NAMAZIN SÜNNETLERİ:

Sünnetlere riâyet edip devam etmek Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e olan bir muhabbet nişânesidir. Bununla beraber namazdaki sünnetleri terk etmek, namazın bozulmasını ve tekrar kılınmasını gerektirmez. Fakat küçümsemeksizin kasten terk edilmesi bir hatâ ve bir mahrumiyettir. Fakat sünnetin hak görülmemesi, hikmetten uzak ve abes sayılarak küçümsenmesi, neûzubillâh (Allah korusun) küfürdür. Çünkü Sünnet de şer’î hükümlerden, esaslardan biridir.

Bu hususta Allah’u Teâlâ Sûre-i Ahzâb, Âyet 36’da şöyle buyurmuştur:

″Allah ve Resûlü, bir iş hakkında hükmettiği zaman, hiçbir Mü’min erkek ve hiçbir Mü’min kadın için, artık o işte seçme hakkı olamaz. Her kim Allah’a ve Resûlüne isyan ederse, şüphesiz ki apaçık bir dalâlete düşmüş olur.″

Sünnetin önemi hakkında Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:

بَلَغَنِى أَنَّ أَوَّلَ الدِّينِ تَرْكاً السُّنَّةُ، يَذْهَبُ الدِّينُ سُنَّةً سُنَّةً كَمَا يَذْهَبُ الْحَبْلُ قُوَّةً قُوَّةً. (الدارمى عن عبد اللّٰه بن الديلمى)

″Dînin kaybolması, Sünnet’i terk etmekle başlar. Halat, nasıl ki lif lif parçalanırsa, din de Sünnet’in birer birer terk edilmesiyle ortadan kalkar.″[1]

Namazın başlıca sünnetleri şunlardır:

1- Beş vakit namaz ile cuma namazı için ezan okumak ve kamet getirmek sünnettir.

Vaktinde cemaatle yerine getirilen her farz namaz için ezan ve kamet sünnet olduğu gibi, kazâya kalıp da cemaatle kılınacak farz namazlar için de sünnettir. Birden çok namaz cemaatle kazâ edileceği zaman, bunlardan yalnız ilk kılınacak namaz için ezan okunur. Sonra gerek bu namaz için ve gerek bunun arkasından kılınacak diğer kazâ namazları için birer kametle yetinilir. Kendi evlerinde yalnız başına vakit namazı kılacak erkekler için ezan ve kamet müstahabdır. Gerek seferî durumunda gerekse diğer zamanlarda cemaatle namaz kılacaklar için ezan ve kameti terk etmek mekruhtur. Kadınlar için ise ezan ve kamet sünnet değildir.

2- İftitah (başlangıç) tekbirini alırken elleri yukarıya kaldırmak sünnettir.

Erkekler ellerinin başparmakları kulak yumuşaklarına değecek kadar, kadınlar da parmaklarının uçları omuzlarına kavuşacak kadar ellerini göğüslerinin hizasına kaldırıp o vaziyette, ″Allâhu Ekber″ derler. Ellerin içleri kıbleye yönelik bulunmalıdır. Birbirine karşı da bulunabilir.

El kaldırılması sünnet olan haller şöyle zikredilmiştir: ″Bütün namazlara başlarken, vitir namazında Kunût tekbirini getirirken, bayram namazlarında fazla olan tekbirleri alırken, Kâbe’yi gördükleri vakit, Hacer’ül-Esved isti’lam[2] edilirken, Safâ ve Merve’ye çıkıldığı zaman, Arafat ve Müzdelife’de vakfe (duruş) ibâdeti yaparken, Mina’da küçük ve orta cemrede şeytana taş attıktan sonra, bütün namazlarda tesbihi müteakip duâ etmek için ellerin kaldırılması sünnettir.″[3]

3- Tekbir için eller kaldırılırken parmak aralarının hafif açık olması sünnettir.

4- İmam olan kişinin, tekbirleri ve rükûdan kalkarken ″Semiallâhu limen hamideh″ ifadesini ve namazın sonunda her iki tarafa vereceği selâmı âşikâre yapması sünnet olduğu gibi, cemaatin de rükûdan doğrulunca, ″Rabbenâ leke’l-hamd″ ifadesi ile tekbirleri ve selâmı gizlice yapmaları sünnettir. Tek başına namaz kılan kişi, rükûdan kalkarken ve doğrulunca bunların ikisini de söyler.

