Akraba, Komşu ve Akraba Olmayan Kimselere Yapılan Vasiyetle İlgili Hükümler:

- Bir insanın komşuları, o insanın evine, evleri bitişik olan kimselerdir. Bu, İmam-ı Âzam’a göredir. Çünkü komşuluk, ikâmetkahları birbirine bitişik olan kimseler arasında tahakkuk eder. Nitekim şuf’a da bunların arasında olur. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise; bir mahallede oturup bir mescitte toplanan, bir cemaat teşkil eden kimselerin hepsine örfen ve şer’an komşu adı verilir. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

لَا صَلَاةَ لِجَارِ الْمَسْجِدِ إِلَّا فِى الْمَسْجِدِ (قط عن جابر)

″Mescide komşu olanın namazı, ancak mescitte (câiz)dir″[1] diye buyurmuştur.

- Bir kimsenin komşuları nâmına yaptığı vasiyet, o kimsenin hânesine evleri bitişik olan kimselerin hepsini eşit olarak kapsayıcı olur. Bunların ev sahibiyle kirâcı, Müslüman ile Müslüman olmayan, erkek ile kadın, büyük ile küçük, hür adam ile köle olmaları arasında fark yoktur. Zîrâ komşu ismi, bunların hepsini içine almaktadır.

- Bir kimsenin sıhrî olan yani, evlilik dolayısıyla akrabasına yaptığı vasiyete karısınn dedesi ve erkek, kız kardeşleri, amcaları gibi zî-rahm-i mahremleri (nikâhı ebedî haram olanları) girerler. Ancak vasiyet edenin vefâtı zamanında, karı-koca arasında nikâhın devam etmesi veya karısının ric’î talâktan dolayı iddet içinde bulunması şarttır.

Bir kimsenin damatları ve enişteleri adına yaptığı vasiyette o kimsenin kızlarının, kızkardeşlerinin, halalarının, teyzelerinin kocaları gibi zât-ı mahren kocaları girerler. Bâzı âlimler; ″Bunlar mütekaddimûn (ilk dönem fıkıh) âlimlerinin örfünde böyledir, bizim örfümüzde mahrem (nikâhı ebedî haram) olanların kocalarından başkaları damat kapsamına girmez″ demişlerdir.

Sıhriyet ile damatta, hürle köle akraba ile akraba olmayan eşittir. Zîrâ sıhriyet ifadesi, bunların hepsini kapsar.

- Bir kimse akâribine (yakınlarına) yahut akrabasına yahut zû-karâbetine (yakın hısımlarına) yahut erhâmına (diğer akrabalarına) veya zev’il-erhâmına (diğer yakın akrabalarına) yahut ensâbına (baba tarafından hısımlarına) vasiyet etse, bu vasiyet, o kimsenin en yakın akrabası gözeti-lerek gerek erkek olsun, gerek kadın olsun zî-rahm-i mahremlerinden olan kimselere verilir. Bu vasiyet lafızlarına, o kimsenin babası, annesi, oğulları girmezler. Çünkü bunlar, örfen akrabadan sayılmazlar. Zîrâ akraba, lügat ehlinin örfüne göre; başkasının vâsıtasıyla o kimseye yakın olanlardır. Bir kimsenin annesi, babası ve çocukları ise, bizzat kendileri yakın olup, aralarında vâsıta yoktur. Bundan dolayı Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 180’de: ″Ey Mü’minler! Sizden birine ölüm hâli geldiği vakit, eğer bir mal bırakıyorsa, anne ve babası ve akrabası için meşrû miktarda vasiyet etmesi farz oldu″ diye buyurmaktadır. Fakat bu Âyet-i Kerîme, miras hükümlerini açıklayan Nîsâ sûresindeki âyetlerle[2] nesh edilmiştir. Bu âyette akraba, vâlideyn (anne ve baba) üzerine atfedildi, atıf ise mugayered (uymazlık, aykırılık) içindir. Eğer anne ve baba, akrabadan olsaydı, akrabanın anne ve baba üzerine atfı câiz olmazdı. Bu lafızlarla yapılan vasiyette, o kimsenin dedesinin dâhil olup, olmaması hususunda İmam-ı Âzam’dan iki rivâyet vardır. Çocuklarının, çocukları da dâhil olup, olmamasında iki rivâyet vardır. Bir rivâyette; dâhil olmazlar, diğer rivâyette; vârislerden olmayan dedeler ile nineler ve çocukların çocukları dâhil olurlar. Eğer vasiyet eden kimsenin akrabalarından böyle zî-rahm-i mahremlerinden hiçbir kimse bulunmazsa, vasiyeti bâtıl olur. Bu, İmam-ı Âzam’a göredir. Yakınlar, akrabalar, baba tarafından hısımlar gibi çoğul olarak yapılan vasiyetler, gerek erkek olsun, gerek kadın olsun zî-rahm-i mahremlerinden en az iki şahsa ve daha ziyâde şahıslara yapılmış olur. Çünkü çoğul ifadesi kullanıldığından, bir şahıs yapılan vasiyette tamamen hak sahibi olamaz. Zîrâ vasiyet, mirasın kardeşidir, mirasta en az, eğer çoğul ise, ikidir. Vasiyette de böyledir.

