İstisnâ ve Benzeri Hususlar:

Hanefi âlimlerine göre, istisnânın mânâsı; Bâzı şeyleri, diğer bâzı şeylerin hükmüne girmekten ″ancak″ gibi bir edat ile dışarıda bırakmaktır veya istisnâ edildikten sonra geri kalanla konuşmaktır. Meselâ; bir kimse, ″Falanca şahsın benim üzerimde on dirhemi var. Ancak bir dirhemi müstesnâ″ dese, o kimse kendi üzerinde dokuz dirhem vereceği olduğunu ikrâr etmiş olur. Bu hususta Allah’u Teâlâ Sûre-i Ankebut, Âyet 14’te: ″Yemin olsun ki Biz, Nûh’u kavmine Peygamber olarak gönderdik. O da aralarında bin yıl kaldı. Ancak elli yılı müstesnâ…″ Yani dokuz yüz elli sene onların arasında Peygamber olarak kalmıştır.

- Bir kimse, ikrâra bitişik olarak söylediğinin bir kısmını istisnâ ederse, istisnâ sahih olup kalanı ödemesi gerekir. Çünkü istisnâ, sözün başlangıcıyla birlikte kalandan ibârettir. Ancak istisnânın, ikrâra bitişik olması gerekir. Çünkü söz, sonu ile tamam olur. Söz kesilince, ″Tamam oldu″ denilir. Bundan sonra yapılan istisnâya itibar edilmez.

- Bir kimsenin, istisnâ ettiğinin, az veya çok olması arasında fark yoktur. Meselâ; bir kimse, ″Falan şahsın bende yüz dirhemi var, on dirhemi müstesnâ″ dese, o kimsenin o şahsa doksan dirhem vermesi lâzım olur. ″Falan şahsın bende yüz dirhemi var, doksan dirhemi müstesnâ″ dese, o kimsenin, o şahsa on dirhem vermesi lâzım olur. Zîrâ çoğu, azdan istisnâ etmek câizdir. Fakat bir kimse, ikrâr ettiği şeyin tamamını istisnâ etse, câiz olmaz. Çünkü istisnâ, bir kısmın çıkarılmasından sonra kalanı kabul etmek demektir. Oysa bu durumda, kalan olmadığından bu, ikrârdan dönmek olur. Meselâ; bir kimse, ″Falan şahsın bende on dirhemi müstesnâ olmak üzere, on dirhemi var″ yahut ″Falan şahsın bende üç ölçek buğdayı müstesnâ olmak üzere üç ölçek buğdayı var″ dese, bu istisnâ sahih olmaz, bilakis bu istisnâ, ikrârdan dönmek olur.

- Bir kimse iki şeyi ikrâr edip, ikisinden birisini istisnâ etse yahut ikisinden biri ile diğerinin bir kısmını istisnâ etse, İmam-ı Âzam’a göre; bu istisnâ bâtıl olur. Meselâ; bir kimse, ″Falan şahsın bende bir ölçek buğday ile bir ölçek arpası var, ancak bir ölçek buğdayı müstesnâ″ yahut ″Falanca şahsın bende bir ölçek buğday ile bir ölçek arpası var, ancak bir ölçek buğday ve yarım ölçek arpa müstesnâ″ dese, bu istisnâ İmam-ı Âzam’a göre bâtıl olur. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise; iki şeyden birisini yahut iki şeyden birisi ile diğer şeyin bir kısmını istisnâ etmek sahihtir.

Bir kimse ikrâr ettiği iki şeyden birisinin, bir kısmını yahut iki şeyden her ikisinin bâzısını istisnâ etse, âlimlerin ittifakıyla sahih olur.

- Bir kimse ikrâr ettiği dirhemden ölçekle yahut tartıyla satılan bir şeyi yahut büyüklük ve küçüklükte birbirine yakın olup taneyle satılan şeyi istisnâ etse, bu istisnâ kıymet ile sahih olur. Meselâ; bir kimse, ″Falan şahsın bende bin dirhemi var, ancak bir ölçek buğday veya bir dinâr (altın) müstesnâ″ yahut ″Falanca şahsın bende bin dinârı var, ancak bir ölçek buğday veya on dirhem (gümüş) müstesnâ″ dese, İmam-ı Âzam ile İmam Ebû Yusuf’a göre; bu istisnâlar sahihtir. İmam Muhammed’e göre ise; ölçekle yahut tartıyla satılan şeylerin dirhemlerden istisnâ edilmesi, cinsleri ayrı olduğu için sahih değildir.

