Cuma Hutbesi ve Âdâbı:

Cumanın farz olan namazından evvel hutbe okunması Cumanın sıhhatinin şartlarındandır. Cumanın hutbesiz sahih olmayacağı hususunda fakihler ittifak etmişlerdir.

İmam hutbe okumak üzere minbere çıkınca oturur. Müezzin de onun huzurunda ikinci ezanı okur. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in zamanlarında sâdece bu ezan okunurdu. Hz. Osman’ın hilâfete geçmesi zamanında Müslümanlar çoğalıp da evler Mescid-i Nebevî’den uzaklaşınca, bir müezzin daha vazifelendirildi; o da imamın minbere çıkmasından önce ezan okurdu. İmam minbere çıkıp oturduğunda ikinci ezan okunurdu. İkinci ezanı okuyan müezzin ezanı tamamlayınca da, imam hutbe okumak için ayağa kalkardı. Alışverişi bırakıp cami yoluna koyulmayı gerektiren ezan; bu ikincisidir. Bir diğer rivâvete göre de sahih olan; ezan zevalden sonra okunmuşsa, birinci ezandır. Zîrâ Allah’u Teâlâ’nın buyruğu mutlaktır. Bu husus Sûre-i Cuma, Âyet 9’da: ″Ey îman edenler! Cuma günü namaz için nidâ edildiği (ezan okunduğu) vakit, hemen Allah’ın zikrine gidin…″ diye geçmektedir.[1]

Vaktin girmesinden sonra cemaatin huzurunda bir hutbe okunması şarttır. Nitekim hutbe okunurken cemaat bulunmayıp da bilahare namazda bulunacak olsalar namazları câiz olmaz. ″Kâfi″ adlı eserde de böyledir. Çünkü ″Cemaat″ kelimesi ″Cuma″ kelimesinden türemiştir. Bu hususta ihtilaf yoktur. İmam-ı Âzam ve İmam Muhammed’e göre; imamdan başka üç kişinin bulunması, imam ile diğer üç kişinin de Cuma namazından başka namazlarda cemaat olarak kendilerine uyulması câiz olan kimselerden olmaları şarttır.

Hutbe, namaz hükmündedir ve hutbeyi okuyanı dinlemek farzdır. Cemaatle namaz kılındığında imam sesli olarak namazı kıldırınca, okuduğu Kur’ân’ı sessizce dinlemek gerektiği gibi, hutbeyi de sessizce dinlemek gerekir.

Yine hutbe farz namaz hükmünde olduğu için, imam hutbeye çıktığında, hiçbir şekilde konuşulmaz. İmamın sözüne iştirak edilmez ve imam duâ yapsa dahi o duâya ″Âmin″ denilmez.

Hatip minberde iken, cemaatin konuşması ittifakla câiz değildir.

Hanefi mezhebinin temel kaynak eseri olan ve İmam-ı Âzam, İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’in görüşlerini bir araya getiren Kâfi″ adlı eserde denilir ki: ″Cuma hutbesini dinlemek farzdır. Cumanın ilk sünnetine yetişemeyen kimsenin, hatip minberde iken bu sünneti kılması mekruhtur. Minberden indikten sonra da kılması aslâ câiz değildir. Ancak Cumanın farzından sonra kazâ etmesi gerekir. Öğle namazının ilk sünnetinin farzından sonra kazâ olduğu gibi.″[2]

Bir kimse, Cumanın ilk sünnetini kılarken hatip hutbeye başlasa, iki rek’at kıldıktan sonra selâm verir. Eğer bir rek’at kılmışsa bir rek’at daha ilave eder ve selam verir. Bu iki sûrette de Cumanın bu ilk sünnetini, imamla Cumanın iki rek’at farzını kıldıktan sonra tekrar dört rek’at olarak kılar. Eğer hatip hutbeye başladığı zaman üç rek’at kılmışsa sünneti tamamlar.

Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اِذَا دَخَلَ أَحَدُكُمُ الْمَسْجِدَ وَالْاِمَامُ عَلَى الْمِنْبَرِ فَلَا صَلَاةَ وَلَا كَلَامَ حَتَّى يَفْرُغَ الْاِمَامُ (طب عن ابن عمر)

″Sizden biri mescide girdiği zaman, imam minberde ise hutbeyi tamamlayana kadar namaz kılmak da yoktur, konuşmak da yoktur.″[3]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

خُرُوجُ الْاِمَامِ يَوْمَ الْجُمُعَةِ لِلصَّلَاةِ يَقْطَعُ الصَّلَاةَ وَكَلَامُهُ يَقْطَعُ الْكَلَامَ (ق عن ابى هريرة)

″Cuma günü imamın namaz için (namaz hükmünde olan hutbe okumak üzere) minbere çıkması namazı keser ve konuşmaya başlaması da sözü keser.″[4]

Bu Hadis-i Şerif’te Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, hutbe kelimesi yerine ″Namaz″ anlamına gelen ″Salat″ kelimesi kullanmıştır. Bu ifade ile de; hutbenin farz namaz hükmünde olduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

Başka bir Hadis-i Şerif’te Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

أَنَّ الْخُطْبَةَ كَشَطْرِ الصَّلَاةِ

″Hutbe, Cuma namazının yarısı gibidir″[5] diye buyurmaktadır. Yine Hz. Ömer ve Hz. Âişe Radiyallâhu anhumâ’nın:

إنَّمَا قُصِرَتْ الصَّلَاةُ لِأَجْلِ الْخُطْبَةِ (عن عمر وعائشة)

″Cuma namazının (dörtten iki rek’ate) kısaltılması, hutbeden dolayıdır″[6] diye buyurdukları da nakledilmiştir. İşte Cuma namazının farzının dört rek’at değil de iki rek’at olması, hutbeden dolayıdır. Bu sebeple hutbe iki rek’at farz namaz hükmündedir.

Bu hususta verilen fetvâlardan bâzıları ise şöyledir:

لا ينبغى أن يصلى غير الخطيب لأنهما كشيئ واحد.

″Hatibin dışında birinin Cuma namazının farzını kıldırması yakışmaz. Çünkü, Hutbe ile namaz tek bir şey gibidir.″[7]

Hatip minbere çıkınca cemaatin konuşmayıp sükût etmesi, selâm alıp vermemesi, namaz kılmaması icap eder.[8] Çünkü ″İmam hutbe okurken ve Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem üzerine Salavat-ı Şerife getirirken, cemaatin uzak olsun, yakın olsun susup dinlemesi farzdır.″[9] İmam Muhammed, ″Kitâb’ul-Asl″ adlı eserinde İmâm-ı Âzam’a bu hususu şöyle sormaktadır:

Ben, İmâm-ı Âzam’a: ″İmam Cuma günü hutbe okurken imam ile beraber olan kimselerin konuşmaları uygun olur mu, ne dersin?″ diye sordum. ″Hayır″ dedi. Ben: ″İmam Allah adını zikrettiği zaman onların da Allah’ı zikretmelerini ve imamın Peygamber Efendimize Salavat okuduğu zaman onların da Salavat getirmelerini mekruh görür müsün?″ diye sordum. ″Onların dinlemelerini ve susmalarını isterim″ diye cevap verdi. Ben: ″Onlar aksıran kimseye –yerhamukellah- derler mi ve selâm veren kimsenin selâmını alırlar mı?″ diye sordum. ″Onların dinlemelerini ve susmalarını isterim″ diye cevap verdi.[10]

İmam hutbede, Sûre-i Ahzâb, Âyet 56’da: ″Şüphesiz ki, Allah’u Teâlâ ve melekleri Peygamber üzerine salavat getirirler. Ey îman edenler! Siz de ona salât-u selâm getirin″ diye geçen âyeti okusa dahi, Peygamber Efendimiz üzerine salavat getirilmez. Çünkü Zâhirurrivâye’de:

أَنَّ حَالَةَ الْخُطْبَةِ كَحَالَةِ الصَّلَاةِ فِي الْمَنْعِ مِنْ الْكَلَامِ فَكَمَا أَنَّ الْإِمَامَ لَوْ قَرَأَ هَذِهِ الْآيَةَ فِي صَلَاتِهِ لَمْ يَشْتَغِلْ الْقَوْمُ بِالصَّلَاةِ عَلَيْهِ فَكَذَلِكَ إذَا قَرَأَهَا فِي خُطْبَتِهِ.