İmam-ı Âzam’a göre; İmam olan kişi rükûdan doğrulurken sâdece ″Semiallâhu limen hamideh″ ifadesini söyler, ″Rabbenâ leke’l-hamd″ demesi lâzım değildir. Yani dese de olur, demese de.[4] Fetvâ da bu yöndedir. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise, imam olan zât, gizli olarak, ″Rabbenâ leke’l-hamd″ ifadesini de söyler. İttifakla, cemaat yalnız ″Rabbenâ leke’l-hamd″ der.

5- İlk tekbirden sonra namazların başında gizli olarak; ″Subhâne-kallâhümme″ duâsını okumak, bundan sonra Fâtiha’dan önce ″Eûzü, Besmele″ çekmek, diğer rek’atlarda da Fâtiha’dan önce ″Besmele″ çekmek ve Fâtiha’ların sonunda ″Âmin″ demek sünnettir.

Burada imam ile cemaat ve tek başına kılanlar arasında bir fark yoktur. Yalnız cemaat, Fâtiha’yı okumayacağı için ″Eûzü, Besmele″ okumaları gerekmez.

Fâtiha’dan sonra okunacak sûrelerin başlarında ″Besmele″ çekilmez. Yalnız İmam Muhammed’e göre; sessizce kılınacak namazlarda bu sûrelerin başında da ″Besmele″ çekilir. Besmele, sûrelerin aralarını ayırmak için indirilmiş bir âyet olup, Fâtiha’dan ve diğer sûrelerden değildir.

″Subhânekallâhümme″ duâsı hakkında Hz. Âişe annemizden şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

كَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا افْتَتَحَ الصَّلَاةَ قَالَ سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ وَتَبَارَكَ اسْمُكَ وَتَعَالَى جَدُّكَ وَلَا إِلَهَ غَيْرُكَ (د ت ه عن عائشة)

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, namaza başladığı zaman ″Subhânekellâhümme ve bihamdik. Ve tebârekesmük. Ve teâlâ ceddük. Ve lâ ilâhe ğayruk (Ey Allah’ım! Seni noksan sıfatlardan uzak tutarım. Sana hamd ve övgüde bulunurum. Senin kutsal ismin mübârektir. Senin azamet ve celâlin çok yüksektir. Senden başka hak mâbud yoktur)″ derdi.[5]

″Eûzu″dan maksat, ″Eûzubillâhimineşşeytânirracîm (Allah’ın dergâhından kovulmuş olan şeytandan Allah’a sığınırım) demektir. ″Besmele″den maksat da, ″Bismillâhirrahmânirrahîm (Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla) demektir.

Fâtiha Sûresi okununca, ″Âmin″ demek de sünnettir. Anlamı ise, ″Mühürlüyorum, zerre kadar şek ve şüphem yoktur″ demektir. Bu hususta şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

لَقَّنَنِي جِبْرِيلُ آمين عند فَرَاغِي مِنْ فَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَقَالَ إِنَّهُ كَالْخَاتَمِ عَلَى الْكِتَابِ. وَفِي حَدِيثٍ آخَرَ: آمِينَ خَاتَمُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (القرطبى, الجامع لأحكام القرآن)

Cebrâil bana Fâtiha Sûresi’ni bitirdiğim vakit, âmin demeyi telkin etti ve ″Bu, mektubun üzerindeki mühür gibidir″ dedi. Bir diğer Hadis-i Şerif’te de şöyle denilmiştir: ″Âmin, âlemlerin Rabbinin mührüdür.″[6]

Yine ″Âmin″ ifadesi hakkında Ebû Musabbih el-Makrâi Radiyallâhu anhu, şu Hadis-i Şerif’i nakletmiştir:

