GÖRME (RU’YET) MUHAYYERLİĞİ:

Bir kimse görmediği bir malı satın alsa, gördüğünde muhayyer olup; dilerse o malı kabul eder, dilerse de alışverişi bozar. Buna, ″Görme muhayyerliği″ denir. Görmeden bir malın satın alınması; İmam Şâfii’ye göre ise, câiz değildir. Hanefi mezhebinin delili, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in:

مَنْ اشْتَرَى مَا لَمْ يَرَهُ فَلَهُ الْخِيَارُ إذَا رَآهُ

″Bir kimse görmediği bir şeyi satın alırsa, o malı gördüğü zaman alıp almamakta muhayyerdir (serbesttir)[1] diye geçen Hadis-i Şerif’idir. Bu Hadis-i Şerif’e zıt olan bir Hadis-i Şerif bulunmadıkça, bu Hadis-i Şerif’le amel olunur. Eğer bir kimse; ″Hakîm b. Hizâm Radiyallâhu anhu’nun rivâyet ettiği Hadis-i Şerif bu meseleye zıttır. Zîrâ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Hakîm b. Hizâm Radiyallâhu anhu’ya:

لَا تَبِعْ مَا لَيْسَ عِنْدَكَ (حم عن حكيم ابن حزام)

″Yanında bulunmayan malı satma. Yani, alıcı tarafından görülmeyen malı satma″[2] buyurmuştur″ diye sorarsa, bu Hadis-i Şerif’teki yasaktan maksat; mülkünde olmayan bir şeyi satmayı yasaklamaktır. Hakîm b. Hizâm Radiyallâhu anhu’nun kıssası da buna delâlet eder:

حَكِيمَ بْنَ حِزَامٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ إنَّ الرَّجُلَ يَطْلُبُ مِنِّي سِلْعَةً لَيْسَتْ عِنْدِي فَأَبِيعُهَا مِنْهُ ثُمَّ أَدْخُلُ السُّوقَ فَأَسْتَحْدِثُهَا فَأَسْتَجِيدُهَا فَأَشْتَرِيهَا فَأُسْلِمُهَا إلَيْهِ فَقَالَ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَا تَبِعْ مَا لَيْسَ عِنْدَكَ.

Hakîm b. Hizâm Radiyallâhu anhu: ″Yâ Resûlallah! Bir kimse benden, yanımda olmayan bir malı istiyor. O malı o kimseye satıyor, sonra çarşıya giriyorum, o malı bulup, satın alıyor sonra alıcıya teslim ediyorum″ deyince, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem; ″Yanında bulunmayan malı satma. Yani, mülkünde olmayan malı satma″ diye buyurmuştur.[3] Bu meselenin üzerinde icmâ vardır. Bir kimse, mâlik olmadığı görülen bir şeyi satsa, bundan sonra o şeye mâlik olduktan sonra teslim etse, bu alışveriş câiz değildir. Bu meseleden açık olarak anlaşıldı ki, ″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, Hakîm b. Hizâm Radiyallâhu anhu’ya mülkünde olmayan şeyi satmayı yasaklamıştır″ diye cevap verilir.

