Yukarıda geçtiği üzere; İbrâhim Aleyhisselâm’ın misafirlere verdiği önemi anlatan Sûre-i Zuhrûf, Âyet 24-27, misafire ikram âdâbının nasıl olması gerektiğini göstermektedir. Zîrâ ″Aç mısınız?″ diye sormaksızın bir bahane ile hızlıca ve gizlilik içinde yemeği onlara getirmiştir. Malından bulabildiği en iyisini; semiz ve körpe bir buzağıyı kızartıp getirerek onlara yaklaştırmış, buyrun yemeğe dememiş, aksine yemeği önlerine koymuş, işitene ağır gelecek kesin bir ifâde ile onlara yemelerini emretmemiş, aksine lütuf ve takdîm havası içinde onlara ″Yemez misiniz?″ demiştir.
Sûre-i Hûd, Âyet 71’de: ″İbrâhim’in zevcesi de ayakta duruyordu″ diye geçtiği üzere; İbrâhim Aleyhisselâm’ın zevcesi Sâra vâlidemizin, insan zannettiği meleklere hizmet için yaşlı olduğu halde orada ayakta durması da misafire olan hürmeti ve âdâbın nasıl olması gerektiğinin bir göstergesidir.
Misafire karşı yapılacak âdâblar genel olarak şöyledir:
1- Misafiri büyük bir nimet bilmelidir. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:
اَلضَيْفُ يَأْتِي بِرِزْقِهِ وَيَرْتَحِلُ بِذُنُوبِ الْقَوْمِ يُمَحِّصُ عَنْهُمْ ذُنُوبَهُمْ (أبو الشيخ عن أبي الدرداء)
″Misafir rızkıyla gelir. Ev halkının günahlarını götürerek gider. Günahlarını silip süpürür″[1] diye buyurmuştur.
2- Evinde ne bulunursa misafire onu takdim ve ikram etmeli, bulunmayan şeyin tedariki için zahmet çekilmemelidir. Nitekim Selmân Radiyallâhu anhu’dan nakledilen Hadis-i Şerif’te:
اِنَّ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنِ التَّكَلُّفِ لِلضَّيْفِ (ك عن سلمان)
″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem misafir için aşırı külfete girmekten menetti″[2] diye buyrulmuştur.
Herkes durumuna göre hareket etmelidir. Bu hususta Mâlik b. Nadle Radiyallâhu anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:
أَتَيْتُ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَنَا قَشِفُ الْهَيْئَةِ فَقَالَ هَلْ لَكَ مَالٌ قَالَ قُلْتُ نَعَمْ قَالَ مِنْ أَيِّ الْمَالِ قَالَ قُلْتُ مِنْ كُلِّ الْمَالِ مِنَ الْإِبِلِ وَالرَّقِيقِ وَالْخَيْلِ وَالْغَنَمِ فَقَالَ إِذَا آتَاكَ اللّٰهُ مَالًا فَلْيُرَ عَلَيْكَ … (حم عن مالك بن نضلة)
Bir gün, eskimiş bir elbise içerisinde Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in huzuruna gittim. Bana dedi ki: ″Senin malın var mı?″ Ben: ″Evet″ deyince buyurdu ki: ″Ne cins malın var?″ Ben: ″Allah’u Teâlâ; deve, köle, at, koyun vs. her cins maldan verdi″ diye cevap verince de, buyurdu ki: ″Allah’u Teâlâ sana bir mal verdiğinde, o malın eserini senin üzerinde görmek ister…″[3]
Misafiri yemeğe teşvik etmek, arzu ettiği şeyleri istemesini söylemek, böylece onu memnun etmeye çalışmakta çok büyük fazîlet vardır. Nitekim Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:
مَنْ صَادَفَ مِنْ أَخِيهِ شَهْوَةً غُفِرَ لَهُ وَمَنْ سَرَّ أَخَاهُ الْمُؤْمِنَ فَقَدْ سَرَّ اللّٰهَ تَعَالَى (عن أبى الدرداء)
″Din kardeşinin arzu ettiği yemeği kendisine yediren kimsenin günahları bağışlanır. Din kardeşini sevindiren, Allah’ı sevindirmiş olur″[4] diye buyurmuştur.