كُنَّا نَجْلِسُ إِلَى أَبِي زُهَيْرٍ النُّمَيْرِيِّ وَكَانَ مِنْ الصَّحَابَةِ فَيَتَحَدَّثُ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ فَإِذَا دَعَا الرَّجُلُ مِنَّا بِدُعَاءٍ قَالَ اخْتِمْهُ بِآمِينَ فَإِنَّ آمِينَ مِثْلُ الطَّابَعِ عَلَى الصَّحِيفَةِ (د عن ابى مصبح المقرائى)

Ebû Züheyr’in yanında otururduk. Çok güzel bir şekilde konuşurdu. Bizden herhangi bir kimse bir duâda bulun­duğu zaman: ″Onu âmin sözü ile bitir″ derdi. Çünkü âmin bir sahifenin üzerindeki mühür gibidir. Ebû Züheyr buyurdu ki: Bunun neden böyle olduğunu size bil­direyim. Bir gece, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem ile birlikte çıkmıştım. Israrla duâ eden birisinin yanından geçtik. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem onun duâsını işitecek bir şekilde durdu. Sonra Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Eğer mühürlerse duâsı kabul olunur″ dedi. Orada bulunanlardan birisi: ″Ne ile mühürleyecek Yâ Resûlallah?″ diye sordu. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, ″Âmin ile″ buyurdu. Çünkü o âmin ile duâsını bitirirse kabulünü gerektirmiş olur. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e bu soruyu soran adam, duâ eden adamın yanına gitti ve ona: ″Ey filan! Duânı mühürle (âmin, diyerek bitir) ve böylece kabul olunacağına dair sana müjde olsun!″ dedi.[7]

Hanefi mezhebine göre; İmam, Fâtiha Sûresi’ni okuduktan sonra hem kendisi hem de cemaat, sâdece kendilerinin duyacağı bir sesle ″Âmin″ der. İmâm Fâtiha’yı bitirince, cemaatin ve imamın yüksek sesle ″Âmin″ demesi mekruhtur.[8]

Bu hususta İbn-i Mes’ud Radiyallâhu anhu’dan nakledilen bir hadiste, şöyle buyrulmuştur:

أَرْبَعٌ يُخْفِيهِنَّ الْإِمَامُ التَّعَوُّذُ وَالتَّسْمِيَةُ وَآمِينَ وَرَبَّنَا لَك الْحَمْدُ (عن ابن مسعود)

″İmam şu dört şeyi gizli söyler. Bunlar: Eûzu, Besmele, Âmin ve Rabbenâ leke’l-hamd ifadeleridir.″[9]

İmam Şâfii’ye göre ise, imam olan zât, ″Besmele″yi ve ″Âmin″i açıktan söyler.

6- Kıyamda elleri bağlamak sünnettir. Şöyle ki: Namazda erkeklerin; sağ elini sol bileğinin üzerine koyup göbeğinin altından bağlamaları[10], kadınların ise; sağ ellerini sol ellerinin üzerine koyduktan sonra göğüsleri üzerine koymaları sünnettir.

7- Namazda ayakta iken, bir özür bulunmadığı takdirde iki ayağın arasını dört parmak miktarı açık bulundurmak sünnettir.

8- Namaz aralarında kıyamdan rükûya ve secdelere giderken ″Allâhu Ekber″, rükûdan kalkarken ″Semiallâhu limen hamideh″[11], rükûdan doğrulunca ″Rabbenâ leke’l-hamd″[12], secdeden kalkıp yine secdeye giderken ″Allâhu Ekber″ demek sünnettir.

9- Rükû hâlinde en az üç kere: ″Subhâne Rabbiye’l-Azîm″[13], secde hâlinde de, en az üç kere: ″Subhâne Rabbiye’l-A’lâ″[14] demek sünnettir.

Tek başına namaz kılan kimsenin rükûsunda, beş, yedi veya dokuz defa ″Subhâne Rabbiye’l-Azîm″ demesi evlâdır. Fakat imam olan kişi, üç defa söylemelidir. Çünkü cemaat içinde yaşlılar ve zayıflar vardır.

Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِذَا رَكَعَ أَحَدُكُمْ فَلْيَقُلْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ سُبْحَانَ رَبِّيَ الْعَظِيمِ وَذَلِكَ أَدْنَاهُ وَإِذَا سَجَدَ فَلْيَقُلْ سُبْحَانَ رَبِّيَ الْأَعْلَى ثَلَاثًا وَذَلِكَ أَدْنَاهُ (د ت عن ابن مسعود)

″Sizden biri rükû edince üç kere, ″SubhâneRabbiye’l-Azîm″ desin. Bu en az miktardır. Secde yapınca da üç kere, ″Subhâne Rabbiye’l-A’lâ″ desin. Bu da en az miktardır.″[15]

10- Rükû halinde erkeklerin ellerinin parmakları açık olacak şekilde elleriyle dizlerini tutmaları sünnettir. Bu hususta Sa’d İbn-i Mâlik Radiyallâhu anhu şöyle buyurmuştur:

كُنَّا نُطَبِّقُ ثُمَّ أُمِرْنَا بِالرُّكَبِ (عن سعد بن مالك)

″Biz rukûda ellerimizi baldırlarımızın üzerine koyuyorduk. Sonra diz kapaklar üzerine koymamız emredildi.″[16]

Kadınlar ise, bu halde parmaklarını açık tutmazlar ve dizlerini kavramazlar, ellerini dizlerinin üst kısmına koyarlar.

11- İki secde arasında ve Tahiyyat’a oturulduğunda erkeklerin; sol ayaklarını yatırıp sağ ayaklarını kıbleye karşı dikmeleri, kadınların ise; her iki ayağını sağ taraflarına yatırıp yere oturmaları sünnettir.

12- Rükûda erkeklerin inciklerini dik tutmaları, kadınların da dizlerini bükük bulundurmaları sünnettir. Bu halde erkeklerin sırtları düz bulunur. Kadınların sırtları ise yukarıya doğru meyilli olur.

13- Secdeye varılırken önce dizleri, sonra elleri, sonra yüzü yere koymak ve secdeden kalkarken de önce yüzü, sonra elleri dizlerin üzerine koyduktan sonra dizleri yerden kaldırmak sünnettir. Buna güç yetmezse, el ile yere dayanılarak kalkılabilir. Secdede el ve ayak parmaklarının kıble yönünde olması da sünnettir.

14- İki secde arasında ve Tahiyyat’a oturulduğunda ellerin kıbleye yönelik olarak dizlerin üzerine konulması sünnettir.

15- Erkeklerin, secdede karnını uyluklarından, dirseklerini yanlarından ve kollarını yerden uzak tutması sünnettir. Kadınlar ise, secdede kollarını yanlarına, karınlarını uyluklarına bitiştirirler ve yere doğru alçalırlar.

16- Oturuşlardaki teşehhüdlerde, ″Lâ ilâhe″ denirken, sağ elin şehâdet parmağı kaldırılıp ″İllallâh″ denirken indirilmesi sünnettir. Bunu yaparken baş parmak ile orta parmak halka edilip diğer iki parmak bükülmelidir. Hanefi âlimleri; insanların bu sünneti gereği üzere yapamayacaklarından dolayı bunun terk edilmesini uygun görmüşlerdir.

17- Farz namazların, vitir namazının ve müekked sünnetlerin son oturuşlarında, gayr-i müekked sünnetler ile diğer nâfilelerin her oturuşunda Tahiyyat’tan sonra Peygamber Efendimize ″Salât-ü selâm″ okumak sünnettir.

Buralarda okunan; ″Allâhümme salli″ ve ″Allâhümme bârik″ diye bilinen ″Salât-ü selâm″ şöyledir:

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ. كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَعَلَى آلِ إِبْرَاهِيمَ. إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ.

اَللّٰهُمَّ بَارِكْ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ. كَمَا بَارَكْتَ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَعَلَى آلِ إِبْرَاهِيمَ. إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ.