Bu husus, vasıfları belli edilerek, uyulması gerekli şartlara uyularak yapı­lan ″Selem akdi″ ile ilgili değildir. Bilindiği gibi selem akdi de kişinin, elinde olmayan bir şeyi satmasıdır. Fakat birçok Hadis-i Şerif’te bu akdin câiz olduğu beyan edilmiştir. Onun için Hanefi mezhebine göre; selem akdi, kıyasa aykırı olarak, istihsan ile câiz görülmüş bir alım satım şeklidir. İstihsan’ın delili de bu husustaki Hadis-i Şeriflerdir. Selem akdi, ileri de detaylı olarak anlatılacaktır. Bir kimsenin yanında olmayan bir şeyi satmasına; kaybolan ve nerede olduğunu bilmediği bir hayvanı veya satın alıp henüz eline geçirmediği bir şeyi ya da başkasına ait bir malı satması misâl gösterilmektedir. Bir kimsenin, mülkü olmayan bir malı satıp sonra onu piyasadan satın alarak alıcıya tes­lim etmesi de kişinin yanında olmayan bir şeyi satmasıdır. Bir kimsenin, başka birine ait bir malı satması Hanefi mezhebine göre; mal sa­hibinin onayına bağlı olarak sahihtir. Yani mal sahibi, bu satışı kabullenir, geçerli sayılmasını onaylarsa satış geçerli olur. Kabul etmezse bâtıl olur. Bu satış şekline ″Fuzûlînin[4] satışı″denilir. Fuzûlînin satışı, Hanbelî ve Mâlikî mezheplerine göre de câizdir. Şâfii mezhebine göre ise câiz değildir. Fuzûlînin satışını caiz gördükleri için Hanefi âlimleri, alım satım akdinin sa­hih olma şartlarını sayarken,″Malın satıcının mülkü olması″ demezler; ″Ki­şinin kendisine nisbet ettiği satışta mala mâlik olması gerekir″ derler.

Görme muhayyerliği ile bir malı satın alan kimse, görme muhayyerliğini bozacak bir şey meydana gelmedikçe alışverişi bozabilir. Eğer görme muhayyerliğini bozacak bir şey meydana gelirse, alışverişi bozamaz. Görme muhayyerliği ile muhayyer olan alıcı, satın aldığı malı görmeden alışverişe râzı olsa, yani görmeden önce almış olduğu mala ″Râzı oldum″ dese bile, satın aldığı malı gördükten sonra yine geri çevirebilir.

Görmediği malını satan kimse için görme muhayyerliği yoktur. Meselâ; bir kimsenin babası ölse, kendisine mirastan bâzı şeyler kalsa, o şeyleri görmeden satsa, satışı sahih olur, bu satıştan da dönemez. Bu hususta şu hâdise nakledilmiştir:

أَنَّ عُثْمَانَ بْنَ عَفَّانَ بَاعَ أَرْضًا لَهُ بِالْبَصْرَةِ مِنْ طَلْحَةَ بْنِ عُبَيْدِ اللّٰهِ فَقِيلَ لِطَلْحَةَ: إنَّك قَدْ غُبِنْت، فَقَالَ: لِي الْخِيَارُ لِأَنِّي اشْتَرَيْت مَا لَمْ أَرَهُ. وَقِيلَ لِعُثْمَانَ: إنَّك قَدْ غُبِنْت فَقَالَ: لِي الْخِيَارُ؛ لِأَنِّي بِعْت مَا لَمْ أَرَهُ. فَحَكَّمَا بَيْنَهُمَا جُبَيْرَ بْنَ مُطْعِمٍ.فَقَضَى بِالْخِيَارِ لِطَلْحَةَ وَكَانَ ذَلِكَ بِمَحْضَرٍ مِنْ الصَّحَابَةِ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ.

Hz. Osman Radiyallâhu anhu Basra’daki bir tarlasını Hz. Talhâ Radiyallâhu anhu’ya satmış ve bâzı kimseler, Hz. Talhâ’ya, aldandığını söylemişler. Hz. Talha da şöyle demiştir: ″Ben görmediğim bir malı satın aldığımdan, onu geri çevirebilirim.″ Bâzı kimseler de Hz. Osman’a, aldandığını söylemişler. Hz. Osman da şöyle demiştir: ″Ben görmediğim bir malı sattığım için onu geri çevirebilirim.″ Bunun üzerine aralarında Cübeyr b. Mutim Radiyallâhu anhu’yu hakem yapmışlar. Hz. Cübeyr de bir grup Sahabe-i Kirâm huzurunda geri çevirme hakkının Hz. Talhâ’ya âit olduğuna karar vermiştir.[5] Bu nedenle bu hadis kendisine ulaştığı zaman Ebû Hanife Rahmetullâhi aleyh, önceki görüşünden vazgeçmiş ve satıcının muhayyerliği yoktur, demiştir.[6]

