2- Asabeler:

Ashâb-ı Ferâiz’den olanlar, hisselerini aldıktan sonra geriye kalan mala hak sahibi olan ve yalnız bulunduklarında malın tamamını alan hısımlardır. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

أَلْحِقُوا الْفَرَائِضَ بِأَهْلِهَا فَمَا بَقِيَ فَهُوَ لِأَوْلَى رَجُلٍ ذَكَرٍ (خ م ت عن ابن عباس)

″Farz olan hisseleri sahiplerine verin. Artan kısım ise, ön sıradaki erkek asabenindir″[1] diye buyurmuştur.

Eğer âyet ve hadisle belli olan hisse sahiplerine hakları verildikten sonra malda artma olmazsa, Asabe olan kişi bir şey alamaz. Bu konunun sonunda bu husus daha detaylı anlatılacaktır.

″Asabe″ lügatta; bir kimsenin baba tarafından akrabası ile oğullarından ibarettir. Asabe; Asabe-i nesebiyye ve Asabe-i sebebiyye olmak üzere iki kısma ayrılır:

a- Asaba-i Nesebiyye (nesep yönünden Asabe olanlar):

Asabe-i Nesebiyye; ölüye baba tarafından hısım olup, Ashâb-ı Ferâiz, belirli olan hisselerini aldıktan sonra geriye kalan mala hak sahibi olan ve yalnız bulunduklarında bu kalan malın tamamını alan kimselerdir.

Asabe-i Nesebiyye, Asabe-i Sebebiyye’den (mevle’l-atâka ve onun erkek Asabesinden) öndedir.

Asabe-i Nesebiyye de üç çeşittir:

1- Asabe bi-nefsihî (Asebeliği kendinden olanlar): Ölüye nispetinde araya kadın girmeyen erkeklerdir. Bunlar, Ashâb-ı Ferâiz ile beraber bulunduklarında, onların hisselerinden geri kalanı, yalnız bulunduklarında da tamamını alırlar. Bunlar, dört sınıftır:

a- Ölenin furûudur (alt soyudur). Bunlar, ölünün oğulları ve her ne kadar aşağı inerse insin, oğullarının oğullarıdır.

b- Ölünün usûlüdür (üst soyudur). Bunlar, ölünün babası ve sahih dedeleridir.

c- Ölünün babasının furûudur (alt soyudur). Bunlar, ölünün anne-baba veya baba bir olan erkek kardeşleri ve bu kardeşlerin ne kadar aşağı inerse insin oğullarıdır.

d- Ölünün dedesinin furûudur (alt soyudur). Bunlar da ölünün anne-baba veya baba bir olan amcaları ve ne kadar aşağı inerse insin oğullarıdır.

Bu dört sınıfta erkeklere itibar edilir. Zîrâ kadınlar, Asabe bi-nefsihî olmayıp, Asabe bi-gayrihî veya Asabe maa-gayrihî olurlar.

Bu dört sınıfın mirasa hak sahibi olması hususunda, ölünün altsoyu olan oğlu ve her ne kadar aşağı inerse insin, oğlunun oğulları gelir. Bundan sonra, ölenin üst soyu olan babası ve her ne kadar yukarı çıkarsa çıksın, sahih dedesi gelir. Bundan sonra, ölünün babasının alt soyu olan anne-baba bir olan kardeşi veya baba bir olan kardeşi gelir ve sonra, her ne kadar aşağı inerse insin bunların oğulları gelir. Bundan sonra, ölünün dedesinin alt soyu olan anne-baba bir olan yahut baba bir olan amcalar gelir ve sonra, her ne kadar aşağı inerse insin, bunların oğulları gelir. Bundan sonra, ölünün babasının dedesinin alt soyudur. Amcalarda olduğu gibi, babasının amcaları gelir.

