TİLÂVET SECDESİ:

Kur’ân-ı Kerîm’de toplam on dört secde âyeti[1] vardır. Bu secde âyetlerinden her birini okuyan veya işiten mükellef olan her Müslümanın, hemen Tilâvet Secdesi yapması Hanefi mezhebine göre vâciptir. Diğer üç mezhebe göre ise sünnettir.

Tilâvet secdesinin vâcip olduğuna dair Hanefilerin delili Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in:

اَلسَّجْدَةُ عَلَى مَنْ سَمِعَهَا وَعَلَى مَنْ تَلَاهَا.

″Secde, onu okuyana da işitene de vâciptir″[2] Hadis-i Şerif’idir. Bu Hadis-i Şerif’te geçen ″Alâ″ kelimesi, vücup içindir. Secde âyetlerinin bâzısı, secde etmeye emirdir. Bâzısı, secde etmeyeni yermektedir. Bâzısı, Peygamberlerin fiillerinden haber vermektedir. Bu yüzden onlara uymak bize vâciptir.

Eğer kişi, hatim indirirken hangi âyetin secde âyeti olduğunu anlamaz ise, secde âyetinin belirtildiği sayfayı okur okumaz, hemen bu Tilâvet secdesini yapması gerekir. Hatim yaparken secde âyeti geldiği halde secde yapmayıp da hatimin sonunda hepsini birden yaparım demek yanlıştır. Fakat unutarak böyle bir durum oluşmuşsa, hatırladığı anda yapmadığı secdeleri hemen yapması gerekir.

″Tilâvet Secdesi″ şöyle yapılır: Ayağa kalkıp, tilavet secdesi niyetiyle elleri kaldırmaksızın ″Allah’u Ekber″ denilerek doğrudan secdeye gidilir ve secdede de en az üç kere ″Subhâne Rabbiye’l A’lâ″ denilir, sonra ″Allah’u Ekber″ denilerek secdeden ayağa kalkılır ve ayağa kalkarken de, ″Gufrâneke rabbenâ ve ileyke’l-masîr″[3] denilmesi müstehabdır. Böylece tilavet secdesi tamamlanmış olur.

Tilâvet secdesine ayaktan yere inilmesi ve bu secdeden baş kaldırırken ayağa kadar kalkılması ve böyle kalkarken; ″Gufraneke Rabbenâ ve ileyke’l-masîr″ denilmesi müstahabdır. Bu secdeye gidilirken veya bundan kalkılırken alınan tekbirlerde müstahabdır. Asıl secde ise, vâciptir. Yani asıl secde vâcip, diğer uygulamalar müstehab olduğu için, kişi oturduğu yerden secdeye gitse tilavet secdesi geçerli olur, ancak müstehab terk edildiği için mükâfatı azalır.

Tilâvet secdesini yapacak kimsenin hadesten ve necasetten temiz, avret yerleri örtülü, kıbleye yönelmiş olması şarttır. Tilâvet secdesi için niyet etmek şarttır. Bu Tilâvet secdesine namaz içinde yalnız kalp ile niyet edilir. Namaz dışında ise, dil ile de niyet edilmesi sünnettir.

Tilâvet secdesi hakkında Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyurmuştur:

إِذَا قَرَأَ ابْنُ آدَمَ السَّجْدَةَ اعْتَزَلَ الشَّيْطَانُ يَبْكِي يَقُولُ يَا وَيْلَهُ أُمِرَ بِالسُّجُودِ فَسَجَدَ فَلَهُ الْجَنَّةُ وَأُمِرْتُ بِالسُّجُودِ فَعَصَيْتُ فَلِي النَّارُ (حم م ه عن ابن هريرة)

Âdemoğlu secde âyetini okuyup Tilâvet secdesi yaptığı zaman, şeytan ağlayarak çekilir ve ″Eyvahlar olsun! Bu, secde ile emrolundu da secde etti. Onun için Cennet var. Ben de secde ile emredildim, fakat isyan ettim. Bana da Cehennem var″ der.[4]

مَا مِنْ عَبْدٍ يَسْجُدُ لِلَّهِ سَجْدَةً إِلَّا رَفَعَهُ اللّٰهُ بِهَا دَرَجَةً وَحَطَّ عَنْهُ بِهَا خَطِيئَةً (ت عن معدان بن طلحة اليعمريّ)

″Allah’u Teâlâ, secde eden kulunu, bu secdesi sebebiyle, bir derece yükseltir ve bir günahını da bağışlar.″[5]

أَقْرَبُ مَا يَكُونُ الْعَبْدُ مِنَ اللّٰهِ إِذَا كَانَ سَاجِدًا. (طب عن ابى هريرة)

″Kulun Rabbine en yakın olduğu hâl, secde ettiği zamandır.″[6]

Hayvan üzerinde secde âyeti okunduğu zaman, hayvan üzerinde secdenin yapılması îmâ ile olur. Bir ibâdet ne şekilde vâcip olursa, o şekilde edâ edilmesi vâciptir. Araç içerisinde de böyledir.

