İmâmet ve Cemaatle İlgili Hükümler:

1- Cemaate şu gibi özürler sebebiyle gidilmeyebilir: Felç olmak, topal olmak, yağmur, çamur, şiddetli soğuk, zifiri karanlık, sultandan korkmak, âmâ olmak, fakir olup alacaklıdan gizlenmek, çok yaşlı olmak, fıkıh okumak.

2- Kölenin imameti mekruhtur. Çünkü insanlar ona uymaktan çekinirler, bu da cemaatin az olmasına sebep olur. Bedevînin imâmeti mekruhtur. Çünkü çölde yaşamakla ilim öğrenemeyerek bilgisiz kalmıştır. Âmânın imameti mekruhtur. Çünkü pislikten sakınamaz, kendisi kıbleye dönemez ve abdest âzâlarını tamamen yıkayamaz. Fâsığın imâmeti de mekruhtur. Çünkü din işlerine ehemmiyet vermez. İnancı küfre varacak derecede olmayan bid’atçının imâmeti mekruhtur. Eğer inancı küfrü gerektirirse imâmeti câiz değildir.

Namazda bunlara uymak mekruh olmakla birlikte, câizdir. Yani köle, bedevî, âmâ, fâsık ve küfre varacak derecede olmayan bid’atçının ileri geçerlerse, imâmetleri câizdir. Zîrâ Ebû Said Radiyallâhu anhu, Ebû Üseyd Radiyallâhu anhu’nun kölesi idi. O; ″Ben güveyi oldum, halbuki köleydim. Ashâb-ı Kirâm’dan bir cemaat namaza kalktılar. Ebû Zerr Radiyallâhu anhu imam olmak istedi. Ona, ″Başkasının evinde imâmet edebilir misin?″ deyip beni ileri geçirdiler. Ben onlara namazı kıldırdım″ demiştir.

Bedevîlerin imâmetinin câiz olması, Allah’u Teâlâ bedevîlerin bir kısmını, Sûre-i Tevbe, Âyet 99’da: ″Bedevîlerden öyleleri de vardır ki, Allah’a ve âhiret gününe îman eder…″ buyruğuyla meth ettiği, bir kısmını da Sûre-i Tevbe, Âyet 97’de: ″Bedevîler, küfür ve nifakta daha şiddetlidirler…″ buyruğuyla yerdiği içindir.

Âmânın imametinin câiz olması, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem gazâya giderken yerine Medine’den İbn-i Ümmü Mektûm Radiyallâhu anhu’yu, bir keresinde de Kassan b. Mâlik Radiyallâhu anhu’yu bıraktığı içindir. Bunların ikisi de âmâ idiler.

Fâsığın imametinin câiz olması, sahabenin büyüklerinden Abdullah b. Ömer, Enes b. Mâlik Radiyallâhu anhum ve bunlardan başka diğer sahabe ve tâbiinden pek çok kimseler, Cuma namazını Haccac-ı Zâlim’in ardında kıldığı içindir. Haccac-ı Zâlim, zamanının en fâsığı idi.

Fâsığın ve küfre varacak derecede olmayan bid’atçının imametlerinin câiz olması Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in:

صَلُّوا خَلْفَ كُلِّ بِرٍّ وَفَاجِرٍ.

″İyinin ve kötünün arkasında namaz kılın″[1] diye buyurmuş oldukları içindir.

İmam Muhammed ile İmam Malik’e göre ise, fâsığın ve bid’at sahibi olanın imâmeti câiz değildir. Bid’at sahibine ″Mübtedi″ denir ki, inancı Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat inancına aykırı olan kimse demektir. Bid’at sahibine uymanın kerahetle câiz olması, inancı küfre varmadığı takdirdedir. Eğer inancı küfrü gerektiriyorsa ona uymak bütün Hanefilerce de câiz olmaz. Şefaati, kabir azabını ve hafaza meleklerini inkâr etmek gibi.

Şâfii Mezhebi’nden olan imâma da uymak mekruhtur. İmam Süddî’ye göre; kerahetsiz câizdir. Fakat Şâfii olan imam kan aldırıp, abdesti yenilemezse veya üstündeki meniyi yıkamazsa, bu hallerde ona uymak mekruhtur. İbn-i Melek, Kifâye adlı kitaptan; ″Câiz değildir″ diye nakletmiştir.