Hulâsa; bu dört sınıf Asabeden birçok kimseler bir araya gelse önce birinci sınıfa, bunlardan kimse bulunmazsa ikinci sınıfa, bunlardan kimse bulunmazsa üçüncü sınıfa, bunlardan kimse bulunmazsa dördüncü sınıfa miras verilir.

2- Asabe bi-gayrihî (Asabeliği başkası sebebiyle olanlar): Bunlar, Ashâb-ı Ferâiz’den olduklarında belirli olan hisseleri; tek olunca mirasın yarısı (1/2), birden fazla olunca üçte ikisinden (2/3’ten) ibâret olan ve kendi erkek kardeşleriyle beraber bulunduklarında Asabe bi-gayrihî adını alan dört kısım kadınlardır.

a- Ölünün kızlarıdır. Erkek kardeşleri ile birlikte olunca kalan mirası ikili birli alırlar.

b- Ölünün oğlunun kızlarıdır. Bunlar da erkek kardeşleri ile Asabe olarak mirası ikili birli alırlar.

c- Ölünün anne-baba bir olan kız kardeşleridir. Ölünün kızları ve oğlunun kızları bulunmadığında, erkek kardeşleriyle beraber Asabe olarak ikili birli mirasa hak sahibi olurlar.

d- Ölünün baba bir olan kız kardeşleridir. Ölünün kızları ve oğlunun kızları bulunmadığında, kendi kardeşleri ile birlikte mirasın geri kalanını ikili birli alırlar.

Ashâb-ı Ferâiz’den olmayan, yani kendileri için belirli hisseleri bulunmayan kadınların kardeşleri Asabe olsa bile, kendileri onlarla beraber Asabe olmazlar. Meselâ; ölünün anne-baba bir yahut baba bir olan amcası ile bu durumda olan halası bulunsa, mirasın hepsi amcanın olur. Yine bir ölünün anne-baba bir olan amcasının oğlu ile baba bir olan amcasının kızı bulunsa, mirasın hepsi amcasının oğluna kalır. Yine bir ölünün anne-baba bir yahut baba bir olan erkek kardeşinin oğlu ile bu durumdaki erkek kardeşinin kızı beraber bulunsa, mirasın hepsi erkek kardeşinin oğluna kalır.

3- Asabe maa-gayrihî (başkasıyla Asabe olanlar): Bunlar, Asabeden olmayan bir kadın ile birlikte bulunduklarında, Asabeden olan kadınlar olup iki sınıftır.

a- Ölünün anne-baba bir olan kız kardeşleridir. Bunlar, ölenin kızları veya oğlunun kızları ile beraber bulundukları takdirde, kendileri Asabe olmuş olurlar.

b- Ölünün baba bir olan kız kardeşleridir. Bunlar da ölenin kızları veya oğlunun kızları ile birlikte bulundukları takdirde, Asabe olurlar.

Bu iki sınıf Asabe bir araya geldiğinde, anne-baba bir olan Asabe, yalnız baba bir olan Asabe üzerine takdim olunur. Yani, anne-baba bir olan Asabe tercih edilir.

Asabelerin mirasa hak kazanmalarında tercih sebepleri üçtür: Birincisi; yakınlık cihetiyledir ki, sınıflar (erkeklik-kadınlık) itibariyledir. İkincisi; yakınlık derecesidir ki, bir sınıftan olan vârislerin ölüye akraba olmaları itibariyledir. Üçüncüsü; yakınlığın kuvvetli olmasıdır ki, vârislerin anne-baba bir veya baba bir olmaları itibariyledir.

Yakınlık derecesiyle olan Asabe yukarıda anlatıldı. Yakınlığın kuvvetli olması itibariyle; anne-baba bir olan kız kardeşler, baba bir olan kız kardeşlerden mirasa daha evlâdır, yani anne-baba bir olan tercih edilir. Hattâ ölünün anne-baba bir olan kız kardeşiyle baba bir olan erkek kardeşi bir araya gelse, anne-baba bir olan kız kardeş, baba bir olan erkek kardeşi mirastan düşürür. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

اجْعَلُوا الْأَخَوَاتِ مَعَ الْبَنَاتِ عَصَبَةً.