Şart muhayyerliğini bozan şeyler, görme muhayyerliğini de bozar. Satın alanın elinde, satın aldığı malın kendi kendine yahut satın alan tarafından kusurlanması, yahut malın bir kısmının helâk olmasıyla kalan kısmının verilmesinin mümkün olmaması, yahut satın alanın satın aldığı köleyi azat, müdebber, ümmü veled kılması gibi görmeden önce olsun veya gördükten sonra olsun başkasına satması yahut rehin vermesi yahut kirâya vermesi gibi başkasının hakkını gerektirecek şekilde tasarrufta bulunması görme muhayyerliğini iptal eder. Ama başkasının hakkını gerektirmeyecek şekilde tasarrufta bulunması, meselâ; muhayyer olarak satma, pazarlık yapma, teslim olunmayan hibe, gördükten sonra olursa görme muhayyerliğini bozar, görmeden önce olursa bozmaz.

Görme muhayyerliğinde kölenin yüzünü görmek yeterli olur. At, katır, merkeb gibi hayvanların yüzünü, beliyle kuyruğu arasındaki kısmını görmek yeterli olur. Et için alınan koyunların, görme muhayyerliğinin düşürülmesinde el ile dokunmak yeterli olur. Ama besleyip, üretmek için satın alınan koyunların görme muhayyerliğinin düşürülmesinde memesini görmek lâzımdır. İçi, dışı bir olan elbiselerde; dışını görmek yeterli olur. Eğer elbise damgalı (markalı) olursa, damgasını görmek yeterli olur. Bir evin içini görmek, görme muhayyerliğinin düşmesinde yeterli olur, o evin odaları görülmese bile. İmam Züfer’e göre; o evin bütün odalarını görmek lâzımdır. Zîrâ zamanımızda evlerin odaları birbirinden farklıdır. Zamanımızda fetvâ, İmam Züfer’in görüşü üzeredir.

Görme muhayyerliği ile mal satın alan kimse, satın aldığı malın bir kısmını görse, muhayyerliği devam eder. Çünkü gördüğü şey ile görmediği şey arasında farklılık olabileceğinden maksat hâsıl olmaz. Fakat numûne ile satışa arz olunan, ölçek ve tartı ile satılan malların görme muhayyerliğinin düşmesinde bir kısmını görmek, hepsini görmek gibidir. Meselâ; bir kimse, bir şahsa ölçek ile satılan veya tartı ile satılan mallardan bir miktar şey gösterse, o şeyin aslını gördükten sonra muhayyer olmaz. Ancak sonra gördüğü, asıl numûneden kıymet bakımından aşağı olursa, muhayyerdir. Ceviz ve yumurtanın taneleri, yapı itibariyle birbirine yakın olduğundan buğday ve arpa gibi olmaları daha uygundur, denilmiştir. Yenilen şeylerde, görme muhayyerliğinin düşmesi için tadılması lâzımdır.

Bir şeyin satın alınmasına vekil olan kimsenin bakması veya satın alınan malı teslim almaya vekil olanın bakması görme muhayyerliğinin düşürülmesinde yeterlidir. Ama satın alınmış malı teslim almaya gönderilen kimsenin bakması, görme muhayyerliğini düşürmez. Bilindiği gibi bu üç meselede, biri satın almaya vekildir. Biri, satın alınmış malı teslim almaya vekildir. Biri de, satın alınmış malı almaya elçidir. Ama satın almaya vekil tutan kimse; ″Şu malın satın alınmasına, benim vekilim ol″ demelidir. Satın alınmış malı teslim almaya vekil tutan kimse; ″Benim gördüğüm ve satın aldığım malın teslim alınmasına vekilim ol″ demelidir. Satın alınmış malı teslim almaya elçi gönderen kimse; ″Sen benim elçim ol ve de ki; filan kimse beni sana gönderdi. Senden satın aldığı şeyi bana teslim edeceksin″ demelidir. Bu takdirde satın almaya vekil olanın bakması, görme muhayyerliğini düşürür. Teslim almaya vekil olanın bakması, İmam-ı Âzam’a göre; görme muhayyerliğini düşürür. Teslim almaya elçi olanın bakması, ittifakla bakma muhayyerliğini düşürmez.