″Hutbenin durumu, konuşmayı yasaklaması hususunda, namazın durumu gibidir. Nasıl ki imam, bu âyeti namazında okuduğu zaman, cemaat Peygamber Efendimize salavat getirmiyorsa, o ayeti hutbede okumasında da durum aynıdır.″[11]

Mü’minlere nasihatten sonra veya önce, hutbenin Arapça olan kısmında dört halifeye, Ashâb-ı Kirâm’a ve bütün Müslümanlara duâ edilmektedir. Hatip burayı okurken, insanların ″Âmin″ diyerek konuşup hutbelerinin bozulmaması için ellerini kaldırmaz. Bu hususta Husayn Radiyallâhu anhu şu Hadis-i Şerif’i nakleder:

عَنْ عُمَارَةَ بْنِ رُؤَيْبَةَ قَالَ رَأَى بِشْرَ بْنَ مَرْوَانَ عَلَى الْمِنْبَرِ رَافِعًا يَدَيْهِ فَقَالَ قَبَّحَ اللّٰهُ هَاتَيْنِ الْيَدَيْنِ لَقَدْ رَأَيْتُ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَا يَزِيدُ عَلَى أَنْ يَقُولَ بِيَدِهِ هَكَذَا وَأَشَارَ بِإِصْبَعِهِ الْمُسَبِّحَةِ (م عن حصين)

Umâra b. Rûveybe’den işittim, Bişr b. Mervan hutbe okuyordu. Duâ ederken ellerini kaldırınca Umâra şöyle dedi: ″Allah’u Teâlâ, senin o iki zayıf ve kısa ellerini kurutsun! Yemin ederim ki Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’i gördüm, hutbe esnâsında işâret parmağıyla işâretten başka bir ilavede bulunmazdı.″[12]

İmam-ı Âzam’a göre; bu hususlar, imam minberde olduğu müddetçe geçerlidir. Sâdece hutbenin iradı ile kayıtlı değildir. Bu durum hutbe ve Cumanın farzı sona erene kadar devam eder.[13] Bu sebepten imamın kametten sonra safları sık tutun gibi konuşma yapması kesinlikle doğru değildir. Hz. Osman, safları sık tutun nasihatini hutbede iken söylerdi. Bu hususta Mâlik b. Ebî Âmir Radiyallâhu anhu’dan şöyle nakledilmiştir:

أَنَّ عُثْمَانَ بْنَ عَفَّانَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ كَانَ يَقُولُ فِي خُطْبَتِهِ قَلَّ مَا يَدَعُ ذَلِكَ اِذَا خَطَبَ اِذَا قَامَ الْإِمَامُ يَخْطُبُ يَوْمَ الْجُمُعَةِ فَاسْتَمِعُوا وَأَنْصِتُوا فَاِنَّ لِلْمُنْصِتِ الَّذِي لَا يَسْمَعُ مِنَ الْحَظِّ مِثْلَ مَا لِلْمُنْصِتِ السَّامِعِ فَاِذَا قَامَتْ الصَّلَاةُ فَاعْدِلُوا الصُّفُوفَ وَحَاذُوا بِالْمَنَاكِبِ فَإِنَّ اعْتِدَالَ الصُّفُوفِ مِنْ تَمَامِ الصَّلَاةِ (موطأ عن مالك بن ابى عامر)

Osman İbn-i Affan Radiyallâhu anhu, hutbesinde dâimâ şu sözleri söyler ve bunu söylemediği çok az olurdu: ″Cuma günü imam hutbe okurken, onu dinleyin ve susun! Duyamayıp da susan kişi, duyarak susan kişi gibi sevaptan pay alır. Namaza durulduğu zaman, safları düzeltin, omuzlarınızı birbirinin hizasına getirin! Çünkü safların düzeltilmesi namazın tamamındandır.″[14]

Hutbe dinleme adâbı hakkında da Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

يَحْضُرُ الْجُمُعَةَ ثَلَاثَةُ نَفَرٍ رَجُلٌ حَضَرَهَا يَلْغُو وَهُوَ حَظُّهُ مِنْهَا وَرَجُلٌ حَضَرَهَا يَدْعُو فَهُوَ رَجُلٌ دَعَا اللّٰهَ عَزَّ وَجَلَّ إِنْ شَاءَ أَعْطَاهُ وَإِنْ شَاءَ مَنَعَهُ وَرَجُلٌ حَضَرَهَا بِإِنْصَاتٍ وَسُكُوتٍ وَلَمْ يَتَخَطَّ رَقَبَةَ مُسْلِمٍ وَلَمْ يُؤْذِ أَحَدًا فَهِيَ كَفَّارَةٌ إِلَى الْجُمُعَةِ الَّتِي تَلِيهَا وَزِيَادَةِ ثَلَاثَةِ أَيَّامٍ وَذَلِكَ بِأَنَّ اللّٰهَ عَزَّ وَجَلَّ يَقُولُ {مَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ أَمْثَالِهَا} (د عبد اللّٰه ابن عمرو)

″Cumaya üç çeşit insan gider: Biri gider, Cumaya katılır. Boş konuşma ve davranışlarda bulunur. Namazdan payı da bu konuşması olur. Biri gider herkesin yaptığı gibi normal olarak ibâdet edip duâda bulunur. Buna Allah’u Teâlâ isterse verir, isterse vermez. Bir adam da vardır ki Cumaya gider herhangi bir çirkin ve boş davranışta bulunmadan huşû içinde sükût ederek hutbeyi dinler, herhangi bir Müslümanın omzunu çiğnemez ve kimseye ezâ etmez. İşte onun bu namazı, gelecek Cumaya kadar, üç gün de fazlasıyla ona bir keffâret olur. Nitekim Allah’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: ″Bir iyilik yapan kimse için on misli mükâfat vardır.″ (Sûre-i En’am, Âyet 160).[15]

Yine bu hususta nakledildiğine göre; Hz. Ali Radiyallâhu anhu, Kûfe’de minberdeyken şöyle hitap etmiştir:

إِذَا كَانَ يَوْمُ الْجُمُعَةِ غَدَتْ الشَّيَاطِينُ بِرَايَاتِهَا إِلَى الْأَسْوَاقِ فَيَرْمُونَ النَّاسَ بِالتَّرَابِيثِ أَوْ الرَّبَائِثِ وَيُثَبِّطُونَهُمْ عَنْ الْجُمُعَةِ وَتَغْدُو الْمَلَائِكَةُ فَيَجْلِسُونَ عَلَى أَبْوَابِ الْمَسْجِدِ فَيَكْتُبُونَ الرَّجُلَ مِنْ سَاعَةٍ وَالرَّجُلَ مِنْ سَاعَتَيْنِ حَتَّى يَخْرُجَ الْإِمَامُ فَإِذَا جَلَسَ الرَّجُلُ مَجْلِسًا يَسْتَمْكِنُ فِيهِ مِنَ الِاسْتِمَاعِ وَالنَّظَرِ فَأَنْصَتَ وَلَمْ يَلْغُ كَانَ لَهُ كِفْلَانِ مِنْ أَجْرٍ فَإِنْ نَأَى وَجَلَسَ حَيْثُ لَا يَسْمَعُ فَأَنْصَتَ وَلَمْ يَلْغُ لَهُ كِفْلٌ مِنْ أَجْرٍ وَإِنْ جَلَسَ مَجْلِسًا يَسْتَمْكِنُ فِيهِ مِنَ الِاسْتِمَاعِ وَالنَّظَرِ فَلَغَا وَلَمْ يُنْصِتْ كَانَ لَهُ كِفْلٌ مِنْ وِزْرٍ وَمَنْ قَالَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ لِصَاحِبِهِ صَهٍ فَقَدْ لَغَا وَمَنْ لَغَا فَلَيْسَ لَهُ فِي جُمُعَتِهِ تِلْكَ شَيْءٌ ثُمَّ يَقُولُ فِي آخِرِ ذَلِكَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ ذَلِكَ (د عن مولى امراته ام عثمان)

″Cuma günü olduğu zaman, şeytanlar sancaklarıyla çarşılara giderler. İnsanlara türlü engeller çıkararak onları Cuma’ya geciktirirler. Melekler de erkenden gelip mescidin kapıları üstünde otururlar. Gelenleri öncelik sırasıyla yazarlar. İmam hutbeye çıkıncaya kadar bu böyle devam eder. Kişi bir yere ilişip oturur, hiçbir söz ve harekette bulunmadan, kemâl-i edep ve dikkatle hutbeyi dinlerse, iki kat mükâfat alır. Eğer hutbeyi duyamadığı uzak bir yere oturup da susarsa ve hiçbir söz ve davranışta bulunmazsa bir mükâfat alır. Duyabileceği ve dinleyebileceği bir yerde oturup da hutbeyi dinlemeden ve sükût etmeden konuşur veya bir şeyle meşgul olursa iki kat günaha girer. Duyamadığı bir yerde oturup, hutbeyi dinlemeden ve sükût etmeden konuşur ve bir şeyle meşgul olursa tek günah alır. Cuma günü imam hutbede iken konuşan arkadaşına, ″Sus!″ diyen de boş konuşmuş olur. Kim de böyle bir söz ve davranışta bulunursa, o gün Cumasından hiçbir sevap ve pay alamaz. Bunu bizzat Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’den duydum.″[16]

Yukarıda geçen Hadis-i Şeriflere ve Ehl-i Sünnet ulemâsının verdiği fetvâlara göre; Cuma hutbesi, farz namaz hükmünde olduğundan hiçbir şekilde konuşulmaz. Namazda yapılmayan davranışlar hutbede de yapılmaz. Hutbenin vücûbu (farziyeti) susup dinlemek olduğu için namazdaki gibi oturup hiçbir şekilde konuşmadan hatibi dinlemelidir. Bu sebepten dolayı imamın yapmış olduğu duâlara ″Âmin″ denmesi veya imama iştirak edilmesi kesinlikle yanlıştır. Bu tür davranışlarda bulunanlar Cumanın sevabından mahrum kalır. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ تَكَلَّمَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ وَالْإِمَامُ يَخْطُبُ فَهُوَ كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا وَالَّذِي يَقُولُ لَهُ أَنْصِتْ لَيْسَ لَهُ جُمُعَةٌ (حم عن ابن عباس)

″Cuma günü imam hutbe okurken konuşan kimse, kitap taşıyan eşşek gibidir. Ona, ″Sus!″ diyenin de Cuması yoktur.″[17] İşte imam hutbeye çıktıktan sonra oradan inene kadar cemaatin hiçbir şekilde konuşmaması gerektiği net bir şekilde ifade edilmiştir.