″Ölünün kız kardeşlerini, kızlarıyla beraber Asabe kılın″[2] diye buyurmuştur.

- Veled-i zinânın (zinâdan doğan çocuğun) ve veled-i mülâane’nin[3] Asabeleri, annelerinin akrabalarıdır. İmam Zeylî Rahimehullah; ″Veled-i zinâ ile veled-i liân ancak anne cihetiyle vâris olurlar. Zîrâ baba cihetinden nesepleri kesilmiştir″ demiştir. Bu hususta geniş bilgi için Veled-i zinâ ve liân″ bahislerine bakınız.

- Baba; gerek sulbiye (hakiki) kızı olsun, gerek oğlunun kızı olsun, kız ile beraber bulunduğunda, hem belirli hisse sahibidir, hem de Asabedir. Bu durumda baba, belirli olan altıda bir (1/6) hissesini ve Asabe olarak kalan malı alır. Meselâ; bir kimse ölüp, bir kızı ile babasını bırakmış olsa, mesele altıdan olup, bir (1) hisse babaya verilir; yarısı olan üç (3) hisse kıza[4] verilir, geriye kalan iki (2) hisse de Asabe sıfatıyla yine babaya verilir.

Bu misâli, tabloda şöyle gösterebiliriz:

3

1+2

6

Kızı

1/2

(3)

Baba

1/6+Asabe

(1)

b- Asabe-i Sebebiyye (sebep yönünden Asabe olanlar/mevle’l-atâka):

Asabe-i Sebebiyye, bir köle ve câriyeyi âzat etmiş olan kimsenin, âzat ettiğinin velâsı olması sebebiyle, âzat edilenin derecesi mukaddem (âzat edenden derecesi daha öncelikli olan) mirasçı bırakmadığı takdirde, onun mirasçısı olması durumudur. Yani âzat edilen köle öldüğünde Ashâb-ı Ferâiz’den ve Asabe-i Nesebiyye’sinden kimsesi yoksa, mirası onu âzat eden kimseye kalır. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

إِنَّمَا الْوَلَاءُ لِمَنْ أَعْتَقَ (خ عن ابن عمر وعن عائشة م عن عائشة)

″Şüphesiz velâ, âzad edene aittir″[5] diye buyurmuştur. Âzat eden kimse, ″Mevle’l-atâka″ adını alır. Mevle’l-atâka, gerek erkek olsun, gerek kadın olsun eşittir, yani aynı haklara sahiptirler.

Eğer âzat eden şahıs bulunmazsa, onun yerine âzat edenin erkek Asabesi geçer. Burada, erkek kaydını zikretmek lâzımdır. Mevle’l-atâka’nın vârislerinden kadınlar için, hisse ve hak yoktur. Çünkü Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

لَيْسَ لِلنِّسَاءِ مِنْ الْوَلَاءِ إلَّا مَا أَعْتَقْنَ.

″Kadınlar için ancak âzat ettiklerinin velâ’sı vardır″[6] buyurmuştur.

Ölen bir kimse, efendisinin babası ile oğlunu bırakmış olsa, İmam-ı Âzam ile İmam Muhammed’e göre; mirasın hepsi efendisinin oğluna kalır. Çünkü ölenin cüz’ü, ölenin aslı üzerine tercih olunur. İmam Ebû Yusuf’a göre ise; mirasın altıda biri (1/6’sı) babaya, geri kalan beş (5) hisse de oğula kalır. Ölen kimse, efendisinin dedesi ile efendisinin kardeşini bırakmış olsa, İmam-ı Âzam’a göre; mirasa dede daha lâyıktır, yani dede tercih edilir. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise; mirasta eşittirler, yani yarı yarıya paylaşırlar.