″Allâhümme salli alâ Muhammed’in ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîm. İnneke hamîdün mecîd (Ey Allah’ım! İbrâhim’e ve İbrâhim’in âline salât ettiğin gibi, Muhammed’e ve Muhammed’in âline de salât et (yücelt). Sen hamde lâyık ve şânı yüce olansın).″

Allâhümme bârik alâ Muhammed’in ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîm. İnneke hamidün mecîd (Ey Allah’ım! İbrâhim’i ve İbrâhim’in âlini mübârek kıldığın gibi, salât ettiğin gibi, Muhammed’i ve Muhammed’in âlini de mübârek kıl. Sen hamde lâyık ve şânı yüce olansın).″[17]

Hanefilere göre; namaz içinde Peygamberimiz üzerine salât-ü selâm getirmek sünnettir. İmam Şâfii’ye göre ise, farzdır. İmam Şâfii’nin delili Allah’u Teâlâ’nın Sûre-i Ahzâb, Âyet 56’da geçen ″Ona salât-ü selâm getirin″ kavl-i şerifidir. ″Bu âyetteki emir vücub içindir. Vücub ise, namazın dışında olmaz. Ancak içinde olur″ der.

Hanefilerin delili ise:

أَنَّ النَّبِيَّ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ قَالَ لِاِبْنِ مَسْعُودٍ بَعْدَمَا عَلَّمَهُ التَّشَهُّدَ اِنْ فَعَلْتَ هَذَا أَوْ قُلْتَ هَذَا فَقَدْ تَمَّتْ صَلَاتُكَ.

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in İbn-i Mes’ud Radiyallâhu anhu’ya; Teşehhüdü (Tahiyyatı) öğrettikten sonra, bunu yaparsan veya okursan namazın tamam olmuştur″[18] buyurmalarıdır. Çünkü Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem namazın tamam olmasını Tahiyyat’ın okunmasına veya onu okuyacak kadar bir zamana bağlamıştır. Bir kimse namazın tamamlanmasını Tahiyyat’ın okunmasına bağlamayıp, Tahiyyat’tan sonra Peygamberimize salât-ü selâm getirmeye bağlarsa, o kimse delile muhalefet etmiştir.[19]

18- Bütün namazların son oturuşlarında ″Salât-ü selâm″dan sonra iki tarafa selâm vermeden önce duâ okumak sünnettir. Bu duâ, Kur’ân’dan olmalıdır, başkası namazı bozar. İnsanlardan istenilecek şeylerle namazda duâ edilmesi câiz değildir.

Namazların sonunda âdet edinilen duâ şöyledir:

رَبَّنَٓا اٰتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ.

رَبَّنَا اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ.

″Rabbenâ âtina fi’d-dünyâ haseneten ve fi’l-âhireti haseneten ve gınâ azâbe’n-nâr (Ey Rabbimiz! Bize dünyâda da güzellik ver, âhirette de güzellik ver ve bizi Cehennem azâbından koru).″[20]

″Rabbenağfirlî velivâlideyye ve li’l-mü’minîne yevme yegûmu’l-hisâb (Ey Rabbimiz! Hesap günü beni, anne ve babamı ve Mü’minleri bağışla).″[21]

19- Cemaatin selâmının imamın selâmı ile beraber olması sünnettir.

20- Sütre edinmek sünnettir.″Sütre″; sahrâda ve sahrâ gibi geniş mahalde önünden başkasının geçmesi ihtimâline karşı namaz kılan kimsenin sağ veya sol kaşı hizasına gelmek ve önüne yakın bulunmak üzere parmak kalınlığında ve bir arşın uzunluğunda bir şey dikmektir.

Namaz kılan bir kimsenin sütreyi iki kaşının birisinin hizasına dikmesi hakkında Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَا صَلَّى إلَى شَجَرَةٍ وَلَا إلَى عُودٍ وَلَا إلَى عَمُودٍ إلَّا جَعَلَهُ عَلَى حَاجِبِهِ الْأَيْمَنِ أَوِ الْيَسَرِ.

″Bir kimse ağaca, oduna, direğe doğru namaz kıldığı vakit bunları ya sağ kaşının ya sol kaşının hizasına alsın. O sütreyi iki kaşının ortasına almasın.″[22]

Sütreye yakın durma ile ilgili olarak da Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِذَا صَلَّى أَحَدُكُمْ إِلَى سُتْرَةٍ فَلْيَدْنُ مِنْهَا لَا يَقْطَعَ الشَّيْطَانُ عَلَيْهِ صَلَاتَهُ (د ن عن سهل بن أبي حثمة)

″Sizden biri sütreye doğru namaz kıldığında, sütreye yakın dursun da şeytan onun namazını kesmesin.″[23]

Sütre dikmekten maksat, namaz kılanın önünden geçeni menetmektir. Bu sebeple sütreyi yere koymak yeterli olmaz. Şâyet dikmek mümkün olmazsa, o zaman kıbleye doğru uzunlamasına koymalıdır. Cemaat ile kılınırsa yalnız imamın önüne dikmek yeterlidir. Mümkün olduğu kadar sütreyi terk etmemeye çalışmalıdır. Direk ve sandalye gibi şeyler de sütre işini görürler.