3- Misafir geldiği zaman ev sahibi, önüne düşerek onu oturacağı yere kadar götürmeli ve misafire kendisi hizmet etmelidir. Zîrâ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:
سَخَافَةٌ بِالمَرْءِ أنْ يَسْتَخْدِمَ ضَيْفَهُ (الديلمى عن إبن عباس)
″İnsanın aklının kısalığına alâmettir ki, misafirinden hizmet bekleye″[5] diye buyurmuştur. Hz. Ömer, bir konuk geldiğinde, ona kendi hizmet eder ve şöyle dermiş:
″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’den işittim ki, misafir olan evde melekler ayakta olurlar. Öyle olunca ben oturup onlar ayakta olunca utanırım.″[6]
Yine bu hususta Ebû Katâde Radiyallâhu anhu şöyle anlatmaktadır:
قال أبو قتادة: قَدِمَ وَفْدُالنَّجَاشِيِّعَلَى رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَامَ يَخْدِمُهُمْ بِنَفْسِهِ فَقَالَ لَهُ أَصْحَابُهُ: نَحْنُ نَكْفِيكَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ. فَقَالَ: كَلَّا إِنَّهُمْ كَانُوا لِأَصْحَابِي مُكْرِمِينَ وَأَنَا أُحِبُّ أَنْ أُكَافِئَهُمْ(هب عن أبى قتادة والبيهقى عن أمامة)
″Habeş kralı Necâşi’nin bir heyeti Resûlü Ekrem Efendimizi ziyarete gelmişti. Resûlü Ekrem Efendimiz, bizzat onlara hizmete başladı. Bunu gören Ashâb-ı Kirâm’ın; ″Biz varız, sen otur Yâ Resûlallah!″ demeleri üzerine, Resûlü Ekrem Efendimiz şöyle buyurdu: ″Hayır, aslâ müsaade edemem. Çünkü onlar, benim Ashâbıma orada (Habeşistanda) ikrâmda bulundular, ben de bizzat mukabelede bulunmak isterim.″[7]
4. Misafire karşı yumuşak davranmalıdır. Zîrâ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şeriflerinde:
الْكَلِمَةُ الطَّيِّبَةُ صَدَقَةٌ (خ م عن أبى هريرة)
لَا تَحْقِرَنَّ مِنْ الْمَعْرُوفِ شَيْئًا وَلَوْ أَنْ تَلْقَى أَخَاكَ بِوَجْهٍ طَلِيقٍ (م عن أبى ذر)
″Din kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa, hiçbir iyiliği küçümseme″[9] diye buyurmuştur.
Misafire en fazla üç kere ″Buyurun″ deyip, fazla ısrar ederek sıkmamak da gerekir. Bu hususta şu hâdise rivâyet edilmiştir:
Bir kişi, âlim bir kişiyi evine dâvet etti. Âlim olan kişi; ″Dâvetini şu üç şartla kabul ederim; bana zehir yedirme, senin sevdiğin ve benim sevmediğim kişileri dâvet etme, beni zindana atma.″ Dâvet eden kişi bunları kabul edip onu evine çağırdı. Yemek başladığında ev sahibi âlime; ″Yemesi için çok ısrar etti.″ Sonra ″Çocuğunu sofraya oturttu.″ Âlim, yemek bitip de gitmek için izin isteyince, ″Biraz daha kal″ diye ısrar edip, gitmesine izin vermedi. Dâvet bitip de âlim, vedalaşırken şöyle dedi; ″Senden üç şey istedim, sen de kabul ettin. Fakat üçünü de tutmadın. Yemek için ısrar edip yemeği bana zehir ettin. Çocuğunu sofraya oturtup beni üzdün. Gitmek için izin istediğim zaman biraz daha otur diyerek evini bana zindan ettin.″[10]
5- Misafire yemek vermekte acele edilmelidir. Zîrâ İbrahim Aleyhisselam, misafirleri olup, insan sûretinde müjde vermek için gelen meleklere, kızartılmış bir buzağı getirirken acele etmişlerdir. Bu husus Sûre-i Zâriyat, Âyet 25’te: ″Hemen bir bahane ile ailesinin yanına gitti ve (kızartılmış) semiz bir buzağı getirdi″ diye geçmektedir. Misafir için böyle acele etmek müstahaptır. Zira beş yerde acele, şeytandan değildir: ″Misafire yemek takdim etmekte, ölüyü defnetmekte, borcu ödemekte, günahlara tevbe etmekte ve büluğ çağına varmış kızı evlendirmekte.″[11] Eğer bir topluluğa dâvet verilmişse, misafirlerin çoğunluğu geldiğinde ikramda bulunmalıdır. Eğer geç kalanlar fakir ise ve bu yüzden kalpleri kırılacaksa o zaman ikramı geciktirmekte sakınca yoktur.