Secde âyetini işiten kimse üzerine tilâvet secdesinin vâcip olması için, işitenin secde etmeye ehil olması lâzımdır. Çünkü çocuk, âdet gören kadın, lohusa kadın ve kâfir üzerine vâcip değildir. Cünüp ise, secde âyetini işittiği zaman secde kendisine vâcip olur. Çünkü namaza ehildir. Guslettikten sonra Tilâvet secdesini yapması gerekir.

Bir kimse secde âyetini; iyiyi kötüden ayırabilecek derecedeki çocuk, âdet gören kadın, cünüp, lohusa, sarhoş, abdestsiz kimse ve kâfirden işitse dahi, üzerine secde vâcip olur. Deliliği sürekli devam eden kimseden secde âyeti işitilse secdenin vâcip olup olmamasında ihtilaf vardır. Sahih olan görüşe göre; vâcip olmamasıdır. Çünkü iyiyi kötüyü ayırt edemeyen kimse okumuştur. Öğretilmiş kuşlardan, ses yansımasından işitilen bir secde âyetiyle de Tilâvet secdesi vâcip olmaz. Radyo, televizyon gibi sesi yansıtan cihazlardan işitilen sesler de, sesin yansıması ile benzerlik göstermektedir, yani bir nevi ses yansıması gibidir. Ses yansımasında Tilâvet secdesi vâcip olmadığından, radyo ve televizyon gibi cihazlardan işitilen seslerde de Tilâvet secdesi vâciptir diye kesin bir hüküm verilemez. Fakat radyo ve televizyon gibi cihazlardan işitilen seslerde Tilâvet secdesi yapılırsa iyi olur. Uyuyan kimseden işitilen secde âyetlerinden dolayı secde edilip edilmemesinde ihtilaf vardır. Sahih olan görüşe göre; bu durumda Tilâvet secdesi vâciptir.

İmama uyan kimseye, işitmese bile imamın secde âyetini okumasıyla secde vâcip olur.

Namazda bulunan bir kimse, namazda bulunmayan bir kimsenin okuduğu secde âyetini işitecek olsa, namazını bitirdikden sonra tilavet secdesini yapması gerekir. Yine de bu secdeyi yaparsa, namazı bozulmuş olmaz. Çünkü bu secde, namaza aykırı bir hareket değildir. Fakat tilavet secdesini namazdan sonra iade etmesi gerekir. Bunu bilerek yaptığından dolayı da, namazın sonunda sehiv secdesi yapması gerekmez. Bunun sebebi, namazda bir noksanlık oluşturmadığı içindir.

Bir kimse, bir imamdan Tilâvet secdesini işitse, imam Tilâvet secdesini yapmadan imama uysa, imamla beraber Tilâvet secdesini yapar. Bu kimse, imamdan Tilâvet secdesini işitmese bile yine imama uyar. Eğer bu kimse, imam Tilâvet secdesini yaptıktan sonra imama uyarsa, uymuş olduğu rek’atta imam Tilâvet secdesini okumuş, acele olarak Tilâvet secdesini yapmış, kalkmış ise bu kimse namazın içinde ve namazın dışında Tilâvet secdesini yapmaz. Çünkü o kimse, o rek’ata yetişmekle Tilâvet secdesini de yapmış sayılır. Meselâ: Bir kimse Vitir namazında, imama üçüncü rek’atın rükûsunda yetişse, imamdan sonra kılacağı iki rek’atta Kunût duâsını okumaz. İmamdan Tilâvet secdesini işiten kimse, imamın Tilâvet secdesini yapmış olduğu rek’attan başka bir rek’atta imama uyarsa, hiç imama uymamış kimse gibi namazın dışında Tilâvet secdesini yapar.

Bir secde âyeti, gerçekten veya hüküm bakımından bir mecliste tekrarlanarak okunsa, bir defa secde edilmesi yeterlidir. Fakat başka başka secde âyetleri okunursa veya meclis, hakikaten veya hükmen değişirse, her okunan âyet için başka bir secde gerekir. Bu sebeple bir kimse bir secde âyetini bir yerde tekrar tekrar okusa, bir secde yeterli olur. Çünkü Cebrail âleyhisselâm secde âyetlerini Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e okur, Peygamber Efendimiz de aynı âyeti hemen Ashabına nakledip duyururdu. Ama iki defa değil, sadece bir defa secdeye varırdı. Zîrâ bir secde âyetini tekrarlamak; ya ezberlemek ya da öğretmek içindir. Meşakkatı gidermek için bir secde lâzım olmuştur.