Hulâsa; mezhep değişikliği imama uymaya engel değildir. Yeter ki imam olan zât, namazın şartlarına ve rükünlerine riayet etsin. Müslümanların fıkıh bakımından mezhepleri değişik olsa da itikâdda bir olduklarından birbirlerine uyabilirler. Bu hususta efdal olan, her Müslümanın kendi mezhebinde bulunan bir imama uymasıdır. Bu olmayınca, diğer bir mezhepte bulunup da namazın farzlarına riayet eden herhangi bir imama uyması, yalnız başına namaz kılmaktan efdaldir. Ancak bir Müslüman, kendi mezhebine göre namazı bozacak bir şeyin böyle bir imamda bulunduğunu görüp bilirse, ona uyması sahih olmaz; bir Hanefinin, burnundan kan aktığı halde abdestini yenilemeden imamlığa geçen bir Şâfii’ye uyması gibi.[2]

3- İmam olan zâtın namazı uzatması mekruhtur. Çünkü Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِذَا مَا قَامَ أَحَدُكُمْ لِلنَّاسِ فَلْيُخَفِّفْ الصَّلَاةَ فَإِنَّ فِيهِمْ الْكَبِيرَ وَفِيهِمْ الضَّعِيفَ وَإِذَا قَامَ وَحْدَهُ فَلْيُطِلْ صَلَاتَهُ مَا شَاءَ (م عم أبى هريرة)

″Herhangi biriniz insanlara namaz kıldıracak olursa namazı hafif kıldırsın. Çünkü onların arkasında yaşlı olanı vardır, zayıf olanı vardır. Yalnız olarak kıldığı zaman ise namazını dilediği kadar uzatsın.″[3]

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in sabah namazını Felâk ve Nâs Sûreleri ile kıldırdıktan sonra, ″Bir çocuğun ağlamasını işittim de annesinin fitneye düşmesinden korktum″ dedikleri rivâyet edilmiştir. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنِّي لَأَدْخُلُ الصَّلَاةَ أُرِيدُ إِطَالَتَهَا فَأَسْمَعُ بُكَاءَ الصَّبِيِّ فَأُخَفِّفُ مِنْ شِدَّةِ وَجْدِ أُمِّهِ بِهِ (م عن أنس بن مالك)

″Ben, bâzen namazı uzatmak niyetiyle namaza giriyorum da bir çocuğun ağlamasını duyunca, annesinin çocuğa karşı hüznü ve kalbinin onunla şiddetle meşguliyetinden dolayı namazı hafifletirim.″[4]

4- Kadınların kendi aralarında cemaat olmaları mekruhtur. Kadınlar, kendi aralarında cemaatle namaz kılacak olurlarsa, imam olan kadın ortalarında durur, onlardan ileri geçmez. Çünkü Hz. Âişe böyle yapmıştır. Ancak Hz. Âişe’nin, kadınlara namaz kıldırması ilk zamanlara hamledilmiştir. Daha sonra Sahabeden olan kadınların kendi aralarında cemaatle namaz kıldıkları görülmemiştir.

5- Çıplak olanlar, cemaatle namaz kılacak olurlarsa; imam ortalarında durur. İleri geçerse avret mahalli açılır. Ama çıplak olanların oturduğu yerde kılmaları efdaldir.

6- Kadınlar, fitne korkusu olduğundan cemaate gitmezler. Genç kadınlara cemaat namazlarına katılmak mekruhtur. İmam-ı Âzam’a göre; yaşlı kadınlar; sabah, akşam ve yatsı namazlarında cemaate gidebilirler. Çünkü fâsıklar öğlede, ikindide ve Cuma namazlarında toplanırlar. Akşam namazlarında yemekte, yatsı ile sabahta uykudadırlar. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre; yaşlı olan kadınlar; her namaza gidebilirler, çünkü onlara rağbet yoktur. Fakat fetvâ, kerahet üzerinedir.