- Bir kimse, bir koyunu yahut bir elbiseyi yahut bir evi ikrâr ettiği dirhemlerden istisnâ etse, cinsleri ayrı olduğu için âlimlerin ittifakıyla, bu istisnâ bâtıl olur. Meselâ; bir kimse, ″Falan şahsın bende yüz dirhemi var, ancak bir koyun müstesnâ″ yahut ″Bir elbise müstesnâ″ yahut ″Bir ev müstesnâ″ dese, bu istisnâlar geçersizdir.

- Bir kimse ikrârına, ″İnşâllah″ lafzını eklerse, o kimsenin ikrârı bâtıl olur. O ikrâr ettiği şey, lâzım olmaz. Eğer bir kimse ikrârına melekler, cinler gibi dilemeleri bilinmeyen varlıkların dilemelerini eklese, bu kimsenin ikrârı da bâtıl olur ve ikrâr ettiği şey kendisine lâzım olmaz. Meselâ; bir kimse, ″Falan şahsın bende Allah dilerse″ yahut ″Melekler dilerse″ yahut ″Cinler dilerse şu kadar alacağı var″ dese, bu ikrâr bâtıl olur ve o şahsın hiçbir şey vermesi lâzım olmaz.

- Bir kimse, bir evi ikrâr eder ve binasını kendine istisnâ ederse ev, binasıyla birlikte ikrâr edilenin olur. Çünkü bina, lâfzen değil, mânâ bakımından ikrâra dâhildir. İstisnâ ise; lâfızda yapılan bir tasarruftur. Yüzükteki taş ile bahçedeki hurma ağacı da evin binası hükmündedirler. Çünkü onlar da lâfzen değil, mânâ bakımından ikrâra dâhil olurlar. Ancak ″Üçte biri hâriç veya bir oda dışında″ derse bunlar istisnâ edilmiş olurlar. Çünkü bunlar, ikrârın lâfzına dâhildirler. Eğer ″Bu evin binası benim, arsası ise falancanındır″ derse, dediği gibi olur. Çünkü arsa, binasız sahadan ibârettir. Böylece o, bu evin binası değil, düz toprağı falancanındır, demiş sayılır. Ancak, arsa yerine, toprak dese evin binası da ikrâr edilenin olur. Çünkü evi ikrârda olduğu gibi toprağı ikrâr etmek de binayı ikrâr demektir.

- Bir kimse, ″Bende falancadan satın alıp, henüz teslim almadığım bir kölenin fiyatından bin dirhemi var″ dese, eğer ″Şu köle″ diyerek köleyi tâyin ederse, ikrâr edilene; ya köleyi teslim edip bin dirhemini ondan alırsın, ya da hiç bir hak iddia edemezsin, denilir. Eğer ikrâr eden kimse, o köleyi tâyin etmezse, herhangi bir köle diyerek söylerse, İmam-ı Âzam’a göre; o kimsenin, o şahsa ikrâr ettiği bin dirhemi vermesi gerekir ve ″Köleyi teslim almadım″ sözü hükümsüz olur. İster sözünü kesmeden söylesin, ister sözünü bitirdikten sonra söylesin fark yoktur. Eğer o ikrâr eden kimse, ″O ikrâr ettiği bin dirhem benim üzerimde şarap yahut domuz bahâsındadır″ dese, İmam-ı Âzam’a göre; tasdik edilmez. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre; o kimse, ″Falan şahsın bende bin dirhemi var″ dedikten sonra sözünü kesmeden, ″O bin dirhem şarap yahut domuz parasıdır″ dese, tasdik olunur ve o bin dirhem ona lâzım olur.

- Bir kimse, ″Bir şahıstan, bir elbise gasbettim″ diye ikrâr edip, kusurlu bir elbise getirse, tasdik olunur. Çünkü gasbedilen elbisenin kusurlu olmaması şart değildir. Emânetin ise kusurlu olmaması lâzımdır.