Hatip hutbeyi tamamlayınca, müezzin kamet getirir ve cemaat de Cuma namazını kılmak için ayağa kalkar. Bir kimse hutbeye yetişemeyip Cuma namazında imama, Tahiyyat’ta veya sehiv secdesinde yetişse dahi İmam-ı Âzam ve İmam Ebû Yusuf’a göre; Cuma namazı olarak tamamlar. Çünkü Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

مَنْ أَدْرَكَ رَكْعَةً مِنْ الْجُمُعَةِ مَعَ الْإِمَامِ فَقَدْ أَدْرَكَ. (ن عن سالم عن ابن عمر)

″Kim imamla beraber Cuma’dan bir rek’ata yetişirse namaza yetişmiş olur″[18] diye buyurmuştur. İmam Muhammed’e göre ise, ikinci rek’atin rukûsuna yetişmişse, Cuma namazını tamamlar. Rüküya yetişemediği takdirde, imamla başladığı bu namazı kılar ve ondan sonra öğle namazını da kılar.[19]

Hutbenin Farzı:

İmam-ı Âzam’a göre; hutbenin farzı hutbe kastıyla ″Subhânallah″ veya buna benzer bir şey söylemektir. Bir mâzeret olmadan hatib bunu kasıtlı olarak böyle yaparsa, sünnetten sapmış ve iyi bir iş yapmamış olur. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre; hutbe denilecek derecede uzunca bir zikir lâzımdır. Çünkü Allah’u Teâlâ’nın Sûre-i Cumâ, Âyet 9’da: ″Ey îman edenler! Cuma günü namaz için nidâ edildiği (ezan okunduğu) vakit, hemen Allah’ın zikrine gidin…″ diye geçen buyruğundan anlaşılan uzun bir zikirdir. İmam-ı Âzam, bu Âyet-i Kerîme’yi mutlak üzerine hamledip, hutbe niyetiyle ″Subhânallah″ denilmesi yeterli olur, demiştir. Hattâ İmam-ı Âzam’a göre; aksırmak veya taaccub için ″Elhamdulillah″ ve ″Subhânallah″ denilse bile hutbe yeterli olur. Hz. Osman Radiyallâhu anhu, hutbede ″Elhamdulillah″ dedi ve arkasını getiremeyerek tutuldu. Minberden inip namazı kıldırdı ve Sahabeden hiçbir kimse buna itiraz etmedi. Bu da delâlet eder ki, bu miktar yeterli olur. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’in delili; âdette ″Elhamdulillah, Subhânallah″ demeye hutbe adı verilmez. Bu sebeple hutbeden murad uzun bir zikirdir. Çünkü hutbe okumak farzdır. İmam Kerhî Rahimehullah; hutbenin uzunluğunu üç âyet miktarı olarak itibar etmiştir. Bâzıları Tahiyyat okuyacak miktarı itibar etmişlerdir.

Cemaat içerisinde hutbe okuyacak bir bilgiye sahip hiçbir kimse yoksa dahi, Cuma namazı terkedilmez. Birisi çıkar ve yukarıda geçtiği üzere farz yerine gelecek kadar tesbih veya âyet okuyarak hutbeyi yerine getirmiş olur. Kısaca üç İhlâs bir Fâtiha okunsa yeterlidir.

Hutbenin Sünnetleri:

Hutbe, abdestli olarak ayakta okunur. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’den bugüne kadar hutbe ayakta okunagelmiştir. Fakat oturarak ve abdestsiz okunursa da câiz olur. Zîrâ rivayet olunduğuna göre; Hz. Osman Radiyallâhu anhu yaşlandığında hutbeyi oturarak okurmuş. Kaldı ki, hutbe okumak için abdestli olmak şart değildir. Hutbe zikirdir; onu okumak için kıbleye yönelmek de şart değildir. Ancak abdestsiz okunması hâlinde hutbeden sonra namaz için abdest gerekli olduğundan; hutbe ile namaz arasına abdest alma fasılası koymak mekruh olur. Böyle yapan biri iyi bir iş işlememiş ve sünnete muhalefet etmiş olur.

Hutbe, harple alınan yerlerde kılıç ile, kendiliklerinden Müslüman olan yerlerde kılıçsız okunur. Hatib, temiz elbise giyer ve namaz kıldırabilecek şekilde örtülü olur.

Hutbe, iki kısma ayrılır; hatib bunların arasında bir tesbih veya üç âyet okunacak kadar oturur. Bu iki hutbeden herbirinde bir Âyet-i Kerîme okur, cemaatin takvâya sarılması için Arapça olarak nasihatte bulunur ve Peygamber Efendimiz üzerine Salavât-ı Şerife getirir.

Hutbe hakkında İbn-i Ömer Radiyallâhu anhumâ’den nakledilen bir Hadis-I Şerif’te şöyle buyrulmuştur:

كَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَخْطُبُ خُطْبَتَيْنِ كَانَ يَجْلِسُ إِذَا صَعِدَ الْمِنْبَرَ حَتَّى يَفْرَغَ أُرَاهُ قَالَ الْمُؤَذِّنُ ثُمَّ يَقُومُ فَيَخْطُبُ ثُمَّ يَجْلِسُ فَلَا يَتَكَلَّمُ ثُمَّ يَقُومُ فَيَخْطُبُ (د ابن عمر)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, (Cumada) iki hutbe okurdu. Minbere çıktığı zaman (müezzin ezanı) bitirinceye kadar oturur, sonra kalkıp hitap eder, sonra yine oturur ve hiç konuşmaz, bilâhere kalkıp tekrar hitap ederdi.″[20]

Cuma hutbesinin iki olmasının sebebi şöyle rivâyet edilmiştir:

- Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem hutbede münâfıklar hakkındaki âyetleri okurdu. Bu durum münâfıklara çok dokunurdu. Gizliden toplanıp; ″Muhammed her şeyi bırakıp âyettir diye bizim aleyhimizde söylüyor. Bu seferde hutbeye çıkıp yine bizim aleyhimizde söylerse, hutbeden inndiğinde onu öldürelim″ dediler ve aralarından fedâiler seçtiler. Bu seçilen kişiler, cemaatten önce camiye girerek minberin etrafında konumlandılar. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem hutbede yine münâfıklar hakkında âyet okudu, açıklamasını yaptı ve hutbeyi tamamladı. Minberden inerken bir basamak aşağı indiğinde, Cebrâil Aleyhisselâm geldi. Cebrâil Aleyhisselâm gelince Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem ayakta ise otururdu, deve üzerinde ise deve kendiliğinden çökerdi. Bu sebeple Cebrâil Aleyhisselâm gelince, hemen oturdu. Cebrâil Aleyhisselâm: ″Yâ Muhammed! Münâfıklar sana suikast yapmak için minberin etrafını sardılar. Ashâbına söyle minberin etrafına gelsinler″ dedi. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem ayağa kalkıp yine bir basamak yukarı çıktı. Bunları ashâbına haber verdi. Ashâb minberin etrafını sardılar. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem minberden indi. Ondan sonra Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem hutbeleri hep öyle okurdu. İşte iki hutbe arasında oturmak ve ikinci hutbe oradan kaldı.

Hatib; ilk defa minbere çıkarken ilk üç basamağında ayrı ayrı duâ okur. İmam hutbeye çıkar, birinci hutbeyi okur, bir basamak aşağı iner ve orada oturur, sonra kalkar yine bir basamak yukarı çıkar. İkinci hutbeyi okur, sonra hatib hutbeden inerken yönünü kıbleye dönerek geri geri iner. Bu uygulamaların yapılması için de minberin kıble yönünde olması lâzımdır. Hutbenin bu şekilde yapılması sünnete uygun olandır.