Kadınların mescitleri, hânelerinin içerisidir. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

خَيْرُ صَلَاةِ النِّسَاءِ فِي قَعْرِ بُيُوتِهِنَّ (حم طب عن أم سلمة)

″Kadınların namazlarının en faziletlisi, evlerinin içinde kıldıkları namazlardır″[5] diye buyurmuştur. Kadınların, namazları ile hânelerini nurlandırmaları, kendileri için çok büyük bir şereftir. Nitekim Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de:

نَوِّرُوا مَنَازِلَكُمْ بِالصَّلَاةِ وَقِرَاءَةِ الْقُرْآنِ (هب عن أنس)

″İkâmet ettiğiniz yerleri namazla ve Kur’ân-ı Kerîm okumakla nurlandırın″[6] diye buyurmuştur.

7- İki kişi cemaatle namaz kıldıklarında, cemaat olan kişi, imamın sağ tarafına durur. Çünkü Resûlullah Sallalâhu aleyhi ve sellem, İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ ile namaz kıldıklarında onu sağına ve yanına almışlardır. Bu durumda cemaatin topuklarının, imamın ayak topuk-larından ilerde olmaması yeterlidir. Bu şekilde namaza başlandıktan sonra cemaate katılacak olanlar, imamı ortaya alacak şekilde sağ ve sol taraflarına dururlar. Eğer cemaat, iki kişi veya daha fazla olursa, imam bir saf ileride durur. Cemaatin imamdan ilerde durması ise câiz değildir.

Cemaatin birçok kişiden ibaret olması şart değildir. Bir kişi ile de cemaatin fazileti elde edilir. İmama uyan kişinin, bir kadın veya mümeyyiz[7] bir çocuk olması da yeterlidir. Hanefi Mezhebi’ne göre; Cuma namazı için cemaatin imamdan başka en az üç kişi olması şarttır.

8- Cemaatle namaz kılınırken, önce erkekler, sonra çocuklar, sonra hünsâlar, ondan sonra da kadınlar saf olurlar. Zîrâ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

لِيَلِنِي مِنْكُمْ أُولُو الْأَحْلَامِ وَالنُّهَى ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ (د عن أبى مسعود)

″Benim arkamda aklı başında olanlarınız ve dirâyetlileriniz dursun, (derece itibariyle) onlardan sonra gelenler daha arkada, daha sonra gelenler de daha arkada dursunlar.″[8]

Bu tertibe erkekler ile çocukların uymaları sünnettir. Erkekler ile kadınların uymaları ise farzdır. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

أَخِّرُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَخَّرَهُنَّ اللّٰهُ.

″Kadınları geriye bırakın, nasıl ki Allah’u Teâlâ da onları geriye bırakmıştır.″[9]

Yine bu hususta Enes b. Mâlik Radiyallâhu anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

أَنَّ جَدَّتَهُ مُلَيْكَةَ دَعَتْ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لِطَعَامٍ صَنَعَتْهُ لَهُ فَأَكَلَ مِنْهُ ثُمَّ قَالَ قُومُوا فَلِأُصَلِّ لَكُمْ قَالَ أَنَسٌ فَقُمْتُ إِلَى حَصِيرٍ لَنَا قَدْ اسْوَدَّ مِنْ طُولِ مَا لُبِسَ فَنَضَحْتُهُ بِمَاءٍ فَقَامَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَصَفَفْتُ وَالْيَتِيمَ وَرَاءَهُ وَالْعَجُوزُ مِنْ وَرَائِنَا فَصَلَّى لَنَا رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَكْعَتَيْنِ ثُمَّ انْصَرَفَ (خ عن أنس بن مالك)

Enes Radiyallâhu anhu’nun ninesi Muleyke, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’i kendisi için hazırlamış olduğu bir yemeğe davet etmişti. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem o yemekten yedikten sonra; ″Kalkın da size namaz kıldırayım″ bu­yurdu. Enes Radiyallâhu anhu olayın devamını şöyle anlatır: ″Çok kullanmaktan dolayı kararmış olan hasırımızı aldım, üzerine su serptim. Sonra Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem namaza durdu. Bir yetim ile ben de arkasında bir saf olduk. Düşkün durumda olan yaşlı ninem de bizim arkamızda saf tuttu. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bizlere iki rek’at namaz kıldır­dı, sonra ayrıldı.″[10]

