû Ubeyde b. Cerrah, Ebû Mûsâ el-Eş’arî Radiyallâhu anhum İsfehan’da Korku namazını kıldırmış oldukları nakledilmiştir. Yine Sa’d b. Ebî Vakkas Radiyallâhu anhu, Taberistan’da mecûsi toplumuyla cenk ettiğinde, kendisi ile Hasan b. Ali, Hüzeyfe b. Yeman, Abdullah b. Ömer Radiyallâhu anhum mevcut olup, Korku namazını kılmışlardır ve hiçbir Sahâbi bunlara itiraz etmemiştir. Sahâbenin bu fiili icmâ yerine geçmiştir.[9] Bu sebeple Korku namazı, İmam-ı Âzam ile İmam Muhammed’e göre, bugün de câizdir.

Düşman hazır olmaksızın korku namazı câiz değildir. Uzak yerden bir alay atlı görüp düşman zannetseler veya toz görseler, düşman zannederek korku namazı kılsalar, sonra düşman olmadığı anlaşılsa, kılınan namaz câiz olmaz.

Korku namazında, namazın yarısını kılıp düşman cephesine geldikten sonra yürümek, hayvana binmek, savaşmak namazı bozar. Çünkü bunlar amel-i kesir’dir.[10] Ama düşman cephesine girerken yürümek namazı bozmaz. Buna şer’an müsaade vardır. Gidip gelirken savaşanın veya bir bineğe binenin de namazı bozulur: Çünkü bu da amel-i kesir’dir. İmam Şâfii’ye göre, savaşmak dahi namazı bozmaz. Çünkü Allah’u Teâlâ Sûre-i Nisâ, Âyet 102’de: ″Silahlı olarak seninle beraber namazlarını kılsınlar″ diye buyurmuştur. Âyet-i Kerîme’deki silahlı olunması emri, savaşın cevâzına delildir. Hanefilere göre ise; savaşmak, namaza zıt olan amel-i kesir’dir. Silahlı olmak düşmanı korkutmak içindir, yoksa savaşın câiz olması için değildir. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem Hendek Savaşı’nda dört vakit namazı kaçırmışlar, gece kazâ etmişlerdir.[11] Eğer savaşırken namaz câiz olsaydı, namazı kazâya bırakmazlardı. Halbuki korku namazı meşru olduktan sonra Hendek Muharebesi olmuştur. Çünkü Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem ″Zâtürrika″da korku namazı kılmışlardır. Bu gazâ ise, Hendek gazâsından öncedir.


[1] Sahih-i Buhâri, Cuma 40; Sünen-i Nesâî, Havf 1.

[2] Yırtıcı hayvanların verdiği korku da, düşmanın verdiği korku gibidir. Çünkü mâna itibarıyla her iki korku da aynıdır. (Mevsîlî, Kitab’ul-İhtiyâr, 1/118)

[3] Akşam namazı ikiye bölünmediği için ilk grup iki rek’atı imamla birlikte kılar, son bir rek’atı da diğer grup imamla kılar.

[4] Lahik; namaza imamla beraber başladığı halde uyku, dalgınlık ve abdest bozukluğu gibi sebeplerle namazın tamamını veya bir kısmını imam ile kılamayan kimseye denir.

[5] Fâtiha veya Fâtiha ile birlikte sûre okumazlar, bunları okuyacak kadar bir miktar imamın arkasında durduğu gibi sessizce bekledikten sonra rükû ve secdelerini yaparak namazını tamamlar.

[6] Mesbuk; imama ilk rek’atın rükûsundan sonra uyan kimseye denir.

[7] Fâtiha ve sûre okuyarak namazını tamamlar.

[8] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 127; Mevsîlî, Kitab’ul-İhtiyâr, 1/117-118.

[9] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 128; Mevsîlî, Kitâbu’l-İhtiyâr, 1/117-118.

[10] Amel-i kesir; namazı bozacak derecede çok isle meşgul olmaktır.

[11] Bakınız: Sahih-i Buhârî, Daavât 57.