Topluma Açık Yolda Yapılan Cinâyetlerin Hükümleri:

- Bir kimse umûma âit yola aydınlatma yeri, oluk, tuvalet veya dükkân yaparak yola doğru çıkartırsa, halktan herhangi bir kimsenin onun hakkında dâvacı olmaya hakkı vardır. Çünkü umûma âit yoldan yaya olarak veya binek üzerinde geçmek herkesin ortak hakkıdır. Yola yapılan bu yapıları herkesin yıkma hakkı vardır. Müşterek mülkte ortaklardan biri diğerinin veya diğerlerinin rızâsı olmadan bir yapı yaparsa, ortaklardan her biri o yapıyı yıkabileceği gibi, umûma âit yola yapılan yapıları da herkesin yıkmaya hakkı vardır.

- Halka âit olan yolda, tuvalet, oluk gibi yapılan bir şeyin yıkılmasıyla bir kimse ölmüş olsa yahut bunların yıkıntısına bir şahsın ayağı takılıp başka şahsın üzerine düşüp ikisi de ölseler, bu ölenlerin diyeti, bunları yapanın âkilesi üzerine lâzımdır.

Bir kimse, sokağa balkon, oluk veya başka bir şey çıkarır ve bu, birinin üzerine düşüp onu öldürürse diyet, suçlunun âkilesine lâzım gelir. Çünkü suçlu, ölenin telef olmasına sebep olmuş ve yolu havadan işgal etmekle haksızlık yapmıştır. Bu ise, tazminatın sebeplerindendir ki, asıl olan da budur. Bir kimse bunların enkazına takılıp düşer veya bir hayvan ölürse durum aynıdır. Ama bir kimsenin kendi mülkünün sırları içerisinde düşüp de birinin ölmesine veya yaralanmasına sebebiyet verirse, bir şey tazmin etmesi gerekmez.

- Bir kimse, Müslümanların yolunda bir kuyu kazar veya bir taş koyar ve bunlar, bir kimsenin ölümüne yol açarsa diyet, suçlunun âkilesine lâzım gelir. Şâyet aynı sebeple bir hayvan telef olursa diyet, kendi malından ödenir. Çünkü bu kimse, bu hareketiyle suç işlediğinden bundan doğacak zararı kendisi öder. Ancak âkilesi, insan ölümünün diyetini üstlenir, fakat malın diyetini üstlenmezler. Bu nedenle hayvan diyeti, kendi malından ödenir. Yola toprak atmak ile yolda çamur yapmak da açıkladığımız nedenle yola taş ve ağaç koymak gibidir. Yine tazmin sorumluluğu doğar. Süpürdüğü yerde bir kimsenin düşüp ölmesi hâlinde ise, bir şey lâzım gelmez. Çünkü bununla suç işlemiş olmadığından tazmin etmesi gerekmez. Nitekim o, yolda yeni bir şey meydana getirmediği gibi onu artıklardan temizlemiştir. Ancak süpürüntüleri yolda toplar ve biri ona takılır da ondan dolayı zarar görürse, yine kendisi sorumlu olur ve tazmin etmesi gerekir. Çünkü yolu işgal etmekle suç işlemiş olur.

- Bir kimsenin koyduğu taşı, başkası yerinden kaydırır ve birinin ölümüne yol açarsa tazmin sorumluluğu kaydırana aittir. Çünkü birincinin işgal ettiği yer boşaldığından yaptığı iş de hükümsüz olmuş ve ikincinin yaptığıyla başka bir yer işgal edilmiş olur.

- Bir kimse, evinin kirişinin ucunu dışarı çıkarsa, bundan sonra evini satsa, bu kiriş sebebiyle telef olan şeyin ödenmesi, bu kirişi dışarı çıkaran kimse üzerine lâzımdır.

- Bir kimse, yola ağaç koysa ve sonra bu ağacı satsa, satın alana bu ağaçtan sorumlu olmadığını söylese, satın alan da olduğu yerde bıraksa, bu ağaç sebebiyle telef olan şeyin ödenmesi satan kimse üzerine lâzımdır. Zîrâ ağacı oraya, o koymuştur. Mülkün gitmesiyle, koyma işi gitmemiştir.

