Ölüm Hastalığındaki Kişinin İkrârı:

Bir kimsenin sıhhatli iken edindiği borç ile ölüm hastalığında iken edindiği borçlar; ölüm hastalığında iken ikrâr ettiği borçları üzerine takdim olunur. Ne sûrette olursa olsun, hangi zaman edinirse edinsin, bütün borçlar miras üzerine takdim olunur. Yani bir kimsenin önce sıhhatli iken edindiği borcu ödenir, bundan sonra ölüm hastalığında iken belirli bir sebeple edindiği borç ödenir, daha sonra bir şey kalırsa ölüm hastalığında iken ikrâr ettiği şey ödenir. Bunlardan sonra bir şey kalırsa, vârislere şer’î emir üzere taksim olunur.

- Ölmek üzere olan kimsenin, kendisinden alacaklı olanlardan sadece birisine ödeme yapılmasını söylemesi sahih değildir. Çünkü alacaklılardan sadece birisine ödeme yapılırsa, diğer alacaklıların hakları iptal edilmiş olur.

- Ölmek üzere olan kimse, kendi mirasçılarından birisine bir şey ikrâr etse, sahih olmaz. Ancak diğer mirasçıları hasta olan kimseyi tasdik ederlerse sahih olur.

- Ölmek üzere olan kimse, mirasçısı olmayan bir şahıs için bir şey ikrâr etse; bu ikrâr ettiği şey, malının hepsi kadar olsa bile, yine tasdik edilir. Kıyasa göre; malının üçte birinden ziyâde de sahih değildir. Fakat İbn-i Ömer Radiyallâhu anhumâ’nın:

إذَا أَقَرَّ الرَّجُلُ فِي مَرَضِهِ بِدَيْنٍ لِرَجُلٍ غَيْرِ وَارِثٍ فَإِنَّهُ جَائِزٌ وَإِنْ أَحَاطَ ذَلِكَ بِمَالِهِ (عن ابن عمر)

″Bir kimse, ölüm hastalığında vârisi olmayan bir şahsa borçlu olduğunu ikrâr etse, ikrâr ettiği borç bütün malı kadar olsa bile, o ikrârı câiz görürdü″[1] diye geçen sözüyle kıyas terk edilmiştir.

Ölmek üzere olan kimse, vârisi olmayan bir şahıs için bir şey ikrâr ettikten sonra, o şahsın kendi oğlu olduğunu ikrâr etse, o şahsın oğlu olduğu sâbit olur ve önceki ikrârı bâtıl olmuş olur.

- Ölmek üzere olan kimse, mirasçısı olmayan bir kadın için bir şey ikrâr ettikten sonra; o kadınla evlense, ikrârı bâtıl olmaz. Eğer hasta olan kimse, mirasçısı olmayan bir kadın için vasiyet ettikten sonra; o kadınla evlense, vasiyeti bâtıl olur. Çünkü vasiyetin sahih olması, ölümden sonradır.

- Ölmek üzere olan kimse, nesebi bilinmeyen kendisinin oğlu olması mümkün olacak yaştaki bir çocuğun, kendi oğlu olduğunu ikrâr etse, çocuk da onu tasdik etse, o çocuğun nesebi, o kimseden sâbit olur. Zîrâ o kimsenin ikrârının sahih olmasına mâni yoktur. O çocuk, o kimsenin diğer vârislerine mirasta ortakçı olur. Çünkü o çocuğun nesebi, ikrâr eden kimseden sâbit olmakla, vârislerden olmuş olur.

- Bir kimse, bir karı-kocanın kendisinin annesi, babası olduğunu yahut bir çocuğun kendisinin oğlu olduğunu yahut bir kadının kendisinin karısı olduğunu yahut bir kimsenin kendisinin efendisi olduğunu ikrâr etse, bu şahıslar ikrâr eden kimseyi tasdik ederlerse, o kimsenin ikrârı sahih olur. Meselâ; bir kimse, ″Bu şahıs, benim babamdır″ yahut ″Bu kadın, benim annemdir″ yahut ″Bu çocuk, benim oğlumdur″ yahut ″Bu kadın, benim karımdır″ yahut ″Ben bu şahsın kölesiyim″ dese, bu şahısların, bu kimseyi tasdik etmeleri şarttır. Kadının nikahlı olmaması ve iddet beklememesi de şarttır. Erkeğin ikrârı sahih olduğu gibi, kadın da, ″Şu şahıs, benim babamdır″, ″Şu kadın, benim annemdir″, ″Şu çocuk, benim oğlumdur″, ″Şu adam, benim kocamdır″, ″Ben bu şahsın kölesiyim″ dese, bu kimseler de kadını tasdik ederlerse, kadının ikrârı sahih olur. Yalnız kadının, ″Şu çocuk, benim oğlumdur″ diye ikrâr ettiğinde, kocasının da tasdik etmesi yahut ebenin şâhitlik yapması şarttır. İkrâr edenin ölümünden sonra, bu şahıslar, o kimseyi tasdik etseler, o kimsenin ikrârı sahih olur. Zîrâ neseb, ölümünden sonra da bâki kalır. Ancak bir kadın, ″Şu şahıs, benim kocamdır″ diye ikrâr ettikten sonra ölse, kadının ölümünden sonra, o şahıs, o kadının karısı olduğunu ikrâr etse sahih olmaz. Çünkü kadının ölümünden sonra nikah sona ermiş olur. Bu, İmam-ı Âzam’a göredir. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise; tasdiki sahih olur. Çünkü miras hakkında, kadının ölümünden sonra nikâh bâkidir.

- Bir kimse kardeş, amca gibi doğumdan başka olan nesebi ikrâr etse, nesebi sâbit olmaz. Zîrâ bunda, başkasına nesebi yüklemek vardır; bu ise câiz değildir. Doğumdan başka kardeş yahut amca gibi nesebini ikrâr ettiği kimseler; ikrâr eden kimsenin isterse uzak olsun bilinen vârisleri bulunmazsa, ikrâr eden kimseye vâris olurlar.

- Bir kimsenin babası ölse, o kimse bir şahsın kendi kardeşi olduğunu ikrâr etse, o şahıs, o kimseye mirasta ortakçı olur. Fakat o şahsın nesebi, ölen kimsenin babasından sâbit olmaz. Zîrâ o kimsenin ikrârı, kendi hakkında sâbit ve makbuldür.

- Yüz dirhem alacaklı bir kimse, ölüp de kendinden iki oğul bırakır ve oğullardan biri, babasının elli dirhem teslim aldığını ikrâr ederse, ikrâr edene bu yüz dirhemden bir şey verilmez. Diğeri ise, elli dirhem alır. Çünkü bu, ölünün elli dirhem borcu olduğunu ikrâr etmek demektir. Böylece kardeşinin kendisini yalanlamasıyla borç, ikrâr edenin payının tamamını içine almış olur. Yani, elli dirhemi alan kardeş, babasının borçlusundan yüz dirhemden elli dirhemini aldığını kabul etmemektedir. Bu sebeple borcu yüz dirhem olarak hesap etmekte ve borçludan alınan elli dirhemin kendisine âit olduğunu söylemektedir.


[1] Serahsi, Mebsut, c. 20, s. 439; Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 2, s. 115.