Ebû Hanife Rahmetullâhi aleyh’in, Hammad’dan nakline göre, İbrâhim en-Nehâî: ″Bir kadın erkeğin yanı başında namaz kıldığında her ikisi de aynı namazı kıldıkları takdirde erkeğin namazı bozulur″ demiştir.[11] Hattâ kadın yaşlı olup, tabiat ondan nefret etse bile, namaz bozulur.[12] Aralarında birbirlerini görmeye engel olacak bir perde veya benzeri bir engel veya bir adam boyu kadar yükseklik farkı bulunmazsa arkasındaki ve yanlarındaki erkeğin namazı bozulur. Fakat aynı namazı erkek ile kadın yan yana durarak tek başlarına kılsalar yahut yalnız biri imama uyup diğeri tek başına kılacak olsa, namazları bozulmaz.[13]

Bir evde kadınların arasında yalnız bir erkek bulunur da başkası hattâ o erkeğin kızkardeşi gibi bir mahremi, karısı veya câriyesi bulunmazsa kadınlara imam olması mekruhtur. Ama yanlarında bu söylenenlerden biri bulunursa yahut kadınlara mescitte imam olursa mekruh olmaz. Mahremden murad; akrabalıktan meydana gelen haramlıktır. Zîrâ ulemâ süt kardeşle ve genç üvey ana ile baş başa kalmanın mekruh olduğunu söylemişlerdir. Yine yabancı bir kadınla baş başa kalmak, başka bir yabancı kadının bulunmasıyla ortadan kalkmaz. Başka bir erkeğin bulunmasıyla ortadan kalkar.[14]

Cemaat bir kadından ibâret olursa imamın bir saf arkasında durur. Kadınla birlikte bir de erkek bulunursa, imam erkeği kendi sağına, kadını bir saf arkalarına alır. Erkekler iki olursa, onları bir saf arkasına, kadını da onların bir saf arkasına durdurur.

9- Erkeğin kadına uyması câiz değildir. Çünkü Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Kadınları geriye bırakın, nasıl ki Allah’u Teâlâ da onları geriye bırakmıştır″[15] diye buyurmuştur.

Mükellef olan erkeklerin, ergenlik çağında olmayan çocuklara uymaları da câiz değildir. Zîrâ çocukların kıldıkları namaz nâfile olup, mükellef olan kimselerin kıldıkları namaz ise farzdır. Farz kılanın, nâfile kılana uyması câiz değildir. Ayrıca farz kılanın, başka bir farz kılana uyması da câiz değildir.

10- Özürsüz olan kimselerin, abdest hususunda özürlü olan kimseye uymaları câiz değildir. Özürleri ayrı ayrı olan kimselerin, birbirlerine uymaları da câiz değildir. Eğer özürleri bir olursa, birbirlerine uymaları câizdir. Zîrâ imamın namazı, arkasında olan kimsenin namazı yerine kâimdir. Özrü bulunan kimsenin namazı ise, sağlam kimsenin namazı kadar kuvvetli olmadığı için onun yerine kâim olamaz. Aynı nedenle kıraatı (okumayı) bilen kimse, kıraatı bilmeyen kimsenin ve giyinik olan kimse, çıplak olan kimsenin arkasında namaz kılamazlar.

Kur’ân okuyucusunun, okuyamayan kimseye uyması câiz değildir. Yani, okumamış kimse ile okumuş kimse, okumamış bir kimseye uysalar, hepsinin namazı câiz değildir. Çünkü okumuş kimsenin namazının câiz olmaması kıraatı terk ettiği içindir. Okumamış kimselerin namazlarının câiz olmaması, uyulması vâcip olan okumuş kimseye uymayarak kıraatı terk ettiklerindendir. Bu görüş, İmam-ı Âzam’ındır.[16] İmam olan zât, iki rek’at kıldırdıktan sonra abdesti bozulsa, son iki rek’atta yerine okumamış bir kimseyi çekse, bütün cemaatin namazı bozulur.

11- Ayaklarını yıkayan kimsenin, mestlerine mesheden kimseye uyması câizdir. Çünkü mestler, abdestsizliğin ayaklara geçmesine mâni olur. Mestler üzerine verilen mesh ise, mestler üzerinde olan abdestsizliği giderir.

12- Nâfile namaz kılanın, farz namaz kılana uyması câizdir. Namaz kılacak kimsenin namaza niyet etmesi lâzımdır.

