Gasbeden Kimsenin Gasbettiği Şeyde Tasarrufu:

- Bir kimse gasbettiği şeyi kaybedip, kıymetini ödese, o şeye gasbettiği vakitten itibaren mâlik olur.

Gasbedilenin, gasp müddetinde meydana gelen çocukları gasbedene verilmez, ama kazancı verilir. Meselâ; bir câriye gasbedilip, câriye mal kazansa ve çocuk doğursa, sonra gasbeden bu câriyeyi gasbedip onun kıymetini ödese, câriyenin kazancı gasbeden kimsenin olur, fakat çocuklar olmaz.

- Gasbeden kimse ile mal sahibi gasbedilen şeyin kıymeti hususunda ihtilaf etseler, gasbeden kimsenin iddia ettiği kıymetten gasbedilen şeyin kıymeti fazla olduğuna dair mal sahibi şâhit getirmedikçe, yemini ile beraber gasbeden kimsenin sözü kabul edilir.

Bir kimse gasbettiği şeyi kaybettikten sonra, mal sahibinin sözüyle yahut mal sahibinin şâhit getirmesiyle yahut gasbeden kimsenin yeminden çekinmesiyle gasbettiği şeyi ödemiş olsa, bundan sonra gasbedilen şey meydana çıksa, kıymeti ödenilen miktardan daha fazla olsa, bu fazla olan miktar gasbeden kimsenin olup, mal sahibi için muhayyerlik yoktur. Eğer bu gasbolunan şeyi gasbeden kimse kendi sözüyle ödemiş olsa, mal sahibi muhayyer olup, isterse ödettirdiği miktara râzı olur, isterse de gasbolunan malını geri alıp, ödettirdiği miktarı gasbeden kimseye geri verir.

- Mal sahibi ile gasbeden kimseden her birisi gasbedilen malın diğerinin yanında zâyi olduğunu iddia edip şâhit getirse, İmam Muhammed’e göre; gasbeden kimsenin şâhidi kabul edilmeye daha lâyıktır. İmam Ebû Yusuf’a göre ise; mal sahibinin şâhidi kabul edilmeye daha lâyıktır.

- Gasbedilen malda semizleşme, güzelleşme gibi bitişik veya yavrusu, meyvesi, sütü ve yünü gibi ayrı olan fazlalıklar gasbeden kimsenin elinde emânet hükmündedir. Bu fazlalıklar, sahibinin eli altında bulunmayan malda meydana geldikleri için tazmin edilmez, gasbedilen şeyler tazmin edilir. Zîrâ bu fazlalıklar gasbedilmiş değildir. Fakat bu fazlalıkları yemek, boğazlamak, satıp müşteriye teslim etmek gibi kasten telef eder veya istenildikten sonra vermeyip elinde telef olursa, bunların kıymetini sahibine öder. Çünkü bunların mülkiyeti başkasına aittir ve gasbeden kişi de başkasının mülkü hakkında haddi aşmıştır.

Mal sahibi gasbedilen malında meydana gelen bitişik fazlalığı talep ederse, gasbeden kişi onu satmışsa, fazlalığı ödemesi gerekmez. Zîrâ bu fazlalığı asıldan ayırarak teslim etmek mümkün olmadığından dolayı, mal sahibinin bunu istemesi sahih olmaz. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise; tıpkı ayrı olan fazlalık gibi bitişik fazlalık da, satıştan sonra mal teslim edilmişse gasbeden tarafından tazmin edilir. İmam-ı Âzam’ın görüşüne göre; tazminat ödemenin sebebi; gasbedilen malın, mal sahibi açısından faydalınabilir olmaktan çıkmış olmasıdır. Burada ise böyle bir durum meydana gelmiş değildir. Çünkü bitişik fazlalık, mal sahibinin eli altında bulunmadığı için zâten faydalınabilir bir durumda değildir. Dolayısıyla gasbeden kişinin tazminat ödemesi gerekmez. Gasbedilen malın kıymeti artacak olsa, gasbeden kişiye gasbettiği günkü kıymeti ödemesi vâcip olur. Başka bir şey ödemez.

