SEHİV (YANILMA) SECDESİ:

Sehiv secdesi, namazda meydana gelen noksanı düzeltmek için yapılır. Hac veya umre görevlerini yerine getirirken yapılan bir hatâdan dolayı oluşan noksanlığın giderilmesi için kesilen cezâ kurbanı gibi.

Namazda yanılarak veya unutarak farz geciktirilse veya vâciplerden biri terk edilse veya geciktirilse, sehiv secdesi yapmak vâcip olur. Namaz içerisinde geçen sünnetlerden birinin terkinde de sehiv secdesinin yapılmasında bir sakınca yoktur, fakat sehiv secdesi için mecbur kılınmaz.[1]

Namazda bir vâcibi yanılarak terk etmek, sehiv secdelerini gerektirir. Birinci oturuşu veya vitirde Kunut’u veya Bayram namazlarında ziyâde tekbirleri yahut birinci ve ikinci oturuşlarda Tahiyyat’ı okumayı terk etmek gibi. Fakat namazda bir vâcip kasten terk edilirse, namazın mecburen iade edilmesi gerekir, bunda sehiv secdesi yeterli olmaz.[2] Bir kimse namazda sehiv secdesi gerektiren bir hususu terkedip de namazın sonunda sehiv secdesi yapması gerekirken kasten, bilerek bu secdeleri yapmazsa, namazı iade etmesi gerekmez. Fakat vâcibi kasıtlı terk ettiği için günahkâr olur.

Sehiv secdesi şöyle yapılır:

Son oturuşta sâdece ″Tahiyyat″ okunur, sağa ve sola selâm verilir, öncesinde olduğu gibi iki secde daha yapılarak oturulur. Sonra ″Tahiyyat, Allâhümme salli ile Allâhümme bârik ve Rabbenâ âtinâ ile Rabbenağfirlî duâları" okunup önce sağ tarafa, sonra sol tarafa selâm verilir. Cemaatle kılınan namazlarda ise, cemaatin yanlışlıkla dağılmaması için, imam olan kişi yalnız sağ tarafa selâm verdikten sonra sehiv secdesi yapar.

İmam Şâfii’ye göre; selâm vermeden sehiv secdesi yapılır. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in selâmden önce sehiv secdesi yaptığı rivâyet edilmiştir. Hanefilerin delili ise, İbn-i Mes’ud Radiyallâhu anhu’dan, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in; ″Selâm verdikten sonra sehiv secdesi yapmışlardır″ diye rivâyet edilen Hadis-i Şerif’idir. Zîrâ Sevbân Radiyallâhu anhu da:

لِكُلِّ سَهْوٍ سَجْدَتَانِ بَعْدَ السَّلَامِ.

″Namazda her yanılma için selâmdan sonra iki secde vardır″[3] diye geçen Hadis-i Şerif’i rivâyet etmiştir.

Bu hususta İmâm-ı Âzam Efendimiz der ki: ″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem ilk defa iki tarafına selâm vermeden sehiv secdesi yapardı. Sonradan iki tarafına selâm verdi ve sehiv secdesini yaptı.″[4]

Namaz kılan kimse, bir namazda birkaç defa yanılsa, bir sehiv secdesi yeterli olur. Buna delil Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in:

سَجْدَتَانِ بَعْدَ السَّلَامِ تُجْزِيَانِ عَنْ كُلِّ زِيَادَةٍ وَنُقْصَانٍ.

″Selâmdan sonraki iki secde, namazda meydana gelen her ziyâde ve noksanı düzeltmeye yeterlidir″[5] Hadis-i Şerif’idir.

Rükû, secde ve teşehhüdde (oturuşta), Kur’ân okumak sehiv secdesini gerektirir. Zîrâ buralar, âyet okuma yeri değildir.