13- Aynı imâ ile kılanların birbirlerine uyması câizdir. Çünkü ikisinin halleri de birdir. Ancak namazı ayrı ayrı imâ ile kılanların birbirlerine uyması câiz değildir.

14- Abdest almış olan kimsenin, teyemmüm etmiş olan kimseye uyması câizdir. Çünkü teyemmüm, su bulunmadığı yerde, abdest gibi mutlak temizliktir. Ayakta kılan kimsenin, oturarak kılan kimseye uyması câizdir. Çünkü Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, son namazlarını, Ashâb-ı Kirâm ayakta oldukları halde, oturarak kıldırmışlardır. Boyu dik ve doğru olan kimsenin, rükû derecesinde kambur olan kimseye uyması da câizdir.[17]

15- Namaz kılan kimse, imamın abdestsiz olduğunu bilirse, namazını iade eder. Çünkü Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

مَنْ أَمَّ قَوْمًا ثُمَّ ظَهَرَ أَنَّهُ كَانَ مُحْدِثًا أَوْ جُنُبًا أَعَادَ صَلَاتَهُ وَأَعَادُوا.

″Her kim ki, bir cemaate namaz kıldırdıktan sonra abdestsiz veyahut cünüp olduğu anlaşılırsa, hem kendisi ve hem de onlar namazlarını bir daha kılarlar″[18] diye buyurmuştur. İmamın namazı olmadığı için, cemaatin de namazı olmamıştır.

İmam abdestsiz olarak namaz kıldırdığını, cemaat dağıldıktan sonra anlamış olursa, mümkün olduğu kadar bunu cemaate duyurması gerekir.[19]

16- İmamın yanılmasıyla, cemaate de sehiv secdesi lâzım gelir.

17- İmamın kendisine kolay gelen âyet ve sûreleri okuması vâciptir. Henüz kuvvetlice ezberlememiş olduğu âyetleri okumamalı, cemaatin yardımcı olmasına meydan bırakmamalıdır. İmam, bir âyette yanılır ve hatırlayamazsa, namazın câiz olacağı kadar okumuş ise, hemen rükûya gitmelidir, yanıldığı yeri düzeltmeyi cemaatten beklememelidir. Bu miktar okumamış ise, başka bir âyete geçmelidir.

18- İmamın cemaatten en az bir arşın[20] yüksekte veya alçak bir yerde durup namaz kıldırması mekruhtur. Kendisi ile beraber cemaatten bâzı kimseler bulunursa mekruh olmaz.

19- İmam ile imama uyanın yerleri hükmen bir olmalıdır. Aralarında yüksek boylu bir duvar olup imamın görülmesini veya sesinin iştilmesini engellese, o imama uymak sahih olmaz. Yine, imam ile imama uyanın arasında veya bir imama uyan kimse ile öndeki saf arasında uzaklık bulunsa, eğer namaz mescit dışında kılınıyorsa ve aradaki mesafe bir saf bağlanacak miktardan az ise, imama uymak sahih olur. Fakat mesafe bundan daha çok ise uymak sahih olmaz. Fakat namaz mescit içinde kılınmakta ise, aradaki uzaklık ne olursa olsun, imama uymaya engel olmaz. Bununla beraber bâzı âlimlere göre, Beyt’ül-Makdis gibi çok geniş olan mescitlerde, saflar arasında bağlantı olmaksızın, mescidin en uzak bir yerinde durup imama uyulması câiz değildir.

20- İmam hayvan üzerinde, imama uyan da yaya bulunsa veya başka başka hayvanlara veya gemilere binmiş olsalar, yer değişikliği olduğundan imama uymak sahih olmaz.Yine, camide veya başka bir yerde imam ile imama uyan kimse arasında kayık geçecek büyüklükle bir ırmak veya araba yürüyecek genişlikte saflardan boş bir yol bulunsa, imama uymaya engel olur.