Tuhfe şârihi hidâyeden naklederek, hutbenin on bir sünneti vardır, der ve bunları şöyle sıralar[21]:

1- Hutbeden önce gizli olarak ″Eûzu-Besmele″ çekmek.

2- Hutbeye ″Elhamdulillâh″ ile başlamak.

3- Allah’u Teâlâ’ya lâyık olduğu şekilde senâda (övgüde) bulunmak.

Hatip, iç ezan okununcaya kadar minberde oturmalı, ezan bitince ayağa kalkmalı, gizlice Euzu-Besmele okumalı ve açıktan Hamd-ü Senâ ile hutbeyi cemaate karşı okumaya başlamalıdır.

4- ″Şehâdet″ kelimesini söylemek.

5- Peygamber Efendimize Salavât-ı Şerif’e getirmek.

6- Nasihatta bulunmak.

Cemaati ″Âmin″ demeye mecbur etmeyen bir cümle ile de nasihat kısmı bitirilmelidir.

7- Kur’ân-ı Kerîm’den âyet okumak.

8- İki hutbe arasında oturmak.

9- İkinci hutbede Hamd-ü Senâ ve Salavât-ı Şerife’yi tekrarlamak ve (Arapça olarak) Müslümanlara duâda bulunmak.

10- Duâda (arapça olarak), ″Mü’minîn″ ve ″Mü’minât″ lafızlarını ziyâde söylemek.

11- İki hutbeyi (Arapçalarını) uzun bir sûre (Hucûrât Sûresi) kadar uzun okumak.

Böylece hutbe tamamlanınca da müezzin kamet getirir. Hatibin hutbenin sünnetlerini terk etmesi mekruh olduğu gibi dünyalık boş sözlerde bulunması da mekruhtur.

Ayrıca hutbenin Arapça olan duâ kısmında Hulefâ-i Râşidîn’i yani dört halife olan Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’yi yâd ederek onlar için duâda bulunmalıdır. Bu uygulamayı Sahabe-i Kirâm Efendilerimiz yapmıştır. Ebû Mûsâ el-Eşarî, Abdullah İbn-i Abbas Radiyallâhu anhum bunlardandır. Sahabe kavli de dinde hüccettir. Bunların yanında hutbede bütün Sahabe ve Tabiin de hayırla yâd edilir.[22]

Hutbede Nasihatın Kısa Tutulması:

Cemaat, Arap olmasa bile hutbe Arapça okunmalıdır. İmam-ı Âzam Ebû Hanife’ye göre; hutbenin mev’iza (öğüt, nasihat) kısmı başka dillerde okunabilir.[23] Ancak hutbenin öğüt kısmı özlü anlatımlarla kısa tutulması gerekir. Çünkü hutbeyi kısa okumak da hutbenin sünnetlerindendir.[24] Bu hususta nakledilen Hadis-i Şeriflerden bâzıları şöyledir:

Câbir b. Semure es-Suvâî Radiyallâhu anhu şöyle nakletmiştir:

لَا يُطِيلُ الْمَوْعِظَةَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ اِنَّمَا هُنَّ كَلِمَاتٌ يَسِيرَاتٌ (د عن جابر بن سمرة السوائي)

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, Cuma günü öğüdü uzatmazdı, (söylediği sözler) birkaç kelimeden ibâretti.″[25]

Yine Câbir b. Semure Radiyallâhu anhu’dan şöyle nakledilmiştir:

كُنْتُ أُصَلِّي مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَكَانَتْ صَلَاتُهُ قَصْدًا وَخُطْبَتُهُ قَصْدًا (م ن ت عن جابر بن سمرة)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem ile beraber namaz kılardım, onun hutbesi de namazı da orta uzunlukta olurdu.″[26]

Berâ Radiyallâhu anhu’dan da şöyle nakledilmiştir:

جَاءَ رَجُلٌ إِلَى رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ عَلِّمْنِى عَمَلًا يَدْخُلْنِى الْجَنَّةَ فَقَالَ لَئِنْ كُنْتَ أَقْصَرْتَ الْخُطْبَةَ لَقَدْ أَعْرَضْتَ الْمَسْأَلَةَ (الدارقطنى فى سننه عن البراء)

Adamın biri Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelerek; ″Yâ Resûlallah! Beni Cennete koyacak bir ameli bana öğret″ dedi. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem de ona şu cevabı verdi; ″Hutbeyi kısa tutarsan, meseleyi arz etmiş olursun″[27]

Yine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ طُولَ صَلَاةِ الرَّجُلِ وَقِصَرَ خُطْبَتِهِ مَئِنَّةٌ مِنْ فِقْهِهِ فَأَطِيلُوا الصَّلَاةَ وَاقْصُرُوا الْخُطْبَةَ وَاِنَّ مِنْ الْبَيَانِ سِحْرًا (م عن عمار)

″Namazının uzun, hutbesinin kısa olması bir kimsenin anlayışlı bir din âlimi olduğunun alâmetidir. Artık namazı (cemaate ağır gelmeyecek şekilde) uzatın, hutbeyi de kısa okuyun. Gerçekten bâzı sözler, sihir gibi kalpleri etkiler.″[28]

Örnek Cuma Hutbesi I:

Basamak Duâları:

Hutbeye yönelince:

بِسْمِ اللّٰهِ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى آلِه۪ وَصَحْبِه۪ اَجْمَع۪ينَ

Bismillâhi velhamdu lillâhi vessalâtu vesselâmu alâ Resûlinâ Muhammed’in ve alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn.

Minber kapısında:

اَللّٰهُمَّ افْتَحْ عَلَيْنَا اَبْوَابَ رَحْمَتِكَ وَيَسِّرْ عَلَيْنَا خَزَائِنَ فَضْلِكَ وَكَرَمِكَ يَا اَكْرَمَ الْاَكْرَم۪ينَ وَيَا اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ

Allâhummeftah aleynâ ebvâbe rahmetike ve yessir aleynâ hazâine fadlike ve keremike yâ ekremel ekremîne ve yâ erhamerrâhimîn.

1. Basamakta:

رَبِّ اشْرَحْ ل۪ى صَدْر۪ى وَيَسِّرْل۪ى اَمْر۪ى وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسٰان۪ى يَفْقَهُوا قَوْل۪ى

Rabbişrahlî sadrî ve yessirlî emrî vahlul ukdeten min lisânî yefgahû kavlî.

2. Basamakta:

رَبِّ قَدْ آتَيْتَن۪ى مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَن۪ى مِنْ تَأْو۪يلِ الْأَحَاد۪يثِ

Rabbi kad âteytenî minel mülki ve allemtenî min te’vîlil-ahâdîs.

3. Basamakta:

رَبِّ زِدْن۪ى عِلْمًا وَفَهْمًا وَأَلْحِقْن۪ى بِالصَّالِح۪ينَ وَاحْفَظْن۪ى مِنَ السَّلَاسِلِ وَالْأَغْلَالِ وَالْأَنْكَالِ* اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى آلِه۪ أَجْمَع۪ينَ

Rabbi zidnî ilmen ve fehmen ve el-hignî bissâlihîn. Vahfaznî mines selâsili vel ağlâli vel-enkâl. Allâhumme salli alâ Muhammed’in ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn.

Kıbleye karşı durup:

اَللّٰهُمَّ هٰذَا الشَّانُ لَيْسَ بِشَان۪ى وَهٰذَا الْمَكَانُ لَيْسَ بِمَكَان۪ى * اَللّٰهُمَّ يَسِّرْل۪ى أَمْر۪ى وَتَقَبَّلْهُ مِنّ۪ى * وَسَلَامٌ عَلٰى جَم۪يعِ الْأَنْبِيٰاءِ وَالْمُرْسَل۪ينَ * وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Allâhumme hâzeş-şânü, leyse bi şânî ve hâzel-mekânu, leyse bi mekânî, Allâhumme yessirlî emrî ve tagabbelhü minnî ve selâmün alâ cemî’il enbiyâi vel-mürselîn vel hamdulillâhi Rabbilâlemîn.