Yine sonra yapılacak bir rüknü önce yapmak, bir rüknü tekrar yapmak, vâcibi değiştirmek, kıraatten (okuyuştan) önce rükû yapmak gibi vâcibi terk etmek, üç veya dört rek’atlı namazların ikinci rek’atının sonunda ″Tahiyyat″ üzerine bir şey ziyâde etmekle üçüncü rek’ata kalkmayı geciktirmek sehiv secdesini gerektirir. Burada yapılacak ziyadenin miktarı hususunda ihtilaf edilmiştir. İmam-ı Âzam’dan bir rivâyette bir harf ziyâde etmekle sehiv secdesi lâzım olur. Bâzı Hanefi âlimlerine göre; ″Allâhümme salli alâ Muhammed’in″ demekle sehiv secdesi lâzım olur. Sahih olan budur. Bâzı Hanefi âlimlerine göre de; ″Allâhümme salli alâ Muhammed’in ve alâ âli Muhammed″ demedikçe lâzım gelmez.[6]

Yine iki rükû yapmak, cemaatle kılındığında gizli okunacak yerde açıktan okumak, açıktan okunacak yerde gizli okumak sehiv secdesi gerektirir. Ancak sehiv secdesini gerektiren gizli veya sesli okumanın miktarı hakkında değişik rivâyetler vardır. En sahihi şudur: Eğer gizli veya sesli okunan âyet veya âyetler namazda okunması gerekli olan miktarda ise, sehiv secdesi lâzım gelir, yoksa gelmez. Çünkü gizli veya sesli okumanın azından sakınmak mümkün değil, çoğundan mümkündür ki, İmam-ı Âzam’a göre bir âyet, İmâmeyn’e göre ise, üç âyet miktarıdır. Bu da eğer gizli veya sesli okuyan kişi imam ise böyledir. Tek başına namaz kılan kimseye ise, gizli veya sesli okumakla sehiv secdesi lâzım gelmez.[7]

Yine üç ve dört rek’atlı namazlarda ikinci rek’atın sonunda oturmayı terk etmekle sehiv secdesi vâcip olur. Bir kimse, üç ve dört rek’atlı bir namazda ikinci rek’attan sonra oturmayıp da üçüncü rek’ata yanılarak kalkarsa; eğer kalkışı oturmaya yakın ise yani dizlerini yerden kaldırmamışsa oturur, Tahiyyat’ı okur. Çünkü bir şey yakınında olanın hükmünü alır. Nitekim Bayram ve Cuma namazları hakkında şehir kenarı, şehir hükmünde olduğu gibi. Bu kimse oturduktan sonra üzerine sehiv secdesinin vâcip olup olmamasında ihtilaf edilmiştir. Bâzı âlimler, sehiv secdesi eder, çünkü kalkmakla uğraşırken vâcibi geri bırakmıştır, demişlerdir. Bâzı âlimler de sehiv secdesi etmez, demişlerdir. Sahih olan görüş de budur. Eğer o kimse oturmaya yakın değilse, yani dizleri yerden kaldırmışsa, oturmaz. Çünkü o kimse bu durumda kalkmış gibidir. İki rek’atın sonunda oturmak vaciptir. Üçüncü rek’ata kalkmak farzdır. Vâcip için farzı terk etmek câiz değildir. Bu kimse namazın sonunda sehiv secdesi yapar. Çünkü bu durumda vâcip olan birinci oturuş terk edilmiştir.

Tâdil-i erkânı terk etmekle de sehiv secdesi vâciptir. İmam-ı Âzam ve İmam Muhammed’e göre; ta’dîl-i erkân’ı terkten dolayı yalnız sehiv secdesi gerekir.[8] Hanefilerde fetvâ bu yöndedir. Bir kimse sehiv secdesi de yapmamış ise, onun bu namazı yeniden kılması vâciptir. Hanefilere göre; sehiv secdesi gerektiği halde bunu yapmayan kişi, günah işlemiş olur. Fakat namazı bâtıl olmaz.

Bir namazın tam bir rüknünü, bir farzını öne almak veya sonraya bırakmak, sehiv secdesini gerektirir. Kıyamda ″Subhâneke″den sonra, henüz kıraat yapmadan rükûya varılıp ondan sonra hatırlanarak kıyâma dönmekle farz olan kıraatin yerine getirilmesi, buna bir örnektir. Bu durumda önceki rükû geçerli olmaz. Kıraatten sonra yeni bir rükû yapılır. Böyle dönüp kıraat yapmadan ve ondan sonra rükûya varmadan kılınacak namaz bozulur.