Namaz kılan kimse, önünden geçen kimseyi başıyla veya gözüyle (ya da tek eliyle) işâret ederek yahut ″Subhânallâh″ diyerek meneder. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

لَا يَقْطَعُ الصَّلَاةَ مُرُورُ شَيْءٍ فَادْرَءُوا مَا اسْتَطَعْتُمْ (عن أبى سعيد الخدري)

″Namazı hiçbir şeyin geçmesi bozmaz. Fakat gücünüz yettiği kadar (namaz kılarken önünüzden geçmek isteyen kimseye) mâni olun″[24] diye buyurmuştur.

Namaz kılan kimse, önünden geçmek isteyen kimseyi hem işâret, hem tesbih etmekle menetmez. Çünkü birisiyle istenen şey elde edilmiş olur. Namaz kılan kimse, önünden geçmek isteyeni başıyla veya gözüyle işâret etmek sûretiyle yahut ″Subhânallâh″ demek sûretiyle engel olması, namaz kılanın önünde sütre olmadığı veya sütre bulunduğu halde kendisiyle sütre arasından geçmek istediği zamandır.

Namaz kılan kimse, önünden geçilmeyeceğinden emin olursa, sütre koymasına gerek yoktur. Çünkü Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem böyle yapmıştır.

Yerde namaz kılanın, secde ettiği yerden bir kimse geçse, geçen günahkar olur, ama namaz kılanın namazı bozulmaz. Namazda olan bir kimsenin önünden kadının geçmesi de namazı bozmaz. Zîrâ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:

فَادْرَءُوا مَا اسْتَطَعْتُمْ (عن أبى سعيد الخدري)

″Namazı hiçbir şeyin geçmesi bozmaz″[25] diye buyurmuştur.

Bu konu hakkında Ebû Hüreyre Radiyallâhu anhu’dan nakledilen bir Hadis-i Şerif’te:

يَقْطَعُ الصَّلَاةَ الْمَرْأَةُ وَالْكَلْبُ وَالْحِمَارُ (ه عن أبى هريرة)

(Namaz kılanın önünden geçen) kadın, köpek ve eşek, namazı keser″[26] diye buyrulmaktadır. Yine İbn-i Abbas Radiyallâhu anhuâ’dan nakledilen bir diğer Hadis-i Şerif’te de:

إِذَا صَلَّى أَحَدُكُمْ إِلَى غَيْرِ سُتْرَةٍ فَإِنَّهُ يَقْطَعُ صَلَاتَهُ الْكَلْبُ وَالْحِمَارُ وَالْخِنْزِيرُ وَالْيَهُودِيُّ وَالْمَجُوسِيُّ وَالْمَرْأَةُ وَيُجْزِئُ عَنْهُ إِذَا مَرُّوا بَيْنَ يَدَيْهِ عَلَى قَذْفَةٍ بِحَجَرٍ (د عن ابن عباس)

Sizden biriniz, sütresiz namaz kılarsa (önünden geçecek) köpek, eşek, domuz, yahûdi, mecûsi ve kadın onun namazını keser. Bir taş atma mesafesi uzaklıktan geçerlerse namazı tamdır″[27] diye geçmektedir. Bir diğer rivâyette de; ″Kara köpek ve hayızlı kadın namazı keser″[28] diye geçmektedir.