Eğer bir zarûret varsa, vâcip olan Tilâvet secdesini hemen yerine getirme zorunluğu yoktur. Bu secde uzun bir zaman sonra da yapılabilir. Bununla beraber bir zarûret olmadıkça, geciktirilmesi tenzihen mekruhtur. Namaz içinde ise, hemen yapılması vâciptir. Çünkü bu, artık namazdan bir parça olmuştur.

Namazda secde âyetini okuyup, namaz içinde tilavet secdesi yapmayandan , bu secdenin mes’uliyeti kalkar. Çünkü bu secde, namazda yapılması gereken bir secdedir. Namazın dışında yapılan secdeden daha kuvvetlidir. Dolayısıyla namazda okunan âyetin secdesi, namazdan sonra yerine getirilmekle ifa edilmiş olmaz. Namazda secde âyetini okuyan bir kimse, dilerse bunun için rükûya varır, dilerse secdeye varır; sonra kalkıp kıraate devam ederse, daha iyi olur. Bu görüş, Ebû Hanife’den rivâyet edilmiştir. Tilâvet secdesi, Allah’u Teâlâ’ya boyun eğip teslim olmak anlamındadır. Allah’a itaat edip boyun eğme, secde halinde daha mükemmel bir şekilde gerçekleştiği için secde yapmak rükûdan daha efdaldir. Namazda okunan secde âyetinin secdesi, namazda varılan aslî secde ile de yerine getirilmiş olur. Çünkü namaz secdesi, tilavet secdesine her bakımdan muvafık olmaktadır.

Bir kimse, secde âyetini okuduktan sonra, eğer üç âyet miktarı veya daha fazla kıraate devam edecekse, tilâvet secdesi yapar ve kalkarak kaldığı yerden kıraate devam eder. Fakat secde âyeti, kıraatın sonunda ise, o zaman ayrıyeten tilavet secdesi yapmasına gerek yoktur. Çünkü kıraat sona erdiği için hemen tekbir getirip rükûya gider ve bu tilâvet secdesinin yerine geçer.

Namazın dışında ise, yalnız rükûda bulunarak Tilâvet secdesi yapılmış olmaz. Çünkü Tilâvet secdesi bir tâzim ifadesidir, bir emri yerine getirmenin alâmetidir. Bunlar, namaz içinde rükû ile yerine getirilmiş olsa da, namaz dışında rükû ile yapılmış olmazlar.

Secde âyeti bir namazda tekrarlansa, sahih olan görüşe göre, yalnız bir Tilâvet Secdesi gerekir. Bu tekrarlanma ister bir rek’atta ve ister başka başka rek’atlarda olsun fark etmez. Çünkü meclis birdir. Bu mesele İmam Ebû Yusuf’a göredir. İmam Muhammed’e göre; başka başka rek’atlarda tekrarlansa, Tilâvet secdesi de tekrarlanır, meclis değişmiş sayılır.

İmam secde âyetini okuyup secdeye varmakla cemaat, imamın rükû ve secdeye vardığını sanarak rükû ve secdeye varsalar, bununla namazları bozulmaz; fakat bir secde daha yapsalar bozulur.

İmamın, Cuma ve Bayram namazlarında ve benzeri cemaatin kalabalık olduğu namazlarda ve gizlice kıraat yapılacak namazlarda secde âyetini okuması mekruhtur. Çünkü cemaatin şaşırmasına sebebiyet verilebilir. Ancak secde âyeti, okunan sûrenin sonuna rastlamış olursa kerâhet olmaz. O zaman namazın secdeleri ile Tilâvet secdesi edâ edilmiş ve engel kalkmış olur.

Namazı bozan şeyler, Tilâvet secdesini de bozar. Daha Tilâvet secdesinden kalkmadan meydana gelen abdestsizlik gibi.

Secde âyetini okuyanın, dinleyenlerden gizlemesi güzel görülmüştür. Çünkü dinleyenler abdestsiz olup, onlara ağır gelebilir. Ama secde âyetini okuyan bir kimse, cemaatin Tilâvet secdesini yapmaya hazır olduklarını bilirse, secde âyetini açıktan okuyabilir.


[1] Secde âyetleri: A’râf 206, Ra’d 15, Nahl 49, İsrâ 107, Meryem 58, Hacc 18, Furkan 60, Neml 25, Secde 15, Sâd 24, Fussilet 37, Necm 62, İnşikâk 21, Alak 19.

[2] Hidâye Tercümesi, c. 1, s. 176.

[3] Mânâsı: ″Ey Rabbimiz! Bizi bağışla, bizim varacağımız yer Sensin″ (Sûre-i Bakara, Âyet 285).

[4] Sahih-i Müslim Îman 35 (133 Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 9336.

[5] Sünen-i Tirmizî, Salât 173; Sünen-i Nesâî, Tâbi 76; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 19016.

[6] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 9871; Sahih-i Müslim, Salât 42 (215 Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 9083; Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 92.