- Bir kimse akrabaları için vasiyet etse, o kimsenin vârislerinden olmayan iki amcasıyla iki dayısı bulunsa, İmam-ı Âzam’a göre; vasiyet yalnız iki amcasına âit olur, mirasta yakın olan akrabaya itibar edildiği gibi. Çünkü amcanın yakınlığı dafa fazladır. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed ise; ″İki amcasıyla iki dayısından herbirine vasiyet edilen şey eşit olarak taksim edilir, akrabanın yakınlığına itibar edilmez″ demiştir. Eğer vasiyet eden kimsenin bir amcasıyla iki dayısı bulunsa, vasiyet edilen şeyin yarısı amcasına, diğer yarısı da iki dayısı arasında taksim edilir. Amca, baba tarafından olduğu için tercih edilir.

Vasiyet edenin yalnız bir amcası bulunsa, vasiyet edilen şeyin yarısı amca içindir. Zîrâ vasiyet çoğul ifadeyle yapılmıştır. Çoğul ifadenin en azı ise, ikidir. Bu itibarla çoğul olan ifadeye itibar etmek lâzımdır. Bu takdirde vasiyet edilen şeyin yarısı amcaya verilir, yarısı da vârislere verilir.

Akrabalarına vasiyet eden kimsenin bir amcası, bir halası, bir dayısı, bir de teyzesi bulunsa, vasiyet edilen şey amcasıyla halası arasında eşit olarak taksim edilir. Zîrâ akrabalıkta ikisi beraberdir, çoğul ifadenin mânâsı ikisiyle gerçekleşmiş olur. Mirasta halası amcasıyla mirasçı olamasa da, vasiyette beraber hak sahibi olurlar. Bu, İmam-ı Âzam’a göredir. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise; yapılan vasiyet bunlar arasında eşit olarak taksim edilir. Zîrâ bunların hepsi, ″Akraba″ ifadesine dâhildirler. Bu meselede akrabanın yakınlığına itibar edilmez.

- İmam-ı Âzam’a göre; erkeğin ehli, zevcesidir. Meselâ; bir kimse, ″Malımdan şu kadar şeyi falan şahsın ehline vasiyet ettim″ dese, bu vasiyet o şahsın yalnız karısı içindir. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise; bu vasiyet, o şahsın bakmakla mükellef olduğu her şahsı kapsar.

- Bir insanın âli, ehl-i beytidir. Bir kimse; ″Şu malımı falan şahsın âline vasiyet ettim″ dese, bu vasiyet o şahsın ehl-i beyti (ev ahâlisi) içindir. O şahsın kızının çocukları ile kız kardeşlerinin çocukları ″âli″ tarifine girmezler. O şahsın annesi tarafından olan akrabalarından da hiçbir fert vasiyete girmezler. Babası, dedesi ehl-i beytten olduğu için vasiyete girerler.

- Vasiyet eden kimsenin ehl-i nesebi, baba tarafından kendisine bağlı olan kimselerdir. Bir kimsenin cinsi, babasının ehl-i beytidir. Bu takdirde ″âli (ev halkı)″ gibi olur. Akrabalık, bunun gibi değildir. Zîrâ akrabalıkta, baba ve anne tarafından itibar edilir. Bir kimse ehl-i beytine yahut nesebine vasiyet etse, bu tâbir baba tarafından olan kimseleri kapsar. Bu şahsın nesebi veya cinsi adına bir vasiyet ″âli″ adına yapılan vasiyet hükmündedir.

