KÂR ORTAKLIĞI (MUDÂREBE):

Kâr ortaklığı; bir tarafın sermâye koyması, diğer tarafın işletmeyi üstlenmesiyle kurulan kâr paylaşımı esasına dayalı bir ortaklıktır.

″Mudârebe″; darabe kelimesinin mastarı olup, yer yüzünde dolaşmak mânâsındadır. Zîrâ Allah’u Teâlâ Sûre-i Müzzemmil, Âyet 20’de: ″…Bir kısmınızın Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını…″ diye buyurmuştur. Bu Âyet-i Kerîme’deki; ″Yedribûne fi’l-ardı″ ifadesini müfessirler; ″Yeryüzünde ticaret için yolculuk yaparlar″ diye tefsir etmişlerdir. Bu ortaklığa mudârebe ortaklığı denilmesinin sebebi; mudârib olan kimsenin (çalışacak şahsın), ticaret için yeryüzünde yolculuğa muhtaç olmasındandır.

Kâr ortaklığının meşruiyeti; Kitap ve Sünnet ile sâbit olan bir akittir. Nakledildiğine göre:

أَنَّ الْعَبَّاسَ كَانَ يَدْفَعُ مَالَهُ مُضَارَبَةً، وَيَشْتَرِطُ عَلَى مُضَارِبِهِ أَنْ لَا يَسْلُكَ بِهِ بَحْرًا وَأَنْ لَا يَنْزِلَ وَادِيًا وَلَا يَشْتَرِيَ بِهِ ذَاتَ كَبِدٍ رَطْبَةٍ، فَإِنْ فَعَلَ ذَلِكَ ضَمِنَ، فَبَلَغَ ذَلِكَ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَاسْتَحْسَنَهُ وَأَجَازَهُ.

″Abbas Radiyallâhu anhu, malını kâr ortaklığına verir ve ortağına da malını deniz yoluyla götürmemesini, vâdiye indirmemesini ve malıyla davar satın almamasını şart koşar, bu şarta uymaması hâlinde zararı tazmin edeceğini (ödeteceğini) söylerdi. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem onun bu muâmelesini işittiğinde, bunu güzel bulup uygun görmüştü.″[1]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e Peygamberlik görevi verildiğinde, insanlar kâr ortaklığı ile ticaret yapıyorlardı. Peygamber Efendimiz de onların bu muâmelelerini uygun bulmuştu. Nakledildiğine göre: Hz. Ömer de, bir yetimin malını kâr ortaklığına vermiştir. Kâr ortaklığı akdinin meşruiyeti hususunda icmâ da vardır. Ayrıca insanların bu muâmeleye ihtiyaçları vardır. Zîrâ malını işletmesini bilmeyen bâzı zengin kimseler vardır. Bunların yanı sıra ticaretin her çeşidini bilen bâzı zeki fakirler de vardır. İşte bu iki sınıf insanın maslahatını (faydalanmasını) temin etmek için mudarebenin meşrû kılınmasına fazlaca ihtiyaç duyulmuştur.[2]

Fıkıh âlimlerine göre kâr ortaklığı; bir taraftan sermâye, diğer taraftan çalışmak üzere yapılan bir çeşit ortaklıktır ki, sermâye tamamen bir veya bir çok kimselere aittir. Bu sermâyeyi çalışıp çoğaltmak da diğer bir kimseye aittir. Elde edilecek kâr ise, aralarında bir nispet dâhilinde ortak olur. Kısacası mudârabe; taraflardan birinden sermâye, öbüründen de çalışmak olmak üzere kurulan ortaklık akdidir. Yani bu ortaklık, kârda kurulmakta ve tarafların biri, kârı malıyla, diğeri de emeğiyle hak eder.

Bir kimse bir şahsa, meselâ; ″Şu bin dirhemi al, kârı aramızda yarı yarıya olmak üzere kâr ortaklığı ile çalış″ dese, o şahıs da kabul etse, aralarında kâr ortaklığı yapılmış olur. Yahut ″Kârın yarısı veya üçte birisi senin olmak üzere şu malı al ve işlet derse, istihsânen câiz olur. Zîrâ işlet demekle satmak ve satın almak da söylenmiş sayılır.


[1] Mevsilî, Kitâb’ul-İhtiyâr, III/22.

[2] Mevsilî, Kitâb’ul-İhtiyâr, III/22.