21- Cemaate yetişmek için koşa koşa gitmek mekruhtur, edebe aykırıdır. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِذَا سَمِعْتُمْ الْإِقَامَةَ فَامْشُوا إِلَى الصَّلَاةِ وَعَلَيْكُمْ بِالسَّكِينَةِ وَالْوَقَارِ وَلَا تُسْرِعُوا فَمَا أَدْرَكْتُمْ فَصَلُّوا وَمَا فَاتَكُمْ فَأَتِمُّوا (خ عن أبى هريرة)

″Kamet getirildiği zaman, namaza koşarak değil, sekînet ve vakarlı olarak gelin. Yetişebildiğiniz kadarını imamla birlikte kılın; yetişeme-diğiniz rek’atları da kendiniz tamamlayın.″[21]

22- İmama uyan kimse, imama uymayı niyet etmeli ve kıldıkları farz namaz aynı olmalıdır. Bunun için bir kimse imama uymaya niyet etmeksizin ona uysa veya kendisi öğle namazını kılmak istediği halde imam ikindi namazını kıldırıyor olsa, bu imama uyması câiz olmaz.

23- İmamın sesi yeterli gelmezse, cemaatten biri tarafından iftitah ve intikal tekbirleri yüksek sesle alınır ve rükûdan kalkınca da ″Rabbenâ leke’l-hamd″ denilir, yüksek sesle yine selâm verilir.İmamın sesi yettiği takdirde bu tebliğe gerek kalmayacağından, bu tebliğ işi mekruh olur. Buna müezzin olanlar dikkat etmelidir.

24- İmam birinci selâmı ikinci selâmdan daha yüksek sesle alır ki, bu onun için bir sünnettir. Çünkü yüksek sesle alınması cemaate bir bildiridir. Bu bildiriye ihtiyaç ise, daha çok birinci selâmda görülür. İmam selâm verince, imama uyan kimse de teşehhüdü (Tahiyyat’ı) bitirmiş ise selâm verir. Allâhümme salli, Allâhümme bârik ve Rabbenâ duâlarını bitirmek için selâm vermeyi geciktirmez. Teşehhüdü bitirmeden selâm vermesi de câizdir.

25- Vitir namazında imama uyan kimse, Kunût duâsını bitirmeden imam rükûya varırsa, imama uyar. İmam, Kunût duâsını okumadan rükûya giderse, Kunût duâsını okumayıp rükûya giderler. Vitrin üçüncü rek’atının rükûsunda imama yetişen kimse, Kunût’a hükmen yetişmiş sayılır.

Namazda Beş Şeyi İmam Yapmazsa, Cemaat de Yapmaz:

a- İmam Kunût duâsını okumazsa, cemaat de okumaz.

b- İmam, bayram tekbirlerini almazsa, cemaat de almaz.

c- İmam, dört rek’atlı namazların ikinci rek’atının sonunda oturmazsa, cemaat de oturmaz.

d- İmam, secde âyetini okuyup secde etmezse (tilâvet secdesi yapmazsa), cemaat de secde etmez.

e- İmam, sehiv secdesi yapmazsa, cemaat de yapmaz.

Dört Yerde Cemaat İmama Uymaz:

a- İmam, namazda fazladan secde yaparsa, cemaat yapmaz.

b- İmam, Bayram namazında Ashâb-ı Kirâm’dan naklonunan tekbirden fazla tekbir alırsa, cemaat almaz.

c- İmam, cenâze namazında dörtten fazla tekbir alırsa, cemaat almaz.

d- İmam, namazın sonunda oturulacak yerde oturmayıp kalkarsa, cemaat kalkmaz.

Eğer imam, namazın sonunda oturmadan ayağa kalkarsa, cemaat kalkmaz ve geri dönüp oturması için ″Subhânallah″ diyerek uyarır. İmam yanıldığını anlayarak, hemen geri dönüp oturursa, birlikte selâm verirler ve sehiv secdesini yaparlar. Fakat bu durumda imam, yanılarak kalktığı fazla rek’atın secdesini yaparsa, hepsinin namazı bozulmuş olur. Bu durumda cemaatin yalnız başına teşehhüdü yapıp selâm vermesi fayda vermez.