- Bir kimsenin oğulları için vasiyet yapılsa, İmam-ı Âzam’a göre; bu vasiyet, o kimsenin yalnız erkek çocuklarına mahsus olup, kız çocukları vasiyete girmezler. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre; bu vasiyette erkek çocuklar girdiği için kız çocukları da girer. Çünkü erkek çocuklarla, kız çocuklar karışık olduğunda oğullar tabiri, tağlib (çoğunluğa göre hükmetmek) yoluyla kızları da kapsar. Bu iki imamın sözü, İmam-ı Âzam’dan rivâyet edilmiştir.

Bir kimse, ″Malımın üçte birini falan şahsın vârislerine vasiyet ettim″ dedikten sonra, önce o şahıs ölüp ondan sonra vasiyet eden kimse ölse, bu vasiyet edilen mal, o şahsın vârisleri arasında ″Erkeğin hissesi, kadının hissesinin iki katıdır″ mânâsı gereğince, erkeklere ikişer, kadınlara birer hisse verilerek taksim edilir. Bir kimse, ″Malımdan şu kadar şey falanca şahsın veledine (çocuğuna) vasiyet ettim″ dese, bu vasiyet o şahsın erkek ve kız çocuklarını kapsar. ″İhtiyâr″ adlı eserin müellifi; ″Veled, doğmuş olan çocuk için cins isimdir, gerek erkek çocuk olsun, gerek kız çocuk olsun, gerek tek çocuk olsun, gerek çok çocuk olsun hepsi vasiyete dâhil olur. Hattâ o şahsın karısının karnındaki çocuğu da vasiyete dâhil olur. O şahsın öz evlatları bulunursa, oğullarının evlatları vasiyete girmezler. Öz evlatları bulunmazsa, oğlunun evlatları vasiyete girer, kızının evlatları vasiyete giremez″ demiştir.

- Bir şahsın oğulları için vasiyet edildiğinde, o şahıs, oğulları sayılamayacak kadar çok olan bir kabilenin babası olursa, bu vasiyet bâtıldır. Zîrâ bunların adetleri bilinmediği için herkesin hakkını vermek mümkün olmayacağından, vasiyet bâtıl olur. Bir kimse, ″Malımın üçte birini falan şahsın oğullarının yetimleri yahut âmâları yahut kötürümleri yahut dulları için vasiyet ettim″ dese, eğer bunların sayılması mümkün ise, zenginleri ile fakirleri, erkekleri ile kadınları eşit olarak vasiyete girerler. Bunların sayılmaları mümkün olmazsa, bunlardan fakir olanlara verilir. Çünkü sayılamayınca, hepsine vermek mümkün olmaz.

- Bir kimse, mevâlisi (âzat ettiği köleleri) için vasiyet etse, bu vasiyet, vasiyet eden kimsenin sıhhatli zamanında, hastalığı zamanında âzat ettiği kölelerini ve kölelerinin erkek olsun, kız olsun çocuklarını da kapsar. Mevâlisi için yapılan vasiyete, ″Mevle’l-muvâlât″ dahil olmaz. Zîrâ velâ-i atâka[3], âzat etmekle sâbit olur. Mevle’l-müvâlât[4] ise, akit ile sâbit olur. Bu yüzden vasiyete dâhil olmaz.


[1] Sünen-i Dârekutnî, Hadis No: 1571.

[2] Miras âyetleri için bakınız: Sûre-i Nisâ, Âyet 11, 12, 176.

[3] Velâ-i atâka: Efendi ile kölesi arasında âzat neticesi olarak meydana gelen bir yakınlıktır ki, âzat edilen bir cinâyet işlediği takdirde diyetini efendisi verir, ölüp de vârisi bulunmazsa mirasçısı efendisi olur.

[4] Mevle’l-Müvâlât: Nesebi bilinmeyen veya İslam ülkesine gelip İslâmiyeti kabul eden bir kimsenin bir şahsa; ″Sen benim mirasçım ol. Buna karşılık eğer bir suç işlersem, onun diyetini sen verirsin″ demesi ve onunda kabul etmesiyle yapılmış olur. Mevla’l-Muvâlât, bâzen iki taraftan da olur. Nesebleri bilinmeyen iki şahıstan herbiri yukarıda açıklandığı üzere müvâlat akdi yaparlar. Böylece bunlardan herbiri, diğerinin vârisi olur.