- Bir kimse, yola ateş koyup, bu ateş bir şeyi yaksa, yanan şeyi öder. Çünkü o şeyin yanmasına, o kimse sebep olmuştur. Ama o ateş, rüzgar başka yere götürdükten sonra bir şey yaksa, ateş koyduğunda rüzgar yoksa, yanan şeyi ödemez.

- Bir kimse, başına yahut sırtına bir şey yükleyip yola giderken başında veya sırtında taşıdığı yük düşüp, onun sebebiyle bir şey telef olsa, o şeyi öder. Hulâsa; bir kimse yük götürürken düşürüp bir şahsı öldürse, onun diyetini öder. Gerçi yolda, baş veya sırt üzerinde yük taşımak mübahtır. Fakat selâmet şartıyla mukayyettir. Hedefe yahut ava silah atıp, bir insanı öldürmek gibidir.

- Bir kimse, kendi mahallesinin mescidinden, başka bir mescide izinsiz hasır, halı veya kandil gibi şeyler götürse; bunlar sebebiyle bir şahıs ölse, bunları götüren kimse, İmam-ı Âzam’a göre; ölen kimsenin diyetini öder. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre; bunları götüren kimse, ölen kimsenin diyetini ödemez. Çünkü bunlar, Allah’a yakınlık için yapılır. Allah’a yakınlık için olan işlerin yapılmasına da izin vardır ve bunların yapılması selâmet şartıyla mukayyet değildir. İmam-ı Âzam’ın delili ise; mescitle ilgili tedbir, imam, kayyum gibi ehli içindir. Bunların yaptıkları işler mutlaka mübahtır. Selâmet şartıyla mukayyet değildir. Ama bunlardan başkalarının işleri, selâmet şartıyla mukayyettir. Gerçi izinsiz olarak bir mescitten diğer mescide hasır, halı veya kandil gibi şeyler götürenin maksadı Allah’a yakınlıktır. Fakat Allah’a yakınlık yolunda hatâ etmiştir. Nitekim bir kimse, tek başına zinâya şâhitlikte bulunsa, gerçi onun maksadı bu şâhitlikte Allah’a yakınlıktır. Fakat şâhitlik yolunda hatâ etmiştir. Çünkü zinâya dört kişinin şâhitlik yapması şarttır. Dört şâhit bulunmayınca, bu bir kimsenin şâhitliği kazfe (iftirâ atmaya) dönüşmüş olup, kazf haddi (seksen değnek) icap eder.

Bir mescidden, başka bir mescide hasır, halı veya kandil gibi eski eşyanın taşınmasında tâkip edilecek yol, mescit ehlinden izin alınmasıdır. Hidâye’de de böyledir.

- Bir kimsenin ridâsı (dış elbisesi) bir şahıs üzerine düşse, bu düşme sebebiyle o şahıs ölse, ridâ sahibi onun diyetini ödemez. Ama bir hamalın sırtındaki yük düşüp bir şahsı öldürse, hamal o şahsın diyetini öder. Ridâ ile yükün düşmesi arasındaki fark; hamalın maksadı sırtındaki yükü korumasıdır. Bu itibarla sırtındaki yükü hiç kimseye zarar vermeden taşıması mümkündür. Ridâ giyen kimsenin maksadı ise, onu korumak değildir.

- Ev sahibi, kirişin ucu yola taşacak şekilde olması şartıyla kiriş döşetmek için yahut gölgelik yaptırmak için ücretle adam çalıştırırsa ve kiriş veya gölgelik sebebiyle bir şahıs ölse, bakılır; eğer çalışanlar işi bitirmeden ölmüşse, ölenin diyeti çalışanlar üzerine lâzım gelir; iş bittikten sonra ölmüşse, ev sahibi üzerine lâzım gelir. Yani, ücret karşılığında yapılan bir iş, yapan kişinin hatâlarından dolayı birinin ölmesine veya yaralanmasına sebebiyet vermişse, o işi ücretle yapan kişi sorumludur. O kişi, işi yapıp bitirdikten sonra ise, sorumluluk o işin yapılmasını emreden kişiye âit olur.

