Şuf’anın Bâtıl Olduğu Durumlar:

- Şuf’a sahibi, şuf’a hakkı bulunan yer satıldıktan sonra hakkının hepsini yahut bir kısmını satan kimseye teslim etmekle, şuf’a hakkı bâtıl olur. Eğer şuf’a sahibi, kendisinin şuf’a hakkını talep etmesi için bir vekil tutsa, bu tuttuğu vekil, şuf’a hakkının hepsini yahut bir kısmını satıcıya teslim etse, yine şuf’a hakkı bâtıl olur.

- Bir kimse, şuf’a hakkı bulunan bir yerin satıldığını haber aldığı yerde, orada bulunan insanlara; ″Şâhit olun, ben o satılan yerin şuf’a sahibiyim, o yeri ben alacağım″ demezse, o yerdeki şuf’a hakkını elinden kaçırmış olur. Şuf’alı bir yer satıldığında, şuf’a sahibi satıldığını haber aldığı yerde, hemen o yeri kendisinin satın alacağına dair şâhit tutsa, fakat satılan gayr-i menkulün veya satıcının veyahut satın alanın yanında kendisinin o yeri satın alacağına dair şâhit göstermese, yine şuf’a hakkını elinden kaçırmış olur.

- Şuf’a sahibinin, şuf’a hakkını talep etmemesi için bir mal karşılığında sulh olması da şuf’a hakkını iptal eder. Böyle sulh yoluyla alınan mal rüşvet olacağı için, bu mal sahibine geri verilir. Aynı şekilde bir kimse, şuf’a hakkını mal karşılığında satmakla da şuf’a hakkını iptal etmiş olur.

- Şuf’a sahibi ölse, şuf’a hakkı bâtıl olur. İmam Şâfii, ″Şuf’a hakkı vârislerine geçer″ demiştir. Hidâye müellifi şöyle söylemektedir: ″Şuf’a sahibi, taşınmaz malın satışından sonra ve hâkimin hükmünden önce ölürse, şuf’a bâtıl olur. Ama hâkimin hükmünden sonra ve karşılıklı mal tesliminden önce ölürse, satış gerçekleşmiş olur, şuf’a da vârislerine geçer. Bu, alışverişlerde geçen şartlı muhayyerlik konusundaki uyuşmazlığın bir benzeridir. Biz bunu derken, şuf’a sahibinin ölümü hâlinde kendi taşınmaz malından mülkünün son bulmasını göz önünde bulunduruyoruz. Bu durumda vârisler için mülkiyet, satıştan sonra gerçekleşir. Halbuki şuf’a sahibi için mülk, satıştan önce olması lâzımdır. Ayrıca mülkün, satış zamanına kadar devamı ve hâkimin hükmüne kadar şuf’a sahibi için bekası şarttır. Böylece bunlar olmadan şuf’a gerçekleşemez.[1] Şâyet şuf’a yerini satın alan kimse ölse, şuf’a hakkı bâtıl olmaz. Çünkü hak sahibi ortadadır ve hak sebebi değişikliğe uğramamıştır.

- Satan veya adına satılan kimse için şuf’a hakkı yoktur. Meselâ; şuf’a sahibi, mal sahibi tarafından vekil tâyin edilip, kendisinin şuf’a hakkı bulunan yeri satsa, o yerde şuf’a hakkı kalmaz. Yine bir kimse, bir şahısla müdârebe ortaklığı[2] kursa, sermâyeyi çalıştıran şahıs bir evi satsa, bu evde sermâye sahibinin şuf’a hakkı bulunsa, bu takdirde sermâye sahibinin, bu satılan evde şuf’a hakkı yoktur.

Şuf’a sahibi, satılan evin zararını satın alan kimseye ödese yahut satın alan kimseden o evi satın almak veya kirâ ile tutmak için anlaşma yapsa, şuf’a hakkı bâtıl olmuş olur. Zîrâ şuf’a hakkı bulunan yeri, satın alan kimsenin mülkü olmasına râzı olmuştur.

- Satın alan veya adına satın alınan kişi için şuf’a hakkı vardır. Meselâ; bir kimse, bir ev satın alması için bir şahsı vekil tâyin etse, halbuki vekil tâyin edilen şahsın o evde şuf’a hakkı olsa, bununla beraber o evi müvekkili için satın alsa, kendisinin şuf’a hakkı bâtıl olmaz. Yine müdârebe ortaklığında sermâyeyi çalıştıran kimse, bir ev satın alsa, sermâye sahibinin başka bir evden dolayı bu satın alınan evde şuf’a hakkı bulunsa, şuf’a hakkı sebebiyle bu evi alması câizdir.