- Bir kimse, gasbettiği köleyi satsa, sonra kölenin efendisi, kölenin kıymetini gasbeden kimseye ödettirse, gasbeden kimsenin satışı sahih olur. Eğer gasbeden kimse, gasbettiği köleyi âzat etse, sonra kölenin efendisi ona ödettirse, gasbeden kimsenin köleyi âzat etmesi sahih olmaz. Çünkü gasbedenin, köle üzerindeki mülkiyeti gasp zamanı veya gasbtan doğan zorunluluğa dayanmaktadır, onun için eksiktir. Bu eksikliği nedeniyle gasbeden kişi, kölenin kazancını mülk edinebilir. Ama doğacak çocuğuna sahip olamaz. Hâsılı; eksik mülkiyet, satım için geçerlidir. Âzatlamak için ise geçersizdir. Tıpkı hürriyetine kavuşmak üzere belirli bir meblağ üzerine efendisiyle anlaşan kölenin mülkiyeti gibi.

- Gasbedilen câriye, gasbeden kimsenin yanında doğurup; doğurma sebebiyle kıymeti eksilse, gasbeden kimse câriyenin kıymetinden eksilen miktarı öder, fakat bu eksilen miktarı doğan çocuk diriyse, çocuğun kıymetiyle; çocuk ölüyse, ölü çocuğun diyetiyle tamamlanır. Eğer bu diri olan çocuğun kıymeti yahut ölü olan çocuğun diyeti câriyenin kıymetinden eksilen miktara yetmezse, bunların üzeri tamamlanır.

Bir kimse gasbettiği câriyeye zinâ edip, câriye hâmile kalsa, câriyeyi hâmile olarak sahibine verdikten sonra doğum yaparken câriye ölse, gasbeden kimse câriyenin çocuğa kaldığı gündeki kıymetini öder, ama bir kimse hür olan bir kadını gasbedip, zorla ona zinâ etse, bu kadın hâmile kalıp, hâmile olduğu halde ailesine verse, kadın doğum yaparken ölse, gasbeden kimse onun diyetini ödemez. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre; hür olan kadının diyetini ödemediği gibi, câriyenin de kıymetini ödemez. Fakat gebelikten noksan olan miktarı öder.

Bir kimse gasbettiği câriyeyi sıtma hastalığına yakalandığı halde sahibine teslim ettikten sonra ölse, onun kıymetini ödemez, ancak sıtma hastalığının câriyenin kıymetinden noksan ettiği miktarı öder.

Gasbedilmiş câriye, gasbeden kimsenin yanında zinâ edip, sahibine verildikten sonra câriyeye zinâ haddi tatbik edilse, bu yüzden câriye ölse, gasbeden kimse câriyenin kıymetini ödemez. Zîrâ câriyeye zinâ haddi olarak dayak vurulduğu için dayak, haddi zâtında öldürücü değildir.

- Gasbeden kimse, gasbettiği ev gibi malın menfaatini ödemez, gerek o malı kullansın, gerek kullanmasın. Ancak malı gasbeden, kullanması sebebiyle meydana gelen noksanlığı öder. İmam Şâfii ise; ″Gasbeden kişi, malın menfaatine karşı ücret-i misil ile yükümlüdür. Çünkü menfaat, değer taşıyan bir maldır ki, akitlerde bile sorumluluk ve yükümlülüğü gerektirir, gasp hâdisesinde de durum aynıdır″ demiştir. Hanefi ulemâsı da şöyle söylemişlerdir: ″Gasbedilen malın menfaati, gasbedenin kendi çabası ile oluşmuştur. Sahibinin elinde iken değil. Çünkü menfaat, varlığı başka şeye dayalı olan dayanıksız bir değerdir. Gasbeden kişi, kendi ihtiyacını gidermek için menfaati kendisi oluşturur ve ona sahip olur. Böyle olunca, menfaat ile mal arasında benzeşme yoktur. Zîrâ mal, devam etme özelliğine sahiptir, menfaat ise kalıcı değildir. Ayrıca menfaat, mal gibi kıymetli değildir. Ancak üzerlerine akit yapılmış olması zarûretinden dolayı, kirâyla menfaat için kıymet takdir edilir. Burada ise böyle bir kirâ akdi mevcut olmadığından dolayı oluşan menfaat için gasbedenin bir şey ödemesi gerekmez. Ancak gasbeden kişi, malı kullanmasından dolayı oluşan noksanlığı öder. Zîrâ malın bâzı cüzlerini helâk etmiştir.″

Ayrıca bir kimsenin gasbettiği ev vakıf malı olursa, onun menfaati ödettirilir, diye fetvâ verilmiştir.