Ayrıca misafire; ″Yemek getireyim mi?″ dememelidir. Yemeği varsa hiç sormadan sofrayı kurmalıdır. Nitekim Sevrî Rahimehullah; ″Dostun seni ziyarete geldiği vakit, -yemek getireyim mi, yer misin?- demeden sofrasını kurabilirse ne âlâ. Yemezse hemen kaldırırsın. Şâyet yemek yedirmek niyetinde değilsen, hiç yemekten bahsetmemeli ve yemek göstermemelidir″ demiştir.[12]
6- Misafir için hazırlanan yemekleri israf saymamalıdır. Zîrâ Allah rızası için yapılan şeylerde ne kadar fazla olursa olsun israf yoktur. Allah’tan gayri işlerde ise ne kadar az olursa olsun israftır. Zîrâ:
لّا خَيْرَ فِى السَّرْفِ وَلَا سَرَفَ فِى الْخَيْرِ
″Hayırda israf olmaz, israfta da hayır olmaz″[13] diye buyrulmuştur. Sahabilerden birisi bir gece ziyâfet verip evinde mum yaktı. Dostlarından bâzıları; ″Bu israftır″ deyince, onlara hitâben; ″O zaman Allah’ın rızâsı için yakılmamış olanları söndürün″ dedi. O mumları söndürmek için ne kadar uğraştılarsa da mumlar sönmedi.[14]
7- Ev sahibi yemeğe oturursa, herkesten önce yemeğe başlamalı ve herkesten sonra elini yemekten çekmelidir. Zîrâ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:
وَاِكِّلِي ضَيْفَكَفَإِنَّ الضذَيْفَ يَسْتَحِي أَنْ يَأْكُلَ وَحْدَهُ (هب عن ثوبان)
″Misafirinle beraber yemek ye. Çünkü misafir, tek başına yemek yemekten utanır″[15] diye buyurmuştur. Ayrıca ev sahibi ne ikram edilecekse hepsini sofranın üzerine koymalı; herkes dilediğinden ve iştahla yiyebileceği şeylerden alabilmelidir.
8- Yemekten sonra misafirler giderken onları uğurlamalıdır. Nitekim Hadis-i Şerif’te:
إِنَّ مِنْ السُّنَّةِ أَنْ يَخْرُجَ الرَّجُلُ مَعَ ضَيْفِهِ إِلَى بَابِ الدَّارِ (ه عن أبى هريرة)
″Kişinin misafirini dış kapıya kadar uğurlaması Sünnettendir″[16] diye buyrulmuş. Bir diğer Hadis-i Şerif’te de:
مَنْ شَيَّعَ ضَيْفًا لَهُ سَبْعَ خُطُوَاتٍ غُلِّقَ عَلَيْهِ سَبْعَةُ اَبْوَابَ جَهَنَّمَ وَاِذَا شَيَّعَهُ ثَمَانِيَةَ خُطُوَاتٍ فَتَحَ اللّٰهُ عَلَيْهِ ثَمَانِيَةَ اَبْوَابِ الْجَنَّةِ حَتَّى يَدْخُلَهَا مِنْ اَىِّ بَابٍ شَاءَ.
″Bir kimse misafirini yedi adım ile yolcu edip uğurlarsa Cenâb-ı Hakk ona yedi Cehennem kapılarını kapatır. Sekiz adım yolcu edip uğurlarsa ona sekiz cennet kapılarını açar″[17] diye buyrulmuştur.
9- Misafire ikramını bildirmemeli ve başlarına kakmamalıdır. Zîrâ Allah’u Teâlâ Sûre-i İnsan, Âyet 7-9’da şöyle buyurmaktadır:
″O Allah’ın has kulları, adaklarını yerine getirirler ve şerri (azâbı) her tarafa yayılmış bir günden korkarlar.* Ona ihtiyaçları olduğu halde yemeklerini yoksula, yetime ve esire yedirirler* ve onlara derler ki: ″Biz size ancak Allah rızâsı için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.″
10- Misafiri kendi nefsine tercih etmelidir. Yani, kendisi için hazırladığı yemekleri misafire ikram etmelidir. Bu hususta Ebû Hüreyre Radiyallâhu anhu’dan şu hâdise anlatılmıştır:
أَنَّ رَجُلًا أَتَى النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَبَعَثَ إِلَى نِسَائِهِ فَقُلْنَ مَا مَعَنَا إِلَّا الْمَاءُ فَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ يَضُمُّ أَوْ يُضِيفُ هَذَا فَقَالَ رَجُلٌ مِنَ الْأَنْصَارِ أَنَا فَانْطَلَقَ بِهِ إِلَى امْرَأَتِهِ فَقَالَ أَكْرِمِي ضَيْفَ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَتْ مَا عِنْدَنَا إِلَّا قُوتُ صِبْيَانِي فَقَالَ هَيِّئِي طَعَامَكِ وَأَصْبِحِي سِرَاجَكِ وَنَوِّمِي صِبْيَانَكِ إِذَا أَرَادُوا عَشَاءً فَهَيَّأَتْ طَعَامَهَا وَأَصْبَحَتْ سِرَاجَهَا وَنَوَّمَتْ صِبْيَانَهَا ثُمَّ قَامَتْ كَأَنَّهَا تُصْلِحُ سِرَاجَهَا فَأَطْفَأَتْهُ فَجَعَلَا يُرِيَانِهِ أَنَّهُمَا يَأْكُلَانِ فَبَاتَا طَاوِيَيْنِ فَلَمَّا أَصْبَحَ غَدَا إِلَى رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ ضَحِكَ اللّٰهُ اللَّيْلَةَ أَوْ عَجِبَ مِنْ فَعَالِكُمَا فَأَنْزَلَ اللّٰهُ {وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُولَئِكَ هُمْ الْمُفْلِحُونَ} (خ عن ابى هريرة)
Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e bir adam geldi, açlığından şikâyet ediyordu. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem hanımlarına haber gönderdi. Onlar dediler ki: ″Bizde sudan başka bir şey yoktur.″ Bunun üzerine Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Bu adamı kim misafir eder?″ dedi. Ensârdan bir adam: ″Ben ederim″ dedi. Hemen onu evine götürüp hanımına dedi ki: ″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in misafirine ikram et.″ Hanımı da şöyle dedi: ″Çocuklar için olan azıktan başka yiyecek bir şeyimiz yoktur.″ Efendisi hanımına: ″Mevcut yemeğini hazırla, lâmbanı yak ve çocukların akşam yemeği istedikleri zaman onları uyut″ dedi. Hanımı yemeğini hazırladı, lâmbasını yaktı ve çocuklarını uyuttu. Sonra kadıncağız kalkıp lâmbasını düzeltir gibi yaparak onu söndürdü ve karı koca her ikisi, misafire, yiyorlarmış gibi kendilerini göstermeye başladılar. Böylece her ikisi geceyi aç geçirdiler. Sabah olunca, konuk sahibi adam Peygam-berimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e gitti. Resûlü Ekrem şöyle buyurdu: Sizin işinizden Allah’u Teâlâ memnun oldu ve Hakk Teâlâ: ″Onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar ve ihtiyaçları olsa bile, onları kendi nefislerine tercih ederler″ diye geçen Sûre-i Haşr, Âyet 9’u indirdi.[18]
Misafirler hakkında diğer âdâblar da şöyle zikredilmiştir:
Misafirlerden bâzılarına bir şeyler verip, bâzılarını mahrum etmemelidir. Misafire ikram edilen yemeğin masrafı şu kadara çıktı diye hesap etmemelidir. Yemek sofrasını evin en güzel ve temiz odasına kurmalıdır. Ne zaman bir ziyafet vermek istese aralarına salihlerden bir kimseyi de katmalıdır. Misafirlerden bazıları ile gizlice konuşmamalıdır. Misafirlerinin yanında hizmetkarına çirkin sözler söylememelidir. Salatalık, kavun ve karpuz gibi meyveleri kesince, önce kendi ağzına almalı, daha sonra misafirine ikram etmelidir. Yani tadını kontrol edip öyle ikram etmelidir.[19]
[1] Cami’us-Sağir, Hadis No: 2569 (5242 Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 25835; Kenz’ül-İrfan Hadis No: 364.
[2] Cami’us-Sağir, Hadis No: 3820 (9378 Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 25877; Kenz’ül-İrfan Hadis No: 367; İmam Gazâli, İhyâ-u Ulûm’id-Din, c. 2, Hadis No: 33.
[3] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 15323; Ayrıca bakınız: Sünen-i Tirmizî, Birr 62.
[4] İhyâu Ulûmi’d-Din, c. 2, Hadis No: 31.
[5] Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 25872; Muhtâr’ul-Ehâdîs’in-Nebeviyye, Hadis No: 668.
[6] Tercüme-i Tefsir-i Tibyan, c. 1, s. 352; Mecmâ’ul-Âdâb, s. 229.
[7] İhyâu Ulûmi’d-Din, c. 2, s. 46; Beyhakî, Delâil’un-Nübüvve, Hadis No: 599; Beyhakî, Şuab’ul-Îman, Hadis No: 8829.
[8] Sahih-i Buhârî, Edeb 34; Riyaz’üs-Sâlihin, Hadis No: 697.
[9] Sahih-i Müslim, Birr 43; Riyaz’üs-Sâlihin, Hadis No: 696.
[10] Mecmâ’ul-Âdâb, s. 231.
[11] Mecma’ul Adab, s. 230.
[12] İhyâu Ulûmi’d-Din, c. 2, s. 32.
[13] Mecma’ul Adab, s. 231.
[14] Mecma’ul Adab, s. 232.
[15] Beyhakî, Şuab’ul-Îman, Hadis No: 9305; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 25874.
[16] Sünen-i İbn-i Mâce, Et’ime 55.
[17] Mecma’ul Adab, s. 233.
[18] Sahih-i Buhârî, Menâkib 65; Sahih-i Müslim, Eşribe 32 (172 Sünen-i Tirmizî, Tefsir’ul-Kur’ân 60.
[19] Mecma’ul Adab, s. 228-234.