Âmânın alışverişi ve diğer akitleri mükellef olduğu cihetten sahihtir. İmam Şâfii’ye göre; gözleri sonradan kör olmuşsa, alışverişi sahih; annesinden kör olarak doğmuşsa, alışverişi asla sahih değildir. Zîrâ renkler hakkında hiç mâlumatı yoktur. Hanefi mezhebine göre; görme muhayyerliği ile bir âmâ mal alınca, aldığı mala eliyle dokunmasıyla, koklamasıyla, tatmasıyla aldığı mal bunlarla bilinen cinsten olursa, arazi, ev gibi gayr-i menkul (akâr de denilen taşınmaz mal) olan bir malın vasıfları kendisine bildirilirse, muhayyerliği düşer. Zîrâ âmâya satın aldığı malın vasfının anlatılması, görme yerine geçer. Meselâ; bir malın bütün özellikleri doğru olarak âmâya anlatılınca, muhayyerliği düşer.

Bir kimse iki elbisenin birini görüp ikisini de satın alsa, sonra diğer elbiseyi de görünce, o kimse muhayyer olup, dilerse ikisini de alır, dilerse almaz. Zîrâ birini görmek, ikisi yerine yeterli olmaz. Bundan dolayı, diğer elbisede muhayyerliği vardır. Ama birini alıp, diğerini vermesi câiz değildir. Bunda, bir pazarlığı bölmek vardır. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, bir pazarlığı bölmeyi yasaklamıştır.[7]

Bir kimse, bir şey görüp satın alsa; satın aldıktan sonra o şeyi gördüğü vasıftan değişik bulsa, o kimse muhayyerdir. Dilerse kabul eder, dilerse geri verir. Eğer gördüğü vasıftan değişik bulmazsa, muhayyerlik hakkı yoktur. Eğer alıcı ile satıcı satılan malın değişik olup olmamasında ihtilaf etseler, yeminiyle beraber satıcının sözüne itibar edilir, alıcının şâhit getirmesi lâzımdır. Zîrâ alışverişin lâzım olmasında önce alıcının gördüğü açıktır. Alınan şeyin değişmesi sonradan olan bir şeydir. Gerek ayıplanması, gerek görünüşünün değişmesi, ikisi de sonradan olmadır. Satın alan kimse ise, sonradan satılan mala noksanlık geldiğini iddia etmektedir. Satıcı ise, sonradan satılan mala ayıp ve noksanlık geldiğini inkâr etmektedir ve asıl olan delile yapışmaktadır. Söze itibar ise, açık olana yapışanındır. Satıcıyla alıcı satılan malın görülüp, görülmemesinde ihtilaf etseler, meselâ; satıcı alıcıya; ″Gördün″ dese, alıcı; ″Görmedim″ dese, bu surette, yeminiyle beraber alıcının sözüne itibar edilir. Zîrâ görmeyi inkâr eden, alıcıdır. Satıcıya, alıcının gördüğüne dair şâhit getirmesi gerekir.


[1] Hidâye Tercümesi, c. 3, s. 61; Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 2, s. 12-13.

[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 14772; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 9459.

[3] Serahsî, Mebsut, c. 15,, s. 418; Sünen-i Ebû Dâvud, Buyû 68; Sünen-i Tirmizî, Buyû 19; Sünen-i İbn-i Mâce, Ticarat 20; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 14772, 14776, 15021.

[4] Fuzûlî: Kendisini ilgilendirmeyen işlerle ilgilenen kimse demektir.

[5] Hidâye Tercümesi, c. 3, s. 61-62; el-İnâye Şerh’ul-Hidâye, c. 9, s. 1.

[6] Serahsî, Mebsut Tercümesi, c. 13, s. 100.

[7] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 2, s. 14.