Namazın rek’atlarından birindeki iki secdeden biri yanılarak terk edilse, ondan sonraki rek’atın veya oturuşun sonunda hatırlansa, bunun geciktirilmesinden dolayı namazı iade gerekmez, hemen o secde iâde edilir. Meselâ: Namaz kılan bir kimse iki secdeden birini unutsa; unuttuğu secdeyi hatırına geldiği anda iâde eder ve namaza kaldığı yerden devam eder. Namazın sonunda da sehiv secdesi yapar. Eğer son oturuşta iken hatırlansa, bu secde yapılır ve ondan sonra tekrar oturarak Tahiyyat okunur ve sehiv secdeleri yapılır. Bu durumda son rek’atta beş secde ile üç oturuş bulunmuş olur. Çünkü bir rek’atta iki secde vardır. Böyle tekrarlanan bir rüknün kısmen sonraya bırakılması, farzı terketmek sayılmadığından namazın iadesini gerektirmez. Hattâ yanılarak terk edilen secde, namaz bittikten sonra hatırlansa dahi, eğer namazı bozacak bir iş yapılmamışsa, hemen terk edilen o secde iâde edilir ve tekrar oturulur, Tahiyyat okunur ve sehiv secdesi yapılarak namaz tamamlanır. Şâyet böyle yapılmazsa namaz fâsit olur (bozulur) ve yeniden kılınması gerekir.

Eğer imam, namazın sonunda selâm vermesi gerekirken Tahiyyat’ı okuduktan sonra ikinci rek’atta olduğunu zannederek ayağa kalkarsa, cemaat ona uymaz, oturarak bekler ve imamın yanıldığını hatırlatmak için ″Subhânallah″ der. Eğer imam, kalktığı fazla rek’atın secdesine varmadan önce dönüp oturur ve Tahiyyat’ı tekrar okumaksızın selâm verirse, cemaat de onunla beraber selâm verir ve sehiv secdesini yaparlar. Eğer imam, namazın sonunda oturduktan sonra yanılarak kalktığı fazla rek’atın secdesini yaparsa, cemaat imamı beklemez, kendi kendilerine selâm verirler. Eğer imam, namazın sonunda oturmadan ayağa kalkarsa, cemaat kalkmaz ve geri dönüp oturması için ″Subhânallah″ diyerek uyarır. İmam yanıldığını anlayarak, hemen geri dönüp oturursa, Tahiyyatı okuyup sehiv secdesi yaparak namazı tamamlarlar. Fakat bu durumda imam, yanılarak kalktığı fazla rek’atın secdesini yaparsa, hepsinin namazı bozulmuş olur. Bu durumda cemaatin yalnız başına teşehhüdü yapıp selâm vermesi fayda vermez.

İmamın yanılmasıyla, cemaate de sehiv secdesi lâzım olur. İmam secde ederse cemaat de eder. İmam etmezse cemaat de etmez. İmama uyan kimsenin yanılmasıyla, kendisine de imama da sehiv secdesi lâzım gelmez.

İmam selâm verdikten sonra, noksan kalan rek’atlarını tamamlamak için ayağa kalkan bir mesbuk[9], bu rek’atlarda yanılmış olursa, sehiv secdesini yapması gerekir. Önceden imamla beraber sehiv secdesi yapmış olsa bile bu hüküm değişmez. Çünkü mesbuk, noksan kalan rek’atları tamamlarken tek başına namaz kılan gibidir. Lahik[10] ise, imamla beraber namaz kılan kimse gibidir. Kendi başına kılacak olduğu rek’atlardaki yanılmalardan dolayı sehiv secdesi yapmaz. Mesbuk ve Lahik hakkında geniş bilgi için ″İmâmet ve Cemaatle Namaz″ bahsine bakınız.