- Bir kimse Müslüman olan bir şahsın şarabını yahut domuzunu yok etse, bunları ödemez. Zîrâ şarap ile domuz, Müslüman için şer’an faydalanılması mübah olan bir mal değildir. Eğer bir kimse, zımmînin şarabını veya domuzunu yok etse, bunların kıymetini öder. Çünkü biz, onları kendi dînî inançlarında serbest bırakmakla emredilmişken ve anlaşma ile kılıçlar indirilmişken onlara müdahaleye hakkımız yoktur. Bu sebeple zımmînin domuz ve şarabı telef edildiğinde, değer taşıyan normal bir malın telefinde olduğu gibi, ödeme yükümlülüğü gerekli görülür. Eğer bir zımmî, başka bir zımmînin şarabını dökse, döktüğü şarabın mislini öder. Fakat bir kimse, başka bir şahsın murdar leşlerini yok etse, bu leşler, zımmîye âit olsa bile, onu ödemez. Çünkü murdar ölen leşler, hiçbir dinde mal değildir.

Bir kimse, kasten Besmele çekilmeyerek kesilen hayvanı yok etse, bu hayvan kasten Besmele çekilmeden kesilen hayvanın etinin yenilmesini câiz ve mübah gören kimseye (gayr-i müslime) âit olsa bile, onu ödemez.

Bir kimse, bir Müslümanın şarabını gasbedip onu kıymeti olmayan bir şeyle sirke yapsa, meselâ; onu gölgeden güneşe, güneşten gölgeye taşımakla sirke olsa, sahibi onu bir şey vermeden alır. Çünkü böyle kıymetli olmayan bir şeyle şarabı sirke yapmak, pis olan bir elbiseyi temizlemek gibidir. Böyle olunca, şarabı gasbedip sirke yaptıktan sonra dökse, onu öder; kendiliğinden dökülse onu ödemez. Eğer gasbettiği şaraba tuz atarak sirke yapsa, İmam-ı Âzam’a göre; gasbeden kimse ona karşılıksız mâlik olur ve şarap sahibine bir şey vermez; dökse de ödemez. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise; sahibi isterse sirkeyi alıp, içine atılan tuzun miktarını gasbeden kimseye verir ve bu durumda gasbeden kişi, kıymetli olmayan bir şeyle sirke yaptığı şarabı dökmekle ödediği gibi bunu da öder. Eğer gasbettiği şaraba sirke katarak sirke yapsa, İmam-ı Âzam’a göre; yine gasbeden kimse ona mâlik olup, şarap sahibine bir şey vermez. İmam Muhammed’e göre; içine sirke katılan şarap saatında sirke olursa, gasbeden kimse ona mâlik olup, şarap sahibine bir şey vermez. Eğer şarap saatında sirke olmazsa, bu sirke sahibi ile gasbeden kimse arasında mülkleri miktarınca taksim olunur.

- Bir kimse, gasbettiği ölmüş bir hayvanın derisini toprak veya güneş gibi kıymetli olmayan şeyle bir masraf etmeden tabaklasa, deri sahibi derisini gasbeden kimseye hiçbir şey vermeden alır. Böyle tabaklamış olduğu deriyi kasten yırtsa, derinin tabaklanmış olarak kıymetini öder. Bâzı âlimler; ″Tabaklanmamış hâlinin kıymetini öder″ demişlerdir. Eğer bir kimse, gasbettiği ölmüş bir hayvanın derisini kıymetli bir şeyle tabaklasa, sahibi tabaklı deriyi alıp, tabaklanmanın artırdığı miktarı gasbedene verir. Yani, tabaklanmış deri ile tabaklanmamış iki derinin kıymeti takdir edilir; aralarındaki ziyâde olan miktar, gasbeden kimseye verilir. Gasbeden kimse, deri üzerinde olan hakkını alıncaya kadar bu deriyi alıkoyması câizdir. Nitekim satıcının, sattığı malın parasını alıncaya kadar malını hapsetmesi câiz olduğu gibi. Gasbeden kimse, tabaklamış olduğu bu deriyi yırtsa, İmam-ı Âzam’a göre; o deriyi tabaklanmamış olduğu halde öder, ancak tabaklanmanın ziyâde ettiği miktar, derinin kıymetinden düşülür. Zîrâ sahibinin mülkü, deri üzerinde bâkidir. Bu deri, kendiliğinden telef olsa, bütün imamlarımızın ittifakı ile, gasbeden kimse onu ödemez.

