Düğün ve Âdâbı:

Evlenirken ziyâfet vermek sünnettir. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

أَوْلِمْ وَلَوْ بِفِرْسِنِ الشَّاةِ.

″Bir koyun paçasıyla olsa bile düğün için ziyafet ver″[1] diye buyurmuş, bir diğer Hadis-i Şerif’inde de:

اَعْلِنُوا الزِّفَافَ بِالدُّفُوفِ.

″Deflerle olsa bile düğünü ilan edin″[2] diye buyurmuştur. Düğün eğlencesi ve düğün yemeği hakkında geniş bilgi için ″Nikâh″ bahsine bakınız.

Her kim düğün yemeğine veya başka bir şeye dâvet edilince, hemen icâbet etsin, eğer icâbet etmezse günahkâr olur. Çünkü Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

وَمَنْ لَمْ يُجِبْ الدَّعْوَةَ فَقَدْ عَصَى اللّٰهَ وَرَسُولَهُ (خ م عن أبى هريرة)

″Her kim dâvete icâbet etmezse, muhakkak Allah’a ve Resûlüne isyan etmiş­tir″[3] diye buyurmuş, bir diğer Hadis-i Şerif’inde de:

لَوْ دُعِيتُ إِلَى كُرَاعٍ لَأَجَبْتُ (خ عن أبى هريرة)

″Paçaya dâvet edilsem bile, elbetteki icâbet ederim″[4] diye buyurmuştur.

- Düğün yemeğine gelenler, düğün sahibinin izni olmadan yemekten bir şey götüremezler, dilenciye de veremezler. Çünkü düğün yemeğine dâvet, yemeleri içindir, yoksa götürmek veya başkalarına ondan vermek için değildir.

- Dâvet edilen kimse ziyâfet meclisinde çalgı, içki gibi şer’an yasak olan eğlencenin olduğunu bilirse, dâvete gitmez. Ziyâfette böyle şer’an yasak olan eğlenceleri bilmeyerek gittiğinde, eğer onları kaldırtmaya gücü yeterse kaldırtır. Kaldırtacak durumda bulunmazsa kendisine uyulan kimse ise yahut çalgı ziyâfet meclisinde oluyorsa, oturmayıp çıkar gider. Çünkü kendisine uyulan zât, böyle çalgılı ziyâfetlerde bulunacak olursa, dini lekeler. Müslümanlar üzerine olumsuz örnek olarak günah kapısını açmış olur. Eğer bu kimse kendisine uyulan bir zât değilse yahut çalgı ziyâfet meclisinde bulunmazsa, oturmasında bir sakınca yoktur. İmâm-ı Âzam; ″Ben bir kere çalgılı bir ziyâfet meclisi ile ibtilâ edildim de sabredip, çıkmadım″ demiştir. Sebebi ise, dâvete icâbetin sünnet olmasıdır. İmâm-ı Âzam, başkası tarafından yapılan bir bid’at yüzünden dâvetin icâbetini terk etmezdi. Meselâ; kılınması vâcip olan cenâze namazı sırasında ağıt söylenmesi gibi. Eğer kişinin gücü yeterse mâni olur, gücü yetmezse sabreder. Bu da eğer uyulan bir kimse değilse, böyledir. İmam-ı Âzam ile ilgili anlatılan durum ise, daha kendisine uyulan kişi olmadan önceki hayatına âittir, denilmiştir. İmam-ı Âzam’ın ″İbtilâ edildim″ sözü, şer’an câiz olmayan bütün çalgıların haram olduğuna delâlet eder. Çünkü ibtilâ, haram olan şeyde kullanılır. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

اسْتِمَاعُ الْمَلَاهِي مَعْصِيَةٌ وَالْجُلُوسُ عَلَيْهَا فِسْقٌ وَالتَّلَذُّذُ بِهَا مِنْ الْكُفْرِ.

(Şer’an câiz olmayan) oyun, eğlence ve çalgıları dinlemek günahtır, onların yanında oturmak fâsıklıktır, onlardan lezzet almak küfrân-ı nimettir yani, nimete nankörlük etmektir″[5] diye buyurmuştur.