- Bir kimse, ″Falan şahsın bende bin dirhemi var, ancak bin dirhemden yüz dirhemi noksandır″ dese, eğer birinci cümleyi kesmeden ikinci cümleyi söylerse tasdik olunur, eğer birinci cümleyi kesip, biraz durduktan sonra söylerse tasdik olunmaz ve bin dirhemi o şahsa vermesi lâzım olur.

- Bir kimse, bir şahsa, ″Ben senden emânet olarak bin dirhem aldım, benim yanımda helâk oldu″ deyip, o şahıs da ″Sen benden gasp yoluyla aldın″ dese, o kimse, o şahsa bin dirhem öder. Eğer ikrâr eden kimse ″Aldım″ yerine ″Onu sen bana verdin″ dese, ödemez. Çünkü o kimse ödemeyi gerektirecek bir şeyi ikrâr etmemiştir, yeminiyle beraber, o kimsenin sözü kabul edilir. Eğer alacağı olan kimse, şâhitler ile alacağını ispat ederse, o zaman borçlunun ödemesi gerekir.

- Bir kimse, ″Ben bu şeyi Zeyd’den gasbettim, hayır bilakis o şeyi Ömer’den gasbettim″ dese, ikrâr ettiği şey Zeyd’in olur. Ömer’e de, o şeyin kıymetini öder. Çünkü o şeyi önce Zeyd için ikrâr etmiştir. Sonra, ″Hayır bilakis o şeyi Ömer’den gasbettim″ demesiyle, ikrârından dönmüştür. Fakat kabul edilmez. ″Hayır bilakis o şeyi Ömer’den gasbettim″ demesiyle Ömer için de ikrâr etmiştir. O şey Zeyd’e verilmekle, o şey yok olmuş olur. Böyle olunca Ömer’e o şeyin kıymetinin verilmesi lâzım olur.

- Bir kimse, ″Falan şahsın bende bin dirhemi, hayır bilakis iki bin dirhemi var″ dese, o kimsenin, o şahsa istihsânen iki bin dirhem vermesi lâzım olur.

- Bir kimse, bir şahsa, ″Benim senin yanında emânetim vardı, o emânetimi aldım″ dese, o şahıs da, ″O şey benimdir″ dese, o şey, o şahsa verilir. Çünkü ikrâr eden kimse, iki şeyi ikrâr etmiştir. Birisi; o şeyin, o şahsın elinde bulunduğunu, diğeri; o kimse, o şahıstan, o şeyi aldığını ikrâr etmiştir.

- Bir kimse ″Bu atımı″ yahut ″Bu elbisemi, falan şahsa kirâya verdim, o şahıs ata bindikten sonra″ yahut ″O elbiseyi giydikten sonra bana geri verdi″ dese yahut ″Bu evimi, o şahsa âriyet (ödünç) verdim″ yahut ″O şahsı, o evde oturttum sonra o evi bana verdi″ dese, İmam-ı Âzam’a göre, tasdik olunur. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre; bu meselede, o şeylerde kendisinden alınan şahsın sözü kabul edilir.

- Bir kimse, ″Falan şahıs benim bu elbisemi, bir dirheme diktikten sonra elbiseyi ondan teslim aldım″ dese, o şahıs da, ″Hayır, bu elbise benimdir″ diye dâva etse, İmam-ı Âzam’a göre; bu elbiseyi diktirip teslim aldım, diyenin sözü; İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise, kendisinden alınan şahsın sözü kabul edilir.

- Bir kimse, ″Benim falan şahsın üzerinde olan bin dirhemimi aldım″ yahut ″O şahsa ödünç verdiğim bin dirhemi, ondan aldım″ dese, o şahıs da inkâr etse, o şahsın sözü kabul edilir. Çünkü o şahıs, inkâr edicidir. Diğerinin delil getirmesi gerekir.

- Bir kimse, ″Falanca şahıstan yardım istedim, bana yardım ederek benim için bu ekini ekti″ yahut ″Ondan yardım istedim, bana yardım ederek benim için bu bağımı dikti″ dese, o şahıs da ″Bu yerler benim mülkümdür, onun iddia ettiği gibi ben ona yardım etmedim ve ona ücretle de çalışmadım. Ben bunları kendim için yaptım″ diye dâva etse, bu meselelerde, bu şahsın sözü kabul edilir. Çünkü bu şeyler, onun elindedir.