Eğer imam, selâm vermek üzere namazın sonunda oturduktan sonra unutarak ayağa kalkarsa, cemaat ona uymaz, oturarak bekler ve imamın yanıldığını hatırlatmak için ″Subhânallah″ der. Eğer imam, kalktığı fazla rek’atın secdesine varmadan önce dönüp oturur ve Tahiyyat’ı tekrar okumaksızın selâm verirse, cemaat de onunla beraber selâm verir ve sehiv secdesini yaparlar. Eğer imam, namazın sonunda oturduktan sonra yanılarak kalktığı fazla rek’atın secdesini yaparsa, cemaat imamı beklemez, kendi kendilerine selâm verirler. Fakat beşinci rek’atı tamamlayarak secdeye varılmış olursa, buna bir rek’at daha ilave edilir. Bu durumda önceki dört rek’at ile farz tamamlanmış olur; Diğer iki rek’at da nâfile sayılır, istihsan olarak da sehiv secdeleri yapılır.

Dokuz Şeyi İmam Yapmazsa, Cemaat Yapar:

a- İftitah tekbirinde el kaldırmak.

b- Subhâneke okumak.[22]

c- Rükûya eğilirken, secdeye giderken ve kalkarken tekbir getirmek.

d- Rükûda tesbih okumak.

e- Secdede tesbih okumak.

f- ″Semiallâhu limen hamideh″ demezse de ″Rabbenâ leke’l-hamd″ demek.

g- Tahiyyat’ı okumak.

h- Namaz sonunda selâm vermek.

ı- Kurban bayramında, yirmi üç vakit farzdan sonra selâm verir vermez tekbir okumak (teşrik tekbirini getirmek).

26- Cemaatle kılınan namazlarda safların düzgün olmasına, aralarında açıklık bulunmamasına dikkat edilmelidir. İmam olan zât, buna dikkat edip cemaatı uyarır. Fakat bu uyarmayı, hutbede veya kamet getirilmeden önce yapmalıdır. Çünkü kametle artık namaz başlamıştır. Kamette geçen ″Kad kâmeti’s-salâh (şüphesiz namaz başladı)″ demektir. Eğer Kametten sonra uyarması gereken bir durum olursa, konuşmadan eli ile işâret etmelidir. O an uyarması gereken bir durum olursa da hafif bir şekilde eliyle işâret etmelidir. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, cemaat yapıp namaz kılacakları zaman, sözlü olarak değil eliyle işâret ederek uyarmıştır. Bu hususta İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ şöyle anlatmıştır:

صَلَّيْتُ مَعَ النَّبِىِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ذَاتَ لَيْلَةٍ فَقُمْتُ عَنْ يَسَارِه۪ فَأَخَذَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِرَأْسِى مِنْ وَرَائِى فَجَعَلَنِى عَنْ يَمِينِهِ (ت عن ابن عباس)

″Bir akşam Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem ile beraber namaz kıldım ve onun solunda durdum. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem arkamdan başımdan tuttu ve beni sağına aldı.″[23]

Hz. Osman Efendimiz de safları sık tutun nasihatini hutbede iken söylerdi. Mâlik b. Ebî Âmir Radiyallâhu anhu’dan şöyle nakledilmiştir:

أَنَّ عُثْمَانَ بْنَ عَفَّانَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ كَانَ يَقُولُ فِي خُطْبَتِهِ قَلَّ مَا يَدَعُ ذَلِكَ اِذَا خَطَبَ اِذَا قَامَ الْإِمَامُ يَخْطُبُ يَوْمَ الْجُمُعَةِ فَاسْتَمِعُوا وَأَنْصِتُوا فَاِنَّ لِلْمُنْصِتِ الَّذِي لَا يَسْمَعُ مِنَ الْحَظِّ مِثْلَ مَا لِلْمُنْصِتِ السَّامِعِ فَاِذَا قَامَتْ الصَّلَاةُ فَاعْدِلُوا الصُّفُوفَ وَحَاذُوا بِالْمَنَاكِبِ فَإِنَّ اعْتِدَالَ الصُّفُوفِ مِنْ تَمَامِ الصَّلَاةِ (موطأ عن مالك بن ابى عامر)

Osman İbn-i Affan Radiyallâhu anhu, hutbesinde dâimâ şu sözleri söyler ve bunu söylemediği çok az olurdu: ″Cuma günü imam hutbe okurken, onu dinleyin ve susun! Duyamayıp da susan kişi, duyarak susan kişi gibi sevaptan pay alır. Namaza durulduğu zaman, safları düzeltin, omuzlarınızı birbirinin hizâsına getirin! Çünkü safların düzeltilmesi namazın tamamındandır.″[24]