- Bir kimse, Müslüman bir şahsın davul, kaval veya defini kırsa veyahut sarhoşluk veren hurma şırasını dökse, sahipleri buları zevk ve eğlence için bulundurmazlarsa, İmam-ı Âzam’a göre; bu âletleri kırıp döken kimse, kıymetlerini öder.[1] Ona göre; bunların satışı da câizdir. Çünkü bunlardan meşrû olmayan eğlence dışında da faydalanmak mümkündür. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise; bunları kırıp döken kimse, bunların kıymetlerini ödemez ve bunların satışları da câiz değildir. Bâzı âlimler demişlerdir ki: ″İmamlar arasındaki bu ihtilâf, eğlence ve zevk için kullanılan davul veya def hakkındadır. Yoksa gaziler için vurulan davul veya düğünlerde çalınması câiz olan def hakkında değildir. Zîrâ bunların telef edilmesi hâlinde, ödenmesi gerektiği hakkında imamların ittifakı vardır.″

- Bir kimse, bir şahsın müdebbere[2] olan câriyesini gasbedip yanında iken ölse, bütün imamlarımızın ittifakıyla, gasbeden kimse o câriyenin kıymetini öder. Bir kimse, bir şahsın ümmü veledini[3] gasbedip yanında ölse, İmam-ı Âzam’a göre; onu ödemez. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise; şer’an faydalanılması mübah olan mal olduğu için onun kıymetini öder.

- Bir kimse, bir şahsın şarap tulumunun içindeki şarabı akıtmak için yarsa, İmam Ebû Yusuf’a göre; o tulumu ödemez. İmam Muhammed’e göre ise; o tulumu öder. Çünkü tulumu yarmadan da şarabı dökmek mümkündür.

- Bir kimse, bir şahsın kölesinin ayağındaki bağını çözse yahut hayvanının bağlı bulunduğu ipini çözse yahut hayvanlarının bulunduğu ahırın kapısını açsa yahut içinde kuş bulunan kafesini açsa, köle ve hayvanlar telef ve zâyi olsa, kafesteki kuş uçsa, ipi çözen, kapıyı açan ve kafesi açan kimse, bunların kıymetini ödemez. İmam Muhammed’e göre ise; hayvan ile kuşun kıymetini öder. Zîrâ aklı olmadığı için hayvan, bağı çözülünce yahut ahırın kapısı açılınca durmaz gider.

- Bir kimse, kendisine ezâ ve cefâ eden bir şahsın ezâ ve cefâsından ancak hükümdâra şikâyet etmekle kurtulsa yahut devamlı kötülük işleyen bir şahıs başkasının yasaklamasıyla kötülüğünden vazgeçmeyip, ancak hükümdâra şikâyet etmekle vazgeçse, bu takdirde o kimsenin bunları şikâyet etmesi câizdir. Bu şikâyet edilen kimselere, hükümdâr tarafından yapılan zarar ve ziyânı, şikâyet eden kimse ödemez.

Kendisine şikâyet edilen insanları bâzen cezâlandıran, bâzen de cezâlandırmayan bir hükümdâra, bir kimse; falanca şahıs mal buldu diye şikâyet edip, hükümdâr da şikâyet edilen şahıstan bir miktar para cezâsı alsa, şikâyet eden kimse, o şahıstan alınan para cezâsını ödemez. Zîrâ hükümdar, o şahıstan para cezâsını şikâyet yüzünden almamış olabilir. Eğer hükümdârın, kendisine şikâyet edilen insanlardan devamlı cezâ almak âdeti ise, şikâyet eden kimse, o şahıstan alınan para cezâsını öder.

- Bir kimse, bir şahsı haksız olarak hükümdâra şikâyet edip, hükümdâr tarafından şikâyet edilen kimse zarar ve ziyana uğratılsa, İmam Muhammed’e göre; şikâyet eden kimsenin bir daha böyle bir iş yapmaması için, bu zarar ve ziyan kendisine ödettirilir. Fetvâ da bunun üzerinedir.

- Gasbeden kimse, gasbettiği şeyi sahibi olan kimseye yedirse, sahibi olan şahıs yediği şeyin kendi malı olduğunu bilmese bile gasbeden kimse, o şeyi ödemesi gerekmez. Çünkü mal sahibine, kendi malı ulaşmıştır.


[1] Hidâye Tercümesi, c. 4, s. 26.

[2] Müdebber: Sahibinin ″Ölümümden sonra hürsün″ demesi gibi tek taraflı irâde beyanı verdiği köledir.

[3] Ümmü veled: Efendisinden çocuk doğuran câriyedir.