Ebû Hanife, İmam Şâfii, İmam Mâlik ve Cumhûr-u Fukahâ; burada sayılanlardan veya başka şeylerden hiçbirinin geçmesiyle namaz bozulmaz, demişlerdir. Bunlar, burada sayılanlar sebebiyle namazın kesileceğini ifade eden hadisleri;″Buradaki namazı kesmekten maksat,noksanlıktır. Zîrâ bunlar, önden geçmekle namaz kılanın kalbini meşgul eder″demişlerdir. İmam Ahmed b. Hanbel ise, ″Namaz kılanın önünden ″Kara köpek″ geçerse namazı bozar. Fakat kadın ve eşek hakkında da içimde biraz şüphe var″ demiştir. Bâzıları da; köpek, eşek ve kadının namaz kılanın önünden geçmesiyle namazın bozulacağını ifade etmişlerdir.[29]

Hz. Âişe annemizin yanında, ″Namaz kılanın önünden geçen köpek, eşek ve kadın namazı keser″ denilince, Hz. Âişe annemiz, sâdece bu rivâyetten yola çıkarak namazın bozulacağını söyleyenler hakkında şöyle buyurmuştur:

شَبَّهْتُمُونَا بِالْحُمُرِ وَالْكِلَابِ وَاللّٰهِ لَقَدْ رَأَيْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُصَلِّي وَإِنِّي عَلَى السَّرِيرِ بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْقِبْلَةِ مُضْطَجِعَةً فَتَبْدُو لِي الْحَاجَةُ فَأَكْرَهُ أَنْ أَجْلِسَ فَأُوذِيَ النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَأَنْسَلُّ مِنْ عِنْدِ رِجْلَيْهِ (خ م عن عائشة)

″Bizi eşeklere ve köpeklere benzettiniz. Vallâhi ben, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’i kıblesiyle arasında yatakta yatar olduğum halde namaz kılarken gördüm. Benim için ihtiyaç hâsıl olunca, oturup onu rahatsız etmek istemezdim, yatağın ayak tarafından sıyrılıp çıkardım.″[30]

Yine bu hususta Ümmü Seleme Radiyallâhu anhâ’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

كَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُصَلِّي فِي حُجْرَةِ أُمِّ سَلَمَةَ فَمَرَّ بَيْنَ يَدَيْهِ عَبْدُ اللّٰهِ أَوْ عُمَرُ بْنُ أَبِي سَلَمَةَ فَقَالَ بِيَدِهِ فَرَجَعَ فَمَرَّتْ زَيْنَبُ بِنْتُ أُمِّ سَلَمَةَ فَقَالَ بِيَدِهِ هَكَذَا فَمَضَتْ فَلَمَّا صَلَّى رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ هُنَّ أَغْلَبُ (ه عن أم سلمة)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Ümmü Seleme’nin odasında namaz kılıyordu, önünden, Ebû Seleme’nin oğlu Ömer veya Abdullah geçmek istedi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem eliyle işâret etti. Çocuk geri döndü. Derken Zeyneb bint-i Ümmü Seleme geçmek istedi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem eliyle ona da işâret etti. Ama kızcağız geçti. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem namazı kılınca; ″Kadınlar (istediklerini yapmada erkeklerden) baskındırlar″ buyurdu.[31]

Namaz kılınan yer, bir adam boyu kadar yüksek olursa, geçen günahkar olmaz. Çünkü o yükseklik sütre olmuş olur. Bir taş atımı mesafeden geçince de böyledir. Namaz kılanın önünden yan yana iki kişi geçse, biri günahkar olur diğeri olmaz. Çünkü birisi diğerine sütre olur.

Namaz kılanın önünden geçmenin günah olduğuna dair Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

لَوْ يَعْلَمُ الْمَارُّ بَيْنَ يَدَيْ الْمُصَلِّي مَاذَا عَلَيْهِ لَكَانَ أَنْ يَقِفَ أَرْبَعِينَ خَيْرًا لَهُ مِنْ أَنْ يَمُرَّ بَيْنَ يَدَيْهِ قَالَ أَبُو النَّضْرِ لَا أَدْرِي أَقَالَ أَرْبَعِينَ يَوْمًا أَوْ شَهْرًا أَوْ سَنَةً (خ م عن أبى جهيم)

″Namaz kılanın önünden geçen kimse, ne kadar günah işlediğini bilseydi kırk (gün yahut ay veya sene) beklemeyi; önünden geçmekten daha hayırlı bulurdu.″ Ebu’n-Nadr: ″Râvinin kırk gün mü, ay mı, sene mi? dediğini bilemiyorum″ dedi.[32]