Namaz kılan kimse, dört rek’atlı bir farz namazın son oturuşunda selâm vermeden unutarak ayağa kalksa, beşinci rek’atın secdesini yapmadıkça geri dönüp oturur, sehiv secdesi yaparak namazı tamamlar. Eğer beşinci rek’atın secdesini yaparsa, bir rek’at daha ilave eder. Bu vaziyette evvelki dört rek’at ile farz tamam olmuş olur. Diğer iki rek’at da nâfile sayılır. Sonunda sehiv secdesi de yapar. Fakat namaz kılan kimse, namazın sonundaki farz olan oturmayı unutarak ayağa kalkarsa, beşinci rek’at için secde etmedikçe oturur, Tahiyyattan sonra sehiv secdesi yaparak namazı tamamlar. Şâyet beşinci rek’at için secde yaparsa, İmam Muhammed Rahmetullâhi aleyh’e göre; başını beşinci rek’atın secdesinden kaldırmakla namazı tamamen bozulur ve nâfile olmaz. İmam Ebû Yusuf Rahmetullahi aleyh’e göre; başını secdeye koymakla farz namaz bozulup nâfileye dönüşür. Dilerse o kimse bir rek’at daha kılar, tam altı rek’atlı bir nâfile namaz kılmış olur. İmam-ı Âzam Rahmetullâhi aleyh’e göre de, bu namaz nâfileye dönüşür. Çünkü o kimse farz namazın rükünlerini tamamlamadan nâfile namaza başlamış oldu. Zîrâ bir rek’at secdesi yapılmakla namaz sayılır. Hattâ bir kimse ″Namaz kılmayacağım″ diye yemin ettikten sonra, namaza başlayıp birinci rek’atın secdesini yaparsa yemini bozulur.

Aynı şekilde bir kimse iki rek’at sabah namazını kılıp da sonra oturmaksızın üçüncü bir rek’ata kalkarak bunun sonunda secde edecek olsa bu namaz, farziyetini kaybedip nâfileye dönüşmüş olur. Bu durumda da bir rek’at daha ilâve ederek namazı tamamlamak lâzımdır. Yani son oturuş terkedilerek tamamlanan bu namazlar nâfileye dönüştüğünden dolayı farz olan namazı yeniden kılması gerekir.

Kunût duâsını okumayı unutup rükûya giden kimse, artık onu okumaz.Çünkü yeri kaçırılmıştır.Namazın sonunda, sehiv secdesi yapar. Bir kimse vitir namazında şüphelenip üçüncü rek’atta mı, yoksa ikinci rek’atta mı olduğunda şüphe ederse, bulunduğu rek’atta Kunût duâsını okur, rükû ve secdelerden sonra kalkar bir rek’at daha kılar ve tekrar Kunût duâsını okur. Sonra sehiv secdesi yaparak namazını tamamlar. Eğer birinci rek’atta iken böyle şüpheye düşse, üçüncü rek’at olmak ihtimali olan her rek’atta Kunût duâsını okur.

Bir kimse sûrenin bâzısını okuduktan sonra Fâtiha’yı okumadığını hatırlayıp, Fâtiha’yı okuduktan sonra tekrar sûre okusa, sehiv secdesi lâzım olmaz. Fakat bir kimse Fâtihâ’nın bâzısını okuyup, çoğunu unutarak okumasa sehiv secdesi lâzım olur.

Hatâen kıraat tertibinde yanlışlık olursa, meselâ; bir kimse birinci rek’atta zammı sûre olarak İhlâs Sûresini okusa, ikinci rek’atta da Tebbet Sûresini veya daha üst sıradan bir sûreyi okusa, sehiv secdesi gerekmez.[11] Çünkü sûreler arasındaki tertibe riâyet etmek, namazın vâciplerinden değil, Kur’ân düzeninin vâciplerindendir. Namazda, Kur’ân’da düzenlendiği gibi sûrelerin tertibine uymak sünnettir.

Bir kimse öğle, ikindi, yatsı namazlarının farzının üçüncü, dördüncü rek’atlarında unutarak sûre okusa sehiv secdesi lâzım olmaz, denilmiştir. Çünkü buralar kıraat mahallidir.

Namaz kılan kimse, kıldığı rek’atların sayısında şüphe etse, eğer bu şüphe kendisinde ömründe ilk defa gelmişse, o namazı yeniden kılar. Fakat birkaç defa başına gelmişse araştırır, kanaatine göre hükmeder, namazı yeniden kılmaz. Araştırmada kalbin şehâdeti kâfidir. Kaç rek’at kıldığına kalbi kanaat getirmezse, en az re’kat üzerine devam eder. Bu konuda Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’den çeşitli Hadis-i Şerif’ler rivâyet olmuştur.