Müslüman bir kimsenin meşrû olmayan şarkı, türkü, çalgı, eğlence ve oyunları işitmemeye çalışması vâciptir. Bâzı âlimler; ″Bir kimsenin yalnız kaldığında korkuyu gidermek için mırıldanmasında bir sakınca yoktur″ demişlerdir. Şems’ul-Eimme Serahsî bunun ile fetvâ vermiştir. Mekruh olan, eğlence yolu ile olanıdır. Bunu söyleyen, Enes b. Mâlik Radiyallâhu anhu’nun sözü ile istidlâl etmiştir. Enes Radiyallâhu anhu, Ashâb-ı Kirâm’ın zâhitlerinden olmasına rağmen, hastalandığında tegannî ederdi, yani nağmeli bir şeyler söylerdi. Şeyh’ul-İslâm şöyle demiştir; biz Hanefi âlimlerine göre, bunların hepsi mekruhtur. Sözlerden bâzıları sevaptır. Meselâ; Müslüman olan bir kimsenin ″Subhânallâh″, ″Elhamdülillâh″, ″Lâ ilâhe illallâh″ ve Allâh’u Ekber″ demesi, Peygamberimiz Aleyhisseselâm üzerine Salavât-ı Şerif’e getirmesi, Kur’ân-ı Kerîm, Hadis-i Şerif ve fıkıh ilmi okuması gibi sözleriyle sevap kazanır. Nitekim Allah’u Teâlâ Sûre-i Ahzâb, Âyet 35’te: ″Allah’u Teâlâ’yı çok zikreden erkekler ve Allah’u Teâlâ’yı çok zikreden kadınlar var ya, işte onlar için Allah’u Teâlâ, bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır″ diye buyurmaktadır.

Bir kimse fenâ bir toplantı yerinde kendisi de kötülük işlerken, tesbih ve zikir ile meşgul olsa, günahkâr olur. Eğer böyle fenâ bir toplantı yerinde tesbih ve zikir ile meşgul olan kimse, orada bulunan fâsıkların ibret almaları ve onların yaptıkları kötülükleri inkâr etmek maksadıyla olursa müstehabdır.

Bir kimse çarşıda, pazarda ve toplantı yerlerinde dünyâ işlerine dalmış olan insanları ayıktırmak niyetiyle; ″Subhânallâh″, ″Elhamdülillâh″ dese, tenhâ yerdeki ″Subhânallâh″, ″Elhamdülillâh″ demesinden daha faziletlidir. Nitekim Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

ذَاكِرُ اللّٰهِ فِي الْغَافِلِينَ كَالْمُجَاهِدِ فِي سَبِيلِ اللّٰهِ.

″Gafiller arasında Allah’ı zikreden, Allah yolunda cihat eden gibidir″[6] diye buyurmuştur.

Tüccar olan bir kimse ticarethânesini veya ticaret mallarını açarken ″Lâ ilâhe illallâh″ yahut ″Subhânallâh″ yahut ″Allâhümme salli alâ Muhammed’in″ dese, günahkâr olur. Çünkü tüccar bu cümlelerle dini, dünyâ kazancına âlet etmiş olur. Ama bir gâzi çarpışırken yahut bir âlim ilim meclisinde tekbir getirse, sevap kazanır. Çünkü bunların maksatları dini yüceltmektir.


[1] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 2, s. 210; Yine bakınız: Sünen-i Tirmizî, Nikâh 10; Sahih-i Buhârî, Nikâh 68, 69; Râmûz’ul-Ehâdîs, 158/4

[2] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 2, s. 210; Yine bakınız: Sünen-i Tirmizî, Nikâh 6; Sünne-i İbn-i Mâce, Nikâh 20.

[3] Sahih-i Müslim, Nikâh 16; Sahih-i Buhârî, Nikâh 73; Râmûz’ul-Ehâdîs, 242/7.

[4] Sahih-i Buhârî, Nikâh 73.

[5] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 2, s. 210; Feth’ul-Kadir, c. 22, s. 163.

[6] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 2, s. 211.