Gizlice Euzu-Besmele çeker ve ayakta yüksek sesle hamd ile 1. Hutbeyi okumaya başlar:

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ * ثُمَّ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ* اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ى هَدَانَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِىَ لَوْلَا اَنْ هَدَانَا اللّٰهُ * وَمَا تَوْف۪يق۪ى وَاعْتِصَام۪ى وَاعْتِمَاد۪ى اِلَّا بِاللّٰهِ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ حَسْبِىَ اللّٰهِ* بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ* اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلٰى نِعَمِه۪ وَاِحْسَانِه۪ نَشْهَدُ أَنْ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لَا شَر۪يكَ لَهُ * لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْي۪ى وَيُم۪يتُ* وَهُوَ حَىٌّ لَا يَمُوتُ* بِيَدِهِ الْخَيْرُ * وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْئٍ قَد۪يرٌ * وَنَشْهَدُ أَنَّ سَيِّدَنَا وَمَوْلَانَا مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَحَب۪يبُهُ وَطَب۪يبُهُ وَرَسُولُهُ الدّٰاع۪ى اُمَّتَهُ اِلٰى رِضْوَانِه۪ صَلَّى اللّٰهُ تَعَالٰى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ * وَعَلٰى آلِهِ وَاَصْحَابِه۪ وَاِخْوَانِه۪ صَلَاةً مُتِمَّةً هُمْ دٰارَهُ وَاَمَانَهُ فَقَالَ تَبَارَكَ وَتَعَالٰى عَزَّ وَجَلَّ مِنْ قَائِلٍ مُخْبِرًا وَاٰمِرًا وَنَاصِرًا * تَنْب۪يهًا لَكُمْ وَتَعْظ۪يمًا وَاِرْفَاعًا لِقَدْرِ نَبِيِّنَا مُحَمَّدٍ * اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِىِّ * يَا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا* اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ ۨالْمُصْطَفٰى وَالرَّسُولِ الْمُجْتَبٰى وَالْأَم۪ينِ الْمُقْتَدٰى وَالْحَب۪يبِ الْمُرْتَضٰى* شَمْسِ الضُّحٰى بَدْرِ الدُّجٰى نُورِ الْوَرٰى صَاحِبِ قَابَ قَوْسَيْنِ* أَوْ أَدْنٰى رَسُولِ الثَّقَلَيْنِ * وَنَبِىِّ الْحَرَمَيْنِ * وَاِمَامِ الْقِبْلَتَيْنِ * وَجَدِّ الْحَسَنَيْنِ الْأَحْسَنَيْنِ * وَشَف۪يعِ مَنْ فِى الدَّارَيْنِ سَيِّدِنَا وَسَنَدِنَا وَمَوْلَانَا وَمَوْلَى الْحَرَمَيْنِ الْمُحْتَرَمَيْنِ حَضْرَتِ اَبِى الْقَاسِمِ مُحَمَّدٍ * يَا اَيُّهَا الْمُشْتَاقُونَ نُورَ جَمَالِه۪ صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا * اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ عَلٰى جَم۪يعِ الْأَنْبِيٰاءِ وَالْمُرْسَل۪ينَ * اَللّٰهُمَّ اخْصُصْ اَللّٰهُمَّ مِنْ بَيْنِهِمْ مُحَمَّدًا وَآلِه۪ بِأَفْضَلِ الصَّلَاةِ وَالتَّسْل۪يمِ* اَللّٰهُمَّ ارْضَ عَنِ الْإِمَامِ الشَّيْخِ الشَّف۪يقِ * وَقَاتِلِ الْكَفَرَةِ وَالزِّنْد۪يقِ الْمُلَقَّبِ بِالْعَت۪يقِ الْإِمَامِ عَلَى التَّحْق۪يقِ* وَمَعْدَنِ الصِّدْقِ وَالتَّصْد۪يقِ الَّذ۪ى قَالَ لَهُ ف۪ى حَقِّه۪ رَسُولُ الْمَلِكِ الشَّف۪يقِ* لَوْ كُنْتُ مُتَّخِذًا خَل۪يلًا غَيْرَ رَبّ۪ى لَإِتَّخَذْتُ اَبَا بَكْرِ الصِّدّ۪يقِ رَضِىَ اللّٰهُ تَعَالٰى عَنْهُ * وَعَنِ الْإِمَامِ الْأَوَّابِ زَيْنِ الْأَصْحَابِ نَوَّرَ الْمَسْجِدِ وَالْمِحْرَابِ نَاطِقٌ بِالصَّوَابِ الْمُوَافِقِ * رَأْيُهُ الْكِتَابَ الَّذ۪ى قَالَ لَهُ ف۪ى حَقِّه۪ رَسُولُ الْمَلِكِ الْوَهَّابِ* لَوْ كَانَ مِنْ بَعْد۪ى نَبِيٌّ لَكَانَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ رَضِىَ اللّٰهُ تَعَالٰى عَنْهُ* وَعَنِ الْإِمَامِ الْأَمَانِ حَب۪يبِ الرَّحْمٰنِ *صَاحِبِ الْحَيَاءِ وَالْا۪يمَانِ* الشَّه۪يدِ * عَلَى الْفُرْقَانِ الَّذ۪ى قَالَ لَهُ ف۪ى حَقِّه۪ رَسُولُ الْمَلِكِ الْمَنَّانِ * لِكُلِّ نَبِىٍّ رَف۪يقٌ فِى الْجَنَّةِ وَرَف۪يق۪ى ف۪يهَا عُثْمَانُ بْنُ عَفَّانَ رَضِىَ اللّٰهُ تَعَالٰى عَنْهُ * وَعَنِ الْإِمَامِ الْوَلِىِّ ابْنِ عَمِّ النَّبِىِّ زَوْجِ فَاطِمَةَ الزَّهْرَاءَ * وَارِثِ عُلُومِ النَّبَوِىِّ اَسَدِ اللّٰهِ الْمَلِكِ الْغَالِبِ* وَمَظْهَرِ الْعَجَائِبِ * اَلَّذ۪ى قَالَ لَهُ ف۪ى حَقِّه۪ رَسُولُ الْمَلِكِ الْغَالِبِ * أَنَا مَد۪ينَةُ الْعِلْمِ وَعَلِىٌّ بَابُهَا *وَهُوَ عَلِىُّ بْنُ اَب۪ى طَالِبٍ رَضِىَ اللّٰهُ تَعَالٰى عَنْهُ * وَعَنِ التَّمَامِ الْعَشَرَةِ الْمُبَشَّرَةِ الَّذ۪ينَ بَايَعُوا نَبِيَّنَا تَحْتَ الشَّجَرَةِ هُمْ اَهْلُ التَّقْوٰى* وَالْمَغْفِرَةِ وَعَنِ الْاِمَامَيْنِ الْهُمَامَيْنِ* السَّع۪يدَيْنِ الشَّه۪يدَيْنِ* الْمَظْلُومَيْنِ الْمَقْتُولَيْنِ* الشَّمْسَيْنِ الْقَمَرَيْنِ* الْحَس۪يبَيْنِ النَّسَبَيْنِ بِالْفَضْلِ الرَّاضِيَيْنِ* وَعَلَى الْبَلَاءِ الصَّابِرَيْنِ سَيِّدَا شُبَّانِ اَهْلِ الْجَنَّةِ* وَقُرَّةِ عَيْنِ اَهْلِ السُّنَّةِ اَبِى مُحَمَّدٍ ۨالْحَسَنِ وَاَب۪ى عَبْدِ اللّٰهِ الْحُسَيْنِ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُمَا * وَعَنِ الْإِمَامَيْنِ الْمُكَرَّمَيْنِ الْمُعَظَّمَيْنِ الْمُحْتَرَمَيْنِ عِنْدَ اللّٰهِ وَالنَّاسِ أَعْن۪ى بِهِمَا الْحَمْزَةَ وَالْعَبَّاسَ* وَعَنْ جَم۪يعِ الصَّحَابَةِ وَالْمُهَاجِر۪ينَ وَالْأَنْصَارِ* وَالتَّابِع۪ينَ الْأَبْرَارِ وَالْأَخْيَارِ* رِضْوَانُ اللّٰهِ تَعَالٰى عَلَيْهِمْ أَجْمَع۪ينَ * وَعَنَّا مَعَهُمْ بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ * اُوص۪يكُمْ عِبَادَ اللّٰهِ* وَنَفْسِى الْعَاصِيَةَ الْخَاطِئَةَ بِتَقْوَى اللّٰهِ وَطَاعَتِهِ * اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَالَّذ۪ينَ هُمْ مُحْسِنُونَ * أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ الْخَاضِرُونَ* اِتَّقُوا اللّٰهَ وَأَط۪يعُوهُ * قَالَ اللّٰهُ تَعَالٰى ف۪ى كِتَابِهِ الْكَر۪يمِ * اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ* بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ …. )صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظ۪يمُ) وَقَالَ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ ... )صَدَقَ رَسُولُ اللّٰهِ)

Elhamdulillâh, sümme elhamdulillâh, elhamdulillâhillezî hedânâ lihâzâ ve mâ künnâ linehtediye levlâ en hedânallâh. Ve mâ tevfîgî, va’tisâmî va’timâdî illâ billâh. Aleyhi tevekkeltü hasbiyallâh. Bismillâhirrahmânirrahîm. Elhamdulillâhi alâ niamihî ve ihsânihî neşhedü en lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü yuhyî ve yümît. Ve hüve hayyun lâ yemût. Bi yedihil-hayr. Ve hüve alâ külli şey’in kadîr. Ve neşhedü enne seyyidinâ ve mevlânâ Muhammed’en abduhû ve habîbuhû ve tabîbuhû ve Resûluhü’d-dâî ümmetehû ilâ rıdvânihî sallallâhu teâlâ aleyhi ve selleme ve alâ âlihî ve ashâbihî ve ihvânihî salâten mutimmeten hum dârehû ve emânehû fegâle tebâreke ve teâlâ azze ve celle min gâilin muhbiren ve âmiren ve nâsirâ. Tembîhen leküm ve ta’zîmen ve irfâ’an likadrî Nebiyyinâ Muhammed. ″İnnallâhe ve melâiketehû yusallûne alennebiy. Yâ eyyühellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ.″

Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammed’inil-Mustafâ ve Resûlul-müctebâ, vel emînil-muktedâ, velhabîbil-murtadâ. Şemsidduhâ bedridducâ, nur’il-verâ sâhibi kâbe kavseyni ev ednâ. Resûlu’s-sakaleyni ve nebiyyi’l-haremeyni ve imâmi’l-kıbleteyni ve ceddi’l-haseneyni’l ahseneyni ve şefîi men fid dâreyni seyyidinâ ve senedinâ ve mevlânâ ve mevle’l-haremeynil-muhteremeyni Hazreti Ebi’l-Kâsım Muhammed. Yâ eyyühel müştâkûne nûra cemâlihî sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ. Allâhümme salli ve sellim alâ cemî’il-enbiyâi vel-mürselîn. Allâhümmeh-sus, Allâhümme mim beynihim Muhammed’en ve âlihî bi efdali salâti vetteslîm. Allâhümmerda anil-imâmi şeyhiş-şefîgi ve gâtilil- keferati ve’z-zındîgil-mülaggabi bil-atîgi el imâmi alet-tahgîgi ve mâ’denis-sıdgi vet-tasdîgillezî gâle lehû fî hakkıhî Resûlul-meliki’ş-şefîg. Lev küntü müttehizen halîlen ğayre Rabbî, leittehaztü ebâ Bekri's-Sıddîk Radiyallâhu Teâlâ anh. Ve anil-imâmil-evvâbi zeynil-ashâbi nevvaral mescidi vel-mihrâb. Nâtigu bis-sevâbil-muvâfıgi ra’yuhul-kitâbellezî gâle lehû fî haggıhî Resûlül-melikil-vehhâb. Lev kâne mim ba’dî nebiyyün lekâne Ömer ibn’ul-Hattâb Radiyallâhu Teâlâ anh. Ve anil-imâmil-emâni Habîbi’r-Rahmâni sâhibil-hayâi vel-îmâniş-şehîdi alel furgân, ellezi gâle lehû fî hakkıhî Resûlül-melikil-mennân, li külli Nebiyyin rafîgun fil-cenneti ve rafîgî fîhâ Osmân ibnu Afvân Radiyallâhu Teâlâ anh. Ve anil-imâmil-veliyyi ibn-i ammî Nebiyyi, zevci Fâtımate’z-Zehrâe vârisi ulûmin Nebeviyyi esedillâhil-melikil-gâlip, ve mazharil acâib, ellezi gâle lehû fî hakkıhî Resûlül-melikil gâlip, “Ene Medînetü’l-ilmi ve Aliyyün bâbuhâ” ve hüve Aliyyübnü Ebî Tâlib Radiyallâhu Teâlâ anh. Ve anittemâmil aşeretil mübeşşereti ellezîne bâyeû Nebiyyenâ tahteş-şecereti hüm ehlüt-takvâ vel-mağfirah. Ve anil-imâmeynil-hümâmeynis-sâideyniş-şehideynil-mazlûmeynil-aktûleyni’ş-şemseynil-kamerey-nil-hasibeynin-nesebeyni bil fadlirrâdi-yeyni ve alel-belâi’s-sâbireyni es-seyyidü’ş-şubbâni ehlil-cenneti ve kurreti aynî ehli’s-sünneti ebî Muhammed’inil-Haseni ve ebî Abdullâh’il-Hüseyni Radiyallâhu anhumâ. Ve anil-imâmeynil-mükerremeynil-muazza-meynil-muhteremeyni indallâhi ven-nâsi a’nî bihimel-Hamzate vel-Abbâs. Ve an cemîi’s-sahâbeti vel-muhâcirîne vel-ensâri vet-tâbiînel- ebrâri vel-ahyâr rıdvânullâhi teâlâ aleyhim ecmaîn. Ve annâ maahum birahmetike yâ erhamerrâhimîn. Ûsîküm ibâdallâh! Ve nefsiyel-âsiyetel hâtiete, bi-takvallâhi ve taâtih. innallâhe maallezînet-tegav vellezînehum muhsinûn. Eyyuhel-mü’minûnel-hâdirûn, ittekullâhe ve atîûh. Kâlellâhu teâlâ fî kitâbihi’l-kerîm. Eûzubillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm… (Sadakallâhu’l-azîm). Ve Kâle aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm… (Sadaka Resûlullah).

Konu ile ilgili bir âyet ve hadis metni okuyarak Türkçe nasihat eder. Nasihat bitince de şu duâyı okur:

أَلَا اِنَّ أَحْسَنَ الْكَلَامِ * وَأَبْلَغَ النِّظَامِ * كَلَامُ اللّٰهِ الْمَلِكِ الْعَز۪يزِ الْعَلَّامِ * كَمَا قَالَ اللّٰهُ تَعَالٰى وَتَبَارَكَ فِى الْكَلَامِ * وَاِذَا قُرِئَ الْقُرْاٰنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ * وَأَنْصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

Elâ inne ahsenel-kelâm. Ve eblağan-nizâm. Kelâmullâhil-melikil-azîzil-allâm. Kemâ Kâle-llâhu teâlâ ve tebâreke fil kelâm. Ve izâ guriel Kur’ânu festemiû leh. Ve ensitû lealleküm turhamûn.

Sonra Euzu-Besmele çekerek bir âyet okur ve genellikle:

إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْإِسْلَامُ

″İnne’d-dîne indallâhi’l-İslâm″ diye geçen âyet okunur.

Sonra bir basamak aşağı inerek oturur ve şu duâyı okur:

بَارَكَ اللّٰهُ لَنَا وَلَكُمْ وَلِسَائِرِ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ * وَالْمُسْلِم۪ينَ وَالْمُسْلِمَاتِ * اَلْاَحْيَاءِ مِنْهُمْ وَالْأَمْوَاتِ بِفَضْلِه۪ وَرَحْمَتِه۪ * اِنَّهُ سَم۪يعٌ قَر۪يبٌ مُج۪يبُ الدَّعَوٰاتِ

Bârekallâhu lenâ ve leküm veli sâiril-mü’minîne vel-mü’minât. Vel- müslimîne vel-müslimât. El-Ahyâ-i minhüm vel-emvât. Bi fadlihî ve rahmetihî innehû semîun, garîbün mucîbud-deavât.

Sonra ayağa kalkıp bir basamak yukarı çıkar[29] ve yüksek sesle 2. Hutbeyi okur:

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ حَمْدَ الْكَامِل۪ينَ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى آلِه۪ وَصَحْبِهِ اَجْمَع۪ينَ * تَعْظ۪يمًا لِنَبِيِّه۪ وَتَكْر۪يمًا لِشَانِ شَرَفِ صَفِيِّه۪ فَقَالَ عَزَّ وَجَلَّ مِنْ قَائِلٍ مُخْبِرًا وَآمِرًا وَنَاصِرًا * اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِىِّ* يَا أَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا* اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ وَبَارِكْ عَلٰى مُحَمَّدٍ ۨالنَّاه۪ى اُمَّتَهُ عَنْ دَارِ الْجَح۪يمِ * مَفْخَرِ الْعَرَبِ وَالْعَجَمِ مَوْلَانَا وَمَوْلَى الْعَالَم۪ينَ * سَيِّدِنَا اَبِى الْقَاسِمِ مُحَمَّدٍ* يَا اَيُّهَا الْمُشْتَاقُونَ نُورَ جَمَالِه۪ صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا* اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى آلِ مُحَمَّدٍ * كَمَا صَلَّيْتَ عَلٰى اِبْرَاه۪يمَ وَعَلٰى آلِ اِبْرَاه۪يمَ * اِنَّكَ حَم۪يدٌ مَجِيدٌ * اَللّٰهُمَّ بَارِكْ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى آلِ مُحَمَّدٍ *كَمَا بَارَكْتَ عَلٰى اِبْرَاه۪يمَ وَعَلٰى آلِ اِبْرَاه۪يمَ* اِنَّكَ حَم۪يدٌ مَج۪يدٌ

Elhamdülillâhi hamdel kâmilîne ves-salâtu ves-selâmü alâ Resûlinâ Muhammed’in ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn. Ta’zîmen li Nebiyyihî ve tekrîmen lişâni şerefi safiyyihî fegâle azze ve celle min gâilin muhbiran ve âmiran ve nâsirâ. “İnnallâhe ve melâiketehû yusallûne alen-Nebiy. Yâ eyyühellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ. Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ Muhammed’inin-nâhî ümmetehû an dâril-cahîm. Mefharil-arabi vel-acemi mevlânâ ve mevlel- âlemin. Seyyidinâ ebil-Kâsım Muhammed. Yâ eyyûhel-müştâgûna nûra cemâlihî sallû aleyhi ve sellimû teslâmâ. Allâhümme salli alâ Muhammed’in ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîm. İnneke hamîdün mecîd. Allâhümme bârik alâ Muhammed’in ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârekte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîme inneke hamîdun mecîd.