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:

اِذَا شَكَّ اَحَدُكُمْ فِى صَلَوتِهِ اِنَّهُ كَمْ صَلَّى فَلْيَسْتَقْبَلِ الصَّلَوةَ.

″Sizden biriniz namazında kıldığı miktarda şüphe etse, namazını yeniden kılsın″[12] diye buyurmuştur. Yine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:

مَنْ شَكَّ فِى صَلَوتِهِ فَلَمْ يَدْرِ اَثَلَاثًا اَمْ اَرْبَعًا بَنَى عَلَى الْاَقَلِّ.

″Bir kimse namazında şüphe edip, üç mü, yoksa dört mü kıldığını bilmese, en az üzerine devam eder″[13] diye buyurmuştur. Yine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:

وَإِذَا شَكَّ أَحَدُكُمْ فِي صَلَاتِهِ فَلْيَتَحَرَّ الصَّوَابَ فَلْيُتِمَّ عَلَيْهِ ثُمَّ لِيُسَلِّمْ ثُمَّ يَسْجُدُ سَجْدَتَيْنِ (خ عن ابن مسعود)

″Sizden biri namaz­da şüphe etse, doğruyu araştırsın, (doğrudur diye verdiği) karâr üzerine namazını tamamlasın. Sonra selâm versin, son­ra da iki kere secde etsin (sehiv secdesi yapsın)[14] diye buyurmuştur.

Bu üç Hadis-i Şerif’in arası şöyle bulunur. Birinci Hadis-i Şerif ömründe bir defa başına gelen kimse hakkında, ikinci Hadis-i Şerif devamlı yanılıp kaç rek’at kıldığını bilmeyen hakkında, üçüncü Hadis-i Şerif namazda yanılıp kaç rek’at kıldığına kanaat getiren kimse hakkındadır.

Namazda kaç rek’at kıldığında şüphe eden kimse, kaç rek’at kıldığına kanaat getiremezse, az olanı esas alır. Ancak namazın sonu olma ihtimali olduğu için her rek’atın sonunda teşehhüd miktarı oturur. Namazın sonunda da sehiv secdesi yaparak namazını tamamlar.

Bir kimse namazda şüphe edip bir rükün miktarı düşüncesi uzasa, o kimse üzerine sehiv secdesi vâcip olur. Bir rükün miktarı da ″Allâhümme salli alâ Muhammed’in ve alâ âli Muhammed″ diyecek kadar bir zamandır. Bu sebeple bir kimse namazda, öncelikle en iyi bildiği âyetleri veya sûreleri okumalıdır.

Bir kimse namazda Fâtiha’dan sonra Kur’ân okurken yanılırsa, eğer üç kısa âyet kadar okumuşsa hemen secdeye gitmelidir. Fakat bekleme yapmadan biraz geriden tekrar alıp düzeltmeye uğraşır ve düzeltirse okumaya devam eder. Fakat bu esnâda bir rükün miktarı bekleme yapılırsa, farz olan rükû geciktirilmiş olacağından, namaz sonunda sehiv secdesi yapması gerekir. Eğer bir kimse yanıldığında yeteri kadar âyet okumamışsa, eğer düzeltemezse ya da hatırlayamazsa, onun yerine başka âyet veya sûre okumalıdır. İmamlık yapan kimse ise bu hususta daha fazla dikkat etmeli ve eğer yeteri kadar âyet okumuşsa, yanıldığında hemen hatırlayamaz ise, cemaatin kendisini düzeltmesini beklemeden rükûya gitmelidir.