27- Cemaatten biri, yer kalmayıp saf arkasında yalnız başına kalırsa, Hanefilere göre; o kimse, imam rükûya eğilmek isteyinceye kadar bir kimsenin dışarıdan gelmesini bekler. Gelmeyeceğini anlayınca da, imam rükûya varmadan, ön saftan meselenin hükmüne âlim olup, bundan rahatsızlık duymayacak birini yanına çeker ve namazını öyle kılar. Bu hususta Vâbisa b. Ma’bed Radiyallâhu anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

أَنَّ رَجُلًا صَلَّى خَلْفَ الصَّفِّ وَحْدَهُ فَأَمَرَهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ يُعِيدَ الصَّلَاةَ (ت عن وابصة بن معبد)

″Bir kimse saflarının arkasında kendi başına namaz kılmıştı da, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem ona namazını iade etmesini emretti.″[25]


[1] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 80; Şemseddin Serahsî, el-Mebsut, c. 1, s. 111; Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 64.

[2] Mâliki ve Hanbeli olanlara göre, namazın sıhhati için şart olan şeylerde yalnız imamın mezhebine itibar olunur, uyanın mezhebine bakılmaz. Onun için, bir Malikî veya bir Hanbelî, başının tamamını meshetmemiş olan Şafii veya Hanefi bir imama uysa namazı sahih olur. Çünkü böyle bir mesh, her ne kadar Maliki ve Hanbeli Mezhepleri’nde sahih değilse de, Hanefi ve Şafii Mezhepleri’nde sahihtir.

[3] Sahih-i Müslim, Salât 37 (183,184).

[4] Sahih-i Müslim, Salât 37 (192).

[5] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 25358; Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 19186.

[6] Beyhakî, Şuab’ul-Îman, Hadis No: 1974; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 41518.

[7] Mümeyyiz: İyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı ayıracak durumda olan.

[8] Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 95; Sahih-i Müslim, Salât 28 (122, 123).

[9] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 81; Şemseddin Serahsî, el-Mebsut, c. 2, s. 23; Abdurrezzak, Musannef, Hadis No: 51115.

[10] Sahih-i Buhârî, Salat 20.

[11] Hadislerle Hanefi Fıkhı, c. 3, s. 321.

[12] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 81.

[13] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihâli, s. 151.

[14] İbn-I Âbidin, Reddü’l-Muhtar, c. 2, s. 419, 421.

[15] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 81, 82; Şemseddin Serahsî, el-Mebsut, c. 2, s. 23; Abdurrezzak, Musannef, Hadis No: 51115.

[16] İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise; yalnız okumuş kimsenin namazı câiz değildir. Çünkü o, gerçekten kıraatı terk etmiştir. Ama okumamış olan kimsenin namazı câizdir. Çünkü okumamış kimse, okumamış kimseye uyabilir. Başkasının okumuş olması, onlar hakkında geçerli değildir.

[17] İmam Muhammed’e göre ise, abdestli kimsenin teyemmümlü kimseye, ayakta kılanın oturarak kılana uyması câiz değildir. Su ile temizlik asıldır, teyemmüm ile temizlik zarûridir. Ayakta kılan kimsenin hâli, oturarak kılan kimsenin hâlinden daha kuvvetlidir. Buna göre; bunların birbirlerine uymaları câiz değildir. Ona göre; boyu dik olanın, kambur kimseye uyması da câiz değildir.

[18] Hidâye Tercümesi, c. 1, s. 130; Şemseddin Serahsî, el-Mebsut, c. 2, s. 20; Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 82.

[19] Bir diğer görüşe göre de, cemaata bildirmek gerekmez.

[20] Bir arşın; 68 cm’dir.

[21] Sahih-i Buhârî, Ezan 20-21.

[22] İmam Muhammed’e göre ise, cemaat de okumaz.

[23] Sünen-i Tirmîzî, Salât 58.

[24] İmam Mâlik, Cuma 8; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 1894.

[25] Sünen-i Tirmizî, Salât 57; Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 99; Sünen-i İbn-i Mâce, İkamet’üs-Salât 54.