Sonra yüksek sesle şu duâyı okur:

اَللّٰهُمَّ ارْحَمْ خُلَفَاءَ الرَّاشِد۪ينَ* وَالْأَئِمَّةَ الْمَهْدِيّ۪ينَ * اَلَّذ۪ينَ قَضَوْا بِالْحَقِّ وَكَانُوا يَعْدِلُونَ * اَللّٰهُمَّ سَلِّمْنَا وَسَلِّمْ د۪ينَنَا وَلَا تَسْلِبْ وَقْتَ النَّزْعِ ا۪يمَانَنَا *وَلَا تُسَلِّطْ عَلَيْنَا مَنْ لَايَخَافُكَ وَلَا يَرْحَمُنَا وَارْزُقْنَا خَيْرَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ* اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْئٍ قَد۪يرٌ * اَللّٰهُمَّ احْفَظْ جَم۪يعَ اُمَّةِ مُحَمَّدٍ عَنْ دَرْكِ الشَّقَاءِ وَسُوءِ الْقَضَاءِ* وَشَمَاتَتِ الْأَعْدَاءِ وَعَنِ الطَّاعُونِ وَالْوَبَاءِ بِفَضْلِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ * اَللّٰهُمَّ انْصُرِ الْحُكُومَةَ الْمِلِّيَّةَ الْاِسْلَامِيَّةَ اِلٰى اِنْتِهَاءِ الزَّمَانِ وَنِهَايَةِ الدَّوْرَانِ* آم۪ينَ* يَا مُج۪يبَ السَّائِل۪ينَ* وَيَا خَيْرَ النَّاصِر۪ينَ * اَللّٰهُمَّ انْصُرْنَا نَصْرًا عَز۪يزًا * وَافْتَحْ لَنَا فَتْحًا مُب۪ينَا * اَللّٰهُمَّ انْصُرْ جُيُوشَ الْمُسْلِم۪ينَ * وَانْصُرْ عَسَاكِرَ الْمُوَحِّد۪ينَ* وَاكْتُبِ الصِّحَّةَ وَالسَّلَامَةَ وَالْعَافِيَةَ عَلَيْنَا وَعَلَى الْحُجَّاجِ وَالْغُزَاةِ وَالْمُسَافِر۪ينَ * وَالْمُق۪يم۪ينَ وَالْحَاضِر۪ينَ * وَالْغَائِب۪ينَ ف۪ى بَرِّكَ وَبَحْرِكَ مِنْ اُمَّةِ مُحَمَّدٍ عَلَيْهِمْ أَجْمَع۪ينَ * وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَ * وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Allâhümmerham hulefâir-râşidîne vel eimmetel mehdiyyîn. Ellezîne kadav bil hakkı ve kânû ya’dilûn. Allâhümme sellimnâ ve sellim dînenâ ve lâ teslib vakten nez’i îmânenâ ve lâ tusallit aleynâ men lâ yehâfuke ve lâ yerhamunâ verzuknâ hayrud-dünyâ vel-âhirah. İnneke alâ külli şey’in kadîr. Allâhümme ahfaz cemîa ümmeti Muhammed’in an derki’ş-şekâi ve sûil kadâi ve şemâtetil a’dâi ve anit-tâûni vel-vebâi bi-fadlike ya erhamerrâhimîn. Allâhümmensurul-hukûmetel milliyyetel-İslâmiyyete ilâ intihâiz-zemâni ve nihâyetid-devrân. Âmîn. Yâ mucîbes-sâilîn. Ve yâ hayren-nâsirîn. Allâhümmensurnâ nasran azîzâ. Veftah lenâ fethan mübînâ. Allâhümmensur cuyûşel- müslimîn. vensur asâkirel-muvahhidîn. Vektüb’üs sıhhate ves-selâmete vel-âfiyete aleynâ ve alel huccâci vel guzâti vel musâfirîn. Vel mukîmîne vel hâdirîn. Vel gâibîne fî berrike ve bahrike min ümmeti Muhammed’in aleyhim ecmaîn. Ve selâmun alel mürselîn. Vel hamdulillâhi Rabbil âlemîn.

Sonra içinden Euzu-Besmele çekerek şu âyeti yüksek sesle okur ve hutbe tamamlanır.

اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَا۪يتَاءِ ذِى الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْىِۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ * وَلَذِكْرُ اللّٰهِ أَكْبَرُ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ

İnnallâhe ye’muru bil adli vel ihsâni ve îtâizil kurbâ ve yenhâ anil fahşâi vel münkeri vel bağy. yaizukum leallekum tezekkerûn. Velezikrullâhi ekber. Vallâhu ya’lemu mâ tesneûn.

Örnek Cuma Hutbesi II:

Basamak duâları yukarıda yazıldı.

Gizlice Euzu-Besmele çeker ve ayakta yüksek sesle hamd ile 1. Hutbeyi okumaya başlar:

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ * ثُمَّ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ * اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ نَحْمَدُهُ وَنَسْتَع۪ينُهُ وَنَسْتَغْفِرُهُ *وَنَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنْ شُرُورِ اَنْفُسِنَا وَمِنْ سَيِّئَٓاتِ اَعْمَالِنَا * مَنْ يَهْدِ اللّٰهِ فَلَا مُضِلَّ لَهُ * وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَا هَادِىَ لَهُ * نَشْهَدُ أَنْ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لَا شَر۪يكَ لَهُ * وَنَشْهَدُ أَنَّ سَيِّدَنَا وَمَوْلَانَا مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَحَب۪يبُهُ وَطَب۪يبُهُ وَرَسُولُهُ * وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِه۪ وَصَحْبِه۪ اَجْمَع۪ينَ * اَمَّا بَعْدُ فَيَا عِبَادَ اللّٰهِ * اِتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوهُ * اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا *وَالَّذ۪ينَ هُمْ مُحْسِنُونَ * قَالَ اللّٰهُ تَعَالٰى ف۪ى كِتَابِهِ الْكَر۪يمِ * اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ* بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ …. )صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظ۪يمُ) وَقَالَ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ ... )صَدَقَ رَسُولُ اللّٰهِ)

Elhamdulillâh. Sümme Elhamdulillâh. Elhamdulillâhi nahmeduhû ve nesteînuhû ve nesteğfiruh. Ve neûzu billâhi min şurûri enfusinâ ve min seyyiâti e’mâlinâ. Men yehdillâhi felâ mudille leh. Ve men yudlil felâ hâdiye leh. Neşhedü en lâ ilâhe ilallâhu vahdehû lâ şerîke leh. Ve neşhedü enne seyyidenâ ve mevlânâ abduhû ve habîbuhû ve tabîbuhû ve Resûluh. Vessalâtu ves-selâmu alâ Resûlinâ Muhammed’in ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn. Emmâ ba’du feyâ ibâdallâh. İttekullâhe ve etî’ûh. İnnallâhe maallezînet-tekav vellezîne hum muhsinûn. Kâlallâhu teâlâ fî kitâbihil-kerîm. Eûzu billâhi-mineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm… (Sadakallâhulazîm). Ve Kâle Aleyhissalâtu ve’s-selâm: … (Sadaka Resûlullah).

Konu ile ilgili bir âyet ve hadis metni okuyarak Türkçe nasihat eder. Nasihat bitince de şu duâyı okur:

أَلَا اِنَّ أَحْسَنَ الْكَلَامِ * وَأَبْلَغَ النِّظَامِ * كَلَامُ اللّٰهِ الْمَلِكِ الْعَز۪يزِ الْعَلَّامِ * كَمَا قَالَ اللّٰهُ تَعَالٰى وَتَبَارَكَ فِى الْكَلَامِ * وَاِذَا قُرِئَ الْقُرْاٰنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ * وَأَنْصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

Elâ inne ahsenel kelâm. Ve eblağan nizâm. Kelâmullâhil melikil azîzil allâm. Kemâ gâlallâhu teâlâ ve tebâreke fil kelâm. Ve izâ guriel Kur’ânu festemiû leh. Ve ensitû lealleküm turhamûn.

Sonra Euzu-Besmele çekerek bir âyet okur ve genellikle:

إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْإِسْلَامُ

″İnne’d-dîne indallâhi’l-İslâm″ diye geçen âyet okunur.