Bir kimse, namazda bir sûre okumak istediği zaman , o sûrede yanılır ve okuyamaz ve bu sebeplede başka bir sûre okursa, bu kimsenin sehiv secdesi yapması gerekmez. Fetavâyi Kâdıhan’da da böyledir.[15]

Bir kimse namaz kılıp kılmadığında şüphe etse; eğer bu şüphesi, vakit içinde ise namazı tekrar kılar. Şüphesi vakit çıktıktan sonra ise namazı tekrar kılmaz. Öğle namazını kılan kimse, namazı tamamladığını zannederek selâm verse, selâm verdikten sonra iki rek’at kıldığını bilse, dünyâ kelâmı konuşmak veya bir işle meşgul olmak gibi namazdan çıkacak bir davranışta bulunmamışsa, o kimse namazını dörde tamamlayıp sehiv secdesi yapar.[16] Çünkü namaz kılanın selâmı kendisini namazdan çıkartmaz. Hattâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem bile böyle yapmışlardır. Ama bir kimse kendisini yolcu zannedip veya Cuma namazı kıldığını zannedip iki rek’atta selâm verse, onun namazı bozulur. Bu mesele önceki mesele gibi değildir. Çünkü bu kimse kıldığı rek’atın sayısını bilmektedir. Bundan dolayı kasten selâm vermiş olacağından namazı bozulur.

İmam-ı Âzam Efendimize göre; imam yanılarak iki rek’atta selam verse, bulunduğu yerde yüzünü kıbleden çevirmedikçe ve insan kelâmı konuşmadıkça namazın kalan kısmı edâ edilir. Mescidin tamamı namaz mahalli olduğu için tek mekan hükmündedir. Dolayısıyla imam konuşmadığı müddetçe yönünü kıbleden çevirmiş de olsa namazına devam etmesi câizdir. Kalan rek’atlarını tamamlayarak namaz sonunda sehiv secdesi yapar. Fakat dünyâ kelâmı konuşmuşsa veya camiden çıktıktan sonra yanıldığını hatırlarsa, artık devam edemez, baştan yeniden kılmalıdır. Tek başına namaz kılan kimsenin durumu da böyledir.

Eğer sahrada cemaatle namaz kılınırken sehiv secdesini gerektirecek bir durum olursa, imam arkasındaki veya sağ ve sol tarafındaki safları dışarı çıkmadan, ön kısımdan da secde ettiği yeri veya önünde sütre varsa sütreyi geçmeden hatırladığı takdirde, sehiv secdesini yaparak namazını tamamlar. Zîrâ bu yerler mescit hükmündedir.


[1] Fetevâyı Hindiyye Tercümesi, c. 1, s. 422.

[2] Fetevâyı Hindiyye Tercümesi, c. 1, s. 422.

[3] Hidâye Tercümesi, c. 1, s. 166.

[4] Bakınız: İmam Kastalânî, Mevâhib-i Ledünniyye, s. 606.

[5] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfat, c. 1, s. 108.

[6] Fetevâyi Hindiyye Terümesi, c. 1, s. 427..

[7] Hidâye Tercümesi, c. 1, s. 167.

[8] İmam Ebû Yusuf ile İmam Şâfii’ye göre ise, ta’dîl-i erkân yapılmaksızın kılınan bir namazı yeniden kılmak gerekir.

[9] Mesbuk: İmama ilk rek’atın rükûsundan sonra uyan kimseye denir.

[10] Lahik: Namaza imamla beraber başladığı halde uyku, dalgınlık ve abdest bozukluğu gibi sebeplerle namazın tamamını veya bir kısmını imam ile kılamayan kimseye denir.

[11] Bir kimse, birinci rek’atta bir sûre okusa, ikinci rek’atta da ondan önce bulunan bir sûre okusa, bu kimsenin sehiv secdesi yapması gerekmez. Muhiyt’te de böyledir. (Fetevâyı Hindiyye Tercümesi, c. 1, s. 425).

[12] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfat, c. 1, s. 111; el-İnâye Şerh’ül-Hidâye, c. 2, s. 312.

[13] el-İnâye Şerh’ül-Hidâye, c. 2, s. 312.

[14] Sahih-i Buhârî, Salat 31.

[15] Fetevâyı Hindiyye Tercümesi, c. 1, s. 425.

[16] Fakat bu kişi dünya kelamı konuşmak, dünyalık bir işle meşgul olmak, vücudunu kıble yönünden döndürmek gibi namazı bozacak bir davranışta bulumuşsa, artık bu namazı baştan yeniden kılar.