- Bir kimse halka açık olan bir yola su dökse, dökülen su sebebiyle bir şahıs ölse, ölen şahsın diyeti, su döken üzerine lâzımdır. Bir kimse yola su serpse yahut yolda abdest alıp, abdest suyu yolu kaplasa ve bu su sebebiyle bir şahsın ayağı kayıp ölse, ölmesine sebebiyet veren kimse üzerine diyet lâzımdır. Çünkü umûma âit olan yola tecâvüzde bulunmuştur. Çıkmaz sokak ehlinden veya çıkmaz sokakta oturan bir kimse, bu çıkmaz sokağa su dökse, su serpse veya abdest alsa yahut eşyasını koysa, bunlardan birisi sebebiyle bir şahıs ölse yahut bir şey telef olsa, ölenin diyeti veya telef olan şeyin kıymeti buna sebebiyet veren kimse üzerine lâzım gelmez.

- Bir kimse âdete göre yola kaymayacak miktarda su serpse yahut abdest alıp, yolun bir kısmı ıslansa fakat geçen şahıs kuru yerden gitmek mümkün iken kasten ıslak yerden geçerken kayıp ölse, bu şahsın diyeti su serpen veya abdest alan kimse üzerine lâzım gelmez. Halka ait yola ağaç koymak da, su serpmek gibidir.

- Bir işçi, sahibinin emriyle dükkanın etrafına su serpse ve bu su sebebiyle bir şahıs düşüp ölse, ölenin diyeti istihsânen emreden üzerine lâzımdır. Nitekim bir kimse, dükkanın etrafında bina yapmak için amele çalıştırsa, amele işi bitirdikten sonra yaptıkları bina sebebiyle bir şey telef olsa, telef olan şeyin ödenmesi binayı yaptıran üzerine lâzım olduğu gibi.

- Bir kimse halka ait olmayıp, çıkmaz sokak gibi müşterek bulunmayıp tasarruf hakkı olan kendi mülkünde veya etrafında bir şey yapsa, yaptığı şey sebebiyle bir şey telef olsa, telef olan şeyi ödemez. Şâyet halka âit veya çıkmaz sokak gibi müşterek bulunan bir yerde yaparsa, telef olan şeyi öder.

- Bir kimse, başkasının mülkünde kuyu kazdırmak için bir şahsı ücretle çalıştırsa; çalışan kuyu kazdığı yerin başkasına âit olduğunu bilmezse, kuyuya düşüp telef olan şeyin ödenmesi, kuyu kazdırana lâzımdır. Çalışan şahıs, kazdığı yerin başkasının mülkü olduğunu bilerek kazmışsa, telef olan şeyi öder. Eğer kuyu kazdıran kimse, çalışan şahsa; ″Bu yer, benim mülkümün etrafıdır, ama benim için burada kuyu kazma hakkı yoktur″ dedikten sonra, o şahıs yine kuyuyu kazsa ve bu kazılan kuyuya bir şey düşüp telef olsa, kıyasa göre, telef olan şeyin ödenmesi kuyuyu kazan üzerinedir; istihsâna göre; kuyuyu kazdıran üzerinedir. Zîrâ onun mülkünün etrafı olması, mülkü yerindedir. Oraya toprak dökmek, odun yarmak, hayvan bağlamak ve buna benzer şeyleri işlemek gibi hakkı bulunduğundan, sanki kuyu kazdıranın emri zâhire göre; kendi mülkünde olmuş olur.

- Bir kimse devlet yetkilisinden izinsiz bir ırmak üzerine köprü yapsa ve bir şahıs da o köprüden kendi isteğiyle geçmek isteyip ölse, ölenin diyeti köprüyü yapan üzerine lâzım gelmez. Köprüden geçen şahıs kendi iradesiyle geçtiği için, ölme hâdisesini sebep olana değil de, ölenin kendisine nispet etmek daha evlâdır. Bunun benzeri; bir kimse halka âit olan yolda kuyu kazsa, bir şahıs bu kuyunun bir tarafından diğer tarafına sıçrarken kuyuya düşüp ölse, kuyuyu kazan üzerine bir şey lâzım gelmez. Fakat yukarıda zikredilen köprüden geçen âmâ olsa veya gece geçse ve köprüden geçme kastı olmayıp bilmeyerek geçerken, köprüden düşüp öldükleri takdirde, diyetleri köprüyü yapan üzerine lâzımdır. Eğer köprüyü izinle yapmışsa, düşüp ölenlerin diyeti ittifakla lâzım gelmez.