Sonra bir basamak aşağı inerek oturur ve şu duâyı okur:

بَارَكَ اللّٰهُ لَنَا وَلَكُمْ وَلِسَائِرِ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ * وَالْمُسْلِم۪ينَ وَالْمُسْلِمَاتِ * اَلْاَحْيَاءِ مِنْهُمْ وَالْأَمْوَاتِ بِفَضْلِه۪ وَرَحْمَتِه۪ * اِنَّهُ سَم۪يعٌ قَر۪يبٌ مُج۪يبُ الدَّعَوٰاتِ

Bârekallahu lenâ ve leküm velisâiril mü’miniyne vel mü’minat, vel müslimîne vel müslimât, el ahyâi minhüm vel emvât, bi fadlihî ve rahmetihî innehû semîun, garîbün mucîbud-deavât.

Sonra ayağa kalkıp bir basamak yukarı çıkar[30] ve yüksek sesle 2. Hutbeyi okur:

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ حَمْدَ الْكَامِل۪ينَ وَالصَّلَاةُ وَسَّلَامُ عَلٰى رَسُولُنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى آلِه۪ وَصَحْبِهِ اَجْمَع۪ينَ * تَعْظ۪يمًا لِنَبِيِّه۪ وَتَكْر۪يمًا لِشَانِ شَرَفِ صَفِيِّه۪ فَقَالَ عَزَّ وَجَلَّ مِنْ قَائِلٍ مُخْبِرًا وَآمِرًا وَنَاصِرًا * اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰٓئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِىِّ * يَا أَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا * اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى آلِ مُحَمَّدٍ *كَمَا صَلَّيْتَ عَلٰى اِبْرَاه۪يمَ وَعَلٰى آلِ اِبْرَاه۪يمَ * اِنَّكَ حَم۪يدٌ مَجِيدٌ* اَللّٰهُمَّ بَارِكْ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى آلِ مُحَمَّدٍ * كَمَا بَارَكْتَ عَلٰى اِبْرَاه۪يمَ وَعَلٰى آلِ اِبْرَاه۪يمَ * اِنَّكَ حَم۪يدٌ مَج۪يدٌ

Elhamdülillâhi hamden kâmilîne ves-salâtü ve’s-selâmü alâ Resûlinâ Muhammed’in ve alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn. Ta’zîmen li Nebiyyihî ve tekrîmen lişâni şerefi safiyyihî fegâle azze ve celle min gâilin muhbiran ve âmiran ve nâsirâ. ″İnnallâhe ve melâiketehû yusallûne alen Nebiy. Yâ eyyühellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ.″ Allâhümme salli alâ Muhammed’in ve alâ âli Muhammed, kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîm. inneke hamîdün mecîd. Allâhümme bârik alâ Muhammed’in ve alâ âli Muhammed kemâ bârekte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîm. inneke hamîdün mecîd.

Sonra yüksek sesle şu duâyı okur:

اَللّٰهُمَّ وَارْضَ عَنِ الْاَرْبَعَةِ الْخُلَفَٓاءِ سَيِّدِنَا اَب۪ى بَكْرٍ وَعُمَرَ وَعُثْمَانَ وَعَلِىٍّ ذَوِى الصِّدْقِ وَالْوَفَاءِ * وَبَقِيَّةِ الْعَشَرَةِ الْمُبَشَّرَةِ وَاٰلِ بَيْتِ الْمُسْطَفٰى * وَعَنِ الْاَنْصَارِ وَالْمُهَاجِر۪ينَ وَالتَّابِع۪ينَ اِلٰى يَوْمِ الْجَزَاءِ * اَللّٰهُمَّ اغْفِرْ لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ * وَالْمُسْلِم۪ينَ وَالْمُسْلِمَاتِ * اَلْاَحْيَٓاءِ مِنْهُمْ وَالْاَمْوَاتِ * بِرَحْمَتِكَ يَٓا اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ * وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلينَ* وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ* عِبَادَ اللّٰهِ * اِتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوهُ

Allâhümme verda anil-erbeatil-hulefâi seyyidinâ Ebî Bekr’in, ve Ömer’a ve Osmân’e ve Ali. Zevis-sıdgi vel-vefâi ve begiyyetil-aşeratil-mübeşşerati ve âli beytil-Mustafâ. Ve anil-ensâri vel-muhâcirîne vet-tâbiîne ile yevmil-cezâ. Allâhümmağfir lil-mü’minîne vel mü’minât, vel müslimîne vel müslimât, el ahyâi minhüm vel emvât. Birahmetike yâ erhamerrâhimîn. Ve selâmun alel murselîn. Velhamdu lillâhi Rabbil âlemîn. İbâdallâh. İttegullâhe ve etî’ûh.

Sonra içinden Euzu-Besmele çekerek şu âyeti yüksek sesle okur ve hutbe tamamlanır.

اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَا۪يتَاءِ ذِى الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْىِۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ * وَلَذِكْرُ اللّٰهِ أَكْبَرُ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ

İnnallâhe ye’muru bil adli vel ihsâni ve îtâizil kurbâ ve yenhâ anil fahşâi vel münkeri vel bağy. Yaizukum leallekum tezekkerûn. Velezikrullâhi ekber. Vallâhu ya’lemu mâ tesneûn.

Hutbenin sonunda bayramlarda da şu âyeti okur:

وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ى لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِى الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِىٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْب۪يرًا

Ve guli’l-hamdu lillâhillazî lem yettehiz veleden ve lem yekun lehû şerîkun fi’l-mulki ve lem yekun lehû veliyyun mine’z-zulli ve kebbirhu tekbîrâ.


[1] Mevsilî, Kitâb’ul-İhtiyâr, 1/112.

[2] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 123.

[3] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 44/11; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 21212.

[4] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 277/5.

[5] Red’ul-Muhtar, c. 6, s. 80; İbn-i Âbidin, Tercüme ve şerhi, c. 3, s. 311.

[6] Kâsânî, Bedâî, c. 3, s. 29; Mevsilî, Kitâb’ul-İhtiyâr, 1/110; Hadislerle Hanefi Fıkhı, c. 5, s. 519.

[7] Vehbe Zuhaylî, el-Fıkh’ul-İslâmiyyü ve Edilletuhû, c. 2, s. 283.

[8] Fetavâyi Hindiyye, c. 1, s. 490.

[9] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 75; Fetavâyi Hindiyye, c. 1, s. 491.

[10] İmam Muhammed, Kitâb’ul-Asl Tercümesi (Osman Eskioğlu), s. 185.

[11] Serahsî, Mebsut, c. 2, s. 327.

[12] Sahih-i Müslim, Cuma 13 (53 Sünen-i Tirmizî, Cuma 19.

[13] Sünen-i Ebû Dâvud, Tercüme ve Şerhi, c. 4, s. 221.

[14] İmam Mâlik, Cuma 8; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 1894.

[15] Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 240.

[16] Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 222; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 1844.

[17] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 1929.

[18] Serahsî, Mebsut, Tercümesi, c. 2, s. 342; Sünen-i Nesâî, İkâmet’s-salât 93; Müvâkiyet 30; Sünen-i Tirmizî, Cuma 25; Sahih-i Müslim, Mesâcid 31

[19] Kudûri, Metin ve Tercümesi, s. 57.

[20] Sünen-i Ebû Dâvûd, Salat 219; Ssahih-i Buhârî, Cuma 30; Tirmizî, Cuma 11; Sünen-i Nesâî, Cuma 33.

[21] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 121.

[22] Bakınız: Fetavâyi Hindiyye, c. 1, s. 490.

[23] İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Vehbe Zuhayli, c. 2, s. 387.

[24] Fetavâyi Hindiyye Tercümesi, c. 1, s. 489.

[25] Cem’ul-Fevâid, Rudâni, Hadis No: 1885; Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 135.

[26] Sahih-i Müslim, Cuma 13; Sünen-i Tirmizî, Cuma 12.

[27] Mevsilî, Kitâb’ul-İhtiyâr, 1/110; Sünen-i Dârekutnî, Zekat 20, Hadis No: 2079.

[28] Kütüb-i Sitte, Hadis No: 2874; Sahih-i Müslim, Cuma 14 (47 Ahmed b. Hanbel, Hadis No: 17598.

[29] Bu uygulama şu şekilde de yapılabilir: 2. Hutbenin duâ kısmı okunacağı zaman bir basamak aşağı iner, duâyı okur, tekrar bir basamak yukarı çıkar ve bir âyet okuyarak hutbeyi tamamlar.

[30] Bu uygulama şu şekilde de yapılabilir: 2. Hutbenin duâ kısmı okunacağı zaman bir basamak aşağı iner, duâyı okur, tekrar bir basamak yukarı çıkar ve bir âyet okuyarak hutbeyi tamamlar.