- Şuf’a sahibine evin bin dirheme satıldığı söylense, o da bu miktara satıldığı için şuf’a hakkını teslim etse, sonra bin dirhemden aza satıldığı ortaya çıksa, şuf’a hakkını teslim eden kimsenin tekrar şuf’a talebinde bulunması câizdir. Çünkü önce şuf’a hakkını teslim etmesi yerinde vâki olmamıştır. Bu evin kıymeti bin dirhem olan ticaret malı ile yahut kıymeti bin dirhem olan altın ile satıldığı ortaya çıksa, şuf’a sahibinin teslim ettiği şuf’a hakkından geri dönmesi câiz değildir.

- Bir kimse şuf’a hakkı bulunan yerin Zeyd’e satıldığı söylense, o da şuf’a hakkını teslim etse; sonra yerin Zeyd’e değil, Ömer’e satıldığı ortaya çıksa, şuf’a sahibinin şuf’a talebinde bulunması câizdir. Çünkü şuf’a sahibi, hakkını Ömer’e değil, Zeyd’e teslim etmiştir. Satılan yeri Zeyd ile Ömer beraber satın almış olsalar, şuf’a sahibinin Ömer’in hissesindeki şuf’a hakkını talep etmesi câizdir. Çünkü Şuf’a sahibi, hakkını Zeyd’e teslim etmiştir.

- Şuf’a sahibine, şuf’a hakkıyla alacağı yerin yarısının satıldığı haber verildiğinde tasdik etse, sonra hepsinin satıldığı ortaya çıksa, şuf’a hakkını talep etmesi câizdir, ancak bir arşın miktarı satılmamış olsa, şuf’a sahibinin, şuf’a hakkını talep etmesi câiz olmaz. Zîrâ şuf’a sahibinin mülküne bitişik bir arşın yer satılmadığı için, satılan yer ile şuf’a sahibinin mülkünün arası kesilmiştir. Şuf’a hakkı bulunan bir yerde, böyle satış yapmak; şuf’a hakkını düşürmek için yapılan bir hîledir. Eğer bir kimse, bir evden bir hisse satın alıp, sonra diğer kısmını satın alsa; şuf’a hakkı, ancak (sonraki) satın aldığı hissededir. Bu şekilde satın almak da, şuf’ayı düşürmek için bir hiledir, yani câiz olması için yapılan bir çâredir. İmam Ebû Yusuf’a göre; şuf’a vâcip olmadan önce şuf’ayı düşürmek için kurtuluş yoluna başvurmak mekruh değildir. Fetvâ da onun görüşü üzerinedir. Şuf’a vâcip olduktan sonra kurtuluş yoluna başvurmak ise mekruhtur. İmam Muhammed’e göre; şuf’a vâcip olmadan önce de, sonra da kurtuluş yoluna başvurmak mekruhtur.

- Eğer bir kimse, bir evi para ile satın alıp para karşılığında elbise verse, şuf’a sahibi o evi belirli para ile alır, o elbisenin kıymeti ile almaz.

- Bir kimse hisseli ve taksim edilmemiş bir evin yarısını satın alıp, satıcı tarafından satılan hisse ayrılsa, şuf’a sahibi için her ne kadar bu satılıp, ayrılan hisse kendi tarafından olmasa bile, bu yeri şuf’a hakkıyla alması câizdir.

- Ticaret için izin verilmiş ve borçlu olan köle için efendisinin satılan malında, efendisinin de ticaret için izin verilmiş borçlu olan kölesinin satılan malında şuf’a hakkı vardır. Zîrâ bunlar, birbirinin malında yabancıdırlar.

- Küçük çocuğun babasının yahut velisinin, şuf’a sahibi olan çocuğun şuf’a hakkını teslim etmeleri sahihtir. İmam Muhammed’e göre ise; kıymetiyle yahut kıymetinden az ile satılan şeyde, çocuğun şuf’a hakkını teslim etmeleri sahih değildir.

İmam Muhammed, İmam-ı Âzam’dan; ″Bir mal değerinin üstünde dahi satılsa, küçük çocuğun babası yahut velisinin şuf’a hakkı ile çocuğun nâmına o yeri alması câizdir″ diye rivâyet edilmiştir.


[1] Hidâye Tercümesi, c. 4, s. 52.

[2] Müdârebe ortaklığı: Sermâye bir taraftan, sermâyeyi çalıştırmak diğer taraftan, elde edilen kâr da anlaştıkları nisbetle taksim edilmek üzere kurulan ortaklıktır.