Yine bu hususta Yezid İbn-i Nimran Radiyallâhu anhu şu hâdiseyi anlatmıştır:

رَأَيْتُ رَجُلًا بِتَبُوكَ مُقْعَدًا فَقَالَ مَرَرْتُ بَيْنَ يَدَيْ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَنَا عَلَى حِمَارٍ وَهُوَ يُصَلِّي فَقَالَ اللّٰهُمَّ اقْطَعْ أَثَرَهُ فَمَا مَشَيْتُ عَلَيْهَا بَعْدُ (د عن مولى ليزيد بن نمران)

Tebük’te kötürüm bir adam gördüm şunları söylüyordu: Bir gün Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem’in namaz kılarken eşek üzerinde olduğum halde önünden geçtim. Namazdan sonra; ″Allah’ım! Onun (yeryüzünden ayak) izini kes″ diye beddua etti. Artık bir daha onun üzerinde yürüyemedim.[33]

Namaz kılan kişi de insanların geçeceği yerde durmamalı, kendisine müsâit bir yer seçmelidir. Fakat Kâbe’de tavaf yapanlar namaz kılanların önünden geçebilir, çünkü orada zarûret vardır.


[1] Sünen-i Dârimî, Mukaddime 16.

[2] İsti’lâm; Hacer’ül-Esved’e iki ellerini koyup elleri arasında taşı öpmektir. Bunu yapamıyorsa ellerini kaldırarak uzaktan selâmlamaktır.

[3] Nûr’ul-İzah, s. 56.

[4] İmam-ı Âzam Ebû Hanife, Müsned, Hadis No: 105/27.

[5] Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 122; Sünen-i Tirmizî, Salât 66; Sünen-i İbn-i Mâce, İkâmet’üs-Salât 1.

[6] İmam Kurtubî, el-Câmi’u li-Ahkam’il-Kur’ân, c. 1, s. 127.

[7] Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 167-168.

[8] Nîmet’ül-İslâm, 2. Kısım, s. 180; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 159.

[9] el-Hidâye Tercümesi, c. 1, s. 106; Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 67.

[10] Sahih-i Müslim, Salat 15 (54 Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 65.

[11] Mânâsı: ″Allah’u Teâlâ kendisine hamd edeni işitir″ demektir.

[12] Mânâsı: ″Rabbimiz hamd Sana aittir″ demektir.

[13] Mânâsı: ″Çok büyük olan Rabbimi tesbih ederim″ demektir.

[14] Mânâsı: ″Çok yüce olan Rabbimi tesbih ederim″ demektir.

[15] Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 154; Sünen-i Tirmizî, Salât 194.

[16] İmam-ı Âzam Ebû Hanife, Müsned, Hadis No: 104/26; Sahih-i Müslim, Mesâcid 4.

[17] Bu hususta bakınız: Sahih-i Buhârî, Tefsîr-i Ahzâb 9; Sahih-i Müslim, Salât 17 (65).

[18] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 71; Şemseddin Serahsî, el-Mebsut, c. 1, s. 372.

[19] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 71.

[20] Sûre-i Bakara, Âyet 201.

[21] Sûre-i İbrâhim, Âyet 41.

[22] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 90; Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 106.

[23] Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 108; Sünen-i Nesâî, Kıble 5.

[24] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 90; Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 108.

[25] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 89-90; Hidâye Tercümesi, c.1, s. 140-141.

[26] Sünen-i İbn-i Mâce, İkâmet’üs-Salat 38.

[27] Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 110.

[28] Sünen-i İbn-i Mâce, İkâmet’üs-Salat 38.

[29] Bakınız: Sünen-i Ebû Dâvud Terceme ve Şerhi, c. 3, s. 93-94.

[30] Sahih-i Buhârî, Salât 99, 102, 105, 108; Sahih-i Müslim, Salât 269-271; Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 111; Sünen-i Nesâî, Kıble 10.

[31] Sünen-i İbn-i Mâce, İkâmet’üs-Salat 38.

[32] Sahih-i Buhârî, Salât 101; Sahih-i Müslim, Salât 48 (261 Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 107-108.

[33] Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 110.