- Asabe, ancak Ashâb-ı Ferâiz’den geri kalanı alır. Meselâ; bir kadın ölüp kocasını, annesini, anne bir olan kardeşlerini ve asabeden anne-baba bir olan (öz) kardeşlerini bırakmış olsa, mirasın yarısı (1/2’si) kocanın, altıda biri (1/6’sı) annenin, üçte biri (1/3’ü) anne bir olan kardeşlerinindir. Bu durumda Asabeden olan öz kardeşler bunlara ortak olamaz. Zîrâ burada mesele altıdandır. Yani, altı (6) üzerinden herkesin hissesi oranında paylaşım yapınca, artan bir hisse kalmamıştır.

Bu meseleye, ″ Müştereke″, ″Himâriyye″, ″Osmâniyye″ adı verilir. Bu adın verilmesine sebep, bu mesele Hz. Ebû Bekir’e sorulmuş. Hz. Ebû Bekir; ″Bu durumda mirasın yarısı koca için, altıda bir anne için, üçte bir anne bir olan kardeşler içindir. Anne-baba bir olan kardeşler[7] için bir şey yoktur″ demiştir. Hanefi ve Hanbeli mezhepleri bu görüşü tercih etmişlerdir.

Hz. Osman Radiyallâhu anhu da; ″Anne-baba bir olan kardeşler, anne bir olan kardeşler ile ortak olurlar″ demiştir. İmam Mâlik ile İmam Şâfii bu görüşü almışlardır.

Hz. Ömer, önce Hz. Ebû Bekir’in görüşü üzere hüküm vermiş, sonra Hz. Ebû Bekir’in görüşünden, Hz. Osman’ın görüşüne dönmüştür. Dönmesine sebep; bu mesele kendisine sorulduğunda, Hz. Ebû Bekir’in görüşü üzerine cevap vermiş. Bunun üzerine, anne-baba bir olan kardeşlerden biri; ″Ey Mü’minlerin emîri! Farz edelim ki, babamız eşekmiş. Anne bir kardeşlerimizle aynı anneden değil miyiz?″ dediğinde, Hz. Ömer düşünüp; ″Gerçekten, bir annedensiniz″ deyip, anne-baba bir olan kardeşleri de anne bir kardeşlere üçte birde ortak kılmıştır.

Bundan dolayı bu mesele; Hz. Ömer daha sonra üçte bir hissede kardeşleri ortak yaptığı için ″Müştereke″ diye, itiraz eden kişi ″Farz edelim ki babamız eşekmiş″ dediği için bu anlamda ″Himâriyye″ diye, Hz. Osman’ın hükmü nedeniyle de ″Osmâniyye″ diye isimlendirilmiştir.


[1] Sahih-i Buharî, Ferâiz 5; Sahih-i Müslim, Ferâiz 2, 3; Sünen-i Tirmizî, Ferâiz 8.

[2] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 2, s. 296; Sahih-i Buhârî, Ferâiz 12; Sünen-i Tirmizî, Ferâiz 6.

[3] Vede-i mülâane veya veled-i liân: Bir adam karısının doğurduğu çocuğun kendisinden olmadığını söylemesiyle karısıyla yaptığı yeminleşme sonucunda aralarının ayrılıp çocuğun kadına verilerek nesep olarak kadına bağlanan çocuk.

[4] Zîrâ ölenin bir kızı varsa 1/2, birden çok kızı varsa da 2/3 mirastan hisseleri vardır.

[5] Sahih-i Buhârî, Buyû 46, Ferâiz 20, Itk 24; Sahih-i Müslim Itk 2.

[6] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 2, s. 292; Beyhakî, es-Sünen’ül-Kübra, c. 10, 306.

[7] Burada kastedilen erkek kardeşler veya erkek ve kız olarak karışık olmaları durumudur. Yoksa bu durumda kız kardeşler tek başlarına Asabe olamazlar.